65 yaş üstü olanlar dikkat: Hiçbir belirti vermeden sinsice ilerliyor

Arşiv
Arşiv

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Selim İsbir, Türkiye'de her yıl yaklaşık 3000-4000 kişinin aort anevrizmasıyla karşı karşıya geldiğini söylüyor. Hiçbir belirti vermeden sinsi ilerleyen aort anevrizması özellikle risk grubunda yer alan kişilerde hayatı tehdit ediyor.

Kalp damar hastalıkları arasında görülme sıklığı açısından oldukça öneme sahip olan anevrizmalar çok fazla bilinmiyor. Üstelik hastalığın hiçbir belirti vermeden ilerlemesi ve Türkiye'de bu konuda bir tarama programının olmaması nedeniyle hastaların konuya daha fazla hassasiyet göstermesi gerektiğini söyleyen Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Selim İsbir, özellikle 65 yaş üstü kişileri uyardı.

Abdominal aort anevrizmaların sık görülen hastalıklardan olduğunu belirten Prof. Dr. İsbir, “Tabii Türkiye'de çok kesin rakamlar vermek mümkün değil. Yurt dışı literatürlere baktığımızda Amerika'da ölüm sebepleri açısından ilk 10’da yer alıyor. Bu açıdan da önemli bir rahatsızlık” dedi.

“65 yaş üstü sigara içen kişilerde anevrizma gelişme riski fazla"

Anevrizmalar için en önemli risk faktörlerinin yüksek tansiyon, sigara içiciliği ve ileri yaş olduğunu belirten Prof. Dr. İsbir, “Özellikle erkek hastalarda abdominal aort anevrizmasını daha sık görüyoruz. 65 yaş üstü sigara içen, yüksek tansiyonu olan hastalarda anevrizma gelişme riski fazla. Bir diğer risk faktörü de aile öyküsü. Ailesinde anevrizma öyküsü olan bireylerde anevrizma açısından kendilerini mutlaka kontrol ettirmeliler” diye konuştu.

Karın bölgesinde daha sık görülüyor

Yaşamı tehdit eden bu önemli sorunla ilgili önemli bilgiler veren Prof. Dr. İşbir, “Aort anevrizmasını vücudumuzun ana damarı olan aort damarının genişlemesi olarak tanımlamak mümkün. Aort kalpten, göğüs boşluğuna daha sonra karına ve bütün vücuda kanı götüren ana damardır. En sık gördüğümüz abdominal aort anevrizmasıdır. Çünkü karın bölgesindeki aort damarının duvarı daha zayıftır ve dolayısıyla da anevrizma bu bölgede daha sık karşımıza çıkıyor. Bunun yanında karın bölgesinde anevrizması olanlarda göğüste, göğüste anevrizması olanlarda karında da anevrizma olabiliyor” diye konuştu.

Ses kısıklığıyla kendini gösterebilir

Karın ve göğüs bölgesindeki anevrizmaların büyümesiyle birlikte farklı organlara bası yaptığını ve bu durumun da ses kısıklığı, bel ağrısı gibi yaygın şikayetlerle de ortaya çıkabildiğini hatırlatan Prof. Dr. İsbir, “Anevrizma bazen göğüs boşluğunda uzun yıllar sessiz büyür. Örneğin ses tellerimize giden sinir, anevrizmanın tarafından infiltre edildiğinde anevrizma, hastada ses kısıklığıyla kendini gösterebilir. Aynı şekilde büyüyen aort bel omurlarına ve sinirlere baskı yaparsa da bel ağrısı şikayetine neden olur. Dolayısıyla böyle sinsi ilerleyen bir hastalık için indirekt belirtilerin de hasta açısından önem taşıdığından uyarıcı olmalı" dedi.

“Tanı için şüphelenmek şart”

Hastalıkta teşhisin çok basit olduğunu hatırlatan Prof. Dr. İsbir, “Çoğunlukla fiziken bir belirtisi yok. Ama karın bölgesinde yapılan ultrasonlarda abdominal aortaya bakılmasıyla ya da ekokardiyografi dediğimiz göğüs içerisindeki kalbe yapılan tetkikte aort anevrizmalarını tespit edebiliyoruz. En zor tespit edilen bölge akciğerlerin yer aldığı göğüs boşluğundaki torasik aort dediğimiz bölgedir. Çünkü burası çok daha geniş bir boşluk ve anevrizma sinsi olarak büyüyebiliyor. Bu nedenle tanı koymak açısından şüphelenmek burada en önemlisi. Kolaylıkla tanı konulup tedaviye geçebiliyoruz. Dolayısıyla bu noktada erken tanının hayat kurtardığını özellikle belirtmek istiyorum” ifadelerini kullandı.

