Yaşa, öl, tekrar et
Yirmili yaşlarda öğrenci olarak 4 buçuk sene geçirdiğim Malezya ile bir şekilde bağlantılı geçen 30 yıllık şahsi hikâyemi tamamladım. 51. yaşıma sayılı günler kala şahsi derslerimi çıkardım. Kendi hayatımda karşılaştığım “yaşa, öl, tekrar et” döngümü daha iyi anlamlandırma fırsatı buldum. Ve umut ederim ki bu ülkenin 85 milyon ferdinin her biri, günlük hayatın insanı öğüten hırs ve nefretlerine kısa bir ara verip kendi hayat döngülerini anlamlandırabilme fırsatı bulabilirler.
“25 yıl önce bir Aralık ayında Malezya'ya öğrenci olarak gittiğimizde, geride 93 yılının suikastleri ile dolu bir ülke bırakmıştık. Cumhurbaşkanından generallere, politikacılardan gazetecilere kadar ABD'ye ve Batıya direnen herkes Türkiye'de ölmüş/öldürülmüş, âdeta bir darbe olmuştu, ama neredeyse hiç kimse henüz farkında değildi.
Bu duygularla ayak bastığımız Malezya'da ilk dikkatimizi çeken şey ülkenin sakinliği olmuştu. Yine bu sakinliklerini tamamlayan bir vizyonları (Wawasan 2020) vardı ve buna göre Malezya 2020 yılında Japonya gibi gelişmiş ülkeler seviyesini yakalayacaktı. Bizim gibi çatışmalarla dolu bir ülkeden gelen insanlar için ‘vizyon’ kelimesi çok bir şey ifade etmediği gibi 30 yıl sonrasını hedefleyen bu vizyon bizlere şaka konusu oluyordu.
Yıl 2018 yine Malezya'dayız
2020 yılına sadece 2 sene kalmış ve bugün o vizyonun yerinde yeller esiyor.
İnsan ömrü için çok uzun, bir ülke tarihi için çok kısa olan bu zaman dilimi neredeyse doldu ve Malezya, Japonya seviyesini yakalamayı değil seçimleri konuşmakta.
Neden mi?
Çünkü 92 yaşındaki eski Başbakan “Mahathir Muhammed” geçtiğimiz günlerde yapılan seçimleri kazanarak yeniden Başbakan oldu.
Peki, Malezya'ya 2020 vizyonunu ve umudunu kaybettiren gelişmeler nelerdi?
Kısaca, araları çok iyi olan iki dost, Başbakan Mahathir Muhammed ve Başbakan yardımcısı Enver İbrahim aralarındaki farklılıkları konuşarak çözemediler ve bu günlere gelindi.
İşte asıl konumuzda tam olarak bu farklılıklar meselesi. Hem bu konuyu inceleyelim hem de Malezya'da meydana gelen hâdiseleri neredeyse eşzamanlı olarak Türkiye'de meydana gelen gelişmelerle kıyaslayalım.
Malezya'nın başarı hikâyesi
1990'lı yılların ilk yarısı Malezya için harikadır ve 60 yıldır süren UMNO koalisyonunun iktidarı sayesinde istikrarlı bir büyüme ve gelişme yaşanmaktadır. Başbakan Mahathir Muhammed ve yardımcısı Enver İbrahim ülkelerinde âdeta kahraman gibidirler.
Ama 1997 yılına gelindiğinde George Soros'un tetikçiliğini yaptığı “Doğu Asya mâlî krizi” patlak verir ve kıyamet ondan sonra kopar. Çok fazla dillendirilmese de krizin Batı tarafından tetiklendiği söylenmektedir. Sebep, ABD'nin karşı çıkmasına rağmen ASEAN topluluğu ülkelerinin Myanmar’ı üyeliğe kabul etmek istemeleridir. Hatta Malezya Başbakanı Mahathir’in ABD’ye kibarca “ASEAN'ın içişlerine burnunu sokmamasını” söylemesinin bu krizin çıkarılmasına yol açtığı söylenir.
ASEAN ülkeleri, nâmı diğer Asya Kaplanları, hızla liberalleşen ülkelerine sıcak parayı çekerek büyümelerini gerçekleştirirken aynı zamanda ülkelerini mâlî spekülatörlerin etkisi altında bırakacak bir yola da sokmuşlardır. Çıkarılan bu krizin sonucunda IMF gelerek bu ülkelerin hepsini “kurtarırken” sadece Malezya Başbakanı Mahattir Muhammed, ülkesinin 'kurtarılmasını' reddetmiştir.
Şaka bir yana IMF reçeteleri uygulandığı hiçbir Asya ülkesine yaramamış ama gerçek patronun kim olduğunu bu ülkelere de göstermiştir.
