Ziraatımızı tarumar eden planlara tepkiyi de gâvurun çiftçisi veriyor
Bütün dünyada gıda arzıyla ilgili endişelerin yükseldiği, fiyatların insanlar için temel endişe kaynağı olduğu bir zamanda çiftçiler yine de üzerlerine düşeni yapıyor. Sosyolog Frank Furedi, "Brüksel'deki bazı insanların yeşil gündemin çiftçilerin gıda üretmesinden çok daha mühim olduğunu düşündüğü izlenimine kapılıyorum" derken haklı. Her yapılanın Avrupa'da ve dünya ölçeğinde 'daha az tarım' olması için istendiği izlenimi gittikçe yayılıyor. Çünkü nicedir her alanda daha az üretimin çevreye yardımcı olacağı imajını yerleştirmeye çabalıyorlar. Çiftçi eylemleri en başta işte bu sahtekârlığı dünyaya ifşa ediyor.
İşi gücü bırakmış İl Tarım Müdürlüğünün elemanları, pazarda kendi ürettikleri fideleri satan köylülere, “Gates Vakfı Yasası” diye nitelendirdiğim 422 Sayılı İzinli-Sözleşmeli yasanın gereğini yapıyorlar. Ata tohumlarından üretilen fidelerin hastalık ve zararlıları artırdığı gibi garabet bir mübalağaya inanmış, satılamayacağını söylüyorlar. Sonrasında birkaç gün mühlet verip, satışa devam ederlerse on binlerce liradan başlayan cezalar kesileceğini söyleyip gidiyorlar.
Ata tohumu yasak
Fideleri satan köylüler asıl maksadın ne olduğunun farkında. “Bunlar köylü, kendi tohumlarını yetiştiriyorlar. Ne yapsınlar, Siyonistlerin Yahudi tohumlarını mı satsınlar? Vatandaş dahi kendi tohumunuz mu diye sorarak alıyor. Bir dünya fide yapanlar var, seralarda bir yığın fide var, ne yapsınlar çöpe mi atsınlar o kadar emeği, zahmeti? Tarım İl Müdürlüğünün yurtdışıyla bir anlaşması mı var? Halkın sağlığını neden düşünmüyorlar? Soruyoruz yetkililere çiftçiyi tarımdan bu kadar soğutmanın anlamı ne?
Bizim artık bu işi yapmaktan midemiz bulandı. Nefret ettik. Kendi sattıkları ithal (hibrit) fideleri böcekler basıyor. O neden oluyor, ona niye açıklama yapmıyorlar? Yok şu ilacı almazsan büyümez, yok şu ilacı atmazsan yürümez diyorlar. Köylü tamamıyla suskunlaştı, ağzı gözü bağlandı. Affedersiniz ‘davar’ gibi oldu, bu kadar da olmaz.”
Bir sosyal medya videosuna yansıyan bu haklı çıkışların dışında ülkemizde zirâî üretimde yaşanan kabulü mümkün olmayan uygulamalara dair gerçek bir protesto görmek mümkün değil. Videodaki köylü, şairin “Kör olasın demiyorum kör olma da gör beni” dizelerindeki serzenişine benzer niyetle hepimizi “davar” olarak görmekle maalesef haklı.
Oysa Avrupa’dan Amerika’ya, Brezilya’dan Hindistan’a küreselcilerin dayattığı çoğu yapay değişime direnen, reva görülen sözde yeni söylemlerin ülkeleri ve insanı nereye götüreceğini görüp, uyarmaya çabalayan milyonlarca çiftçi nicedir sokaklarda…
Çiftçinin sabrını çok zorladılar
Dünyanın gıdasını üreten çiftçiler artan maliyetlerin, küçük marjların ve iklim değişikliği yalanlarının dayattığı politikaların hem geçim kaynaklarını hem üreticiliği tehlikeye attığını görüp, tepki gösteriyorlar. Avrupa Birliği'ni kasıp kavuran çiftçi protestoları siyasi liderleri şaşırtmış olsa da huzursuzluğun kontrol edilemeyen bir yangına dönmesi için gereken kıvılcımlar epeydir çakılıp duruyordu aslında.
Çiftçiler ülkemizde olduğu gibi Avrupa ve dünyanın diğer ülkelerinde de yıllardır borç yükü altında eziliyor, güçlü perakendeciler tarafından ürünleri ucuza kapatılıyor, zirâî ilaç satıcısı aslında zehir fâciri şirketler tarafından sıkıştırılıyor, aşırı hava şartlarıyla yıpratılıyor ve ucuz yabancı ithalat nedeniyle zarar görüyorlardı.
