Aman Kılıçdaroğlu görmesin: Zülfü Livaneli'den 'başkanlık sistemine' tam destek
Zülfü Livaneli, 11 Eylül 1996 yılında Milliyet gazetesindeki köşe yazısında, başkanlık sisteminin, bugünkünden çok daha doğru olduğunu nedenleriyle kaleme alarak bu konudaki görüşlerini belirtmiş. İşte Livaneli'nin başkanlık sistemine dair görüşlerini ifade ettiği o köşe yazısı...
Ünlü sanatçı Zülfü Livaneli, 11 Eylül 1996 yılında Milliyet gazetesindeki 'Başkanlık Sistemi' başlıklı köşe yazısında mevcut sistemi yerden yere vurarak başkanlık sistemine geçmenin daha doğru olacağını nedenleriyle vurgulamış. İşte Livaneli'nin çok konuşulacak o köşe yazısıdan önemli satırbaşları:
"Rastlantı olmasa gerek dün akşam bir dost toplantısındaydık ve son zamanlarda daha çok tartışılmaya başlanan başkanlık sistemi konusu açıldı. Baktım ki hiç konuşmadıkları halde birçok kişinin aklından aynı şey geçiyor. Türkiye'nin içine düştüğü siyasi kilitlemeleri ve birer 'siyaset ağasına' benzemeye başlayan lider çekişmelerini aşabilmek için, başkanlık sistemi formülü ortaya atılıyor. İtiraf edeyim ki bu çözüm, uzunca bir zamandır benim de kafamı meşgul etmekte.
Gelin birlikte düşünelim ve şöyle bir tartışalım konuyu: Türkiye'de demokrasinin artık sağlıklı bir 'demokrasi' sayılamayacağı gün gibi ortada. İstenmeyen ve hiçbir konuyu çözme yeteneği olmayan hükümetler kuruluyor...
"Liderler halkın bağrından değil, kongrelerin böğründen çıkıyor. Başa geldikten sonrada kendilerini kongrede desteklemiş olan gruplara minnet borçlarını ödemeye çalışıyor, o gruplardan bakan atıyorlar. Bir kabine atanırken kimin o işi en iyi yapacağına değil, parti içi dengelere ve kimin Karadenizli kimin Kürt, kimin Alevi, kimin Sünni , kimin Nakşi olduğuna bakılıyor. Sonuçta geldiğimiz nokta ortada: İki cümleyi bir araya getiremeyen, hiçbir özel şirketin istihdam etmeyeceği birtakım adamlar, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin bakanı oluyorlar..."
"Bunun yerine iki turlu bir başkanlık sistemine geçtiğimizi düşünün: Devlet başkanını parlamento değil, biz seçiyoruz. Üç ya da dört yılda bir sandık başına ve istediğimiz, güvendiğimiz kişiyi büyük sorumluluklar yükleyerek işbaşına getiriyoruz. Bu seçim iki turlu olacağı için yanlış yapma ihtimalimiz azalıyor ve adayları iyice kıyaslayarak karar veriyoruz. Şimdiki parti oyları gibi, yüzde yirmilere, onlara bölünmüyoruz. Yeni başkan bize daha önce tanıttığı güçlü ve kaliteli kadroları, meclis ve politika dışından uzman kişileri bakan olarak atıyor. Meclis de bu kadro ve başkan üzerindeki denetim görevini yerine getiriyor. Hem de hiçbir bakanlık beklentisine düşmeden, hiçbir baskıdan yılmadan ve genel başkanın karşısında eğilip bükülmeden. Böyle bir sistem bana bugünkünden çok daha doğru görünüyor. Ne dersiniz?"
İşte köşe yazısının tamamı:
ı:
"Rastlantı olmasa gerek dün akşam bir dost toplantısındaydık ve son zamanlarda daha çok tartışılmaya başlanan başkanlık sistemi konusu açıldı. Baktım ki hiç konuşmadıkları halde birçok kişinin aklından aynı şey geçiyor. Türkiye'nin içine düştüğü siyasi kilitlemeleri ve birer 'siyaset ağasına' benzemeye başlayan lider çekişmelerini aşabilmek için, başkanlık sistemi formülü ortaya atılıyor. İtiraf edeyim ki bu çözüm, uzunca bir zamandır benim de kafamı meşgul etmekte.
Gelin birlikte düşünelim ve şöyle bir tartışalım konuyu: Türkiye'de demokrasinin artık sağlıklı bir 'demokrasi' sayılamayacağı gün gibi ortada. İstenmeyen ve hiçbir konuyu çözme yeteneği olmayan hükümetler kuruluyor...
"Liderler halkın bağrından değil, kongrelerin böğründen çıkıyor. Başa geldikten sonrada kendilerini kongrede desteklemiş olan gruplara minnet borçlarını ödemeye çalışıyor, o gruplardan bakan atıyorlar. Bir kabine atanırken kimin o işi en iyi yapacağına değil, parti içi dengelere ve kimin Karadenizli kimin Kürt, kimin Alevi, kimin Sünni , kimin Nakşi olduğuna bakılıyor. Sonuçta geldiğimiz nokta ortada: İki cümleyi bir araya getiremeyen, hiçbir özel şirketin istihdam etmeyeceği birtakım adamlar, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin bakanı oluyorlar..."
"Bunun yerine iki turlu bir başkanlık sistemine geçtiğimizi düşünün: Devlet başkanını parlamento değil, biz seçiyoruz. Üç ya da dört yılda bir sandık başına ve istediğimiz, güvendiğimiz kişiyi büyük sorumluluklar yükleyerek işbaşına getiriyoruz. Bu seçim iki turlu olacağı için yanlış yapma ihtimalimiz azalıyor ve adayları iyice kıyaslayarak karar veriyoruz. Şimdiki parti oyları gibi, yüzde yirmilere, onlara bölünmüyoruz. Yeni başkan bize daha önce tanıttığı güçlü ve kaliteli kadroları, meclis ve politika dışından uzman kişileri bakan olarak atıyor. Meclis de bu kadro ve başkan üzerindeki denetim görevini yerine getiriyor. Hem de hiçbir bakanlık beklentisine düşmeden, hiçbir baskıdan yılmadan ve genel başkanın karşısında eğilip bükülmeden. Böyle bir sistem bana bugünkünden çok daha doğru görünüyor. Ne dersiniz?"
İşte köşe yazısının tamamı:
ı: