Türkiye’nin sezaryen çetesi

Türkiye’nin sezaryen çetesi.
Türkiye’nin sezaryen çetesi.

“Doğumhaneler niye bu kadar soğuk? Ben doktor olarak girdiğimde bile üşüyorum. Üşüyen bir insan kasılır, kaslar kasıldıkça doğum kanalı daralır. Doğumhanelerin sıcak olması lazım, rahatlamak ve gevşemek için. Sıcak bir doğumhane, loş bir ışık, keyifli bir müzik… Doğumhanelerin değişmesi ve dönüşmesi lazım.”

Kamuoyuna ‘Yeni doğan çetesi’ olarak yansısa da bebekleri öldüren, bu şekilde devleti soyanların tek amacı para olamaz. Ya çetenin soygun ve katliam boyutu medyaya yansıyan ve dava konusu edilen rakamlardan çok fazla yahut da bu iş sadece para işi değil.

Zira bu kadar az para, bu denli büyük bir çete için risk almaya değmez. Meselenin görmediğimiz, gösterilmeyen bir yönünün de olması gerekiyor. Ortadaki iddialar, kazançlar ömür boyu içeride kalma riskini almaya değecek şeyler de değil.

Ülkede bir de önü alınamayan bir ‘sezaryen çetesi’ var. Bu çeteden herkes haberdar ama kimse hesap sormuyor veya sormak istemiyor. Sebepleri biliniyor ama kimse dostlar alışverişte görsün raporlarından öte bir şey yapmıyor.

Mesela TBMM harekete geçip bir araştırma komisyonu kurmuyor, Sağlık Bakanlığı gerekli adımları atmıyor. Çalışma Bakanlığı ve SGK, bu çeteye ‘durun’ diyemiyor. Çünkü para kendilerinin değil milletin. Zarar gören kendileri değil, ülkenin kadınları ve geleceği.

Evet, asıl kusurlu sadece çete ve çeteye ses çıkarmayanlar da değil. Özellikle yaşlı kadınlar da elbirliği ile âdeta çeteye yardım ediyorlar. Çeteye yardım eden bu yaşlıların hemen hepsi çocuklarını evde, bağda, tarla, orada burada dünyaya getirdi. Belki hiç ebe yüzü bile görmediler. Üstelik bir iki falan da değil, 5-6 çocuk doğurdular da gıkları çıkmadı.

İşte bu analar kızları, gelinleri ve torunlarını sezaryen çetesine kendi elleriyle teslim ediyorlar. Hiç birinin nazının yanına varılmıyor. Nasıl olsa para ceplerinden değil milletin kasasından çıkıyor. Milletin parası, kul hakkı kimsenin umurunda değil.

Dünya ortalamasının 6 kat fazlası

Kasanın başında duran da, kasadan haksız para alan da, kadınları korkutup kasayı soyan da, her defasında bu yalanlara kanan kadınlar, babalar da bu haksızlığın ortakları. Bu yüzden olsa gerek kimse meseleye el atmıyor. Devlet/SGK normal doğumun bedelini ödese ama sezaryen parasını karşılamasa, bakın bu soygun bıçak gibi nasıl kesilir. İlla sezaryen gerekebilir mi, şüphesiz gerekebilir. Ama bu yüz doğumdan bir ikisi, bilemediniz üçü için olur.

Oysa Sağlık Bakanlığı’nın 3.10.2024 tarihli ‘Normal Doğum Eylem Planı’ adlı 34 sayfalık dokümana göre 2022 sonu itibariyle Türkiye’deki 100 doğumdan 60.1’i sezaryen ile gerçekleştirilmiş. Yani normal doğum sadece 39,9.

Yine belgeye göre Avrupa Perinatal Tıp Derneği (EAPM) ve Avrupa Ebeler Derneği (EMA) 2024 Ocak ayında ülke düzeyinde sezaryen yüzdelerinin %15-20 aralığında olması gerektiğini bildirdiği de yazıyor. %15-20 nere %60,1 nere? Hâsılı olması gereken diye dayatılanın bile tam 6 katı fazla sezaryen.

İnsan sormadan edemiyor dünyada 100 doğumun 85’den fazlası normal yollarla gerçekleşirken, Türk kadınları normal doğum yapamıyor mu? Yoksa Türkiye’deki çeteler mi buna mânî oluyor?

Pek tabii ki çeteler engel oluyor. Bu hususta geçtiğimiz Aralık ayında BBC Türkçe’de Türkiye’ye yönelik kapsamlı haber çıktı. Bu haberdeki gariplik ise zulmü, Türk medyasının değil de İngiliz medyasının haberleştirmiş olması. Gerçi Gerçek Hayat bunu defaatle kapağa bile taşıdı ama mesele belli ki diğerlerinin pek de umurunda değil.

Doktorlar kadınları korkutuyor

Bakın BBC’nin haberinde neler deniliyor: Türkiye'de doğum yapan birçok kadın bu soruyla karşılaşıyor: Normal mi, sezaryen mi?

Öyle ki Türkiye'deki her üç doğumdan neredeyse ikisi sezaryen ile gerçekleşiyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre dünya genelinde doğumların yüzde 15’i riskli ve acil müdahale gerektiriyor. Sağlık Bakanlığı, DSÖ’nün bu tespitini 2012’de makul sezaryen oranı olarak kabul etti. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre 2012’de yüzde 48 olan sezaryen oranı, 2022’de yüzde 60’ın üzerine çıktı.

Türkiye, aralarında Avustralya, Fransa, ABD ve Japonya'nın da olduğu 38 OECD ülkesinden en çok sezaryen yapılan ülke.

Türkiye neden sezaryende dünya birincisi?

Başlıktaki ‘Türkiye neden sezaryende dünya birincisi?’ suâli bize değil, BBC’ye ait. Yani Türkiye sezaryen rezaletinde dünya birincisi.

BBC şöyle devam ediyor: Sezaryen ameliyatlarındaki artış hem sağlık sistemi için maliyetli hem de kadın sağlığı üzerindeki etkisi nedeniyle sadece Türkiye'de değil tüm dünyada tartışılıyor.

Sağlık Bakanlığı, OECD ve Eurostat verilerine göre Türkiye’de sezaryen oranı dünyanın birçok ülkesini geride bırakıyor.

Sezaryen doğum nedir, riskleri var mı?

Doğum süreci genelde bebeğin gelişimini tamamladığı 40. haftanın sonlarına doğru rahmin senkron kasılmalarıyla başlıyor.

Halk arasında “normal doğum” olarak bilinen vajinal doğum, bebeğin bu kasılmalar yardımıyla doğum kanalından geçerek dünyaya gelmesi anlamına geliyor.

BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Gülnihal Bülbül, vajinal doğumun kendiliğinden gerçekleştiğini vurguluyor: “Nasıl yürürken hesap etmiyoruz, doğal bir şekilde oluyor bazı şeyler, normal doğum da kadının kendi bedeninin imkânlarıyla gerçekleştirdiği bir kas eylemi.”

Dr. Gülnihal Bülbül, sezaryenin her ameliyat gibi anestezi komplikasyonu riski taşıdığını hatırlatıyor ve ekliyor: “Sadece sezaryende değil, her karın ameliyatında anatomi bozulur biraz.”

İngiltere’de devlet kadınlara diyor ki, yeter ki hastaneye gelme. Ben sana bir ebe tahsis edeyim, gebelik ve doğum sürecini onunla götür. Acil bir durum söz konusu olursa zaten ebe, acil servise haber verir. Biz de ise elin kaşınsa doktora gel, sakın ebelere müdahale ettirme deniliyor.
İngiltere’de devlet kadınlara diyor ki, yeter ki hastaneye gelme. Ben sana bir ebe tahsis edeyim, gebelik ve doğum sürecini onunla götür. Acil bir durum söz konusu olursa zaten ebe, acil servise haber verir. Biz de ise elin kaşınsa doktora gel, sakın ebelere müdahale ettirme deniliyor.

'Sağlığın özelleşmesi sezaryen oranlarını artırıyor'

Dr. Gülnihal Bülbül sağlığın özelleştiği, doğumun özel hastanelere taşındığı ülkelerde sezaryen oranlarının hızla arttığını aktarıyor.

Türkiye’nin yanı sıra Mısır, İran, Güney Amerika ve Avustralya’yı da bu kategoride sayan Dr. Bülbül şöyle diyor:

“Sağlık hizmetleri özelleştikçe kâr amacı öne çıkar, daha fazla tetkik ve operasyon yapılır. O nedenle de doğumda operatif doğum şekli, yani sezaryen görülme oranı artar.”

Ebelik bir mesele hastanelik yapılıyor

Son asrın en büyük filozofu olan Ivan Illich ‘Sağlığın Gaspı’ adlı meşhur eserinde Modern zamanlarda doğum, ergenlik ve ölümün hastanelik edildiğini söyler. Bu fıtrî hallere hastalık muamelesi yapılarak insanlara zulmedildiği ve devletlerin soyulduğunu belirtiyor. Merhamet fukaralığı ne yazık ki maddî fukaralıktan çok daha ağır neticeler doğuran bir hâldir.

BBC haberiyle devam edersek uzmanlara göre Türkiye’nin sezaryen oranlarının bu denli yüksek olmasında ebelerin artık sağlık sistemi içinde kendilerine alan bulamaması da rol oynuyor.

Normal doğumun yüksek olduğu ülkelerde doğumu ebelerin üstlendiğini aktaran ebe Hayriye Erdoğu, doktorun yalnızca medikal bir müdahale gerektirdiği durumlarda devreye girdiğini aktarıyor.

Türkiye’de ise doğumun artık doktorun işi haline geldiğini, ebelerin ise doktorun yardımcı personeline dönüştüğünü söylüyor.

Erdoğu, “Hastanelerdeki ebe sayısının artması ve ebelerin yükümlülüklerinin doğum ve bebek üzerine olması doğum süreçlerini değiştirir. Burada bir sistem değişikliğine ihtiyaç var” yorumunu yapıyor.

'Doktorlar işin kolayına ve parasına kaçıyor'

Normal şartlar altında vajinal doğum süreci 10 ila 15 saat, sezaryen ise yarım saat sürüyor.

Dr. Harika Bodur Öztürk: “Tüm gün hasta baktıktan sonra gecenin 3’ünde doğuma çağrılıyor doktor. Sabah 8’de mesai tekrar başlıyor. Baktığınızda çok yoğun bir tempo. Doktorlar da uzun çalışma saatleri ile özel hayatları arasındaki dengeyi sağlayabilmek için zorlanacağını düşündüğü hastalarda sezaryen planlamasına gidebiliyor.”

'Türkiye'de doğum endişesi çok yaygın'

Uzmanlar Türkiye’deki kadınlar arasında normal doğum korkusunun çok yaygın olduğunu söylüyor.

Doğuma hazırlık eğitimleri de veren ebe Hayriye Erdoğu, bu korkunun yetiştirilme tarzıyla yakından ilişkili olduğunu düşünüyor. Yani çocuklarını tarlada, yolda, sokakta doğuran ve işine kaldığı yerden devam eden anneler, kendi çocukları söz konusu olduğunda bambaşka bir kimliğe bürünüyorlarmış. Bu nasıl izah edilir bilmiyoruz ama belki de en doğru izahı, sonradan görmelik olsa gerek.

"Bize ilk öğretilen şey ne? ‘İdrarını tut, perine bölgeni ört.’ Sonra da gebe kaldıklarında bu kadınlara diyoruz ki 'Bacaklarını aç, muayeneye müsait ol ve ıkın.’ Çoğu kadın daha vajinal muayenede huzursuz olduğu için normal doğum yapmak istemiyor."

Doktorlar normal doğumu yaygınlaştırmak için önyargıların yıkılması gerektiğini söylüyor. Dr. Gülnihal Bülbül, toplumda normal doğumun çok zor ve acılı geçeceğine dair yaygın bir kanı olduğunu söylüyor.

Dr. Bülbül'e göre bu kanâat, medyadaki abartılı temsillerden besleniyor.

‘Doğumhanelerin değişmesi ve dönüşmesi lazım’

İngiltere’de devlet kadınlara diyor ki, yeter ki hastaneye gelme. Ben sana bir ebe tahsis edeyim, gebelik ve doğum sürecini onunla götür. Acil bir durum söz konusu olursa zaten ebe, acil servise haber verir. Biz de ise elin kaşınsa doktora gel, sakın ebelere müdahale ettirme deniliyor. Ebelerin yetkileri ellerinden alınmış ve hemşire muamelesi görüyorlar. Ankara’nın görmek istemediği ve çözmeye yanaşmadığı asıl mesele bu. Yüz civarında şahsî hastanesi olan bir sağlık bakanı bu işi neden çözsün ki?

Uzmanlar, gebe kalmayı düşünen kadınlara yönelik eğitimler ve gebelik sırasında ücretsiz ebe desteği ile doğum korkusunun aşılabildiğini söylüyor.

Doğumhaneler kasten buz gibi yapılıyor

Dr. Gülnihal Bülbül, Türkiye’de sağlık sisteminin normal doğumu kolaylaştırmadığı görüşünde.

İyileştirmeye ve normal doğum ile ilgili önyargıları yıkmaya doğumhanelerden başlamak gerektiğini düşünüyor:

“Doğumhaneler niye bu kadar soğuk? Ben doktor olarak girdiğimde bile üşüyorum. Üşüyen bir insan kasılır, kaslar kasıldıkça doğum kanalı daralır. Doğumhanelerin sıcak olması lazım, rahatlamak ve gevşemek için. Sıcak bir doğumhane, loş bir ışık, keyifli bir müzik… Doğumhanelerin değişmesi ve dönüşmesi lazım.”

Özeller neden birinci?

Sağlık Bakanlığı 2022 Sağlık İstatistikleri Yıllığı’nda yer alan tabloya göre Türkiye’de özel hastanelerdeki doğumların yüzde 75.5’i, yine çoğunluğu özel olan üniversite hastanelerinde de sezaryen oranı %73,1. Oysa durum kamuda birden yüzde 44,6 ile yarıya düşüyor. Sadece bu bile bize çok şey söylüyor anlamak isteyene.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım