Yeşil devriminizden ne hayır gördük ki yeşil manifestonuzdan görelim
Bill’in iklim değişikliğini ciddiye aldığını göstermesi, kafasındaki radikal çözümleri uygulama isteğinden kaynaklanıyor da olabilir. Güneş ısısının bir kısmını geri çevirmek için sülfat aerosol kullanarak atmosferin yansıtıcılığını değiştirmek ya da okyanusu bütün canlılar için elverişsiz hâle getirebilme tehlikesine aldırış etmeden karbon emici planktonları büyütmek için demirle gübrelemek onun fikri. Kalsiyum karbonat tozunu atmosfere püskürterek güneş ışığını dünyanın atmosferinde kırarak, küresel bir soğutma oluşturmak da. Koskoca dünya, Bill Gates’in geri dönüşü olmayan tehlikeli işleri için bir deney alanı mı?
Sağlığımızdan sonra tohum ve gıdamızı dert edinen Bill Gates’in son ilgi alanı iklim değişikliği. Beyanlarına göre, iklim değişikliğiyle bir çevreci olarak değil de küresel sağlık ve kalkınma savunucusu olarak ilgileniyor. 2000'lerin başından beri, düşük ve orta gelirli ülkelerde sözde sağlığı iyileştirme ve fakirlikle mücadele çabalarını fonladığı için “yardımsever” olarak anılan Bill’in, iklimimize el atmaması mümkün olabilir miydi? Neticede binlerce insanın bir yılda ürettiği karbonu bir günde üretmesine aldırmadığı özel jetiyle seyahat ederken, üzerinden uçtuğu karanlığa bakıp “Bir milyar insanın hâlâ elektriğe erişemiyor olması kabul edilemez” diye isyan eden ve kendini fukaralara adayan biri o.
Bir küvet masalı
İklimi yavaş yavaş suyla dolan bir küvete benzetiyor. Suyun akışı yavaşlasa da bir gün küvet dolacak, taşacak ve zemini su kaplayacakmış. O yüzden kapımızdaki felaketten kaçınmak için musluğu tamamen kapatmak gerektiğini söylüyor. Musluktan modern yaşamın olmazsa olmazı fosil yakıtlardan çıkan sera gazı emisyonlarını kastediyor gibi görünse de asıl muslukların iklim değişikliğinin baş sorumlusu ilân edilen insanlar ve hayvanlar olduğunu tahmin etmek zor değil.
Haydi, safız ve iklim değişikliği zokasını bir de küvet masalı üzerinden yuttuk. Peki, bu musluğun tamamen kapatılması nasıl olacak?
"İklim felaketinden nasıl kaçınılır? Sahip olduğumuz çözümler ve ihtiyacımız olan buluşlar" isimli kitabında kendince reçeteler veriyor. Emisyonları ortadan kaldırmak ve ihtiyaç duyduğumuz araçları geliştirmek ve kullanmak için bir plan dahi hazırlamış küresel yardımseverimiz(!) Planın tatbiki için tabii ki küresel ölçekte faaliyet gösterme yeteneğine sahip hükümetler, şirketler, ne idüğü belli örgütler, sözde kâr amacı gütmeyen kuruluşların desteğini şart koşuyor. Bir de karbon ayak izi ismiyle yeni bir verginin mükellefi yapılmak istenen biz sıradan insanların.
“İklim felaketinden nasıl kaçınılır?” sorusuna cevap bulabilmek için işe “bir şeyi fosil yakıtla yapmak ile temiz enerjiyle yapmak arasındaki maliyet farkını bilmekle başlamalıyız” diyor. Söze gariban sığırlarla başlamadığı için hemen sevinmeyin. Onlar cepte ve maalesef toplu telef olacakları günü bekliyorlar. Nasılsa “Hayvanların ölmemesi için yapay eti yemeyi tercih ederim” diyecek kadar gerçek niyetten bihaberlerin sayısı da gittikçe artıyor. Çoğu ciddi ciddi iklim değişikliğine sebep olduğu söylenen hayvanlar kesilip yenilmediklerinde metan gazı üretimi duracak ve dünya kurtulacak sanıyor. Ya da kurban edilmemeleri durumunda Billlerin onları başıboş otlamaları için meralara salacağını düşünüyorlar.
