Yazıcıoğlu, Hrant Dink cinayetini çözmüştü

Nedim Şener: "Hrant Dink cinayetinde Zekeriya Öz de bazı gazeteciler de sanık. Dolaysıyla burada da buna benzer büyük bir dosyanın olması lazım. Malatya’da o dosyayla ilgili hiçbir işlem yapmayan iki tane savcı var. İkisi de FETÖ’den ihraç. Takipsizlik kararı veren iki savcı bir yerlerde halen görevde. Şimdi ne yapıyor, ne ediyorlar diye onları araştırıyorum."
Nedim Şener: "Hrant Dink cinayetinde Zekeriya Öz de bazı gazeteciler de sanık. Dolaysıyla burada da buna benzer büyük bir dosyanın olması lazım. Malatya’da o dosyayla ilgili hiçbir işlem yapmayan iki tane savcı var. İkisi de FETÖ’den ihraç. Takipsizlik kararı veren iki savcı bir yerlerde halen görevde. Şimdi ne yapıyor, ne ediyorlar diye onları araştırıyorum."

Hrant Dink öldürülmeden önce 2006 yılı Haziran ayında Fetullahçı Terör Örgütü üyeleri Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek ekibi, İstihbarat Daire Başkanlığı’nda C5 diye illegal bir yapılanmaya gitmişti. 2006 yılında C5 şubede Hrant Dink takip edildiği gibi, Muhsin Yazıcıoğlu da takip ediliyordu.

Yerel seçim çalışmaları için Kahramanmaraş bölgesinden Yozgat’a gitmek için havalanan BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopteri, 25 Mart 2009 tarihinde dağlık alanda ‘bilinmeyen’ bir sebepten dolayı düş(ürül)dü. Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişi bu elim hâdisede vefat etti. FETÖ’cülerin polis ve adli makamlarda cirit attığı dönemde tam 7 yıl boyunca soruşturulan davadan bir sonuç alınamayınca, Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı 29 Haziran 2016 tarihinde dosyada bulunan 132 şüpheli hakkında takipsizlik kararı verdi ve dosyayı kapattı.

  • Ancak, 15 Temmuz darbe girişiminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öldürmek amacıyla hareket eden ekipte Astsubay Aydın Özsıcak ve Yarbay Davut Uçum’un da yer alması, Yazıcıoğlu dosyasını bambaşka bir noktaya taşıdı. Çünkü Özsıcak ve Uçum, 7 yıl önce Yazıcıoğlu’nun helikopterinden hava hareketliliğini ve uçuş bilgilerini kaydeden cihazları çalmışlardı.

İbre FETö'ye Yöneldi

15 Temmuz darbe girişiminden sonra Yazıcıoğlu suikastında gözler FETÖ’ye çevrilince, terörist başı Gülen’in şifreli mesajları da incelemeye alındı. Gülen, 30 Mart 2009 tarihinde (hâdiseden 5 gün sonra) “Alperenler ve Liyakat” başlıklı konuşmasında şunları söylemişti:

  • "Aldansanız bile kimseyi aldatmayın çünkü aldatma günahtır. Aldanırsanız böyle kurban gidersiniz. Bir Perşembe akşamı vefat edersiniz, bir Cuma günü cenazenize ulaşırlar."

Helikopterin düşmesinden birkaç saat sonra dönemin Kahramanmaraş Emniyet İstihbarat Müdürü Dursun Özmen'in, "Yazıcıoğlu’nun sağ olarak bulunduğu ancak ayağının kırık olduğu ve hastaneye götürüldüğü" şeklinde geçtiği bilgi notu bilgi kirliliğini daha da artırdı. Daha sonra, konuya hâkim kaynaklar Emniyet İstihbarattaki bu ismin FETÖ'nün en bilinen Emniyetçilerinden biri olan Ramazan Akyürek ile arasındaki bağa dikkat çekti. Dursun Özmen 15 Temmuz darbe girişimi sonrası tutuklanınca, olaylar biraz daha netleşti.

