Yakın Tarihte bu hafta: Erdoğan FETÖ’nün suikast girişiminden kurtuldu
‘7 Şubat MİT krizi’ olarak hatırlanan olayın gerçekleştiği gün, aslında çok daha önemli bir gelişmenin de yaşandığı gündü. Terör örgütü FETÖ’nün, 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve 4 MİT görevlisine kumpas kurarak ifadeye çağırdığı sırada, Başbakan Erdoğan’ın da ameliyata girmesi gerekiyordu.
MİT görevlilerinin ifadeye çağrılması ile Erdoğan’ın ameliyatını aynı saatlere denk getiren FETÖ’nün oyunu, Erdoğan bir aileye vefa borcunu ödemek için ameliyata gecikince bozulmuş, teröristlerin o güne kadarki en büyük kumpası bertaraf olmuştu.
Gelişme daha sonra hazırlanan iddianamede şöyle anlatılmıştı: “Hakan Fidan’ın gözaltına alınması için gayret gösterildiği, gözaltına alınması sonrasında ise o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ameliyat için verilen narkozun etkisinde iken gözaltına alınmasının planlandığı, bahsi geçen bu kumpas soruşturmasının aslında FETÖ’nün seçilmiş Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni yıkmaya yönelik ilk teşebbüs girişimi olduğu anlaşılmıştır”
GÜVENİLİR BİR EKİP TARAFINDAN AMELİYAT EDİLDİ
İddianamede Erdoğan’ın narkoz etkisinde gözaltına alınacağı belirtilse de, 15 Temmuz gecesi yaşananlar göstermişti ki, FETÖ’cülerin planları aslında Erdoğan’ı ameliyatta öldürmekti.
Nihayetinde FETÖ’cülerin hem MİT’e, hem de Erdoğan’a kurduğu kumpas bertaraf edilmiş ancak Başbakan’ın sağlık sorunu çözülememişti.
Peki, Erdoğan’ı öldürmeye çalıştığı zannedilen sağlık ekibine ne oldu? Bunu bilmiyoruz.
8 yıl önce bu hafta, Başbakan Erdoğan gecikmeli olarak ve ‘daha güvenilir bir ekip tarafından’ söz konusu ameliyata alınmış ve Türkiye’nin gözü kulağı ameliyattan çıkan Erdoğan’ın sağlık durumundan gelecek habere çevrilmişti. Beklenen açıklama da AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’ten geldi: “Bu operasyon, Başbakanımızın sağlığına tam olarak kavuştuğunu göstermektedir. Şu anki dinlenmesi de son derece normaldir. Hatta ilk operasyona göre çok az dinlenmiştir. Başbakanımızın sağlığında hiçbir sıkıntı yoktur.”
Katsayı krizi bitmek bilmiyor
28 Şubat’ın en güçlü darbelerinden biri de, İmam Hatiplerin önünü kesmek isterken meslek liselerini ve genel olarak eğitimi bitiren ‘katsayı’ kararıydı. 2009 Temmuz’unda bu zulüm, yapılan düzenlemelerle bitirilmişti. Ancak İstanbul Barosu Danıştay’a itiraz etti. Türkiye 2010 yılının Şubat ayında yeniden katsayıyı konuşmaya başladı.
Danıştay, baronun başvurusuna olumlu cevap verince de 28 Şubat ruhu yeniden hortladı.
Hükümetin dik duruşu ve fiili bir darbeye daha izin vermemesi sayesinde Danıştay kararı uygulanmadı ama konu temcit pilavı gibi bir süre daha ısıtılarak halka sunuldu.
Hatta 2012’de CHP’li Nur Serter (ki kendisi ikna odalarının mimarıdır) Danıştay’da şansını bir kez daha deniyordu. Bu arada katsayı zulmü belki bitmek üzereydi ama başörtüsü zulmünün bitmesine ise daha 3 yıl vardı.
Kılıçdaroğlu eline verileni okuyor
Bugün ‘FETÖ’nün siyasi ayağı’ tartışmalarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı sert suçlamalar yönelten CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, FETÖ’nün Erdoğan’ı öldürmek için yaptığı ameliyat kumpası günlerinde de CHP’nin başındaydı. 2 yıldır o koltukta oturan Kılıçdaroğlu, MİT krizini siyasi bir fırsata dönüştürmeye çalışıyordu.
Ancak o günlerde de gafları gündemden düşmüyordu. 7 Şubat aynı zamanda salı gününe denk gelmişti ve TBMM’de grup toplantıları vardı.
CHP lideri, kürsüde konuşurken eline bir kâğıt verilmiş ve o da o kâğıdı aynen okumuştu: Tansu Çiller hakkında tutuklama kararı çıkmış!
O kalabalık gündemde araya kaynayan bu sözün arka planını CHP’li Süleyman Çelebi 1 hafta sonra katıldığı bir canlı yayında anlatmış ve Kılıçdaroğlu’nun kimlerden nasıl sufle aldığını ve sorgulamadan okuduğunu itiraf etmişti: Bana MİT’çilerin savcılıkça yakalama kararıyla ilgili bilgi notu getirdiler. Ancak bilgi notu gürültüden MİT’çiler yerine Çiller diye anlaşılmış. Genel Başkanın önüne giden nottaki hata bizden kaynaklandı. Tamamen bir iş kazası oldu... Cevapsız kalan bir başka soru ise “Bana MİT’çilerin savcılıkça yakalama kararıyla ilgili bilgi notu getirdiler” diyen Kılıçdaroğlu’nun bahsettiği MİT’çiler kimlerdi?
Kıbrıs unutkanlığı
The Guardian’a konuşan KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Türkiye’yi adada işgalci olarak göstermeye çalıştı. Gelen tepkiler üzerine bir açıklama daha yapan Akıncı bu kez de “‘Kıbrıs Türk´tür Türk kalacaktır’ siyaseti 1950’lerin sloganıdır. Gerçek durumla ilişkisi yoktur” dedi. Akıncı’ya gereken cevabı, 10 yıl önce bu hafta merhum Rauf Denktaş vermişti. AB ve Rumların Türkiye’ye Kıbrıs üzerinden şantaj yaptığını söyleyen Denktaş “Kıbrıs meselesinin acı taraflarını artık basında göremez hale geldik. AB’nin tanınmış diplomatları Kıbrıs konusunu Türkiye’ye karşı kullanıyor. Ne zaman bunu kullanamaz hale gelebilirler? Türkiye, basınla birlikte karşılarına geçtiği zaman” dedi.
Ordu içindeki Müslüman askerlerle amansızca mücadele ederken burnunun dibine kadar gelen FETÖ’cüleri fark etmeyen (kimi iddialara göre onlara göz yuman) çok yıldızlı paşalar, 1 yıl önce başlayan Balyoz davasının şokunu yaşıyordu. 2011 yılının Şubat ayı ortasında ise, davanın en büyük tutuklama dalgası yaşandı. FETÖ’cü savcı ve hâkimlerin yürüttüğü davada 163 sanık hakkında tutuklama kararı verildi.
Tutuklananlar arasında eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral İbrahim Fırtına da bulunuyordu.
Eski 1’inci Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan hakkında da yakalama kararı çıkarılmıştı. Bugün ‘FETÖ’nün siyasi ayağını’ aramakla meşgul olan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanmasına ise daha 1 yıl vardı.
Libya’da kışı getiren bahar başladı
İdlib’deki çatışmalar nedeniyle son haftalarda adını anmasak da, Türkiye’nin doğrudan müdahil olduğu mevcut Libya sorunu tam 9 yıl önce bu hafta başlamıştı. Arap baharı Kuzey Afrika’da hızla yayılıyordu. Kendisini ‘Libyalıların babası’ olarak kabul eden Muammer Kaddafi, yaklaşan tehlikeyi görmüş ama muhaliflere karşı bir adım atmamıştı.
İlk ayaklanmalar, 2011 yılının 17 Şubat’ında başlamıştı ama küçük halk hareketleri olarak başlayan olaylar, bir anda Libya’nın geneline yayıldı.
Trablus’tan kaçmak zorunda kalan Kaddafi, sadece 8 ay sonra, doğduğu şehir olan Sirte’de saklanırken yakalandı ve sömürgeci masonların ülkesi Fransa’nın örgütlediği kâtil sürüsü tarafından linç edildi. Libya o günden sonra hiç kendi haline bırakılmadı. Terörist Hafter ise olaylardan 3 yıl sonra ortaya çıkarak resmi hükümete ilk darbe girişimini yapacaktı.