Yeşil primleri anlamak
Karbon yayan bir ürün ile yaymayan alternatifi arasındaki maliyet farkı nedir? Maliyetteki bu farkı, Bill “Yeşil Prim” olarak adlandırıyor ve iklim değişikliği konusunu çözmek için yeşil primleri anlamak gerektiğini söylüyor. ‘Yeşil primler’ diye adlandırdığı figürlerin, elektrik üretimi, imalat, tarım, ulaşım, ısıtma ve soğutma gibi ekonominin fosil yakıtları kullanan tüm sektörlerinde sıfır emisyonun ne kadara mâl olacağına dair fikir vereceğini iddia ediyor. Fakat daha başında bu kurtarıcı reçetenin de problemli olduğu görülüyor.
Öncelikle kendisinin de ifade ettiği gibi ‘yeşil primler’ istenildiği kadar insanların hayatında ucuz bir değişim yapmayacak. Mesela mevcut rüzgâr, güneş, hidroelektrik ve nükleer teknolojilerini kullanarak temiz bir elektrik sistemine geçildiğinde elektrik fiyatı şimdiki satış fiyatlarından çok daha yüksek olacak.
Anlayacağımız her alanda pahalılığın üstümüze çöreklendiği bir zamanda kurtarıcı olarak gösterilen yeşil enerjinin de en azından kendi şahsi ekonomimize bir faydası olmayacak.
Öte yandan emisyona neden olan faaliyetlerin büyük çoğunluğu mesela çimento ve çelik üretiminden uçaklara, yük gemilerinden santrale kadar farklı alanlarda henüz geleneksel emsalleri kadar ucuz temiz seçeneklere sahip olunmadığı ortada. Mesela ABD'de kargo gemileri galon (3,79 Litre) başına yaklaşık 1,29 dolarlık yakıt yakıyor. Aynı iş temiz olanla yapılmak istense maliyet galon başına 9,05 dolara kadar yükseliyor. Yüzde 700 artış anlamına gelen bir maliyetle hangi akıllı şirket yeşil olanı tercih eder?
Pahalı alternatifler
Anlayacağınız Bill’in yeşil alternatiflerinin çoğu tercih edilmeyecek kadar pahalı. Çünkü yeşil ürünler, çevreyi kirlettiğini söyledikleri muadilleriyle rekabet edecek durumda değiller. Fosil yakıtlar ise ne kadar kötülüyor olsalar da hâlâ kolayca temin edilebiliyor ve onları dünya çapında çıkarmak, işlemek ve taşımak için gerekli altyapı çoktan inşa edilmiş durumda. Ayrıca fiyatları, insanlara veya çevreye verdikleri zararı unutturacak düzeyde.
O vakit neden onca temiz enerji ve sıfır emisyon reklamı yapılıyor? Ya da “yeşil teknolojinin herkes tarafından benimsenmesi için ucuz olması gerekiyor” diyorlarsa ellerini tutan ne? Bunun cevabını bulabilmek için enerji sektörünü anlamak gerekiyor.
Enerji, yıllık cirosuyla 5 trilyon dolarlık bir iş. Bu devasa pazarı elinde tutanlar, Bill’in hayal ettiği ölçüde değişime niyetli olabilirler mi? Olmayacağını Bill de biliyor. O yüzden de istenilenleri mümkün kılacak politikaları, teknolojileri ve pazar yapılarını oluşturacak bir kamu baskısı için kitleleri iklim felaketine inandırmayı daha cazip görüyorlar.
Öte yandan enerji kullanımında değişimi yönlendirmeye en uygun grup olarak gördüğü şirketler ve hükümetlerin çoğu fatura edilecek masrafları karşılayacak ekonomik güce sahip değiller. Olanlar ise yeşil enerjinin hikâye kısmına inanıyor görünseler de uygulamaya dair istekleri yok. İklim değişikliği üzerine korku yayan haberler, filmler, kamu spotları bolca kullanılıyor olsa da olduğu iddia edilen sorunu çözme konusunda kimsenin ciddi adım atmamasının nedeni de bu. Bu sebepten dolayı da tarihin en büyük felaketi olarak lanse edilen iklim değişikliği sözde yaşanırken özellikle gelişmiş ülke hükümet ve şirketleri bolca felaket senaryoları üzerine konuşurken bildiklerini okumaya devam ediyorlar.
