Yeryüzü ve midelerde Pestisit istilası
Halk arasındaki adıyla ‘tarım ilacı’ olarak adlandırılan pestisitler ne yazık ki tüm dünyayı istila etmiş durumda. Özellikle ikinci dünya savaşı sonrasında hayatı istilaya başlayan pestisitler, ‘ilaç’ adıyla meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Pestisitlerin en bilineni DDT’ydi. İnsandan hayvan ve bitkilere dek hemen her şeyde kullandırılan bu zehrin tehlikeleri 1960’ların başında ortaya konmasına rağmen, üreticiler uzun yıllar direndi ve direnmeye devam ediyor. Zehrin ifşasını dile getirenleri tehdit ettiler. Bugünlerde ise en meşhur zehir olan RounDup’u Almanya, 2023 itibariyle kullanımını yasaklayacağını duyurdu.
Pestisitler hayatımıza nasıl girdi sorusuyla başlasak…
Dünya pestisitlerle önemli ölçüde 1 ve 2. Dünya Savaşlarının arasında tanıştı. Özellikle de DDT türü maddelerle.
Pestisitlerin mısırda yüzde 400’e, buğday ve soya fasulyesinde ise yüzde 100'e varan verim artışlarına neden olan bir “mucize” olarak takdimi, bütün çiftçiler arasında büyük bir şöhret bulmasına ve kullanımına neden oldu. Ardından tüm dünyada devletler teşvik uyguladı.
Zararlarından hiç söz etmediler mi?
Söylemek şöyle dursun, zararlarını kabul etmek bile istemediler.
Peki, şimdi kabul ediyorlar mı?
Mızrak çuvala sığmayınca DDT başta olmak üzere bazı pestisitler yasaklandı ama hâlâ zararlarını kabul etmeye pek yanaşmıyorlar.
Pestisitlerin zararlarını ilk ifade edenin kimya mühendisi Rachel Carson olduğu söyleniyor, doğru mu?
Carson, 1958’de bir arkadaşına yazdığı mektupta konuyu ilk kez dile getirir. 1962’de ise güç bela bastırabildiği ve Türkçeye ‘Sessiz Bahar’ ismiyle tercüme edilen kitabında başta DDT olmak üzere pestisitlerin zararlarını anlatır. Ama kimse onu dinlemek istemez, aksine taşlanır.
Rachel Carson bu ifşaatları nedeniyle öldürülür ama ektiği tohum yeşerir. 1970’li yıllarda ABD ve Avrupa’da DDT yasaklanır ama ne yasaklama… Türkiye’de ise 1980’lerin başında mecburen yasaklanmak zorunda kalınır. Ama kullanımı ve etkileri yine de bitmez. Bu gidişle bitmeyecek de…
DDT hâlâ kullanılıyor
BBC’de yer alan 2014 tarihli bir haberde DSÖ’nün DDT’yi hâlâ tavsiye ettiği görülüyor. Ne dersiniz?
Maalesef öyle. Dünya Sağlık Örgütü’nün, DDT’yi sıtma tedavisi için tavsiye etmesi hayret verici bir durum değil. Çünkü DSÖ’yü pestisitçiler yönetiyor. Ayrıca korona sürecinde DSÖ’nün nasıl bir kurum olduğu, kimlerin elinde oyuncak olduğu net bir şekilde görülüyor. İşte bu yüzden DSÖ’nün tavsiyesi şaşırtıcı gelmiyor artık.
Çiftçilerin yanlışta ısrarı konusunda ne dersiniz?
Çiftçilere ürünlerinin bu yolla korunduğu fikri empoze edildi, bazıları zararlarının farkında olsa da zarar görecekleri korkusu yüzünden kullanmaya devam ediyorlar. Bugün çiftçilerin büyük çoğunluğu, yarım yüzyılı aşkın süredir her türlü zararını bilseler de beklentilerini daha iyi karşıladığını düşündükleri için maalesef yoğun olarak kullanmaya devam ediyorlar.