Mevlüt Bilici Hedef Yapıldı

O bilgi notunu Kayseri Emniyet Müdürü’ne aktaran Kayseri İstihbarat Müdürü Ali Orhan Dinç’in de ByLock kullandığı tespit edildi. Sadece Dinç değil, Kayseri Emniyet Müdürlüğünde görev yapan ve meslekten ihraç edilen 17 personel de ByLock kullandıkları belirlenerek gözaltına alındı.

FETÖ’nün delil karartma uzmanları 15 Temmuz sonrası birer birer teşhis edilirken, Yazıcıoğlu dosyası bu yönüyle incelenmeye alındı.

Dönemin Kayseri Valisi Mevlüt Bilici, istihbarat bilgisinin Kahramanmaraş Emniyeti'nden geldiği net olarak kayıtlara geçtiği halde, Yazıcıoğlu'nun yaşadığı bilgisini paylaştığı için karalama kampanyalarından kurtulamadı. Yıllarca “aramaları sabote eden adam" olarak anılan Bilici'nin hakkında FETÖ medyası olumsuz haberler yaptı, ölüm tehditleri aldı. Bilici, 2016 yılında Gerçek Hayat dergisine verdiği röportajda bilgi notunun kendisine nasıl ulaştığını ve sonrasında FETÖ’cülerin kendisine neler yaptığını detaylıca anlatmıştı.

Yeni İtiraflar Önemli

Hrant Dink
Hrant Dink

Aradan geçen 11 yılın ardından Yazıcıoğlu suikastında FETÖ parmağı iyice belirginleşirken, FETÖ’nün Elazığ avukatlar yapılanması yöneticisi Abdullah Önder’in itirafları ve adını verdiği FETÖ yöneticilerinin ByLock yazışmaları ile soruşturma bu yönde genişletildi. Önder, FETÖ’nün Elazığ il imamı Mehmet Durakoğlu’nun Türkiye imamlarından Barbaros Kocakurt üzerinden dosyayı karartma girişimini, isim, yer ve tarih vererek ayrıntılı biçimde anlatmıştı. Barbaros Kocakurt’un FETÖ elebaşı ile görüşmesi, Mehmet Durakoğlu’nun ByLock yazışmalarına da yansımıştı. Hürriyet gazetesi yazarı Nedim Şener, köşesinde bu ifadelere detaylıca yer verdikten sonra, Yazıcıoğlu’nun ailesi FETÖ elebaşı Gülen’in hakkında tutuklama ve iade başvurusunda bulundu.

Nedim Şener, 2011 yılında Hrant Dink cinayetindeki gerçekleri ortaya çıkarttığı için FETÖ’nün hışmına uğramış, Ergenekoncu suçlamasıyla 375 gün hapis yatmıştı. Şimdi aynı hassasiyetle Yazıcıoğlu suikastındaki şüphelerin üzerine gidiyor. Biz de kendisiyle bugüne kadar ulaştığı delilleri ve vardığı kanaati konuştuk. Müşahhas delillerle hareket edildiği zaman gerçeklerin ortaya çıkartılacağını söyleyen Şener, Yazıcıoğlu’nun FETÖ tehlikesinin farkında olduğunu, hatta Hrant Dink cinayetini bile çözdüğünü, bu yüzden öldürüldüğünü ifade ediyor. Muhsin Yazıcıoğlu’nun 11. ölüm yıldönümünde davanın hangi aşamada olduğunu ve sürecin tüm detaylarını konuştuğumuz mülakatımızla sizleri baş başa bırakıyoruz.

Sevda Dursun

Yazıcıoğlu’nun ölümüyle ilgili yaptığınız araştırmalar sonucunda nasıl bir kanaate vardınız?