Avrupa’da sınır geçişlerini engelleyen ilk eylemi, geçen yılın ilkbaharında sokaklara çıkan Polonyalı çiftçiler yaptı. Ardından başta Almanya ve Fransa olmak üzere hemen hemen bütün ülkelere yayıldı çiftçi eylemleri. Almanya'da hükümetin dizel sübvansiyonlarındaki kesintileri, Fransa’da serbest ticaret anlaşmaları ve Hollanda’da iklim ve çevre yasalarının getirdiği baskılar protestoları tetikledi. Protestoları başlatan endişeler ülkeden ülkeye değişse de enerji ve girdi fiyatlarındaki artışlar, üretilenlere tarlada verilen fiyatlardaki düşüşler, ürettirmemeye yönelik düzenlemeler başta olmak üzere ortak şikâyetler daha fazlaydı.
Aylardır Hollanda, İskoçya, Yunanistan, Almanya, Fransa, İngiltere, Portekiz, Polonya, Romanya, İspanya, İtalya, Moldova ve Galler’in caddelerinde Avrupa'yı kasıp kavuran çiftçi eylemleri eksik olmuyor. Paris otoyolunun abluka altına alınması ya da Almanya, Fransa, Belçika, İtalya ve Yunanistan'dan binlerce çiftçinin traktörleriyle yolları kapatıp, lastikler yakması ve Avrupa Parlamentosu'nu yumurta yağmuruna tutması gibi çaplı ve etkili protestolar yapılıyor. Protestoların ardında yatan nedenler sineye çekilecek türden şeyler değil çünkü. O yüzden kıta çapında haftalardır süren eylemlerin şiddeti gittikçe artıyor.
Politika küresel baronların emrinde
Çiftçiler, politikacıların kendi sırça köşklerinde oturup, küreselci baronların emrettiklerine uygun yasalar çıkarmalarına tahammül edemiyorlar artık. Kırsalda yaşanan mağduriyetleri görmezden gelen iflah olmaz vurdumduymazlıklarına öfke çoğalıyor. Almanya’nın bütçeyi dengeleme maksadıyla dizele yönelik vergi indirimlerini aşamalı olarak kaldırma planına ya da Hollanda ve İrlanda’nın sera gazı emisyonlarını azaltmak için on binlerce büyükbaşın telef edilmesi girişimine dair endişeler kıta çapında çiftçileri sarmış durumda.
Çiftçiler düşen satış fiyatlarının, artan maliyetlerin, ağır üretim düzenlemelerinin, güçlü ve baskıcı perakendecilik anlayışının, borca dayalı üretimin, iklim değişikliği zorlamalarının ve ucuz yabancı ithalatla karşı karşıya bırakılmalarının ardında "daha büyük olan daha iyidir" mantığına dayanan AB’nin yok edici endüstriyel tarım anlayışının olduğunu artık iyi biliyorlar. Gelinen noktanın yıllardır kulak ardı edilen yanlışlardan ve insanı gıdasıyla kontrol etmeyi amaçlayanların küresel planlarından kaynaklandığının farkındalar. Ülkemizde de yaşandığı gibi görünmez bir el düğmeye basmış gibi.
Dünyanın her ülkesinde birden üretim maliyetlerini inanılmaz oranlarda artırırken garip bir şekilde çiftçilerin kazancını belirleyen fiyatların düşmesinin başka açıklaması yok. Enerji, gübre, kimyevi maddeler ve ulaşımla ilişkili maliyetler birçok AB ülkesinde önce pandemi soytarılığı, ardından Şubat 2022'de başlayan Rusya- Ukrayna savaşıyla birlikte hızla arttı.
Çiftçi üretimi bırakıyor
Bütün bu artışlardan kaynaklanan hayat maliyeti krizinin tüketiciler üzerindeki etkisinin nasıl geliştiğini söylemeye gerek yok, hepimiz içindeyiz, yaşıyoruz. Politico tarafından analiz edilen Eurostat verilerine göre, çiftçilerin ürünleri için aldıkları taban fiyat olan çiftlik kapısı fiyatları, 2022'nin üçüncü çeyreği ile geçen yılın aynı dönemi arasında zeytin de dâhil olmak üzere ortalama yüzde 10 düşmüş. Bu düşüşün bizim ülkemizde çok daha büyük oranda olduğunu, yaşadığımız aşırı pahalılık ve üretimden uzaklaşan çiftçi sayısının ürkütücülüğü yeterince gösteriyor.
Özellikle Orta ve Doğu Avrupa'da artan ithalat da yerel çiftçileri fazlasıyla rahatsız eden bir uygulama haline gelmiş durumda. AB'nin Rusya-Ukrayna savaşının ardından kota ve gümrük vergilerinden feragat ettiği, Ukrayna'dan gelen ucuz tarım ürünlerinin fiyatları düşürmesi ve haksız rekabete sebebiyet vermesi çiftçileri öfkelendiren sebeplerden bir diğeri.
Her kalemde yerli üretimin ciddi oranlarda düşürüldüğü, anlaşılmaz bir mantıkla adeta “İthalat Cennetine” dönen ülkemizdeki sessizliğe karşın Avrupa'nın birçok yerinde uzak bölgelerden yapılan ucuz ithalatlar, çiftçilerin arasında giderek öfkeyi artırıyor. Önemli oranlarda buğday, mısır, ayçiçeği, soya, pamuk, kahve, baklagiller ve sığır eti ithal eden ülkemizde sessizliğe gömülüp, üretimsizliği kadermişçesine kabul eden Türk çiftçilerine karşın Avrupalı çiftçiler bu uygulamaları kabul edilemez buluyorlar.
Ukrayna dengeleri bozdu
Polonyalı çiftçiler geçen baharda ithalatları protesto amacıyla Ukrayna'dan gelen yolları kapatmışlardı. Ardından Brüksel kısa süre sonra Kiev'in yakın komşularına ihracatına kısıtlamalar getirmek zorunda kaldı. Brüksel, süresi dolduğunda kısıtlamaları kaldırdı ama Macaristan, Polonya ve Slovakya gibi ülkeler çiftçilerinin tepkileri nedeniyle kendi kısıtlamalarına devam etmek zorunda kaldılar.
Romanyalı çiftçiler ve nakliyeciler yüksek dizel fiyatlarını, sigorta oranlarının yanında AB'nin ucuz Ukrayna mallarına izin vermesine en sert tepkiyi verenlerden.
Polonya'da çiftçiler, Ukrayna'dan tarım ithalatına karşı 24 Ocak'ta ülke çapında büyük bir eylem yaptılar. Ülke çapında 160'tan fazla yolu kapatıp, hayatın durmasına neden oldular. Polonya’da çiftçi sendikaları "Ukrayna tahılı Avrupa'ya değil ait olduğu yere Asya veya Afrika pazarlarına gitmelidir" diyerek buğday ithalatını protesto ediyorlar.
Benzer tepkileri Slovakya ve Macaristan çiftçileri de gösterdi. AB ile Güney Amerika'nın Mercosur Ticaret Bloğu arasında geniş kapsamlı bir ticaret anlaşması imzalamaya yönelik müzakereler de çiftçilerin hedefinde. Avrupalı çiftçiler şeker, tahıl ve ette haksız rekabeti ortaya çıkaran uygulamalardan memnun olmadıklarını her fırsatta dile getiriyorlar.
Yeni Zelanda ve Şili gibi ülkelerden gelen ürünlerin, kendileriyle aynı katı düzenlemelere tabi olmamalarına mânâ veremiyorlar. Kendini beslemek için yüz milyonlarca küçük çiftçiye bağımlı olan Hindistan da durulmayan ülkelerden biri. Hindistan Başbakanı Narendra Modi, çiftçileri nakit ve sübvansiyonlarla yatıştırmaya çalışsa da geçtiğimiz günlerde yapılan gösteriler hayatı durdurmaya yetti. 2 Şubat'ta çiftçilerin, sendikaların, kadın örgütlerin ve öğrencilerin de desteklediği ülke çapında büyük bir grev yapıldı.
Diğer bölgelere nispeten Güney Avrupa'da şu ana kadar az sayıda protesto görülmesinin uzun sürmeyeceği, özellikle İspanya ve Portekiz'deki hükümetlerin kuraklıkları bahane ederek acil su kısıtlamalarını dikkate almasının ardından protestoların buraya da sıçrayacağı bekleniyor.
Geçtiğimiz günlerde Sicilya'da çiftçiler, geçen yaz yaşanan uzun süreli yoğun sıcak hava dalgası ve kuraklığın etkilerini telafi edemeyen bölgesel hükümeti protesto etmek amacıyla yolları kapattılar. Çiftçiler, AB'yi "büyük şirketleri" kollamakla suçlayarak, dönen tezgâhın farkında olduklarını da gösteriyorlar.
İklim krizinden çiftçi krizine
Açıkçası Avrupa’nın birçok çiftçisi, ziraatta yapılan işlerden bihaber olduklarını düşündükleri Brüksel bürokrasisinin kendilerine zulmettiğine, ucuz gıdaya yönelik çelişkili kamu talepleri ile sözde iklim dostu adımların arasında onları sıkıştırıp, üretimden uzaklaştırdıklarını düşünüyorlar. Avrupa'nın gıda güvenliğinin 60 yılı aşkın bir süredir dayandığı yıllık 55 milyar avroluk sübvansiyon sistemi olan Ortak Tarım Politikası’nın (CAP) tarihî olarak mantığı büyük çiftlikler, büyük işletmeler ve ortak standartlar olan bir ölçek ekonomisine dayanıyordu.
