Parçalanma, kırılma ve acıların aslında bir kayıp olmadığını anlatan Japon sanatı: Kintsugi

Hayatınızda kim bilir kaç defa 'çıt' sesini duydunuz! Gizlemeye çalıştığınız kırıklıklarınızı koli bandı ile "hiç olmamış gibi" sarmak yerine, onu belirginleştirip "onarmanın" daha iyi olacağını biliyor musunuz?

Japon kültüründe yeni olan her şey değersiz ve bayağı olarak kabul görülüyor. Hatta bu inanca göre, parlayan nesne yenidir ve dolayısıyla henüz kullanımın ona kazandırdığı soylulukla, değer kazanamamıştır. Oysa, eskiyen eşya, onu kullananla birlikte yaşamış ve dolayısıyla sabır, sadakat duygusuna sahiptir. Bu felsefe ile doğru orantılı olan bir sanat var ki Japonlar buna "Kintsugi" diyor. Bu sanat, kırılan eserleri çöpe atmak ya da üzerini cilalamak yerine kırılan eşyaları altın, gümüş, platinle tamir edip kırıkları daha da belirgin hale getiriyor. Böylece kırılan eşyalar gözden düşmüyor aksine kırıklıkları ve yaşanmışlıkları ile eskisinden daha güzel olabiliyor.



Yüzyıllardır Japonya'da uygulanan bu gelenek hem bir sanat hem de oldukça derin bir felsefe. Bu felsefeye göre, insan ya da eşya hasara uğramış, kırılmış ve acı çekmiş olsa bile bundan ders alabilecek bir hatıraya sahiptir. Dolayısıyla, bir hal önceki halinden daha iyi ve değerli. Çünkü hatalardan ders almak ve parçalandığında kendini tamir etmek güç.



Bu felsefe, bir diğer Japon felsefesi olan Wabi- Sabi'nin "kusurları kucakla" görüşüyle benzer. Özetle, her iki felsefenin de odağında kendi kendini tamir etmek var.

Ne yapsak oraya mı yerleşsek?