Nedim Şener: "Yazıcıoğlu, bu anlamda bence kafasında Hrant Dink cinayetini çözmüştü."
Nedim Şener: "Yazıcıoğlu, bu anlamda bence kafasında Hrant Dink cinayetini çözmüştü."

Bu araştırmalar daha önce ortaya çıkmış, parça parça delillerin bir araya getirilmesini sağlayan çok önemli bir harç görevi görüyor. Nitekim 15 Temmuz birçok konunun tekrar ele alınmasını sağladı. Bazı gerçekler de 17/25 Aralık operasyonları sonrası ortaya çıkmıştı. FETÖ’cü savcı Muammer Akkaş görevden alındıktan sonra dosyaya bakan savcılığın soruşturması çok önemli gerçekleri ortaya çıkardı.

  • Hrant Dink öldürülmeden önce 2006 yılı Haziran ayında Fetullahçı Terör Örgütü üyeleri Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek ekibi, İstihbarat Daire Başkanlığı’nda C5 diye illegal bir yapılanmaya gitmişti. Sağ terör ve sağcı teröristler ile onların hedef alabileceği azınlıklar da aynı masa tarafından takip ediliyordu. Tabiri caizse av ile avcıyı takip eden bir masa kurulmuştu. 2006 yılında C5 şubede Hrant Dink takip edildiği gibi, Muhsin Yazıcıoğlu da takip ediliyordu. Bu masa Ergenekon operasyonunu başlatmak için kurulan bir masaydı.

Kısacası, Hrant Dink 2007’de, Muhsin Yazıcıoğlu 2009’da öldürüldü. Onları illegal takip eden C5 isimli istihbarat bölümü 2006 yılı Haziran ayında kuruldu. Bu cümle her şeyi özetlemiyor mu?

Başka kimler takip ediliyordu C5 şubede?

Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği şüpheli helikopter kazası, Kahramanmaraş Mart 2009.
Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği şüpheli helikopter kazası, Kahramanmaraş Mart 2009.

C5 şubesi 2006 yılında Rahip Santoro cinayetinden sonra kuruldu. Ama Rahip Santoro da FETÖ üyeleri tarafından teknik takip altındayken öldürüldü. Öldürüldüğü sırada Emniyet telefonlarını dinliyordu, izliyordu. C5’te Rahip Santoro, Malatya Kitabevi gibi Ergenekon operasyonlarında hangi konular varsa, takip ediliyordu. Hazırlayacakları kumpasın alt yapısını, istihbarat ayağını o şubede oluşturuyorlardı.

  • 15 Temmuz olunca, bu konuların hepsi yeniden gündeme geldi. Yazıcıoğlu’nun ölümü de bu kapsamda değerlendirmeye alındı. O zamanlar bu konuları araştıranlar birçok şey biliyordu, ama bilinmeyen bazı noktalar vardı. Mesela insanlar yıllarca Kayseri İstihbarat Şubesinden gelen “Yazıcıoğlu yaşıyor, hastaneye getiriliyor, ayağı kırık” notundan şüphe etmedi. Henüz cenaze bulunmadan, bir istihbarat raporunda, ayağının kırık olduğu detayına nasıl vakıf oluyorsunuz? Nitekim gerçekten de üç gün sonra yaşıyor denilen Yazıcıoğlu’nun cenazesine ulaşıldığında sol ayağının kırık olduğu öğreniliyor.

Bu notu dönemin Kahramanmaraş Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Dursun Özmen’in Kayseri Valisine gönderdiğini biliyoruz. Dursun Özmen 15 Temmuz’dan sonra FETÖ’cülükten açığa alınınca, kartopu gibi bu işteki FETÖ ayağı açığa çıkmaya başladı. Kamuoyu artık bu olayı o yönüyle tartışmaya başladı. Ondan önce FETÖ’cüler bunu Barnabas İncili’ne bağladılar, Ergenekon’a mâl etmeye çalıştılar. Hatta o günkü arşivlere baktığımızda Zekeriya Öz’e gizli tanık olacağı, Ergenekon’la ilgili çok şey bildiği ve bildiklerini anlatmak üzereyken Ergenekon tarafından suikastla öldürüldüğü çok yazıldı.

