Yemen halkının devrimi çalındı
Yemen’in hikayesi diğerlerinden çok farklı değil. Arap Baharı Yemen’e uğradığında, devrimin patlak vermesi için ortam son derece uygundu. Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in uzun süreli iktidarı ülkeyi adeta mülkü haline getirmişti. Güya cumhuriyet rejimi vardı ama baştakilerin çocuklarına miras kalacak bir iktidar çarkı mevcuttu. Reform ve seçim sözleri unutuldu, siyasi mesuliyetler görmezden gelindi.
Arap Baharı, tabii gidişatın bir neticesiydi. Neden derseniz, bölgemizdeki kraliyet hanedanlarını bir kenara bırakın, güya cumhuriyet ile yönetilen ülkelerde bile iktidar babadan oğula geçiyor, zulüm ve despotluk bütün özgürlük kanallarını tek tek kapatıyor, reform ve yenilik vaatleri bir türlü yerine getirilmiyordu. Halkın çıkarlarını düşünen kimse yoktu. Yöneticiler kendi gündemlerinin peşindelerdi. Ülkeyi korumak için görevlendirilen güvenlik güçleri, yöneticilerin çıkarlarının bekçisi olmuştu. Servet ve güç, iktidara yakın kesimlerin elinde toplanırken, halkına yoksulluktan başka bir şey vermeyen yöneticiler, yabancılara inanılmaz tavizler sunuyor, Arap coğrafyasını adeta peşkeş çekiyorlardı.
Bütün bu unsurların varlığı, yönetimle bağları çoktan kopmuş olan Arap coğrafyasındaki halkları barışçıl bir devrim hareketine yönlendirdi. İnsanlar canları pahasına meydanlara çıkarak despot rejimlerin korku bariyerini aştı. Dediğimiz gibi durum tamamen kendiliğinden gelişti. İnsanlar zaten kendilerine sunulan hayattan memnun değillerdi. Despot rejimler yerle bir edilmeliydi.
Arap Baharı başarılıdır
Bazı insanlar , başarısız olduğundan kinaye olarak Arap Baharı için “Arap Kışı” tabirini kullanıyor. Bu anlayışa katılmak mümkün değil. Arap Baharı başarısız değildir. Bir kere Arap halkının zihninde onlarca yıldır oluşmuş korku bariyerini yerle bir etmiştir. Despot rejimlerin ödünü koparmıştır. Halen de koparmaya devam ediyor. Dolayısıyla “Arap Kışı” ifadesine karşı olduğumuzu belirtmek isterim. Arap Baharı hedefine ilk aşama itibariyle ulaşmıştır denilebilir. Tabii ki her şey bitmiş değildir, daha alınacak epey yol vardır.
Arap Baharı sonrasında yaşananlara gelince... Arap Baharı'nın despot rejimleri sarsma aşamasında başarı göstermesi ve geleneksel kurumlar dışında milletin vicdanını temsil eden alternatif siyasi figürleri ortaya çıkarması tabii olarak despot iktidarların işine gelmedi, gelemezdi de. Çünkü böyle bir siyasi temsil, halkın taleplerini ve çıkarlarını önceleyen bir siyaset biçimi kendilerinin sonu demek olacaktı.
Halk yaşadıkça devrim ölmez
Batılı sömürgecilerin Arap coğrafyasında taşeronluğunu yapanlar muazzam bir serveti ve iktidarı ellerinde toplamış bulunuyorlar. Devrimci güçlerin örgütlenerek ülke yönetiminde söz sahibi olmaları bu servet ve iktidarın yitmesi olacağından, onlara örgütlenme fırsatı vermeden karşı devrim hareketini başlattılar. Eski rejim unsurları da bunlara destek verdi, el birliğiyle devrimi bastırdılar. Halkta hayal kırıklığı ve yenilgi hissiyatı oluşturmak için de ellerinden gelen zorbalığı esirgemediler.
Devrimi ve devrimcileri şeytanlaştırdılar, kendi iktidarlarını pekiştirmek için ülkeleri şiddet sarmalına ve iç çekişmelere maruz bıraktılar. Halk “şu anarşi ortamından bir çıkalım da eski rejime bile razıyız” kıvamına getirilmek istendi. Bu taktiğin tutmadığını onlar da görecek. Zira halk ile yönetimlerin arasında kocaman bir gedik var ve bu gedik günden güne büyüyor.
Halk ölmez, halk yaşadıkça devrim de ölmez. Elbette kolay olmayacak ama eninde sonunda halk bu devrimi bir şekilde başaracak. Bu uzun soluklu bir mücadele.
Salih ülkeyi kendi mülkü zannetti
Yemen’in hikayesi diğerlerinden çok farklı değil. Arap Baharı Yemen’e uğradığında, devrimin patlak vermesi için ortam son derece uygundu. Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in uzun süreli iktidarı ülkeyi adeta mülkü haline getirmişti.
- Güya cumhuriyet rejimi vardı ama baştakilerin çocuklarına miras kalacak bir iktidar çarkı mevcuttu. Reform ve seçim sözleri unutuldu, siyasi mesuliyetler görmezden gelindi.
Ülkede yönetime katılan diğer unsurların zayıf bırakılması, mevcut yönetime anayasayı kendi keyfine göre değiştirme ve terörle savaş bahanesiyle ABD gibi dış güçlere ülkeyi açma fırsatı verdi. ABD insansız hava uçaklarıyla sivil halka yüzlerce baskın yaptı ve suikastlar gerçekleştirdi.
Bir yanda Husiler bir yanda dış güçler
Ülkede açlık ve yoksulluk alıp başını gitmiş, ülkenin kuzeyi ve güneyinde devletin kontrolü günden güne eriyorken Tunus ve Mısır devrimlerinde başarının gelmesi, Zeynelabidin bin Ali ile Hüsnü Mübarek yönetimlerinin devrilmesi Yemen halkını sokaklara döktü. Yemen halkı silahlı olmasına rağmen barışçıl bir geçişi arzuladığını ortaya koydu. Nitekim birkaç ay sonra da Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih, Körfez İşbirliği Konseyi’nin aracılığıyla yönetimden çekildiğini bildiren belgeye imzasını attı. Buna karşılık kendisi, ailesi ve yardımcıları her türlü yargılanmadan muaf tutulacaktı.
Daha sonra dış güçlerin müdahelesiyle kurulan hükümet krizi çözemedi. İki yıl süren milli diyalog aşamasından da netice çıkmadı. Bu sırada devrik Cumhurbaşkanı Salih Husiler ile ittifak yaparak şehir ve kampları onlara teslim etti. Ülke yıkıcı bir iç savaşa doğru sürüklenirken başını BAE ile Suudi Arabistan’ın çektiği dış müdahale gecikmedi. Yemen yangın yerine döndü, Yemen halkının devrimi de böylece dahildeki ve hariçteki düşman unsurlar tarafından çalınmış oldu.