Dünya Bill Gates’in deney alanı mı?
Bill’in iklim değişikliğini ciddiye aldığını göstermesi, kafasındaki radikal çözümleri uygulama isteğinden kaynaklanıyor da olabilir. Güneş ısısının bir kısmını geri çevirmek için sülfat aerosol kullanarak atmosferin yansıtıcılığını değiştirmek ya da okyanusu bütün canlılar için elverişsiz hâle getirebilme tehlikesine aldırış etmeden karbon emici planktonları büyütmek için demirle gübrelemek onun fikri. Kalsiyum karbonat tozunu atmosfere püskürterek güneş ışığını dünyanın atmosferinde kırarak küresel bir soğutma oluşturmak da.
Dünyayı babasının malı gibi geri dönüşü olmayan tehlikeli işlerin deney alanı yapmayı düşünebilen Bill için mesela ağaç dikmek iklim değişikliği üzerinde etkisi fazlasıyla abartılan bir iş. Ağaçların bir miktar karbon emseler de modern hayat tarzımızın verdiği zararı telafi etmeye yeterli olmadığını düşünüyor. Yani sığırlardan ve insanlardan sonra onların oksijen deposu olan ormanlar da lüzumsuz. Öyle ya yaşayan her Amerikalının ömrü boyunca ürettiği emisyonları emmek için küresel nüfusun sadece yüzde 4'üne 16 milyar dönüm, yani dünyanın yaklaşık yarısı kadar ağaç dikmek ve kalıcı olarak bakımını yapmak akıl işi mi?
Peki, Bill’in şimdilik yeterli desteği göremediği uçuk fikirlerinden başka ne yapılabilir? Yeşil manifestosunda bunları anlatıyor küresel hayırseverimiz. Bill’e göre hükümetlerin ve şirketlerin fark yaratabileceği bazı temel şeyler var. Hepsi de fosil yakıttan vazgeçmeden iklim değişikliği yalanına inancı güçlendirerek özellikle ekonomisi çökmüş ülkeleri ve şirketleri bir de yeşil enerji yalanıyla borç batağına sürüklemenin mantığı üzerine kurulmuş şeyler.
Bu yüzden de rüzgâr ve güneş enerji santralleri ile elektrikli binek otomobiller gibi bazı ürünler için yeşil getirilerin kullanımının artırılmasında ısrar ediyor. Ülkelerin bu teknolojiler için sermaye maliyetini karşılamaya ve büyük ölçekli tanıtım projelerini başlatmaya zorlanmalarını istiyor.
Ayrıca temiz enerji girişimcilerine rehberlik etmek, pilot projelere sponsor olmak, iklim etkisine öncelik veren yenilikçi fonlara para aktırmak da ulus devletlerin sırtına bindirilmek istenen yüklerden bazıları. Kendi halklarının ihtiyacı gıdanın güvenliğini sağlayamayacak kadar krizlerle boğuşan hükümetlerin yeşil enerji hususunda yenilikler için teşvik vermelerini ve karbona bir fiyat koyarak temiz enerjinin rekabet edebilmesini sağlamalarını da bekliyor.
Bir yandan ekonomik sıkıntılar altında ezilen ülkeler ve yerli şirketleri öte yandan bir de karbon vergisinin yükünü üstlenecek sıradan insanlar, dünyayı iklim değişikliğinden kurtarmak için sorumlu davranmaya iteklenirken muhtemel neticenin işaretleri de net olarak veriliyor. Belli ki eski dünyanın yeşil devrimden toprağını, suyunu, gıdasını, sağlığını kurtaramayan insan, bu sefer de yeni dünyanın yeşil manifestosundan alacağı nefesi kurtarmanın derdine düşecek.