Süreçler Birbirine Çok Benziyor

Şimdi de Örgütün Elazığ il avukatlar sorumlusu olarak görev yapan Abdullah Önder’in itirafları var. Bu konuda eliniz epeyce rahatlatmış görünüyor…

Konu benim elimin rahatlaması ile ilgili değil, gerçeklerle ilgili. Abdullah Önder’e kadar somut gerçeklere sırtını dönmüş insanlar, bu davayla ilgilenenler, yargı. Şimdi, maddi gerçeklerle örtüşen, yer, tarih ve isim veren bir tanık var. Hem de FETÖ’nün içinde yönetici. Tek başına ifade vermesi de anlam taşımaz, söylediklerinin gerçeklerle uyumlu olması ve iddialarını delillendirmesi gerekli. Evet, bu ifadede hepsi var.

İfade vermesi bizi gerçekliğe ulaştıracak gibi görünüyor. Bunlar daha önceden var olduğu bilinen şeylermiş ama kimse bakmamış. Gazetecinin görevi bir şeyi yeniden icat etmek değildir zaten. Gazeteci, var olan bir gerçeği kamuoyuna aktarır. Ortada olan, hakkı aranması gereken insanlar var.

  • Ben Hrant Dink cinayetini de aynı ciddiyetle okuyorum, Yazıcıoğlu suikastını da aynı ciddiyetle okuyorum. Her ikisinde de FETÖ ayağı çok net. Birbirine benzeyen süreçler var. Karartılması da, işlenmesi de benzer. Cinayetin öncesi, cinayet sırası ve cinayet sonrası benzer şeyler var. Bir bakıyorsunuz, cinayet işlendikten sonra delil karartma süreçleri de birbirine çok benziyor. O yüzden artık şablon misali, sadece olay sırasında değil, olaydan sonra da FETÖ’cülerin yaptığı faaliyetleri çok net görebiliyorsunuz.

Muhsin Yazıcıoğlu suikast öncesi neyle meşguldü? FETÖ’nün neyine takıldı da onu öldürmek istediler?

Yazıcıoğlu’nun 1990’larda hatta 2000’lerin başında “cemaat” diye bildiği yapıyla çok büyük bir çatışması yoktu, ama daha sonra devletin içinde yuvalanmaya geçtiklerini görmüştü. Kendinin takip edildiğini biliyordu. O süreçteki operasyonlarla ilgili de bazı şüpheleri vardı. Hrant Dink cinayeti ile partisinin ilişkilendirilmesi sonrası söylediği, “Bizim tarla sürülmüş” sözü çok önemli bir işarettir.

  • 15 Temmuz’dan sonra Hrant Dink’in kardeşi Hosrof Dink’le görüştüğümüzde, ölümünden bir hafta önce Yazıcıoğlu’nun kendisine haber ulaştırdığını, görüşmek istediğini söylemişti. O da kabul etmiş ama görüşme gerçekleşmeden öldürülmüştü. Acaba ne anlatacaktı?

Çünkü Muhsin Yazıcıoğlu kendisinin hedef alındığını, partisiyle FETÖ’nün ciddi uğraştığını görebilen bir insandı. Nitekim Hrant Dink cinayetinde en sağlıklı teşhisi o koymuştu. C5’te takip edilenlerden bir tanesi de Büyük Birlik Partisi’ydi zaten.

Hrant Dink cinayetinde tetikçilerin ve FETÖ’cülerin istihbarat elemanı olarak kullandığı Erhan Tuncer’in Büyük Birlik Partili olması, oralardan seçilmiş olması bence tesadüf değil. O yüzden Muhsin Yazıcıoğlu bu konuyu Trabzon’da araştırmaya gittiğinde verdiği tepki “Bizim tarla çoktan sürülmüş” olmuştu. Onun tarlasını sürenler, o tarlayı ona mezar ettiler aslında. Çünkü o, gerçeğe ulaşmıştı. FETÖ, kendiyle gerçeğe ulaşan herkesi hedef alıyordu. Dikkat ederseniz, FETÖ ile ilgili eleştiri yapanlar FETÖ’ye karşı oldukları halde hiç hedef alınmaz. Eğer FETÖ’nün bulaştığı suçlara ilişkin en ufak bir gerçeğe değdiyseniz, o zaman hedef haline geliyorsunuz. FETÖ’nün en korktuğu şey gerçektir.

Hrant Dink Cinayetini Çözmüştü

Yazıcıoğlu’nun ulaşmış olduğu gerçek, Hrant Dink’in onlar tarafından öldürüldüğü gerçeği miydi?

Bir olayda kim yalan söylüyor, delilleri karartıyor, değiştiriyorsa ya faildir ya suçun ortağıdır. Yazıcıoğlu, bu anlamda bence kafasında Hrant Dink cinayetini çözmüştü. Dink ailesiyle görüşüp anlatacaklarını merak etmemek mümkün değil. Belki de elinde bilgiler vardı, nitekim kaza sırasında yanında olduğu söylenen kaybolan çanta var. Belki de içinde birtakım belgeler, bilgiler kayıtlar vardır. Ona gelen mektuplar, itiraflar vardır. Tamamen tahmin, bilemiyoruz. Milliyetçi bir grup olarak Büyük Birlik Partisi, Hrant Dink cinayetinin merkezine konulmaya çalışıldı. O da bu kumpası gördü. Evet partisinin içinden birileri vardı ama asıl kumpas partisine ve kendisine kuruluyordu.

Nitekim FETÖ elebaşı Gülen, Yazıcıoğlu’nun ölümünden birkaç gün sonra "..Aldansanız bile kimseyi aldatmayın. Çünkü aldatma günahtır. Aldanırsanız böyle kurban gidersiniz. Bir Perşembe akşamı vefat edersiniz, bir Cuma günü cenazenize ulaşırlar'' diyor.

  • Bu nasıl bir mesajdır? Aldanmak, aldatmak kelimelerini niye kullansın FETÖ elebaşı? 1996 tarihli MİT raporunda Büyük Birlik Partisi’nin kuruluşunda cemaatin Muhsin Yazıcıoğlu’nu desteklediğini yazar. Ama daha sonraki süreçte Yazıcıoğlu bunun yaratacağı tehlikeyi görüyor. FETÖ elebaşı da bunu aldanmak olarak tarif ediyor verdiği mesajda.

O dönemde böyle bir mesajdan şüphe duyulmamasının sebebi ne olabilir?

O döneme ilişkin hepimizde bir kanaat veya şüphe var, bunlar biliniyordu da bunu söyleyecek ses yoktu. Ben Hrant Dink’le yapmaya kalktım, hayatımın üzerine çöreklendiler. Evimi, işimi, telefonlarımı dinlediler, hapse attılar. O tarihte benim tutuklanma nedenim “Hrant Dink cinayetini aydınlatmak değil, amacımın Ergenekon operasyonunu yapan savcı ve polisleri hedef almak” olduğunu yazdılar. Bütün dertleri o gerçeği ortaya çıkarmamdı.

  • Muhsin Yazıcıoğlu hakkında da birçok gerçek var, ama onu söyleyecek ses yokmuş o tarihlerde. Olsa bile bunu söyleyecek cesaretleri yoktu insanların. Çünkü o zaman egemen olan medyadaki anlayış ya da bu konuyu araştıranlar, aslında o iş birliği düzeninin de parçalarıydı. Devlet dediğiniz şey o anda FETÖ’ydü aslında, her şeyi kontrol ediyordu.

Dijital Kayıtlar İncelenirse Olay Çözülür

Abdullah Önder’in itiraflarında adı geçen isimlerin kimisi tutuklu. Bunlar konuşturulamıyor mu?

Bazılarının ifadesi alınmış, inkâr ediyorlar ama zaten FETÖ’den beklentimiz başka bir şey değil.

Önemli olan bir tanığın gizli tanık olmaması, açık beyanıyla ve delille ortaya koyması. İşini ciddi yapan bir soruşturmacı bu dosyaları tekrar açıp, bu adamın bağlantılarını teknik olarak incelerse, olay aydınlanır. FETÖ ne yaparsa yapsın, geçmiş dijital kayıtları silemiyor. HTS kayıtları, ByLock yazışmaları çok önemli.

Dolayısıyla bugün de Abdullah Önder’in verdiği bilgilerden teknik bir analiz yaptığınız zaman, o deliller sizi gerçeğe götürecek. Nitekim ByLock yazışmalarından örnek vermiş, daha önce bu yönüyle bakılmayan ByLock yazışmalarına yöneldiğiniz zaman, gerçekten tam da anlattığı gibi, İzmir’e gidildiğini, İstanbul’da buluşulduğunu, örgüt elebaşının talimat verdiğini ve dosyanın kapatıldığını anlattığı beyanıyla yazışmalar birbiriyle örtüşüyor.

  • Artık istedikleri kadar inkâr etsinler, hiç fark etmez, önemli olan delildir. Önümüzde de bu deliller varken, bu dosyanın FETÖ yönünden genişletilmemesi için hiçbir mâni yok.

Görüntüler Nerede?

Abdullah Önder görüntülerden söz ediyordu itirafında. Görüntülere ulaşıldı mı?

Bu konunun üzerinde duran gazeteciler bazı görüntülerin olduğunu daha önce de söylemişlerdi. O görüntülerin bilgisini orada da görünce çok şaşırmadım. Ama malum itirafçı Abdullah Önder, Avukat Mustafa Atalar’ın elinde Yazıcıoğlu’nun ölmeden önce çekilmiş görüntülerinin olduğunu, izlemek istediğinde ise “İzlemeye yetkin yok, zaten görüntüleri yüreğin kaldırmaz, bunlar ortaya çıkarsa yer yerinden oynar” dediği görüntüleri Bank Asya’nın Elâzığ şubesinde kasaya kaldırdığını söylüyor. Fakat Bank Asya’ya el konulacağı duyumları üzerine o kasadan görüntüleri almış. Şimdi nerede olduğu belli değil. Ama umarım bir yerden çıkar. Mustafa Atalar’ın Elâzığ’daki Bank Asya’da hesabının olup olmadığını araştırdığınız zaman görüntünün olup olmaması önemli olsa da, bir onun kadar önemli bir delile ulaşmış oluyorsunuz.

Var mı hesabı, araştırıldı mı?

  • Şimdi onu araştırıyorlar. Bu konu sadece Kahramanmaraş savcılığının yaptığı bir inceleme ve soruşturma değil. Başka birimler de bu konuyla ilgili incelemeler yapıyor. Bunların bir araya gelip, zamanı geldiğinde bütünleşeceğini göreceğiz zaten.

Barnabas İncili Meselesi Delil Değil

Yazıcıoğlu davasıyla ilgili başka elinizde ne gibi somut deliller var?

Nedim Şener, Yazıcıoğlu ve Dink ile ilgili yeniden gündeme gelen soruları cevapladı.
Nedim Şener, Yazıcıoğlu ve Dink ile ilgili yeniden gündeme gelen soruları cevapladı.

Maraş’taki dosyanın ayrıntıları çok önemli. Olayın üstünün örtülmesinde bir de yargı ayağına bakıyorum. Bu cinayetin delil karartma süreci aşağı yukarı tekâmül etmiş durumda. Bir de bu dosyanın nasıl karartıldığıyla ilgili yargının da sorumluluğu var. O yönü de kapatılmamalı. Mesela Hrant Dink cinayetinde Zekeriya Öz de bazı gazeteciler de sanık. Dolaysıyla burada da buna benzer büyük bir dosyanın olması lazım. Malatya’da o dosyayla ilgili hiçbir işlem yapmayan iki tane savcı var. İkisi de FETÖ’den ihraç. Takipsizlik kararı veren iki savcı bir yerlerde halen görevde. Şimdi ne yapıyor, ne ediyorlar diye onları araştırıyorum. O zaman kafamda her şey daha da netleşecek.

Yazıcıoğlu’nun Barnabas İncili’nin peşine düştükten sonra öldürüldüğünü söyleyenler var. Buna ne diyorsunuz?

FETÖ’cüler bunu çok dillendirdi. Sizin de daha önce FETÖ’cü Aydoğan Vatandaş’la yaptığınız röportajda geçtiği gibi buraya dayamak istediler. Ellerinde bununla ilgili belge, bilgi ne varsa gitsinler, dünyanın her yanında yayınlasınlar. Ama bunu Barnabas İncili’ne dayamak, onu gördüğü için öldürüldü demek, bunların hepsi en azından Muhsin Yazıcıoğlu’nun ağzından teyit edilecek bir şey değil. Fakat Muhsin Yazıcıoğlu’nun ağzından “bizim tarla çoktan sürülmüş” deyip FETÖ’cüleri kastettiğini 2007’den beri biliyoruz. Böyle soyut yerlere götürmeye gerek yok. Biz somuttan gideceğiz. Önümüze o ihtimal çıkarsa, ona da sırtımızı dönmeyiz. Ama bu tür iddialar kafa karışıklığı yaratmak isteyenlerin düşünceleri gibi geliyor bana.

Soruşturma Devam Ediyor

Hadi o zamanlar FETÖ’cüler delil karartıyordu, hedef saptırıyordu, sonuca gidilemedi. 15 Temmuz’dan sonra niye hâlâ sonuca gidilemedi?

15 Temmuz’dan sonra yargının 3’te biri FETÖ’cülükten ihraç edildi.

O boşluğu yarattıktan sonra o dosyaları tekrar açmak o kadar kolay işler değil. Bir de 15 Temmuz gibi fecaat yaşamışsınız, 500 bin soruşturma, 100 bin tutuklama, hala süren örgüt davalarından bahsediyoruz. Yargının bu konuyla mücadelesinin 2-3 yıllık bir geçmişi var. 13 yıldan beri Hrant Dink cinayeti aydınlatılamadı deniyor. Bu cinayet işlendiği zaman devlet kimdi, yargı neydi diye değerlendirmek gerekiyor. Hatta 2012 yılında Dink cinayetiyle yargı bir karar verdi ama o kararda failler aklanıyordu. Basit bir suç örgütü tarafından işlenmiş bir suikast olarak gösteriliyordu. Ve size bunu yutturacaklardı.

  • Öbür taraftan da FETÖ, Hrant Dink dosyasıyla olayı Ergenekon’a bağlayan bir soruşturma yürütüyordu. Daha önce yapmadıkları şeyi Dink cinayeti davası ile ilgili 2012 tarihinde verilen karardan sonra yapmayı amaçladılar. Önce, Dink’i öldüren tetikçi gruba küçük cezalar verdiler. Ardından 2012 sonrası Ergenekon kapsamında soruşturma yürüttüler. Ancak dosya iki yıl uyutuldu. Bu bahsettiğim soruşturmanın gerçeğe doğru yön değiştirmesi 17/25 Aralık operasyonları sonrası mümkün oldu. Bu da aslında gerçeğe götürdü bizi.

Şunu düşünün, bu olayın gerçekten aydınlanmasını isteyen birçok insan, zamanında nasıl aldatıldı? Türkiye nasıl aldatıldı? En azından gecikecek de olsa bir adalet arayışı yolunda ilerliyoruz. Bununla yetinelim mi, hayır. Ama durum bu. Şu anda bu soruşturma yürüyor ve beklemek gerekiyor.

Ergenekon Operasyonlarını Başlattı

FETÖ’nün Hrant Dink’i öldürme sebebi neydi peki?

Hrant Dink cinayeti Ergenekon operasyonlarının alt yapısını hazırlamak için provokatif bir suikasttı.

Rahip Santoro öldürüldüğünde buna ilişkin Ergenekon kapsamında bir inceleme yapılıyor. Örgüt adı ortada yok daha. Ama o sonuç vermiyor. Toplumsal bir infial oluşturmuyor. Sonra Malatya Kitabevi suikastı oldu. O da çok fazla sansasyon yaratmadı. C5 Şube’de FETÖ’cüler Ergenekon operasyonlarının alt yapısını hazırlıyor, takip ettikleri grupları izliyor bir yandan da Hrant Dink’i izliyorlardı. Yani git gide Ergenekon alt yapısı örülüyordu. Asıl infial yaratan, Ergenekon operasyonlarını Türk toplumuna kabul ettirmeleri için provokatif bir suikasta ihtiyaçları vardı. 12 Eylül öncesi darbenin taşlarını hazırlayan suikastlar gibi.

  • Hrant Dink öldürüldüğü zaman, Ergenekon operasyonları bütün dünyadan destek aldı. FETÖ’cüler açısından öylesine önemli bir hedefti. Şahsi olarak bir çatışması yoktu. Ama onun Ergenekon örgütü tarafından öldürüldüğü algısı, onların bu operasyonları başlatması için çok önemli bir zemin hazırladı. Şunu da vurgulamak lazım, Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz gibi insanların Hrant Dink’i tehdit ettikleri, işyerinin önüne kadar giden grupların onu tehdit ettiğini, mahkemelerde darp edildiği gerçeği var.

Olayın bu yönü komplonun büyüklüğü karşısında fazla tartışılmadı bile. Nitekim 2007’nin Haziranında, sadece birkaç el bombasının bulunmasıyla Ergenekon operasyonları başlatıldığında, ellerinde bir kurban ve “olağan şüpheliler” vardı. Buna bir de işbirlikçi yazar çizer takımını eklediğinizde, Hrant Dink cinayetini bunlarla birleştirerek toplumun kafasına o çuvalı geçirdiler.

Rahip Santoro Dosyası Da FETÖ Yönüyle Açılmalı

Bu minvalde incelediğiniz başka davalar var mı?

Sevda Dursun Nedim Şener ile röportaj yaptı.
Sevda Dursun Nedim Şener ile röportaj yaptı.

Rahip Santoro cinayetiyle çok uğraştım ama yargının 15 Temmuz sonrası işi çok fazlaydı. FETÖ yönüyle de açılması lazım Santoro cinayetinin. İnanın ki her dosyadan daha kuvvetli bir dosya. Ne hikmetse bu dosya FETÖ suikastları arasında yer almıyor. Çünkü orada da Trabzon FETÖ’cü emniyetinin bir parmağı var, dosyanın içinden de görülüyor. Tetikçi olan zaten ‘susma hakkımı kullandım’ demiş, hiçbir ifade vermemiş. Yaşı da küçük olduğu için az bir ceza ile kurtuldu çıktı. Ama onun FETÖ yönünden genişletilmesi gerekiyor.

Şu anda yargının geldiği nokta; 15 Temmuz’un sıcaklığı geçti, birçok hâkim ve savcı kendini çekti, bu işlerle ilgilenmek istemiyor. Terör işine bakan belki 40 savcı var, ama en aktif 3-4 savcı ya bulursunuz ya bulmazsınız.