127 yıllık bir kurmaca
Tanzimat dönemi şair ve yazarlarından Muallim Naci'nin "Mehmed Muzaffer Mecmuası" yeniden okurla buluşuyor.
Tarihin unutulmuş sayfalarında yerini alan bu roman Everest Yayınları'nın başlattığı Everest Keşif serisi kapsamında Seval Şahin'in editörlüğünde hazırlandı. 26 Haziran 1887'de Saadet Gazetesi'nde tefrika edilmeye başlanan roman ilk kez 1890'da yayımlanmıştı. Muallim Naci daha sonra gazetede yayımlanan 75 sayfalık kısıma 90 sayfa daha ekleyip çalışmayı okurla buluşturmuştu. Roman içinde roman barındıran bu çalışma, şimdi yeni okurunu bekliyor.
ARABA SEVDASI'NA İLHAM VERMİŞTİ
Kitapta Şeyh Galip'in hayatıyla ilgili kısımlar, Boleaui Nefi, La Fontaine, Hüsrev-i Dehlevi gibi isimleri konu edinen bölümler yer alıyor. Eser boyunca eski şiir ile yeni şiiri birleştirecek bir nokta aranıyor. Romanın son bölümünde ise Sabir Çelebi ve Ayas Bey'in hikayeleri konu ediliyor. Bu hikayelerin Recaizade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdası'ndaki Bihruz Bey ile benzerlik gösterdiğini kaydeden Şahin, "Kitap Muallim Naci'nin sahaflarda Mehmed Muzaffer Mecmuası'nı bulmasıyla başlıyor. Yani kurgu içinde kurgu var. Araba Sevdası ile de çok paralel olduğunu görüyoruz. Arkadaşlık ve züppelik ilişkisi birebirdir neredeyse. 19.yüzyıl eski-yeni, hayal-hakikat tartışmalarının yoğun olduğu bir dönem. Hem bu tartışmalar içinde bir yeri var hem de Araba Sevdası'nın yazılmasının birinci nedeni" diyor.
ŞEYH GALİP DENKLEMİ
Şahin bir üst kurmaca olan romanın dönemine göre oldukça ilginç olduğunu belirterek şunları söylüyor: "Böyle bir mecmua normalde yok. Romanın içinde Şeyh Galip'in dergahtan babasına yazdığı meşhur bir mektup vardır. Bazı kaynaklar bu mektubun doğruluğunu kabul ederek Mehmed Muzaffer Mecmuası'na atıfla kullanırlar. Bunun üzerinden dönen bir tartışma var. Kitap bir üst kurmaca. Muallim Naci çok didaktiktir. Kendine has risale tarzında kurgulayıp en sonunda da hikaye içinde hikaye ekliyor. Dönemi açısından çok ilginç."
Aydın olmanın şartı şiir bilmek
Şahin, 19. yüzyılda Mehmed Muzaffer Mecmuası'nı okuduğumuzda ne öğreniyoruz sorusuna ise şu yanıtı veriyor: "O dönemde aydın olmanın birinci şartı şiir bilmek. Acayip bir şiir bilgisi var kitapta. Şiir ve şairin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Muallim Naci şairliğin doğuştan geldiğine inanmıyor. Bu noktada Ekrem ile ortaklaşıyorlar. Şiir öğrenilen bir şey. Şair de şiiri öğrenen kişi. 19. yüzyılın entelektüel olmasının birinci şartı şiir bilmek."