Asya kıtası için kritik öneme sahip Tayvan seçimleri Çin'i savaşa hazırlıyor
Asya'nın 8. dünyanın 18. büyük ekonomisine sahip bir ada ülkesi olan Tayvan'ın Çin'i neden bir tehdit olarak gördüğünü ve Tayvan'da gerçekleşecek seçimler ile nelerin değişebileceğini editörümüz Hamide Coşkun ele aldı.
2024'te dünyada en çok hangi seçimler konuşulacak dersiniz? Siz de benim gibi listenin ilk sırasına Amerika'daki başkanlık seçimlerini yerleştirmiş olabilirsiniz. Evet bu seçimleri büyük bir dikkatle takip ediyoruz; ancak bu yıl 50'den fazla ülkede halk seçimler için sandık başına gidiyor. Bunlardan en kritik olanlarından biri de şüphesiz Tayvan. Çünkü 13 Ocak'ta yapılan seçimler Asya-Pasifikteki rekabetin yönünü değiştirebilir.
Yaklaşık bir yıldır Ada çevresinde dolaşan Çin'e ait yüksek irtifa balonlarını konuşuyoruz. Bu gizemli balonların sayısı her geçen gün artarken, seçim öncesi Ada'da yeni balonların ortaya çıkması Çin'in Tayvan halkı üzerinde etki alanını genişletmeye yönelik bir stratejisi olarak yorumlandı. Bu gizemli balonlar tabii ki gerilimin bir yönü; Tayvan için bu kez durum daha da kritik. Çin'in kendi toprağı olarak gördüğü Ada'yı önümüzdeki birkaç yıl içinde işgal etmesi bekleniyor, yani savaş kapıda.
Tayvan bağımsız bir ülke mi?
Baştan belirtmek gerekir, Tayvan, kendi anayasası, demokratik yollarla seçilen vekilleri ve yaklaşık 300 bin askeri bulunan ordusuyla kendisini bağımsız bir ülke olarak görüyor. Ancak Tayvan’ın statüsü hakkında anlaşmazlık sürüyor. Bugün 13 ülke tarafından tanınan ada ülkesi, Pekin yönetimine göre 'yeniden kendi topraklarının parçası olacak ayrılıkçı bir bölge'. Çin, Tek Çin ilkesi doğrultusunda Tayvan'ın dünya ülkeleriyle müstakil diplomatik ilişkiler kurmasına, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlarda temsil edilmesine karşı çıkıyor.
Tayvan'ın bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürme çabaları ve Çin'in Tayvan'ı kendi toprağı olarak görmesi nedeniyle süregelen bu gerilim ise 1949'a dayanıyor. O tarihlerde Çin'de yaşanan iç savaşı Çin Komünistleri, Marksist görüşleri ile öne çıkan Mao Zedong (Zedung)'un önderliğinde kazandı ve Çin Halk Cumhuriyeti'ni (ÇHC) ilan etti. Ardından Çin Komünist Partisi (ÇKP)'nin baskıları sonucu Chiang Kai- Shek (Çan Kay Sek) ve lideri olduğu milliyetçi Komintang hükümetinin yaklaşık 1,5 milyon destekçisi, 1949'da ada ülkesine kaçtı ve burada ikinci Çin'i yani Tayvan'ı kurdu.
Tayvan kısa sürede nasıl Asya'nın 8. dünyanın 18. büyük ekonomisi haline geldi?
Bunda elbette Asya Pasifik'te Çin'i izole etmeye çalışan Amerika'nın önemli bir rolü bulunuyor. Büyük ihtimalle bu metni okuduğunuz bilgisayardaki, ya da akıllı telefonunuzdaki çip de Tayvan'da üretildi. Dünyanın en büyük çip üreticisi TSMC Tayvan'da bulunuyor. Taipei, Washington'dan aldığı desteklerde hızla dünyanın en büyük çip üretim merkezi haline geldi.
Belki şaşırtıcı gelebilir ancak gelişmiş teknoloji sektörü ve yüksek verimlilik seviyeleri sayesinde Tayvan'ın kişi başına düşen milli geliri bugün dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin'den bile daha yüksek. Diğer yandan Tayvan küresel jeopolitikte de önemli bir oyuncu. Tayvan Boğazı dünyanın en yoğun nakliye yollarından biri. Bugün bu bölgedeki herhangi bir çatışma, kritik dijital tedarik zincirlerini ve Güney Çin Denizi ve Tayvan Boğazı'ndan geçen küresel deniz ticaretinin yaklaşık %60'ını etkileyebilir.
Değişimin ayak sesi seçimler
Tayvanlıların çoğu Çin ile birleşmeye karşı; ancak Çin'i kışkırtmamak adına mevcut durumu korumaktan yana. Bugün Tayvan'da halkın yalnızca %3'ü kendilerini öncelikle Çinli olarak görüyor. Çoğunluk ise kendini Tayvanlı olarak tanımlıyor. Bu noktada Tayvan'da kimliğin siyasetle doğrudan bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin kendilerini Tayvanlı olarak görenlerin çoğunluğu bu bağımsızlığı destekleyen Demokratik İleri Parti ile aynı safta yer alıyor.
Tayvan, Çin'in baskılarına rağmen ülkenin geleceğine 23 milyonluk nüfusun karar vermesi gerektiğini savunuyor. Ülkede 13 Ocak'taki başkanlık seçimlerini Çin'in "ayrılıkçı" ve "bağımsızlık yanlısı" olarak gördüğü iktidardaki Demokratik İleri Partinin (DPP) adayı, görevdeki Başkan Yardımcısı Lai Ching-te kazandı. 23 milyon nüfuslu adada 19 milyon seçmen oy kullandı ve Lai oyların yaklaşık %40'ını aldı. Yasama Meclisi'ndeki çoğunluğunu kaybeden iktidar partisinin şu anda Meclis'te 51 sandalyesi bulunuyor ve Lai'nin politikalarını meclisten geçirmek için en az 57 üyeye ihtiyacı var. Bu sonuçlar ise seçimlerde bir gerilemeye işaret ediyor diyebiliriz.
13 Ocak'taki Tayvan seçimlerini anakara ile Tayvan arasında son yıllarda artan gerilimlerin bir sonucu olarak okuyabiliriz. Ayrıca Çin'in sert tutumunun seçmeni Ada'nın fiili bağımsızlığının korunmasını savunan iktidardaki partiye yakınlaştırdığını da ifade edelim. Nitekim seçimlerin üzerinden bir hafta geçmeden Çin savaş uçakları Tayvan semalarında güç gösterisi yaptı. Çin'in daha şimdiden bölgeye suni kumlar inşa ederek bu noktalara askeri birliklerini yerleştirdiği de söyleniyor. Tayvan ise Amerika'dan da aldığı desteklerle savunma kapasitesini artırmak için yerli denizaltılar ve savaş gemileri inşa ediyor. Dolayısıyla Tayvan seçim sonuçları, yalnızca Tayvan Boğazı'nın iki yakası için değil, aynı zamanda Çin ve ABD arasındaki ilişkilerin yakın geleceği açısından da kritik bir öneme sahip.
Çin - ABD - Tayvan politika üçgeni
1978'de benimsediği 'dışa açılma politikası' ile önemli ölçüde büyüme kaydeden Çin, ve 21. yy'da ekonomik, askeri ve siyasi gücünün limitlerine ulaşan ABD'nin liderlernin son görüşmesinde masada Tayvan sorunu ve teknolojik rekabet vardı. Şi Cinping, ABD'den Tayvan ile Çin'in barışçı birleşmesini desteklemesi gerektiğini ifade etti. Peki ama neden?
Washington yönetimi, 'Tek Çin' politikasını desteklemekle birlikte, Tayvan'a olası bir saldırı durumunda destek vereceğini belirtiyor. 25 yılın ardından Taipei'ye gelen ABD'li bir üst düzey yetkilinin, adadan 'Sizi asla yalnız bırakmayacağız' diyerek ayrılması elbette tesadüf değil. Bu ziyaretin ardından Çin, tarihindeki en kapsamlı askeri tatbikatını başlatarak Tayvan'ı günlerce hava ve deniz kuvvetleriyle çevrelemişti.
İki ülke arasındaki yakınlaşma Çin tarafından 'Tek Çin' politikası kapsamında bir egemenlik ihlali olarak görülüyor ve Çin'in askeri müdahalesine kapı aralıyor. Yani ticaret savaşları, stratejik rekabete ve sonuç olarak düşmanlığa evriliyor. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; artan diplomatik temaslar ve Tayvan'ın Amerika'dan silah alımı Asya devi Çin'i alarma geçiriyor. Buna bir de ABD yanlısı Demokratik İlerici Parti yönetiminin seçimleri kazanması eklenince gerilim kaçınılmaz hale geldi.
Tayvan, "birinci ada zinciri" olarak adlandırılan Amerikan bölgelerinin içinde yer alıyor. Uzmanlara göre bu bölgenin Çin tarafından ele geçirilmesi ABD'nin uzak askeri üslerini tehdit edebilir. Buna karşılık ABD, Çin'e karşı yeni önlemler alma peşinde. Yaşanan son gelişmeler ABD'nin, Tayvan krizini büyüterek Çin etkisini kırmayı planladığını gösteriyor. Dışişleri Bakanı Blinken Lai Ching-te'yi zaferinden dolayı tebrik etti. Ancak ABD Başkanı Joe Biden Tayvan'ın bağımsızlığını desteklemediklerini vurguladı. Bu arada anketlere göre Tayvan dahil Doğu Asya ülkelerindeki halk, ABD'yi büyük bir tehdit olarak görüyor.
Özetle şunu söyleyebiliriz: Küresel konjonktürün kendisine sunduğu fırsatları en iyi şekilde değerlendiren Çin ve anakaranın güneydoğu kıyılarının 160 km açığında yer alan Ada ülkesi Tayvan, ABD'nin de dahil olduğu bir denklemde yeni bir savaşa hazırlanıyor. Bunun için sivil halkın gönüllü olarak tıbbi eğitim ve muharebe eğitimine katılması ise dikkati çekiyor. Binlerce kişi bu eğitimlere katılarak, muhtemel bir savaş durumuna hazırlanıyor.
ABD ile Çin karşı karşıya gelir mi?
Son 20 yılın en çekişmeli rekabetine sahne olan Asya-Pasifik'te dengeler değişiyor. Ekonomistlere göre Tayvan konusundaki olası çatışmanın maliyeti 10 trilyon dolara mal olabilir. Bu da küresel GSYİH'nın yaklaşık %10'u demek. Özetle Tayvan'daki seçimler, küresel ekonomiyi çökertecek bir çatışma potansiyeline işaret ediyor. Ancak böyle bir rakam statükodan en mutsuz olanların bile riske atmak istemeyeceği bir maliyet.
Pentagon'a göre Çin'in donanması dünyanın en büyük donanması ve Çin, 500 civarında operasyonel nükleer savaş başlığına sahip; bu sayının 2030'a kadar 1000'e çıkarılması öngörülüyor. Ancak Çin'in askeri olarak sıcak muharabede bulunmuş bir ordusu yok ve bir konvansiyonel güçle hiç savaşmadı. Avrupa'daki savaşın ana parçası Amerika'nın ise, geçtiğimiz Temmuz ayı itibarıyla Ukrayna'ya neredeyse 70 milyar dolar bağışladığını biliyoruz. Diğer yandan Ortadoğu'da İsrail'i destekliyor.
Buna bir de Tayvan'ı eklemesi ve 3 farklı bölgede savaş yönetebilmesi çok zor görülüyor. Dolayısıyla Washinton yeni bir cephe açmak istemeyecektir. Ayrıca seçim sonuçları Amerikan yanlısı Demokratik İlerleme Partisi'nin etkisinin de azaldığını gösteriyor. Buna bağlı olarak Tayvan’da Çin’le iyi ilişkiler kurulması eğilimi güçlendi denilebilir.
Tayvan'ın olası istila durumu
ABD ve Çin'in bölgesel güvenlik, stratejik çıkarlar ve deniz kontrolü üzerinde rekabet ettiği kritik stratejik bölgelere baktığımızda karşımıza özellikle Miyako Boğazı ile Bashi Kanalı arasında bir tıkanma noktası çıkıyor. Çin için bu iki büyük geçiş noktası Pasifik Okyanusu'na doğrudan erişim sağlıyor. Burada üç stratejik nokta var: Yonaguni Boğazı, Tayvan Boğazı ve Bashi Kanalı. Bunlardan Bashi Kanalı, Tayvan ve Filipinler arasında yer alan ve hem Çin hem de ABD için kritik bir nokta olarak kabul edilen bir deniz yolu.
Bu nokta her an operasyonlar için hayati bir yer haline gelebilir. Ayrıca ABD, Tayvan savunmasını Filipinler ve Japonya'daki önceden konumlandırılmış üsleri üzerinden destekleyebilir. Filipinler başlığı önemli çünkü Çin'in saldırması durumunda Filipinler ABD savunma planında büyük bir rol oynayacaktır.