Türkiye-Mısır normalleşmesi: Sıradaki durak Suriye mi?
Türkiye’nin attığı bölgesel normalleşme adımları meyvesini verecek mi, bir sonraki adım ne yönde olacak, Beşar Esad ile de Kahire’dekine benzer bir kare gelecek mi, tüm bunları muhtemelen bu yıl içerisinde göreceğiz.
Şubat ayı, Orta Doğu’daki normalleşme puzzle’ının eksik kalan en önemli parçalarından birinin daha birleştiği kritik bir ay oldu. Uzun süredir beklenen ve üzerinde çalışılan, daha önce birkaç kez sekteye uğrayan ve tıkanan Türkiye-Mısır normalleşme süreci, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kahire ziyaretiyle hitama ermiş oldu. Erdoğan, 12 yıl aradan sonra Mısır’ın başkenti Kahire’ye gitti, havalimanında Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah el Sisi tarafından törenle karşılandı.
2013'te Cumhurbaşkanı Mursi'ye karşı gerçekleştirdiği kanlı darbe ile iktidara gelen Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah el Sisi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki on küsur yıllık husumet döneminin sona ermesi ve ikili ilişkilerde yeni bir sayfanın açılmasının ardından dikkatler Şam’a çevrildi. Zîra artık bölgesel normalleşmenin eksik tek parçası Suriye.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Münih Güvenlik Konferansı'nın oturum aralarında Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile yaptığı görüşmede Suriye ile ilgili siyasi çözüm süreçlerinde Esad rejiminin dâhil olması gerektiğini vurgulaması, Ankara’nın Şam ile normalleşme arzusuna dair ilk işaret değil. Fidan’ın açıklamasından önce de Suriye’de siyasi çözüm bulmak üzere Moskova’nın inisiyatifiyle başlayan Soçi süreciyle birlikte Ankara'nın Şam'a gönderdiği olumlu sinyaller olmuştu. En son Temmuz 2023'te Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmeye karşı olmadığını açıklaması da bu niyeti en üst perdeden belirten önemli bir mesajdı.
Suriye denkleminde çözüm arayışı
Ankara'nın dış politikasını köklü bir değişikliğe sürükleyen bölgesel ve uluslararası realite, aslında Beşar Esad rejiminin kötü yönetimine rağmen iktidarda kalacağını göstermekte. Esad’in kendi halkına karşı başlattığı savaş, 23 milyonluk nüfusun yarısının evlerinden edilmesine, milyondan fazla insanın ölümüne, ülkenin altyapısının tahrip edilmesine ve hükümetin mâlî açığını kapatmak için uyuşturucu üretip komşu ülkelere ihracatına bağımlı hâle gelen ekonominin çökmesine yol açtı.
Hâlihazırda Suriye'deki nüfuz alanları dört ülke tarafından paylaşılmakta: ABD, Rusya, İran ve Türkiye. İsrail ise İran’ın ve ona bağlı milislerinin Suriye topraklarında stratejik konum kazanmasını önlemek için sürekli olarak Suriye hava sahasını ihlâl ediyor. Türkiye, Ürdün, Lübnan ve Irak gibi komşu ülkelerde 6 milyona yakın Suriyeli mülteci barınıyor. İki milyona yakın Suriyeli ise Batı'ya, Mısır'a ve Körfez ülkelerine göç etti. Suriye toprakları dâhilinde 5 milyona yakın Suriyeli Türkiye'nin kontrolünde, 1.5 milyonu ise ABD’nin koruması altındaki Suriye Demokratik Güçleri adlı PKK’lı yapının kontrolünde yaşamakta.
Bu karmaşık tablo içerisinde önceliklerini Esad rejiminden kurtulmak ve Suriye muhalefetini desteklemekten PKK’nın kuzey Suriye'de artan nüfuzuyla baş etmeye ve Türkiye’de hem ekonomik hem de toplumsal bir sorun haline gelen Suriyeli mültecilerden kurtulmaya doğru revize eden Ankara’nın, Moskova'nın desteğiyle Riyad, Abu Dabi ve Mısır’a yönelik adımlarına benzer şekilde Şam'la da ilişkilerini normalleştirmek istediği bir sır değil.
Esad kendi devletçiğinde mutlu
Bu zamanlamanın, Beyaz Saray koridorlarında Suriye'den çekilme meselesinin yeniden konuşulması ve Pentagon’un Suriye ve Irak’tan sorumlu üst düzey yetkililerinin Suriye Demokratik Güçleri liderliğine Şam'la anlaşmaya başlaması yönünde direktif vermesinin ardından gelmesi de Ankara için ek bir fırsat oluşturuyor.
Yakın zamana kadar Ankara'nın Şam'a gönderdiği, PKK tehdidine karşı ortak işbirliği teklif eden mesajları Esad rejimi tarafından hoş karşılanmıştı. Esad, ön şart olarak Türkiye'nin Suriye topraklarından çekilmesini istemiş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı suçlayarak “anlaşmalara bağlı olmadığını” iddia etmişti. Diğer yandan Esad, Suriye Demokratik Güçleri ile anlaşmaya varmayı da reddediyor. Bu durum, Esad’ın kendi başlattığı iç savaştan çıkış stratejisi olarak merkez ve sahil bölgesindeki şehirleri kendi kontrolünde tutup, kuzey ve güney bölgelerini kendi hallerine bırakma politikasını hâlâ benimsiyor olduğunun bir göstergesi. Başka bir deyişle güney ve kuzeyde Şam yönetimine karşı güçlü bir halk muhalefetinin varlığında Esad, kendi kontrolü altındaki butik devletiyle mutlu.
Esad'ın şu ana kadar Ankara ile yakınlaşmayı reddetmesi, Erdoğan'ın Şam'la ilişkilerini normalleştirme konusunda karşılaştığı tek zorluk değil. Yine şubat ayı ortasında ABD Kongresi, Esad rejimiyle normalleşmeyi engelleyen yasayı ezici bir çoğunlukla onayladı.
ABD ve Arap ligi karşı saflarda
2019'da “Sezar Sivilleri Koruma Yasası” ve Amerikan Başkanı'nın bu yılın başında imzaladığı Captagon Yasası olarak bilinen “Esad’ın uyuşturucu kaçakçılığı ve depolamasıyla mücadele yasası”nın kabul edilmesinden sonra ABD yasaları gereğince Suriye'de Beşar Esad’ın liderliğindeki herhangi bir hükümetle iş birliği yapan resmi veya sivil kuruma yaptırım uygulanması ön görülmekte.
Ankara’dan önce Lübnan, Irak, Ürdün, Mısır, Tunus, Cezayir ve birçok Körfez ülkesi, Esad ile normalleşme adımlarını atıp, Suriye liderini geçtiğimiz yılın mayıs ayında Riyad’da gerçekleşen 32’nci Arap Birliği toplantısına davet etmişti. Ancak normalleşmenin ardından bu ülkeler, Suriye’den çeşitli yöntemlerle kendi topraklarına sokulan uyuşturucu sorunuyla karşı karşıya kaldılar. Mültecilerin geri dönmesini uman Ürdün ve Lübnan gibi ülkeler ise hâlâ Esad’ın direnişiyle karşılaşmakta.
Bu karmaşık tablonun gölgesinde, Türkiye’nin attığı bölgesel normalleşme adımları meyvesini verecek mi, bir sonraki adım ne yönde olacak, Beşar Esad ile de Kahire’dekine benzer bir kare gelecek mi, tüm bunları muhtemelen bu yıl içerisinde göreceğiz.
- Erdoğan’ın Mısır ziyareti Arap basınına nasıl yansıdı?
- — “Ziyaret, iki ülke arasında son yıllarda en üst düzeyde yürütülen ve bugün iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesiyle sonuçlanan diplomatik ve siyasi çabaların ardından, Sisi ve Erdoğan’ın ortak zorluklarla karşı karşıya olduğu bir dönemde gerçekleşti.” Youm7 gazetesi
- — Mısır-Türkiye: Kazan-Kazan Uzlaşısı: “Uzun zamandır beklenen ziyaret, ister Ukrayna savaşı ve ABD-Çin rekabeti gibi uluslararası sistem içinde gelişen çatışma ve rekabetten, ister Suudi Arabistan, BAE, İran ve İsrail arasındaki güç dağılımı haritasını yeniden çizmeye yönelik bölgesel rekabetten kaynaklanıyor olsun, her iki ülkenin de pek çok zorluk karşısında birbirine ihtiyaç duyduğu bir dönemde gerçekleşti.” *Abdel-Rahman Salaheddin (Mısır’ın eski Ankara Büyükelçisi), Ahram gazetesi
- — “Mısır’da 2013 askeri darbesi ve bunun Müslüman Kardeşler üzerindeki yansımaları nedeniyle gerilen iki bölgesel güç arasındaki ilişkilerin yeniden inşası yönünde önemli bir adım.” Rai Al Youm
- — “Bu ziyaret, son üç yılda bir dizi tartışmalı konuya çözüm bulmak ve ilişkileri yeniden başlatmak için gösterilen diplomatik çabaların olduğu kadar, aylar önce atılan büyükelçilerin geri dönüş adımının ve sonrasında çeşitli alanlarda ilişkilerin geliştirilmesine yönelik artan diyaloğun doruk noktasıdır.” Al Arab