Ayrıca en basit sıkıntıda ziraat mühendislerince hemen tarım zehirlerine yönlendiriyor. Bu yüzden de kullanımı aralıksız artıyor. Şunu da belirtmek gerekir ki, bazıları kendileri için özel ekim yaparak kullanmadan yani toksik maddeler kullanmadan özel üretim yapıyor.
Toprak, evler ve mideler istila altında
Mâlum bugün sayısız kimyevî madde var, bunların hepsi pestisit mi?
Pestisit denildiğinde genellikle tarım alanlarında kullanılan ve “tarım ilacı” adıyla satılanlardır. Oysa sprey, sıvı, çubuk, toz, kristal, top ve sisleme şeklinde normal ev içinde ve çevresinde de yoğun olarak kullandığımız kimyevî maddeler de pestisittir.
Örnek versek…
- Uçan ve sürünen böcekleri kontrol etmek için kullanılan böcek öldürücüler,
- Isırıkları önlemek için insanlar veya evcil hayvanlar üzerinde kullanılan sivrisinek, pire ve kene spreyleri,
- Termitleri kontrol etmek için kullanılan termitisitler,
- Sıçanların ve farelerin kontrolü ve ortadan kaldırılması için genellikle katı veya sıvı yemler formundaki kemirgen öldürücüler,
- - Küf ve küfü öldüren mantar öldürücüler,
- - Mikropları kontrol etmek veya ortadan kaldırmak için kullanılan temizleyiciler,
- - Dezenfektanlar ve hatta oda spreyi gibi dezenfektanlar,
- - Yabânî otları ve diğer istenmeyen bitkileri öldürmek için kullanılan herbisitler,
- Havuz ve Spa kimyasalları,
- Ahşap işlemeler ve güverteler için koruyucular gibi birçok kimyasal zehir pestisit olarak tanımlanıyor.
Zehirli yani toksik olan her şey için pestisit diyebilir miyiz?
Ziraatta en geniş anlamıyla pestisitleri 2 büyük kategoriye ayırabiliriz;
- İlki; bitki ve hayvanın büyümesini destekleyenler,
- İkincisi ise bitkileri ve hayvanları koruduğu iddia edilenler.
İlk gruba bitki gübreleri ve hayvan yemi takviyeleri girerken ikinci gruba ise pestisitler, herbisitler, hayvan aşıları ve antibiyotikler giriyor. Ayrıca uygulamaları sonrası bitki yapısına tutunma şekillerine göre pestisitler;
- - Sistemik,
- - Yarı sistemik
- - Sistemik olmayan (kontak) olarak sınıflandırılıyorlar.
Sistemik etkili “ilaçlar”, bitki bünyesi içerisinde farklı şekilde hareket ederek meyveye, yaprağa ve bitki köküne ulaşabilme özellikleri nedeniyle, özellikle kimyevî kalıntı açısından kullanımında çok daha dikkatli olunması gereken pestisitlerdir.
Kısırlıktan kansere, engelli doğumdan ölüme kadar her şeye yol açarlar
Pestisitler veya diğer kimyevi maddeler neden ve ne ölçüde tehlikeli?
Pestisitler, belirli canlılar için öldürücü oldukları için kullanılır. Ağırlıklı olarak zirâî ürünler ve ev bakımı için kullanılan pestisitlerin temel özelliği öldürücü oluşlarıdır. Bu halde hayvanlar ve bitkilerde olduğu gibi insanlar içinde öldürücü yani toksiktir. Evet, daha küçük organizmaları/canlıları hemen öldürenler büyük canlıları hemen öldürmeyebilirler. Onları hemen öldürmemesi insanlar için zararlı olmadıkları mânâsına gelmez. İnsan ve hayvan bedeninde belirli seviyeye ulaştıklarında büyük ve güçlü canlıları da öldürürler. Ölümle neticelenmenin yanı sıra organ yetmezlikleri, engelli doğumlar, kanser, kısırlık gibi artık her aileye musallat olan musibetlere de yol açarlar.
Şüphesiz sebep oldukları tehlike düzeyleri maruz kalma durumuna göre değişir. Bir blog gönderisinde ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA), "Modern toksikolojinin babası" Paracelsus’dan alıntı yaparak, "Zehri doz yapar" der ise de bu bir aldatmacadır. Doz hemen ölüm yâhut gecikmeli ölüme neden olur. Aradaki temel fark budur.
Kimyevî maddeye mâruz kalmalarda etkinin anında görülmemesi kümülatif yani zaman içinde “birikerek artması” olasılığının çoğu zaman göz ardı edilmesine sebep olmaktadır ki, işte asıl tehlike de budur.
Bunca şeye yol açtığına göre sağlığa etkileri bahsine bir kez daha dönsek mi?
Yukarıda zikrettiklerimize ilaveten pestisit etkisi mâruz kalmanın ve temasın seviyesi ve türüne bağlı olarak;
- Gözleri, burnu, boğazı veya cildi tahriş edecek bir düzeyde kalabilir.
- Merkezi sinir sistemine ve böbreğe zarar verecek veya kanser riskinde artış yapacak şiddette olabilir.
- Öncül belirtiler arasında baş ağrısı, baş dönmesi, kas güçsüzlüğü ve mide bulantısı sayılabilir. Bazı pestisitlere kronik mâruz kalmalar, karaciğer, böbrekler, endokrin ve sinir sistemlerinde hasara neden olabilmektedir. Mesela EPA tarafından artık kullanımına izin verilmeyen siklodien pestisitlere maruz kalan insanlarda baş ağrısı, baş dönmesi, kas seğirmesi, halsizlik, karıncalanma hissi ve mide bulantısı gibi çeşitli semptomlar yaygın olarak görülmüştür.
Pestisite genellikle üç şekilde mâruz kalırız
Mâruz kalma sadece uygulama sırasında mı söz konusu?
Elbette hayır! Yapılan araştırmalar, evlerimizin içindeki havada bile bir düzine pestisitin ölçülebilir seviyelerde bulunduğunu göstermektedir. Daha önce de söylediğimiz gibi geniş bir yelpazede hayatımıza giren ve pestisit olarak tanımlanan kimyevî toksik maddelerin hânelerde yoğun kullanımından kaynaklandığı kadar bunlarla kirletilmiş topraklardan kalkan tozların evlerimize ulaşabilmesiyle de mâruz kalırız. Aynı şekilde saklanan pestisit kaplarından ya da kullandığımızda pestisitleri toplayıp, sonrasında salan farklı ev yüzeylerinin varlığından dolayı da kimyasallara maruz kalmalar mümkün olabilir. Genel olarak insanlar pestisitlere üç şekilde maruz kalabilirler;
- - Soluyarak,
- - Deriden emerek,
- - Gıda yani ağız veya sindirim yoluyla…
Mâruz kalmaları azaltmak için ne tavsiye edersiniz?
Elbette en doğru yol pestisit kullanımına son vermektir. Fakat maalesef o kadar çeşitli yoldan hayatımıza girmiş durumdadırlar ki, bu şartlarda en azından mâruz kalma seviyesini düşürmek gerekiyor. Bunun için öncelikle kadim uygulamaları öğrenerek biyolojik mücadele yapılmalı.
Sık yiyip içtiğimiz meyve sebzelerde pestisit kalıntısından söz ediliyor. Hatta sularda bile…
Evet, maalesef doğru. Tarımda ağırlıklı olarak “Yeşil Devrim’ diye adlandırılan zehir ticareti sayesinde kullanımı sürekli artan zehirlerle ne yazık ki her türlü gıdada karşımıza çıkabilir. Yok diye rapor edilenlerde bile. Çünkü mevzuata göre belirli seviyenin altında ise “uygundur” denilerek kullanımına izin verilir.
Bitki büyümesini artırmak için kullanılan gübreleri, yabani otları kontrol etmek için kullanılan herbisitleri, küf ve mantarları kontrol etmek için kullanılan mantar öldürücüleri ve bakterileri kontrol etmek için kullanılan anti-mikrobiyaller gibi kimyevî maddeler de bu kapsamdadır. Kısacası yediğimiz ürünlerin çoğu hele de ticari olarak yetiştiriliyorsa, farklı büyüme aşamalarında bir yığın farklı kimyevî toksik maddeye maruz kalmaktan kurtulamıyor.
Bu kimyasalların bazıları bitkinin yüzeyinde kalırken (kontak kimyasallar), bazısı bitkinin sistemine yani içine giriyor (sistemik kimyasallar). Bir üründen diğerine değişen süre boyunca, sistemik pestisitlerin de kullanıldıktan sonra bitkiden ayrıldığı söyleniyor. Fakat bu durumu etkileyen o kadar çok faktör var ki, hepsinin aynı anda bir arada olma olasılığı gerçekte çok kolay gözükmüyor. En bilinenlerden biri, eğer ürün, sistemik bir pestisit uygulamasından çok kısa süre sonra hasat edilirse, bu pestisitin potansiyel olarak tehlikeli bir miktarının üründe kalabilme ve insanlara geçme ihtimali çok yüksek.
Her şartta etkilenirsiniz
Bazı insanların pestisitlere karşı diğerlerinden daha yüksek risk altında olduğu doğru mu?
İnsanların vücutlarındaki kimyasalları parçalama yeteneklerindeki varyasyonlar, bireyler arasındaki genetik farklılıklar ve insanlar bebeklikten yetişkinliğe doğru meydana gelen değişiklikler nedeniyle ortaya çıkıyor.
Çok genç veya kolinesteraz aktivitesini değiştiren ilaçlar alan herhangi bir maruz kalma öncesi düşük değerlere sahip kişiler, organofosfat veya karbamat insektisitlerden daha yüksek risk altında olabiliyorlar. Mesela sağlıklı insanlar arasında, normal kolinesteraz enzim aktivitesi miktarı büyük ölçüde değişiklik gösterebiliyor. Yani organofosfatlara veya karbamatlara maruz kalan iki kişinin aynı miktarda bu pestisitlere maruz kalması durumunda, biri son derece semptomatik olurken diğeri hiçbir semptom göstermeyebiliyor.
Tabii ki bu maruz kalmaların sıklığı ve süresi çok önemli. Çünkü semptomların çıkışı çoğu zaman anlık değil kümülatif olabiliyor. Çocuklar ve bebekler, aynı ortamda aynı yiyecekleri yiyen yetişkinlere göre vücut ağırlığının kilogramı başına çok daha fazla pestisite maruz kalıyorlar. Özetle, insanların pestisitlerden etkilenme riskinin değişiklik göstereceğini, birinin diğerine göre daha yüksek olacağını akıldan çıkarılmaması gerekiyor. Etkilenme durumu, genetik yapı, yaş, diğer maruz kalmalar, var olan hastalıklar, kullanılan ilaçlar gibi birçok durumun varlığına bağlı olarak değişiyor.
İnsan fetüsünü etkiliyor
Bazı kimyasalların güvenliği konusunda farklı açıklamalar gelmesinin sebebi nedir?
Maalesef onca yoğun kullanımına karşın pestisitlerin güvenli olduğunu söylemek için bilim dünyasının mevcut verileri hâlâ yeterli değil.
Bunca yıl geçmesine ve bunca imkâna rağmen niçin yeterli değil?
Nedeni belli, üreticiler çok güçlü. Akademik çevreler çekiniyor veya umursamıyor. Ayrıca çalışmaların çoğu hayvanlar üzerinde yapılıyor. İnsanlar, testlerin gerçekleştirildiği türden daha fazla veya daha az hassas olabiliyor; belirli etkiler yalnızca belirli türlerde veya rahimdeki belirli gelişim aşamalarında ortaya çıkıyor. Mesela talidomid, insan fetüsü belirli bir aşamada maruz kaldığında, kolların eksik gelişimine neden olan bir zehir. Ancak bu etki sadece birkaç türde meydana geliyor ve insan kullanımından önce yapılan hayvan çalışmalarında gözlemlenmiyor. Mevcut kullanımda bazı fungisitler kimyasal olarak talidomid ile ilişkili, ancak bu ilişkinin önemi net olarak ortaya konulamıyor.
Bazı organofosfatların, erkek veya dişi cinsiyet hormonlarını taklit eden kimyasal yapılara sahip olduğu için, erken gelişimleri sırasında fetüsü ve genç bebeği etkileyebilecekleri endişesini artırıyor. Bunun nispeten karmaşık olmayan organizmalarda meydana geldiği açıkça gösterilmiş olsa da aynı etki büyük hayvanlarda veya insanlarda gösterilmediği ileri sürülür.
Çoğu düzenleyici kurum, mevcut en iyi verileri kullandıklarını, bu belirsizlikleri telafi etmek için "güvenlik faktörleri" uyguladıklarını söylüyorlar. Örneğin, ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA), bireyler arasındaki farklılıkları telafi etmek için 10 kat güvenlik faktörü, ardından telafi etmek için başka bir 10 kat güvenlik faktörü daha uyguladığını belirtiyor. 2001'in sonlarından bu yana, EPA, insan bebekler ve insan yetişkinler arasındaki farklılıkları telafi etmek için bir başka 10 kat güvenlik faktörü daha uyguladığını açıkladı. Fakat bugün bu güvenlik faktörlerine rağmen, hâlâ sağlıklı bilimsel veriler mevcut değil ve bu güvenlik faktörlerinin uygulanmasından kaynaklanan düzenleyici sınırların çok fazla veya çok az koruma sağlayıp sağlamadığı net olarak bilinmiyor. Ayrıca bu kurumların güvenilirliği ve güçlü firmaların bunların etki güçleri de ayrı bir tartışma konusu.
Vitamin ve mineral emilimi engelliyor
Yemeden önce yiyeceklerimizi yıkarsak pestisit kalıntısından arındırmak mümkün mü?
Sistemik pestisitlerin bitkiye nüfuz ettikleri için maalesef yıkanarak bertaraf edilmeleri söz konusu değil. Bitkinin yüzeyinde sistemik olmayan pestisitler kalabiliyor. Yiyeceklerin hafif sabunlu bir suyla yıkanmasıyla meyve veya sebzenin yüzeyindeki sistemik olmayan bazı pestisit miktarı azaltılabildiği söyleniyor. Pestisitlerin gıdalardan ne kadar yıkanabildiği hususu, pestisit uygulaması ile yeme zamanı arasındaki zamanda bağlı olarak da değişebiliyor.
Peki ya etler ve kümes hayvanları… Onlar için endişelenmeli miyiz?
Ticari olarak yetiştirilen et ve kümes hayvanlarının çoğu da tıpkı bitkisel ürünler gibi yetiştirme döneminde çeşitli kimyasallara mâruz kalıyor. Tüketici için hangi kimyasalların kullanıldığını tespit etmek ve ne kadar kaldığını belirlemek ise maalesef kolay değil.
- Ülkeler Gıda Kalitesi Koruma Yasalarıyla en fazla riski oluşturan kimyasalların kullanımına karşı standartlar koyuyor. Fakat zaman zaman görüldüğü gibi belirlenmiş standartlara ve kurallara uyulmadığı görülüyor.
Bu yüzden birçok tüketici mâli durumları ölçüsünde, "Sertifikalı Organik" ürünler, kümes hayvanları ve sığır eti satın almayı tercih ediyor. Ancak, "organik" yiyecek satın alırken, bu yiyeceklerin besin olarak önerilen vitamin ve minerallerle takviye edilme ihtimali de unutulmamalı. Çünkü bu tür vitaminler ve minerallerin anemiye neden olan demir eksikliği, yeni doğan bebeklerde doğuştan kusurlara neden olan folat, tiroid hastalığına neden olan iyot eksikliği, raşitizm gibi D vitamini azaltan kemik problemleri gibi durumların sıklığını ve şiddetini azalttığı düşünülüyor. Sonuçta kaynağını bildiğiniz ve tabii şartlarda yetiştirildiğine inandığınız beyaz ve kırmızı eti tüketin denilse de onların dahi hayvanın büyümesini destekleyen ya da hayvanı koruyan kimyasallardan tamamıyla ârî olduğunu söylemek ticari üretimlerde zor görünüyor.