İşte tam bu sırada Malezya'da Başbakan Mahathir ve yardımcısı Enver İbrahim arasında politika farklılıkları oluşmuş, ülkede yolsuzluk ve kayırmanın bitirilmesini, harcamaların kısılmasını ve “kimilerine göre” IMF ile yola devam edilmesini istediği söylenen Enver İbrahim, Başbakan Mahathir tarafından eşcinsel ilişki ve tecavüz benzeri komik suçlamalarla önce görevinden alınmış, 1998 yılında da çıkarıldığı mahkeme tarafından suçlu bulunarak hapse atılmıştır.
Bu gelişmelerin 1997 ve 1998 yıllarına denk gelmesi ilginizi çekmiş olmalı.
Peki, o yıllarda Türkiye'de neler oluyordu?
Yaşı müsait olanlar hatırlayacaktır. Batıcı sermayeye bir parçacık meydan okuyan “Anadolu Kaplanları”nın tasfiye sürecine giden yolda hızla ilerleniyordu. 28 Şubat post-modern darbesiyle bu süreç tamamlanmış, Refah-Yol hükümeti ve Başbakan Erbakan iktidardan düşürülmüş, Cumhuriyet tarihinin en büyük mâlî krizi olan 2001 yılında ise bu tasfiye süreci tamamlanmıştır.
Tıpkı Malezya gibi iktidar partisi olan Refah Partisi içinde de 28 Şubat darbesinin ardından ayrılıklar baş göstermişti. “Yenilikçiler - Gelenekçiler” ya da “Gençler - Yaşlılar” ya da kimilerine göre “IMF'ciler - Millîciler” arasında parti içinde bir çatışma yaşanmış, sonuçta bu iktidar mücadelesini Malezya'nın tersine yenilikçiler (Erdoğan–Gül–Arınç) kazanmış, Ak Parti doğmuş ve ilk seçimlerde tek başına iktidara gelmiştir.
Bu doğumda, Ecevit'in ANASOL-M koalisyon hükümetinin (DSP-ANAP-MHP) ülkeyi ekonomik krize sokarak, IMF'yi kurtarıcı olarak çağırması büyük rol oynamıştır. Yine sonrasında MHP lideri Bahçeli'nin koalisyondan ayrılarak iktidarı erken seçime gitmek zorunda bırakmasının, Ak Parti iktidarının yolunu açtığı da gün gibi âşikardır. Hem de koalisyon ortağı MHP'nin lideri Bahçeli'nin kendi partisinin ilk seçimde Meclis dışında kalacağını bilmesine rağmen açtığı bir yoldur bu.
Peki, ardından ne oldu?
IMF'yi reddeden Malezya'nın zorlu yıllarının başladığı dönemlerde, Ak Parti iktidarıyla ülkeye hızlı bir sıcak para girişi yaşanmış ve Türkiye'nin ekonomik refah günleri başlamıştır.
Tıpkı 90'ların başında Malezya'da olduğu gibi. Birbirinden tamamen ayrı iki coğrafyada meydana gelen gelişmeler ki inanılmaz benzerlikler dikkatinizi çekmiştir herhalde. Yine Malezya'ya dönelim ve detaylarla sizi sıkmadan hızlıca neler olduğunu anlatalım.
Başbakan Mahathir, yardımcısı Enver İbrahim'i görevden aldıktan sonra “Reformasi” (Reform) hareketini başlatan İbrahim'in büyük mitinglere imza atması Mahathir'i korkutmuş ve sahte suçlamalarla İbrahim'in 9 yıl hapis cezası almasına giden yol açılmış, ardından Başbakanlığa devam eden Mahathir daha sonra yerini Abdullah Bedevi'ye bırakmış, ondan sonra ise bugün devasa yolsuzluk suçlamaları ile sorgulanan Necip Rezak Başbakan olmuştur. Bu süre zarfında hapisten çıkan Enver İbrahim, Başbakan Najib Razak döneminde tekrar hapse atılırken, Enver İbrahim'in eşi ise kurduğu siyasi partiyle muhalefeti örgütlemektedir.
Sadede gelirsek, Başbakan Necip Rezak'ın yolsuz ve rezil yönetimine duyarsız kalamayan Mahathir Muhammed, yeni parti kurarak yeniden siyasete döner.
Geçtiğimiz günlerde 92 yaşında seçimleri kazanır, kendi partisi gibi muhalefet partisinin başında olan Enver İbrahim'in eşini Başbakan yardımcısı yapar, Enver İbrahim'in Kraliyet affıyla hapisten çıkmasını sağlar ve söylentilere göre bir formül bulunup, 2 sene sonra Enver İbrahim Başbakan yapılacaktır.
Benzer bir şeyin geçtiğimiz günlerde ülkemizde de yapılmaya çalışıldığını farketmişsinizdir. 2000 yılının Refah/Fazilet/Saadet partisinin yenilikçisi eski Cumhurbaşkanı “Abdullah Gül” ile o dönemin gelenekçisi Saadet Partisi başkanı “Temel Karamollaoğlu” yanlarına iki partiyi daha alıp, Başkanlık seçimlerine Abdullah Gül'ün liderliğinde bir koalisyonla girme denemesi yaptılar.
İnanılmaz benzerlikler çok mu dikkatinizi çekti?
O zaman şimdi Malezya'yı bir tarafa bırakalım ve 2000'li yılların başında Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu bugünle kıyaslayalım:
- 2018 yılında erken seçimin önünü açan kişi ile 2001 yılında erken seçimin önünü açarak kartların yeniden dağıtılmasını sağlayan MHP lideri Devlet Bahçeli'dir.
- Yine Saadet partisi ile AK Parti farklı taraflardadır.
- Devlet Bahçeli (ve bu kez ek olarak Cumhurbaşkanı danışmanı Yiğit Bulut) yine genel af istemektedir. (ANASOL-M hükümetinin Rahşan Evevit affı)
- Haklı da olsa yine bir işadamları grubu (FETÖ) tıpkı Anadolu Kaplanları gibi tasfiye edilmiştir.
- Cem Uzan (Genç parti örneğinde olduğu gibi) yine piyasaya çıkma çalışmaları yapmakta, 2002 seçimleriyla alâkalı üstü kapalı mesajlar vermektedir.
- Yine 2. Körfez savaşı öncesi gibi (1 Mart tezkeresi) bir durumdayız ve bu kez topun ağzında İran bulunmaktadır.
İnanılmaz benzerlikler değil mi?
Yarının sınırında
Yazımızın “yaşa, öl, tekrar et” başlığının anlamını merak etmiş olabilirsiniz, anlatalım.
Başrolünde Amerikalı aktör Tom Cruise'in olduğu “Yarının Sınırında” (Edge of Tomorrow) filminde, dünya uzaylı istilâsı altındadır ve uzaylılar yenildikleri her savaştan sonra zamanı geriye alıp aynı hataları tekrar etmeden yeniden savaşmaktadırlar. Dolayısıyla bu durum onları savaşta yenilmez yapmaktadır. Yine bu savaşlardan birinde bir patlama olur, ölen dünyalı asker ile uzaylının kanı birbirlerine karışır ve zaman geriye alındığında dünyalı asker de (Tom Cruise) yeniden dirilmiş ve aynı yeteneği kazanmıştır. Yani zamanı bükebilme, geri alabilme yeteneği edinmiştir.
Ciddi mesajlar veren Hollywood filmlerinde geçen uzaylı karakterlerinin çoğu zaman hiçbir ırk, din, insan ya da inanç topluluğuna (şeytanilik hariç) bağlı olmayan küreselcileri tasvir ettiğini düşünmüşüzdür.
Yani şunu söylemek istiyoruz. Birileri âdeta ülkeleri yaşatıyor, sonra öldürüyor ve sonra bunu tekrarlıyor. Tekrarlarken hatalarından ders alarak planlarını biraz farklılaştırıyorlar. Burada yaşatıp öldürmeden kastımızın “sıcak para girişleri ve çıkışları” olduğunu belirtmemize gerek yoktur herhalde.
Ümit ederiz ki bu uzun soluklu savaşta “uzaylıların kanı” ülkeyi yöneten ekibe bulaşmıştır da “zamanı geri alıp yeniden savaşa devam edebilme” ve uzaylıları yenebilme becerisini edinebilmişlerdir.
25 sene önce öğrenci olarak gittiğimiz, ekonomik ve siyasi başarısına hayretle şahit olduğumuz Malezya “2020” vizyonunu kaybetti. Her yerde görmeye alıştığımız 2020 vizyonu sembolleri artık hiçbir yerde gözükmüyor. Mahattir Muhammed, eski yardımcısı ve dostu Enver İbrahim'in IMF'in adamı filan olmadığını, haksızlık yaptığını anladı ve gecikmiş de olsa 92 yaşında hatasını telafi etmeye çalışıyor.
Umarız ülkemizde tüm siyasi partilerde aklı başında olanlar artık savaş naraları atmayı bırakıp “ülkede genel konsensüs oluşturacak bir iklimi oluşturmanın” vaktinin çoktan geldiğini farkedebilirler. Aksi takdirde tüm dünyanın üzerine doğru gelmekte olan ve yaşayan kimsenin şahit olmadığı felaketten başarılı çıkma şansımız olmayacaktır.
“Uzaylılar” zamanı her geri aldığında her seferinde ve tekrar tekrar “bir öncekinden daha kötü” yenilmiş olacağız.
Zamanın kimseyi pas geçmediğini bilerek, saçlarımızdaki akların siyahlara karşı savaşı ezici bir üstünlükle kazandığı şu günlerde bize dahi uğrayan bir parça bilgeliğin, bir zamanlar saygı duyduğumuz Malezya'nın yeniden seçilmiş 92 yaşındaki Başbakanı Mahathir Muhammed'e de yeni dönemde yol göstermesini diliyoruz.
Ve İslam dünyasının tüm yöneticilerine...” (28 Mayıs 2018)
Buraya kadar okuduklarınız bundan tam beş sene önce 2018 yılının yine bir Mayıs ayında kaleme alındı. Makaleyi, o günlerde yazdığımız gazeteden ayrılıp kurduğumuz web sitesinde “Malezya ve Türkiye seçimleri, yaşa -öl- tekrar et” başlığıyla yayınlamıştık.
Üzerinden beş sene geçmiş ve kaderin cilvesine bakın ki yine bir Mayıs ayı.
Bu makalenin bugüne kadar yazdığım en önemli bir kaç yazıdan biri olduğunu düşündüğümden, 2018-2023 arasında eksik kalan son beş seneyi de çok kısaca tamamlayalım.
5 yıl sonra
Beş sene önce tüm iyi niyetim ve siyasi saflığımla kendisine bilgelikler dilediğim Başbakan “Mahathir Muhammed” maalesef eski dostunu tekrar yarı yolda bırakarak Başbakanlığı Enver İbrahim’e bırakmadı. İstifalar, skandallar, iç çekişmeler ve dış borçlarla iyice darbe alan ekonomiden sonra geçen sene yeniden yapılan seçimlerde “Enver İbrahim” Başbakan seçilirken, “Mahathir Muhammed” ise bağımsız aday olarak girdiği seçimlerde Parlamentoya girme hakkı bile kazanamadı. 100 yaşına merdiven dayadığı şu günlerde siyaset dışı kalmış oldu.
Enver İbrahim’in Başbakan olabilmesinde şüphesiz en büyük faktörlerden birisi, tüm farklılıklarını bir kenara koyarak Çinlilerle (Malezyalı etnik Çinlilerden bahsediyoruz) yaptığı göstermelik değil etkin koalisyon oldu.
Ve yeni Başbakan Enver İbrahim, Başbakanlık yemin töreninin ardından düzenlenen basın toplantısında “Çin ile ilişkilerin seviyesinin yükseltilmesinin Malezya’nın öncelik vereceği bir gündem olduğunu ve ikili ilişkileri sadece şu anki seviyeyi korumakla kalmayacağını” söyledi.
Bu kadar mı?
Geçtiğimiz aylarda Çin’i ziyaret eden Enver İbrahim “IMF'ye ve ABD dolarına” bağımlılığı azaltma ihtiyacını gerekçe göstererek bir “Asya para fonu” kurmayı önerdi. Teklifin, ASEAN topluluğunun en önemli ülkelerinden olan Malezya’nın yeni Başbakanı Enver İbrahim’den gelmesi konuya çok daha ayrı bir önem katmış oldu.
“Enver İbrahim” bunları söylerken, bir zamanlar “Mahathir” tarafından kendisine yöneltilen IMF’ci olmak da dahil yapılan suçlamalar, yıllarca hapis yatıp karakter suikastlerine uğraması, pek çok siyasi/ekonomik hâdise, kendi yaşadıklarımız, Türk siyasi tarihinde şahit olduklarımız, kısaca son 30 sene bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti.
“Mahathir Muhammed” beş sene önce yeniden Başbakan seçildiği gün yine Malezya’da idim.
Enver İbrahim’i Başbakan yapacak olan Kasım 2022 seçimlerinin hemen öncesinde kaderin garip bir cilvesi olarak yine Malezya’daydım. Toplumun her kesiminin nabzını tutma fırsatım oldu. O en parlak günlerine öğrencilik yıllarında şahit olduğum Malezya toplumunun, siyasi bıkkınlıklarına, yolsuzluklar ve rüşvetle çöken sistemden duydukları hayal kırıklıkları ve yorgunluklarına, tüm siyasilere karşı duydukları öfkelerine şahit oldum.
Hem iki eski dostun siyasi hayatlarının son dönemlerinde geldikleri noktayı gördüm hem de yirmili yaşlarda öğrenci olarak 4 buçuk sene geçirdiğim Malezya ile bir şekilde bağlantılı geçen 30 yıllık şahsî hikayemi tamamladım. 51. yaşıma sayılı günler kala kendi derslerimi çıkardım.
Kendi hayatımda karşılaştığım “yaşa, öl, tekrar et” döngümü daha iyi anlamlandırma fırsatı buldum. Ve umut ederim ki bu ülkenin 85 milyon ferdinin her biri, günlük hayatın insanı öğüten hırs ve nefretlerine kısa bir ara verip kendi yaşam döngülerini anlamlandırabilme fırsatı bulabilirler.