Yeni bir sayfa: Sisi’nin ziyareti ışığında Türkiye-Mısır İlişkileri

Sisi’nin ziyareti ışığında Türkiye-Mısır İlişkileri.
Sisi’nin ziyareti ışığında Türkiye-Mısır İlişkileri.

Türkiye için Mısır’la yakınlaşma, Orta Doğu’da kendisinin menfaatlerine aykırı olarak gelişen jeopolitik izolasyonu kırmak için önceki yıllarda attığı diğer normalleşme adımlarının bir devamı veya bölgenin normalleşmesinde eksik kalan en önemli halkalarından biri niteliğindeydi. Mısır’ın, Türkiye ile ilişkilerinin kötü seyrettiği son yıllarda Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile askerî bakımdan yakın ilişkiler tesis etmesi de mühim unsurlardan biri olarak sayılabilir. Doğu Akdeniz’de askeri mânâda Mısır’ın hiç değilse tarafsız, daha iyi ihtimalle ise Türkiye ile güvenlik işbirliği içinde olduğu yeni bir senaryo, Ankara açısından bir zaruret haline geldi. Ekonomisi ciddi bir darboğazdan geçen ve Körfez ülkelerinden eskisi kadar yardım alamayan Sisi yönetimindeki Mısır için de son yıllarda çatışmadan işbirliğine geçiş daha rasyonel bir seçim. Belirttiğimiz gibi Arap Baharı sürecinde tehdit olarak görülen konuların, Sisi’nin içeride siyasi iktidarını sağlamlaştırmasının da etkisiyle daha geri plana düşmesi, ülkeyi Türkiye gibi önemli bir bölge aktörüyle çatışmadan ziyade iş birliği yapmaya daha çok yöneltti.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es Sisi, 4 Eylül günü Ankara’ya geldi. Bu, 12 sene sonra Mısır’dan Türkiye’ye cumhurbaşkanı düzeyinde yapılan ilk ziyaret olması bakımından bir dönüm noktasıydı. Merhum Cumhurbaşkanı Mursi'nin AK Parti 4. Olağan Kongresi'ne katılmak üzere 30 Eylül 2012 tarihinde Ankara'ya gelişi, Mısır'dan Türkiye'ye bu düzeyde yapılan son ziyaret olmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yılın başlarında, 14 Şubat’ta Kahire’yi ziyaret etmişti. Orada ilk müşahhas adımı atılan Türkiye-Mısır normalleşmesi, Sisi’nin iâde-i ziyaretiyle böylece taçlanmış oldu.

Bu yazıda son gelişmeler ışığında Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin seyrine bakacağız.

İlişkilerin Arap Baharı öncesi ve sonrası

Türkiye’nin Mısır’la ilişkileri Cumhuriyet tarihi boyunca inişli çıkışlı bir seyir izledi. Dostane dönemler de oldu, hasımane dönemler de. 2002 yılında Ak Parti’nin iktidara gelmesi ile ilişkilerde yeni bir dönem başladı. Türkiye’nin Orta Doğu’ya daha aktif bir aktör olarak dönüşü, bölgenin tabii lideri konumundaki Mısır için bir sorun teşkil edecek nitelikteydi ancak bu ilişkilerin iyileşmesini olumsuz etkilemedi.

11 Eylül 2001 saldırıları, Orta Doğu’da alt üst olan dengeler ve kendi iç sorunları ile boğuşan Mısır, 2000’li yıllarda yükselen Türkiye ile rekabet edecek hali de yoktu. Ticaret hacmi ilişkilerdeki iyileşmenin bir göstergesi. 2002 yılında Türkiye ile Mısır arasındaki ticaret hacmi sadece 440 milyon dolar iken 2010 yılında 3.1 milyar dolara, 2013 yılında ise 4.8 milyar dolara ulaştı. Bu rakam 2018’e kadar da aşılamadı.

Devlet Başkanı seçildikten üç ay sonra Türkiye’yi ziyaret eden Mursi, Ak Parti kongresine katıldı ve işadamlarına yaptığı konuşmada Türkiye’yi ‘ikinci vatanı’ olarak tarif etti. Mursi’nin ziyaretinden bir buçuk ay sonra o dönem Başbakan olan Erdoğan Mısır’ı ziyaret etti ve Türkiye ile Mısır arasında farklı alanlarda ilişkileri güçlendirecek 27 anlaşma imzalandı.
Devlet Başkanı seçildikten üç ay sonra Türkiye’yi ziyaret eden Mursi, Ak Parti kongresine katıldı ve işadamlarına yaptığı konuşmada Türkiye’yi ‘ikinci vatanı’ olarak tarif etti. Mursi’nin ziyaretinden bir buçuk ay sonra o dönem Başbakan olan Erdoğan Mısır’ı ziyaret etti ve Türkiye ile Mısır arasında farklı alanlarda ilişkileri güçlendirecek 27 anlaşma imzalandı.

Türkiye ile Mısır ilişkileri bu minvalde ilerlerken 2010 yılının Aralık ayında Tunus’ta sokak protestoları başladı. Tunus lideri Zeyn el-Abidin bin Ali iktidarı sona erdikten iki hafta sonra Mısır’da da sokak protestoları başladı. Tunus’taki protestolara temkinli yaklaşan Türkiye, Mısır’daki protestolara desteğini en üst perdeden ilan etti.

El Cezire televizyonu tarafından canlı yayınlanan konuşmasında dönemin başbakanı Erdoğan, doğrudan Mısır lideri Hüsnü Mübarek’e seslendi ve halkının “haykırışına son verecek insânî taleplerine kulak” vermesini, “halktan gelen değişim anlayışını hiç tereddüt etmeden” karşılamasını tavsiye etti. Hüsnü Mübarek’in devlet başkanlığından istifasının hemen ardından, 2011 yılının Mart ayında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Mısır’ı ziyaret etti.

Aynı yılın Eylül ayında Başbakan Erdoğan, Mısır’ı ziyaret etti ve Kahire Üniversitesi’nde çarpıcı bir konuşma yaptı. Konuşmasında Arap Baharı’nı bir ‘uyanış’ olarak nitelendiren Erdoğan, Türkiye’nin “bölgesinde ve dünyada demokratikleşme yönündeki her türlü iradeye gereken tüm desteği vermeye” hazır olduğunu ilan etti. “Biz totaliter, otoriter, otokratik sistemlerin karşısındayız; biz, demokratik sistemlerin yanındayız ve bunun mücadelesini veriyoruz” dedi…

Mursi dönemi

Arap Baharı öncesi dönemde Mısır’a yönelik en yaygın kanâat ülkedeki rejime alternatif en diri ve güçlü grubun Müslüman Kardeşler Hareketi olduğu yönündeydi. Bu kanâat, devrim sonrası dönemde yapılan ilk seçimlerle de doğrulandı.

28 Kasım 2011-11 Ocak 2012 tarihleri arasında üç aşamalı olarak yapılan parlamento seçimlerinde Müslüman Kardeşler’in kurduğu Hürriyet ve Adâlet Partisi’nin dâhil olduğu Mısır İçin Demokratik İttifak, oyların yüzde 37.5’ini alarak 127 sandalye kazandı. Hürriyet ve Adalet Partisi’nin desteklediği bağımsız adaylardan da 101’i bölgelerinde seçimi kazanınca İttifak, meclisteki sandalyelerin yüzde 45.8’ini kazanmış oldu.

29 Ocak-22 Şubat 2012 tarihleri arasında yapılan Şura Konseyi seçimlerinde ise Hürriyet ve Adalet Partisi daha etkileyici bir zafer kazandı. Tek başına seçime giren parti oyların yüzde 45’ini alarak 270 sandalyenin 105’ini kazandı. Anayasa Mahkemesi Haziran ayında Meclisi feshetti ve böylece partinin demokratik kazanımlarını yok etti. Ancak parti daha büyük bir zafer kazandı.

Erdoğan ve Sisi.
Erdoğan ve Sisi.

Mayıs ayında yapılan ilk tur devlet başkanlığı seçimlerinde birinci olan ve ikinci tura kalan parti başkanı Muhammed Mursi Haziran ayı sonunda yapılan ikinci tur seçimlerde oyların yüzde 51.7’sini aldı ve Mısır’ın seçimle iktidara gelen ilk devlet başkanı oldu.

Mursi döneminde Mısır ve Türkiye ilişkileri belki de tarihte daha önce görülmedik ölçüde gelişti. Bunda hiç kuşkusuz Müslüman Kardeşler’in, Ak Parti liderliği’nin içinden çıktığı Milli Görüş arasındaki hareketi arasındaki ideolojik yakınlık ve inşa edilen kişisel ilişkiler büyük rol oynadı. Bu dönemde Türkiye, Katar ile birlikte Mursi’li Mısır’ın en büyük diplomatik ve maddî destekçisi oldu.

Devlet Başkanı seçildikten üç ay sonra Türkiyeyi ziyaret eden Mursi, Ak Parti kongresine katıldı ve işadamlarına yaptığı konuşmada Türkiyeyi ikinci vatanı’ olarak tarif etti. Mursi’nin ziyaretinden bir buçuk ay sonra o dönem Başbakan olan Erdoğan Mısır’ı ziyaret etti ve Türkiye ile Mısır arasında farklı alanlarda ilişkileri güçlendirecek 27 anlaşma imzalandı.

Darbeye karşı duran Müslüman Kardeşler ancak 1950’li yıllarda Cemal Abdülnasır dönemi ile karşılaştırılabilecek bir seviyede devlet şiddetine mâruz kaldı. Bir sivil toplum kuruluşunun yaptığı araştırmaya göre takip eden altı ay boyunca 2 bin 528 kişi protestolarda ve çatışmalarda hayatını kaybetti, 17 binden fazla kişi yaralandı, 19 bine yakın kişi tutuklandı.
Darbeye karşı duran Müslüman Kardeşler ancak 1950’li yıllarda Cemal Abdülnasır dönemi ile karşılaştırılabilecek bir seviyede devlet şiddetine mâruz kaldı. Bir sivil toplum kuruluşunun yaptığı araştırmaya göre takip eden altı ay boyunca 2 bin 528 kişi protestolarda ve çatışmalarda hayatını kaybetti, 17 binden fazla kişi yaralandı, 19 bine yakın kişi tutuklandı.

Türkiye ve Mısır arasındaki palazlanan ilişkiler, Müslüman Kardeşler’le ilişkileri sorunlu Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi monarşileri endişelendirdi. Diğer bir monarşi olan Ürdün ise endişesini en üst seviyeden dile getirdi. Ürdün Kralı Abdullah 2013 yılının Nisan ayında Amerikalı Atlantic dergisinde yayınlanan röportajda “Mısırdan Türkiyeye bir Müslüman Kardeşler hilalinin yükseldiğini” ilan etti.

Abdullah, Müslüman Kardeşler’in “koyun kılığına bürünmüş kurtlar” olduğunu, “bölgede gerici toplum vizyonlarını hayata geçireceklerini” ve “Batı karşıtı politikalar izleyeceklerini” iddia etti. Müslüman Kardeşler’in bölgede iktidara gelişi engellenmeliydi ve onun deyişiyle bu “bizim endişemizdi.”

Darbe

Bu ropörtaj yayınlandıktan kısa bir süre sonra Mısırda darbe oldu ve Muhammed Mursi iktidardan alaşağı edildi. Darbeye karşı duran Müslüman Kardeşler ancak 1950’li yıllarda Cemal Abdülnasır dönemi ile karşılaştırılabilecek bir seviyede devlet şiddetine mâruz kaldı. Bir sivil toplum kuruluşunun yaptığı araştırmaya göre takip eden altı ay boyunca 2 bin 528 kişi protestolarda ve çatışmalarda hayatını kaybetti, 17 binden fazla kişi yaralandı, 19 bine yakın kişi tutuklandı.

IMF ile müzakerelerin ertelendiği bir dönemde Mısır’ın yardımına Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt koştu ve toplamda 12 milyar dolar yardım sözü verdi. Takip eden yıllarda bu üç Körfez ülkesinin Mısır’a maddî yardımı devam etti. Türkiye’nin Mısır’daki darbeye ve takip eden devlet şiddetine tepkisi ağır oldu. İlişkiler darbeden dört ay sonra tamamen koptu ve maslahatgüzar seviyesine düşürüldü.

Yeniden yakınlaşma nasıl başladı?

İki ülkenin birbiriyle yeniden normalleşmesi uzun ve çetrefilli bir süreç oldu. Hatta denilebilir ki İsrail, BAE, Suud gibi ülkelerle ilişkilerini düzelten Türkiye için Mısır, normalleşme konusunda Suriye’den sonra en zorlu ülke oldu.

İki ülke istihbaratı arasında başlayan görüşmeler, Ankara ve Kahire'de dışişleri bakanlığı yetkililerinin gerçekleştirdiği istikşafi toplantılar, iki ülkenin dışişleri bakanları arasındaki telefon görüşmesi ve son olarak Katar'da düzenlenen 2022 Dünya Kupası açılış maçında Erdoğan ile Sisi'nin, Katar Emiri şeyh Temim’in arabuluculuğunda el sıkışarak verdiği fotoğraf normalleşme sürecinin önemli aşamaları oldu.

Hürjet piramitlerin üzerinde uçtu.
Hürjet piramitlerin üzerinde uçtu.

Son olarak Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükri’nin Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat deprem felaketinin ardından yaptığı geçmiş olsun ziyareti de arayı yumuşatan unsurlardandı. Nitekim bu ziyaretin hemen ardından dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 11 yıl sonra Türkiye'den Mısır'a dışişleri bakanı seviyesindeki ilk ziyareti gerçekleştirerek Kahire’ye gitti.

Bu noktada ilişkilerin normalleşmesinde rol oynayan, iki taraf açısından da çeşitli faktörler sayabiliriz.

Bölgedeki değişimler

Tarafların kendi perspektifleri ve kendilerince sebeplerine bakmadan önce genel bölgedeki duruma dair birkaç şey söyleyelim. Her şeyden önce bölge, Arap Baharı ateşinin yandığı ve her yeri etkisi altına aldığı yıllardan artık uzak. O ateş söndü, zamanında geleceğe dair umut veren değişimlerin yaşandığı pek çok ülkede statüko yeniden hâkim oldu, ‘karşı devrim ’ ekseni olarak ifade edilen eksen güç kazandı.

Müslüman Kardeşler de kendisini tehdit hatta “terörist” olarak tanımlayan bölge ülkeleri için o yıllardaki kadar büyük bir tehdit olmaktan çıktı. Bu durum Suud, BAE, Mısır gibi ülkelerin Müslüman Kardeşler’e bakışının değiştiği mânâsına gelmiyor. Yalnızca yaşanan değişimler ve İhvan’ın iktidarı ele geçirdiği ülkelerde zaman içerisinde yaşadığı güç kaybı, hareketi öncelikli tehditler sıralamasında daha geri plana itti.

Temelde hem Türkiye hem de Mısır için bu normalleşme, bölgede değişen dinamikler ve ekonomi başta olmak üzere içerideki baskıların etkili olduğu bir dış politika değişikliğiyle mümkün oldu. Bu genel bölgeye dair perspektiften sonra şimdi Türkiye ve Mısır’ın motivasyonlarına ayrı ayrı bakalım.

Türkiye’nin ve Mısır’ın motivasyonları

Son yıllarda Doğu Akdeniz, Suriye ve Libya'da uzayan problemler ve bölgesel çıkmazlar, Ankara'yı dış politikada yeni arayışlara itti ve ilişkilerin bozulduğu ülkeler ve liderlerle yeniden masaya oturmayı bir zorunluluk haline getirdi. Kötü giden ekonominin ve bölgesel normalleşme havasının tesiriyle Türkiye, dış politikasında köklü bir değişim süreci başlattı.

Bu yönüyle Türkiye için Mısır’la yakınlaşma, Orta Doğu’da kendisinin menfaatlerine aykırı olarak gelişen jeopolitik izolasyonu kırmak için önceki yıllarda attığı diğer normalleşme adımlarının bir devamı veya bölgenin normalleşme sürecinin eksik kalan en önemli halkalarından biri niteliğindeydi.

Mısır’ın Türkiye ile ilişkilerinin kötü seyrettiği son yıllarda Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile askeri bakımdan yakın ilişkiler tesis etmesi de önemli unsurlardan biri olarak sayılabilir. Doğu Akdeniz’de askeri anlamda Mısır’ın hiç değilse tarafsız, daha iyi ihtimalle ise Türkiye ile güvenlik işbirliği içinde olduğu yeni bir senaryo, Ankara açısından bir zaruret haline geldi.

Ekonomisi ciddi bir darboğazdan geçen ve Körfez ülkelerinden eskisi kadar yardım alamayan Sisi yönetimindeki Mısır için de son yıllarda çatışmadan işbirliğine geçiş daha rasyonel bir seçim haline geldi. Belirttiğimiz gibi Arap Baharı sürecinde tehdit olarak görülen konuların, Sisi’nin içeride siyasi iktidarını sağlamlaştırmasının da etkisiyle daha geri plana düşmesi, ülkeyi Türkiye gibi önemli bir bölge aktörüyle çatışmadan ziyade iş birliği yapmaya daha çok yöneltti.

7 Ekim sonrası Gazze’de yaşananlar da sınır komşusu olması nedeniyle krizi en yakından hisseden ülkelerin başında gelen Mısır üzerindeki baskıyı artırdı. israil saldırılarının Kahire üzerinde yarattığı politik ve ekonomik baskılara ek olarak, İsrail’in askeri operasyonlarını Mısır sınırına doğru genişletmesi ve hatta Gazze’deki Filistin nüfusunu Sina’ya itme arzusu, Kahire’de ciddi güvenlik endişelerine yol açtı. Türkiye ve Mısır, Gazze’deki dramın hafifletilmesi ve ateşkesin sağlanması konusunda birlikte çalışıyor. Bu ortak tutum da son dönemde yakınlaşmayı mümkün hatta gerekli kılan faktörlerden biri oldu.
7 Ekim sonrası Gazze’de yaşananlar da sınır komşusu olması nedeniyle krizi en yakından hisseden ülkelerin başında gelen Mısır üzerindeki baskıyı artırdı. israil saldırılarının Kahire üzerinde yarattığı politik ve ekonomik baskılara ek olarak, İsrail’in askeri operasyonlarını Mısır sınırına doğru genişletmesi ve hatta Gazze’deki Filistin nüfusunu Sina’ya itme arzusu, Kahire’de ciddi güvenlik endişelerine yol açtı. Türkiye ve Mısır, Gazze’deki dramın hafifletilmesi ve ateşkesin sağlanması konusunda birlikte çalışıyor. Bu ortak tutum da son dönemde yakınlaşmayı mümkün hatta gerekli kılan faktörlerden biri oldu.

İkili ilişkilerin düzelmesinin önündeki en büyük engellerden biri olan İhvan konusu, kısmen Türkiye’nin harekete verdiği desteği çekmesi (ki Mısır tarafında bu böyle okunuyor) kısmen de yukarıda da belirttiğimiz gibi İhvan’ın Mısır’da marjinalize edilmesi ve bölge genelinde etkisini kaybetmesi sonucu büyük ölçüde aşıldı. İçeride gücünü pekiştiren Sisi’nin, iç politika konularını artık aşarak dış politikaya ağırlık vermesi ve Mısır’ın bölgedeki gücünü ve nüfuzunu artırma yoluna gitmesi süreçte etkili oldu.

7 Ekim sonrası Gazze’de yaşananlar da sınır komşusu olması nedeniyle krizi en yakından hisseden ülkelerin başında gelen Mısır üzerindeki baskıyı artırdı. israil saldırılarının Kahire üzerinde yarattığı politik ve ekonomik baskılara ek olarak, İsrailin askeri operasyonlarını Mısır sınırına doğru genişletmesi ve hatta Gazzedeki Filistin nüfusunu Sinaya itme arzusu, Kahirede ciddi güvenlik endişelerine yol açtı. Türkiye ve Mısır, Gazze’deki dramın hafifletilmesi ve ateşkesin sağlanması konusunda birlikte çalışıyor. Bu ortak tutum da son dönemde yakınlaşmayı mümkün hatta gerekli kılan faktörlerden biri oldu.

Türkiye ile Mısır arasında normalleşen diplomatik ilişkilerin yansıdığı kritik alanlardan biri de savunma sanayi. 2023 sonundan itibaren iki ülke arasındaki savunma sanayii konulu temaslarda yoğunlaşma yaşandı, hatta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Mısır’a İHA satışının gündemde olduğunu bizzat söyledi.

Mayıs başında Türkiye’ye gelen Mısır Genelkurmay başkanı ve beraberindeki askeri heyetin Baykar’ı da kapsayan ziyaretleri ve HÜRJET başta olmak üzere Türk uçaklarına gösterdiği yakın ilgi de Kahire’nin bu konudaki niyetini gözler önüne sermişti.

Sisi son yıllarda savunma iş birliklerini çeşitlendirme arzusuyla Rusya’nın da aralarında olduğu bir dizi ülkeden alımları artırdı. Bu anlamda yalnızca bölgesel değil küresel ölçekte de savunma sanayi atılımlarıyla adından söz ettiren Türkiye ile bağlarını güçlendirmenin Mısır’ın askeri gücüne de ciddi bir katkı ve prestij sağlayacağına şüphe yok.

  • İşbirliğine gölge düşürebilecek konular
  • İki ülke arasında ortak konular olsa da halen daha devam eden ve tam bir işbirliğinin önünde engel teşkil edebilecek bazı anlaşmazlık konuları da yok değil. Bunların başında Libya geliyor. Türkiye, Trablus’ta Birleşmiş Milletler tarafından da tanınan hükümet ile çalışırken, Mısır, General Halife Hafter’in güdümündeki Bingazi yönetimini destekledi. Sisi, Türkiye’deki açıklamasında Kahire’nin pozisyonunu yeniden tekrarladı: Libya’da seçimlerin gerçekleştirilmesi, güvenliğin sağlanması ve meşru olmayan silahlı güçlerin Libya’dan çekilmesi. Mısır tarafında Türkiye’nin Libya’dan çekilmesine yönelik istek ve beklentinin ortadan kalkması söz konusu değil.
  • Mısır için Türkiye’nin Libya’daki askeri varlığı, dengelenmesi gereken jeopolitik bir gelişme ve bir güvenlik riski. Nitekim Ekim 2022’de Al Arabiya’ya verdiği bir röportajda Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükri, Türkiye’nin Libya’da askeri varlığını devam ettirmesinin ilişkilerin normalleşmesi önündeki en ciddi engellerden biri olduğunu tekrar dile getirmişti.

  • Her iki aktör de Libya’da diplomatik bağlarını genişletmeye çalışırken, Mısır, Trablus’taki hükümet ve batı Libya’daki aktörlerle bağlar kurmaya çalışırken, Türkiye de Bingazi’ye uzandı. Şayet her iki ülke de nispeten Libya’daki çıkarlarını güvence altına aldıklarına kanâat getirebilirse, ülkede seçimlerin gerçekleşebilmesi adına birlikte çalışabilirler.
  • Türkiye-Mısır yakınlaşmasının Libya'da yeni bir ortak inisiyatif alınmasının önünü açması, iki ülkeye yakın aktörleri bir noktada uzlaştırması, seçimlerin yapılmasını engelleyen konulara çözüm bulması ve olası bir çatışmayı önlemesi beklenebilir, ancak genel olarak Libya krizini çözmek iki aktörü de aşan daha büyük bir mesele ve elbette bu normalleşmenin bir gecede çözüm getirmesini beklemek gerçekçi değil.


  • Etiyopya-Somali dosyası
  • Türkiye ve Mısır arasında çıkarların örtüşmediği bir diğer önemli dosya da Etiyopya ile Somali arasındaki anlaşmazlık. İki ülke arasındaki mesele son olarak Etiyopya’nın 1 Ocak 2024’te uluslararası toplum tarafından tanınmayan Somaliland ile denize ulaşım ve liman kullanımını içeren 50 yıllık bir anlaşma imzalaması ile tırmandı.
  • Mısır, Etiyopya'nın Somaliland ile yaptığı anlaşmayı imzalanır imzalanmaz kesin bir dille reddettiğini açıkladı. Türkiye de Etiyopya ile Somaliland arasında yapılan anlaşmayı endişeyle karşıladığını duyurmuştu. Öte yandan Etiyopya’nın Türkiye’den Somali ile arasındaki sorunun çözümü için devreye girmesini talep etmesi sonrası Ankara, tarafları buluşturarak Ankara Süreci adı verilen arabuluculuğu başlatmıştı.
  • Rönesans Barajı nedeniyle Etiyopya ile uzun zamandır rekabet halinde olan Mısır, bir yandan Etiyopya’ya karşı konumunu güçlendirmek diğer yandan Somali’de askeri bir varlık tesis edebilmek için Etiyopya-Somali anlaşmazlığından yararlanıyor.
  • Kahire son olarak Ağustos ayında Somali ile bir savunma anlaşması imzaladı; ülkeye hem asker hem de silah sevk ediyor. Mısır’ın izlediği bu politika, Türkiye’nin iki ülke arasındaki arabuluculuk çabalarını da çıkmaza sokmaktaydı. Bu nedenle tarafların normalleşme zemininde ortak bir yol bulması, krize de bir şekilde çözüm üretme potansiyeli taşıyor.
  • Netice olarak Orta Doğu’nun iki büyük aktörü olan Türkiye ile Mısır arasındaki yakınlaşma yalnızca Doğu Akdeniz’de yeni dengelerin oluşturulması değil aynı zamanda Libya, Sudan’ın yanı sıra Etiyopya-Somali krizlerinin çözümü için de yeni fırsatları gündeme getirebilir.
  • Gelinen noktada Türkiye’nin Arap Baharı sonrası normalleşme dosyasında eksik parça olarak Mısır’dan sonra geriye artık sadece Suriye kaldı…