Kontrol edilmezse anevrizma patlayabilir

Anevrizmanın özellikle erkeklerde daha sık görüldüğünü aktaran Prof. Dr. İsbir, “Kadınlarda da anevrizma görüyoruz. Ama erkeklerde daha sık görüyoruz. Bu erkeklerde sigara içiciliğinin daha fazla olmasından kaynaklanıyor. Ama son yıllarda kadın hastalarımızda var” dedi. Prof. Dr. İsbir, hastalığın seyriyle ilgili şu bilgileri verdi: “Aortun çapı normalde 2.5 cm civarındadır. Bu rakam 4 cm’e çıktığında aslında anevrizma oluşmuştur. Ancak anevrizma 5-5.5 cm’e ulaştığında müdahale ediyoruz. Dolayısıyla anevrizmanın gelişmeye başladıktan sonra müdahale edilmesine kadar geçen süre hastadan hastaya değişmekle birlikte yaklaşık 8-10 yıllık bir dönemden bahsediyoruz. Yani burada hasta kendisinin aort damarında genişleme olduğunu bilirse düzenli aralıklarla kontrol ettirir ve belli bir rakama ulaştığında da buna müdahale edilebilir. Ama hiç bilmez ise hastalık sinsi gelişir ve hastanın haberi yoksa ilk belirtisi rüptür dediğimiz anevrizmanın patlaması da olabilir” ifadelerini kullandı.

"Tanı konulduktan sonraki süreç oldukça rahat"

Anevrizmalar aortun hangi bölgesindeyse ona yönelik tedavi yapılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Selim İsbir, tedaviyle ilgili şu bilgileri verdi

“Aortun kalpten hemen çıktığı bölgelerde anevrizmalarda tek şansımız şu an için açık ameliyat. Ama göğüs bölgesi ve karın bölgesindeki anevrizmalarda yaklaşık son 15-20 yıldır sıklıkla endovasküler tedavi dediğimiz kapalı yöntemle başarıyla tedavi etme şansına sahibiz. Tanı konulduktan sonraki süreç oldukça rahat. Özellikle de eğer anevrizmanın lokasyonu, boyutları ve de anatomik ilişkisi kapalı yönteme uygun ise çok rahat bir tedavi. Hastalar normal hayatlarını iki gün içerisinde dönebiliyorlar. Kaplı stent dediğimiz suni greftlerle rahatlıkla tedavi edebiliyoruz. Dolayısıyla çok yüz güldürücü bir tedavi. Yeter ki erken tanıyı koyalım. Maalesef her aort anevrizması endovasküler yöntemle tedavi edilemiyor. Bir takım anatomik özellikler gerekli. Onun için çok detaylı tomografik incelemelerde bulunuyoruz. Detaylı ölçümlerle uygun olup olmadığına karar veriyoruz.”

"78 yaşındaki hasta tedavi edilerek sağlığına kavuştu"

Bugün anevrizma tedavisinde oldukça başarılı sonuçlar alabildiklerini söyleyen Prof. Dr. İsbir, 78 yaşında ve oldukça ender boyuttaki bir anevrizması olan hastasını örnek göstererek şu bilgileri verdi:

“78 yaşındaki bu hastamızın karın aortu 9,5 cm’ye kadar büyümüştü ki bu oldukça ender rastlanan bir durumdur. Yani 2.5 santimlik bir aort neredeyse 4 katına çıkmış ve hasta farkında değil. Tesadüfen yaptırdığı böbrek ultrasonunda tespit edilmiş. Tabii hemen bize geldiğinde detaylı ölçümlerini yaptık. Endovasküler tedaviye uygundu. Kendisini yatırdık. Hemen endavasküler greftini yerleştirdik. Hastamız bugün gayet iyi. Ama geç kalsaydık bu anevrizma patlayacaktı ve belki de hastayı kaybedecektik. Burada anevrizmanın 9.5 cm’e gelmesi oldukça uzun bir zaman diliminde gerçekleşmiş olsa da bu sürede hiç fark edilmemiş. Çoğu hasta bu şansa sahip olmuyor ve anevrizmaları patlıyor ve belki de hayatlarını kaybediyor. Dolayısıyla düzenli kontrol ve erken tanı anevrizmalarda gerçekten hayat kurtarıyor.”

"Rüptür gerçekleştiği zaman hastaların yüzde 50’si hayatını kaybediyor"

Hastalık yakalanıp tedavi edilebilirse ölüm oranının oldukça düşük olduğunu aktaran Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Selim İsbir sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Anevrizmaya bağlı yaşam kaybı oranı yüzde 1’in altında. Ancak tedavi etmediğimiz zaman yani rüptür gerçekleştiği zaman bu hastaların yüzde 50’si hayatını kaybediyor. Eğer şanslılarsa bir merkeze ulaşabiliyorlarsa ameliyat şansını elde edebiliyorlarsa o zaman kurtulma şansları var. Ama ameliyatları oldukça riskli hale geliyor. Dolayısıyla anevrizmaya rüptür olmadan müdahale edilmesi oldukça önemli."

Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >