Yalanhaber salgını millî güvenlik meselesidir!
Son dönemde gittikçe şiddetini artıran yalan haber furyası, bilinçli ve belli bir amaca hizmet etmek için yapılıyor. ‘Post truth’ adı verilen kısa ömürlü, duygulara hitap eden ve kısa sürede yıkıcı etki yaratabilecek yalanlar, toplumda kutuplaşmayı da arttırmakta. Bu durum, son zamanlarda yapılan yalan haberlerle birlikte millî güvenlik meselesi hâline geldi. Yalan haberlerin yapılma amaçlarını, bu haberlere inananların psikolojilerini ve mücadele yöntemlerini soruşturduğumuz dosyamızda, kıymetli isimlerin görüşleri de mevcut.
Günlük hayatta sosyal veya geleneksel medyada pek çok habere mâruz kalıyoruz. Bunlardan önemli bir kısmının yalan haber olduğunu elbette herkes biliyor ancak buna rağmen tuzağa düşüyor. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasından itibaren yalan haber furyası etkisini gün geçtikçe arttırdı. 2016 yılında ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, dünya genelinde yalan haber daha fazla etkili oluyor ve daha fazla kişiye ulaşıyor. Bunu bilen ve özellikle kullanan yurt dışı fonlu sivil toplum kuruluşları ve muhalefet, yalan haberlerin yayılması konusunda özel bir çaba sarf ediyor. Psikolojik harp uzmanları ve iletişim bilimcilerinin ‘post truth’ adını verdiği kısa ömürlü, duygulara hitap eden ve kısa sürede yıkıcı etki yaratabilecek yalanlar, gün geçtikçe çarpan etkisiyle artıyor.
Son dönemde sistematik hâle gelen yalan haber furyası aslında yeni değil. Geçtiğimiz yüzyılda da asparagas haberlerden daha nitelikli ve sistematik karalama ve itibar suikastı haberlerine, ya da propaganda amaçlı uydurulmuş haberlere rastlamak mümkündü. Geçmişte habercilik, temel basın esaslarınca belirlenen müşterek bir zemine sahipti ve ertesi günü yalanlandığında en azından gözden kaçmıyordu. Oysa elinde akıllı telefonu olan herkesin haber üretebildiği sosyal medya çağında, çeşitli çıkar odaklarının fonlamasıyla anonim veya bot hesaplar organize şekilde yalan haberler üretmeye başladı.
Peşpeşe gelen yalanlar
Sosyal medya ilk gündeme geldiğinde, bilgiye erişimin önünde hiçbir engel kalmayacağı lanse ediliyordu. Geldiği nokta ise insanların bilgiye erişimini engelleyen, dijital faşizm… Yalan habere en fazla mâruz kalan ülkeler arasında ise birinciliği Türkiye çekiyor. Yakın tarihte peşpeşe yapılan yalan haberlere baktığımızda bile insan dehşete düşebiliyor. Bunlardan başta geleni milyonlarca gencin geleceğini etkileyecek olan YKS’den 1 gün önce T24’ün yaptığı “Katarlı gençlere Türkiye’de sınavsız tıp eğitimi hakkı verildi” haberi. Anlaşmanın askeri bir anlaşma olduğu ve karşılıklı olarak sınırlı sayıda askeri öğrenciyi kapsadığı açıklandıktan sonra, haberi yapan yani taammüden ülke güvenliğine kast eden site güya özür diledi ancak haber üzerine tepinenler asla geri adım atmadı.
Ardından Odatv’nin Ataşehir KADEM yurdunun önünde terör örgütü FETÖ’yü anlatan dizi setinde kullanılan oyuncak silahların fotoğrafını çekerek yaptığı algı haber, sanki birileri iç savaşa hazırlanıyor mesajıyla verildi.
Aynı hafta içinde, Elmalı’daki cinsel istismar ile ilgili tartışmalarda, kamuoyunun bir hafta boyunca tartıştığı dosya içeriğindeki suçun varlığını gösterecek çok net bir delil mahiyetindeki çizim, kısa bir zaman diliminde yalanlandı.
Kasıt olup olmadığına kim karar verecek?
Son dönemde toplumu kin ve nefrete sevk eden yalan haberleri yapan sitenin yöneticilerine ve haberi yapan gazetecilere ulaşmak istediğimizde duvarlarla karşılaştık. Ya meşguldüler ya da görüş talebi ve mesajlarımıza cevap vermediler. T24’ün kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Akın Doğan’la kısa bir sohbet etme imkânımız oldu. Katarlılar yalan haberinden sonra kaleme aldığı yazısından alıntı yapabileceğimizi söyleyerek, bir haberin kasıtlı yapıldığı takdirde yalan haber niteliği taşıyabileceğini savundu. Ancak burada ‘kasıt’ kelimesinin herkesin kendi dünya görüşüne göre şekillendiği gerçeği karşımıza çıkıyor. Bir haberin kasıtlı yapılıp yapılmadığına kim karar verecek?
- Gittikçe dozu artan yalan haberlerin amaçlarını ve buna inanan kitlenin psikolojisini irdelediğimiz soruşturma dosyamızda, yalan haberle mücadele yöntemlerine de değindik. Fikirlerine başvurduğumuz kıymetli isimler, yapılan haberlerin bir ‘kasıt’ taşıdığında hemfikir.
Sosyolog Fatmanur Altun, kendi dünya görüşünde olan haberleri insanların ‘yalan haber’ olma ihtimaline rağmen paylaştığını söylerken, Psikiyatrist Kemal Sayar, haberleri hâdiseler, kişi veya ideolojik hizipten bağımsız olarak kavram ve değer çerçevesinde bir eleştiriden geçirmemiz gerektiğini söylüyor.
Gazeteci Ali İhsan Karahasanoğlu müeyyidesiz kalan yalanların hem satıcısının hem de alıcısının çok olduğunu vurguluyor. Siyaset Bilimci Oğuzhan Bilgin yalan haber meselesinin, muhalif siyasî bir söylem yöntemi olarak benimsendiğini düşünenlerden. Gazeteci Mediha Olgun ise, hiçbir haberin sadece haber olmadığını ifade ederek, kaynağı sorgulamak gerektiğinin altını çiziyor.
Yalan olma ihtimaline rağmen paylaşılıyor
Uzmanların artık, yalan haberi yapanların psikolojisinden ziyâde, insanların yalan habere prim verme sebeplerini araştırdıklarını söyleyen Sosyolog Fatmanur Altun, yalan haberlerin toplumu kutuplaştırmaya hizmet ettiğini ifade ederek şu açıklamalarda bulunuyor:
“Yapılan araştırmalardan çıkan sonuç, aslında insanlar kendi ideolojilerine, kendi dünya görüşlerine yakın olan haberleri ‘yalan olma ihtimali’ne rağmen paylaşıyor. İdeolojisini veya dünya görüşünü besliyorsa, o yönde toplumsal katkı sunacağını düşünüyor. Bir de bunu kasıtlı olarak yayan kitleler ortaya çıktı. Sosyal medyanın kurgusuyla da çok alakalı olan bu durum, nefret duygularını artırarak, toplumları kutuplaştırıyor. İnsanlar sürekli olarak kendilerinin dünya görüşlerini pekiştirecek haberlerle daha da keskinleşiyorlar. Farklı görüşler arasındaki alışveriş, ilişki kayboluyor, bu da beraberinde kutuplaşmanın artmasına hizmet ediyor.
Ülkemizde yalan haberi en çok hangi kesimin yaydığına ilişkin bir araştırma yok. Ancak Harvard Üniversitesinde Trump’ın seçilmesinden sonra yapılan bir araştırmada, Demokratların muhafzakâr ve liberallere göre yalan haberi yedi kat daha fazla yaydıklarına dair bir sonuç çıkmıştı. Bunu bilimsel bir veri olarak sunamam ama benzer bir ayrışmayı ülkemizde de gözlemliyorum.
Şikâyet ederek kontrol kurabiliriz
Yalan haberle mücadele etmek çok zor. Çünkü yalan haber yapmak dünyanın en kolay işi. Oturduğunuz yerden hayal gücüyle bir şey yazıyor ve sanal âleme gönderiyorsunuz. Diğer taraftan böyle bir aracı kullanmak istemeyen ya da bununla mücadele etmek isteyenler açısından gerçekten moral bozucu bir ortam oluşuyor. Ben kendi inancımdan baktığımda, ‘Bir fâsık size bir haber getirdiğinde onun doğruluğunu araştırın’ ayeti var. Biz Müslümanlar işimize geliyor diye her habere inanmamalıyız, gelen haberleri daha fazla araştırmalıyız. Bazen kendimizi de çok fazla mâruz bıraktığımızı düşünüyorum. Yalan haber yaptığını düşündüğünüz, bildiğiniz bir hesabı herkes şikâyet edebilir. Böyle şeyler yaparak bir kontrol kurabiliriz.
Yasal yaptırımlar konusu da Batı dışı dünya için çok zor. Çünkü Batı dışı dünyanın üzerinde insan hakları, demokrasi ve benzer söylemler üzerinden kurulan bir baskı var. Bir adım atmaya kalkıyorsunuz, diyelim Almanya veya İngiltere’de bunun on katı yapılmış, ancak onlar ‘bizim demokrasimiz olgun bir demokrasi, sen yapamazsın’ diyor. Böyle bir ikiyüzlülük var dünyada. Dolayısıyla ben burada yasal düzenlemelerden ziyade, kişilerin daha fazla tepki göstermesinden yanayım. Bir noktada zâten yasal düzenlemelerin geleceğini düşünüyorum, bütün dünya o noktaya doğru gidiyor. O noktaya gelene kadar biz de vatandaş olarak mutlaka bu talebimizi gösterelim ki, yasal düzenlemelerin de yolu açılmış olsun. Sonuçta toplumdan gelen bir talebe siyasetin kulak tıkaması mümkün değil.”
Organize yalan karşısında zihin ‘havlu’ atıyor
Psikiyatrist Kemal Sayar, yalan haber üreten ve paylaşan insanların bir tek amaç veya güdü tarafından yönlendirilmediğini ifade ederek şu açıklamalarda bulunuyor: “Postmodern düşünce, gerçekliğin hiçbir kaynağa başvurmadan yapılandırılabilirliğinin reklamını yapıyor. Ralph Keyes, Post truth -hakikat sonrası- bu yeniçağ hakkında yazdığı kitabında şöyle diyor, ‘Hakikat sonrası çağda gerçek ve yalanlardan başka, tam olarak gerçeği yansıtmamakla birlikte yalan da denemeyecek muğlak ifadelerden oluşan üçüncü bir kategori vardır. Zenginleştirilmiş gerçek denilebilir buna. Neo-gerçek. Yumuşak gerçek. Suni gerçek. Hafif gerçek...’
Diğer tanımlardan bazıları; stratejik yanlış beyanat, yaratıcı zenginleştirme, eksik ifşaat, seçici ifşaat, olgulara dayalı bilgi, gerçeğin gelişmiş bir versiyonunu söylemek. Yalan, gerekli hatta mecbûrî bir şey gibi lanse edilebiliyor. Hakikat veya gerçek hakkındaki bu paradigma değişimi, bizleri sistematik olarak yalana maruz bırakıyor, bu da doğru- yanlış analizi konusunda zihinlerin kendini savunmak için pes etmesine neden oluyor. Doğru- yanlış değer seti, ahlâkî niteliğini kaybediyor. Politikacıların, sosyal medya fenomenlerinin, gösteri dünyası yıldızlarının yalan söylemesi hiç de mahcup edici bir davranış olarak karşılık görmüyor artık. Bu ahlâkî iklim değişikliği, diğer insanlara da sirayet ediyor.
En çabuk kananlar yaşlı nesil
Yapılan haberlere bazı insanların kolaylıkla inanmasının bir nedeni, sistematik ve organize yalan karşısında zihnin havlu atması. Ayrıca eskilerin ‘ajansta yayınlanan’ her haberin ya da yazılı her bilginin gerçek kabul edilmesi yönünde bir ön kabulü hâlen var. En çabuk kananlar da bu daha yaşlı nesil. Bir diğer neden de Funk’un tarif ettiği pasif postmodern karakter yöneliminin yaygın bir tip olması. Bu karakter, kendini bir yere ait hissetmek ihtiyacı aktif karakterler tarafından doyurulan ve manipüle edilen hazır kalıp tüketicisi bir kişilik tarzı. Kendi dünya görüşü, yaşam tarzı dâhilinde bir yankı odasında yaşayıp, kimlik aidiyetini destekleyecek her yalan habere inanmaya teşne.
• Yalan haberle mücadele etmek için, medya okuryazarlığının her yaştan insana öğretilmesi gerekiyor.
• Paylaşılan her resmin internette sorgulanması, her kışkırtıcı habere önce ihtiyatla yaklaşılması, bilhassa ideolojik amaçlara hizmet eden paylaşımların prensip olarak üretilmiş olma ihtimalinin yüksek olduğu bilinmeli.
• Kişilik haklarını ihlal eden haberlere ve görüntülere asla tevessül edilmemeli,
• Olaylar, kişi veya ideolojik hizipten bağımsız olarak kavram ve değer çerçevesinde bir eleştiriden geçirilmeli.
• İz’an ve hakkaniyet duygusu sanal dünyada da mîyarımız olmalı.
5 değişik maddede ‘yalan’ cezalandırılıyor
Gazeteci ve aynı zamanda hukukçu olan Ali İhsan Karahasanoğlu, gerçeği menfaat elde etme amacı ile çarpıtmanın ‘yalan’ anlamına geldiğini ifade ederek şu ifadeleri ekliyor: “Ülkeyi yönetme iddiasında olan bazı kifayetsizler veya onlara destek veren kesimler, gerçeklerle hedeflerine ulaşamayacaklarını gördüklerinde, ‘Yalanın alıcısı çok olur’ sözünden de hareketle, ‘yalan’a başvuruyorlar... Rakiplerini, ‘yalan’larla itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Menfaat gözeten herkes, cezasız kalacağını bildiğinde, yalana başvurabiliyor... Oysa, ideal bir toplum düzeninde, kanunların yalanı, çok net bir şekilde engellemesi, müeyyidelendirmesi gerekiyor.
Çok yakın zamanda şahit olduğumuz Katarlı öğrencilerin sınavsız üniversite okuyacağı yalanında siyasi iktidarın, Elmalı davası delilleri yalanında da yargının itibarı zayıflatılmaya çalışıldı. İddialar yalan çıkınca, ne oldu? ‘Nerede kalmıştık’ bakış açısı ile yeni yalanların hazırlığına geçildi.
Mevcut maddeleri işler hâle getirmek gerekir
Oysa bir hukuk devletinde, ortaya atılan iddianın yalan olduğu ortaya çıkınca, bir müeyyidesi olacak ise, insanlar gerçeklerin çarpıtılarak dillendirilmesinden çekinebilir. Ama yalanlar müeyyidesiz kalıyorsa, hem satıcısı çok oluyor, hem de alıcısı. Kanunlarımızda yalanı engelleyecek yeterli düzenlemeler olmasa bile, bazı maddelerde açıkça gerçeklerin değiştirilme çabası yasaklanmış.
Türk Ceza Kanunu’nda, 5 değişik maddede ‘yalan’ cezalandırılıyor.
- • Türk Ceza Kanunu’nun 206. maddesinde, ‘resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan’ cezalandırılıyor.
- • 237. maddede, ‘Fiyatları etkileme’ başlığı altında, yalan haber cezalandırılıyor.
- • 272. maddede ‘Yalan tanıklık’ cezalandırılıyor.
- • 275. maddede ‘Yalan yemin’ cezalandırılıyor.
- • Belki en önemlisi, 323. maddede ‘Savaşta yalan haber yayma’ cezalandırılıyor.
Kanun sistematiği, günlük hayattaki yalanları, ahlâkî bir yozlaşma olarak görerek, ‘Benim ahlâkî alana girmem doğru değil’ şeklindeki bir düşünce ile tümden kapsamı dışında tutmamış, bazı şartlarla cezalandırılması gereken bir fiil olarak görmüş. Yapılması gereken, belki kanundaki ‘yalan’ kapsamını biraz daha genişletmek. Ama o yapılana kadar, yalan ile ilgili mevcut maddeleri işler hale getirmektir.
Yalan habere dayalı siyasi başarı kazanılamaz
Son on yılda yalan haberlerin daha sistematik hâle büründüğünü söyleyen Siyaset Bilimci Oğuzhan Bilgin, bunda sosyal medyanın etkisini artırmasının büyük payı olduğunu söylüyor.
“Gezi olaylarından itibaren yaygın bir şekilde başvurulan yalan haber meselesinin, muhalif siyasal bir söylem yöntemi olarak benimsendiğini düşünüyorum artık. Âdeta Meşhur Nazi Propaganda Bakanı Goebbels’in ‘Büyük Yalan’ teorisini uyguluyorlar. Goebbels’in yönteminin Türkiye’de bir siyaset aracı olarak benimsenmesi hem siyasî ahlâk olarak, hem de demokratikleşme ve entelektüel gelişmişlik bakımından ciddi bir mesele.
Son günlerde ayrıca örgütlü bir yalan furyasıyla karşı karşıyayız. Buradaki amaç sadece halkı, seçilmiş iktidara karşı yönlendirmek değil, aynı zamanda ciddi anlamda kin ve nefrete sevk edecek kışkırtıcı haberler de yapmaya başladılar. İnsanları belli bir grubun aleyhine yalan haberlerle kışkırtmak ve nefrete yol açacak bir söyleme başvurmak millî güvenlik meselesidir.
Son birkaç senedir, devlet olarak ‘Siber Vatan’ kavramını öne çıkartarak yeni bir iletişim konseptiyle bu meseleleri ele almaya çalışıyoruz. İçeride fitne sokarak bozgunculuk yapmayı amaçlayan yalan haberleri engellemek de Siber Vatanı korumaktır. Bu aynı zamanda bir vatanseverlik görevidir.
Yayanı ve yapanı itibarsızlaştırmak gerekir
Toplumu toplum yapan şey onun değerleridir, ortak noktalarıdır, paylaştığı ideallerdir, bu bizi toplum olmaktan uzaklaştıracak seviyeye ulaştıracak risk taşıyor aynı zamanda. İçimizde bizi birbirimize düşürmeye yol açacak bir fitneyle de karşı karşıyayız. Kimse yalan habere dayalı bir siyasi başarı kazanamaz, kazansa da bunun itibarı olmaz. Bu bakımdan yalan haberleri yapan sitelerin veya gazetecilerin, bunu teşvik eden siyâsî aktörlerin bence kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırılması ve karikatürize edilecek bir figüre dönüştürülmesi gerekiyor.
Yalan haberin sembolik bir bedeli olmazsa, sürekli karşımıza çıkacaktır. Tabi ki çeşitli hukûkî yöntemler olabilir, bunu hukukçular daha iyi bilir, ama bence toplum olarak yapanı ve yayanı itibarsızlaştırmak lazım ki, bunu yapan insan bir daha bilerek yalan haber yapmak için iki defa düşünsün. Aksi hâlde biz bu meseleyle çok uzun yıllar karşı karşıya kalırız.”
Hiçbir haber sadece haber değildir
Sosyal medyada, internet sitelerinde yalan olduğunu gördüğümüz bildiğimiz haberlerin hiçbirinin "istemeden, yanlışlıkla" yani "sehven" yapıldığını düşünmediğini söyleyen gazeteci Mediha Olgun, hiçbir haberin sadece haber olmadığını vurguluyor. “Yalan haberler bilerek isteyerek yapılıyor; bir amaç ve bir kurgu var. Zaten haber hiçbir zaman sadece haber olmamıştı, hep bir alt metni olmuştu. Tarihe baktığımızda gazetelerin gazetecilerin ülkemizin en kara günlerinde çok önemli pozisyonları olduğunu görüyoruz. Toplum ve siyaset mühendisliği yapanlar hâlâ da köşelerinde bunu sürdürüyor. Kirli ilişkilerin en tehlikeli olduğu alandır basın ve medya kuruluşları. Korkarım bunun önü de alınmayacak.
Bir ‘bilgi seliyle’ karşı karşıyayız ve bu yalan haber seliyle akıl sağlığımızla oynuyorlar. Bu ‘sel’ nedeniyle gerçek haberle yalan haberi ayırmak zorlaşıyor.
Eskiden bir yalan haber, bir makale yeterliydi ‘kurgu habercilere, köşe yazarlarına’. Toplumun güveni o kadar sarsıldı ki basın ve medyaya karşı ne yapsalar olmuyor. O nedenle yalan haber kirliliği çığ gibi büyüyor. Bunda insanların habere erişiminin kolaylaşmasının da payı var. Yani hem artış var hem de çok hızlı yayılıyor.
Kaynağı sorgularsanız manipüle edilmezsiniz
Çeşitli haber doğrulama siteleri kuruldu yalan haberin önüne geçmek için ama bunların çözüm olacağını düşünmüyorum. İnsanlar bu sitelere de başka bir haber kaynağı gözüyle bakıyor. Burada okuyucuya çok iş düşüyor. Onlara bunu hatırlatmak lazım. Kendi güçlerinin farkına varmalarını sağlamak lazım. Sorgulamayı öğrenmemiz lazım.
Bir haber gördüğümüzde şunları yapabiliriz:
• Haberi hangi yayıncı yapmış, bunları tanıyor muyuz, amaçları ne?
• Bu haberi başka kimler, nasıl girmiş?
• Haberde yorum var mı ve yorum kime ait?
• Hepsinden önemlisi haberin kaynağıdır. Kaynağı sorgulamaya başladığımızda artık kimse sizi manipüle edemez.
• Kaynak kim, haberini okuduğunuz gazeteci kim? Geçmişte neler yapmış? Ve tabi ki kendine yarattığı geçmiş doğru mu bunu da sorgulamalıyız.
• Maalesef insanlar kendilerine yeni bir geçmiş de yazabiliyor artık.
• Diyeceğim o ki, hiçbir haber sadece haber değil.
• Kimsenin sizi kendi hedefleri doğrultusunda kullanmalarına izin vermeyin.”