Tabiatıyla bu, konsolidasyonu teşvik etti. O yüzden AB'deki çiftliklerin sayısı 2005'ten bu yana üçte birden fazla düştü, birçok düşük marjlı büyük işletme yüksek düzeyde borçla karşı karşıya kaldı ve daha küçük olanlar giderek daha rekabetçi pazarın cenderesinde yaşamaya başladı. Bütün bunların üzerine son zamanlarda AB'nin sera gazı emisyonları söylemleriyle AB Bloğunu iklim açısından nötr hale getirmeyi amaçlayan Avrupa yeşil anlaşmasının parçası "tarladan çatala" stratejisindeki katı kurallar çiftçilerin hayatını daha da zorlaştırıyor.
Hükümetlere geri adım attırdılar
Hükümetlerin bütün vurdumduymazlıklarına karşın çiftçilerin yaptığı etkili protestolar yine de sonuç veriyor, yanlış uygulamaları yavaşlatma gereği duyuyorlar. Berlin, dizel sübvansiyonlarını kesme planlarından geri adım attı. Büyük protestolara neden olan tarımdaki dizele yönelik vergi indirimlerine son verilmesi yönündeki önerileri yumuşatmaya çalışıyor. Paris, dizel vergisi artışını iptal etti, diğer önlemleri erteledi ve çiftçi sendikalarının üyelerine protestolarını bir süreliğine askıya alma çağrısında bulunmalarına neden olan 150 milyon avroluk yardım vaadinde bulundu.
Bütün AB düzeyinde, Avrupa Komisyonu, Ukrayna'dan yapılan ithalatın bir “acil durum freni” yoluyla sınırlandırılmasını ve çiftçilerin AB sübvansiyonlarını alırken arazilerinin yüzde 4'ünü nadasa bırakma yükümlülüğünden 2024 yılı için muaf tutmasını önerdi.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve İrlanda Başbakanı Varadkar, hâlihazırda isyankâr olan sektörü daha fazla üzmemek için önerilen AB-Mercosur Ticaret Anlaşmasının mevcut haliyle imzalanmaması gerektiğini açıkladılar.
Polonya Başbakanı Donald Tusk, ürünlerin transit ve ihracatını düzenlemek üzere bir anlaşmaya varmak için Mart ayı başında Ukraynalı temsilcilerle bir araya gelme sözü verdi. Delhi'nin çoğu bölgesini felç eden çiftçi protestoları, Hindistan başbakanını tarım piyasası reformlarını yürürlükten kaldırmaya zorladı.
Bu geri adımların bir yandan çiftçilerin öfkelerini dindirmek, öte yandan özellikle iklim değişikliği hesaplarını hayata geçirmek amacıyla yapıldığını söylemek de mümkün tabi ki. Bir diğer nedeni de yaklaşan seçimler. Haziran ayında yapılacak Avrupa parlamentosu seçimlerinde önemli kazanımlar elde etmesi beklenen aşırı sağ partiler çiftçileri destekliyor. Bu durum, mevcut hükümetlerin politikalarında taviz vermelerine neden oluyor. Fakat çiftçiler siyasetçilerin yalnızca seçilmek için çiftçi hareketine tutunduklarının da farkındalar.
Ziraat savaş alanı oldu
Ziraat, dünya çapında önemli bir savaş alanına dönmüş durumda. İktidardakiler çiftçileri evcilleştirmeye çalışırken, Trump'tan Avrupa'daki aşırı sağ gruplara kadar muhalifler de onların öfkesini kendilerine kanalize etmeye çalışıyorlar. Eylemler, büyük ölçüde iklim değişikliğine tepki olarak ekonomik ve sosyal geçişin hızına odaklanan daha geniş bir kültür savaşının son çatışması haline gelmiş durumda.
Çiftçiler unutulduklarını, ihanete uğradıklarını ve ailelerini geçindiremeyecek durumda olduklarını düşünürken başta AB olmak üzere ülkelerin daha katı yeşil politikalara ilişkin son çabaları açıkçası işleri daha da kötüleştireceğe benziyor.
Bütün dünyada gıda arzıyla ilgili endişelerin yükseldiği, fiyatların insanlar için temel endişe kaynağı olduğu bir zamanda çiftçiler yine de üzerlerine düşeni yapıyorlar. Sosyolog Frank Furedi, "Brüksel'deki bazı insanların yeşil gündemin çiftçilerin gıda üretmesinden çok daha önemli olduğunu düşündüğü izlenimine kapılıyorum" derken haklı. Her yapılanın Avrupa'da ve dünya ölçeğinde 'daha az tarım' olması için istendiği izlenimi gittikçe yayılıyor. Çünkü nicedir her alanda daha az üretimin çevreye yardımcı olacağı imajını yerleştirmeye çabalıyorlar. Çiftçi eylemleri en başta işte bu 'sahtekârlığı' dünyaya ifşa ediyor.