Türkiye dış siyasetinde yeni bir sayfa açtı
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kahire ziyareti uluslararası alanda büyük yankı uyandırdı. Yunan basını ziyaretin ardından, bazı Yunan yorumcuların Erdoğan'ı “öngörülemeyen bir siyasetçi” olarak nitelendirdiğini belirtti. Türkiye'nin dış politikası da Erdoğan gibi hızla değişen bir yapıya sahip olmasıyla dikkat çekiyor. Batı ülkeleriyle ilişkilerde yaşanan gerginliklerin ardından son aylarda hızlı bir toparlanma yaşandı. Türkiye, büyük bir ustalıkla sorun yaşadığı ülkelerle ilişkilerini düzeltti. Tüm bu gelişmeler, Türkiye'nin yanı sıra yakınlaştığı ülkeler için de büyük fırsatlar sunuyor. Çünkü Türkiye artık dünya sahnesinde hiç olmadığı kadar güçlü ve vazgeçilmez bir rol üstleniyor.
Son yıllarda Türkiye'nin dış politikası oldukça karmaşık bir süreçten geçti. Suriye, Ukrayna ve Karabağ gibi yakın coğrafyalardaki çatışmaların etkisi, terörle mücadele, çözüme ulaşamayan Kıbrıs sorunu ve Doğu Akdeniz'deki enerji rekabeti gibi bir dizi faktör, Türkiye'nin dış ilişkilerini etkileyerek karmaşık bir manzara ortaya çıkardı.
Bunun yanı sıra, Avrupa Birliği ve NATO ile ilişkilerdeki gerilimler de dış politikayı belirleyen önemli unsurlardan biri oldu. Geçen yılın mayıs ayında gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan'ın zaferiyle birlikte daha ılımlı ve yapıcı bir dış politika stratejisi benimsendi. Sorun yaşanılan ülkelere zeytin dalı uzatılırken, Batı ülkeleriyle olan uzun süreli gerginliklerin de çözümü için adımlar atılmaya başlandı.
Türkiye küslüklere son veriyor
Yeni dönemin en göze çarpan özelliği, Türkiye’nin uzun süredir çalkantılı ilişkilere sahip olduğu ülkelerle küslüklerine son verme kararı oldu.
5 Haziran 2017 tarihinde Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır başta olmak üzere birçok Arap ülkesi, Katar'a ambargo uygulamaya karar verdiğinde, Türkiye Katar'ın yanında durdu. 2021 yılında Katar'a uygulanan ablukanın kalkmasıyla birlikte Orta Doğu ve Türkiye için yeni bir dönem başlamış oldu. 2022 yılından itibaren Türkiye, Körfez ülkeleriyle ilişkilerini düzeltmeye yönelik adımlar atmaya başladı. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne ziyaretler gerçekleştirdi.
Türkiye'nin Körfez ülkeleriyle ilişkilerindeki yumuşama her iki tarafa da ekonomik ve siyasi avantajlar sağladı. Ekonomik olarak, Körfez ülkeleri Türkiye'nin geniş pazarına ve nitelikli iş gücüne erişim imkânı buldu. Körfez ülkelerinden gelen yatırımlar, sancılı bir dönemden geçen Türkiye ekonomisinin rahatlamasına ve iş imkânlarının artmasına katkıda bulundu. Özellikle 2023 Temmuz ayında Suudi Arabistan ile Türkiye arasında imzalanan anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük savunma ve havacılık ihracatı sözleşmesi olarak kayıtlara geçti. Siyasi açıdan Türkiye, Körfez ülkeleriyle ilişkilerini düzelterek bölgesel meselelerde daha fazla söz sahibi olmaya başladı. Körfez ülkeleri de bu vesileyle bölgede İran'a karşı denge sağladılar.
Son zamanların en büyük sürprizi kuşkusuz Türkiye ve Mısır arasındaki yakınlaşma oldu. 14 Şubat'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kahire'ye gerçekleştirdiği tarihi ziyaret, Türkiye ve Mısır arasındaki ilişkilerde önemli bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor. On yılı aşkın bir süredir ikili ilişkilerde devam eden düşmanlık ve gerilimin ardından, iki lider birçok bölgesel meselede iş birliği yapma isteklerini sergileyerek ülkeler arasında yeni bir sayfanın başladığını bildirdiler.
Türkiye ve Mısır arasındaki ilişkiler, 2013'teki askeri darbe sonrasında Abdulfettah es-Sisi'nin iktidara gelmesiyle kötüleşti. Ankara, Sisi tarafından devrilen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi desteklediği için iki ülke arasında diplomatik bir kopukluk yaşandı. Sonraki yıllar, taraflar arasında sert söylemler ve karşılıklı iç işlerine müdahale suçlamalarıyla geçti.
Türkiye ve Mısır arasındaki yakınlaşma, Filistin’den Doğu Akdeniz’e kadar Türkiye için önem taşıyan birçok meselede belirleyici rol oynayabilir. Ayrıca bu gelişme, Türkiye’yi “enerji merkezi” olma hedefine bir adım daha yaklaştıracaktır. İkili ilişkilerin düzelmeye başladığı bu yeni dönemde, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Mısır’ın Türkiye’den insansız hava aracı tedarik edeceğini de açıkladı.
AB Türkiye’ye göz kırpıyor
Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez Yunanistan ile de ilişkileri düzeltme yönünde önemli adımlar attı. Geçtiğimiz aralık ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin geleceğini belirleyen “Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Atina Bildirgesi”ni imzaladılar. Söz konusu bildirge, taraflar arasında dostane ilişkiler ve iyi komşuluk anlayışını benimsemeyi ve askeri gerginliklerden kaçınmak için güven artırıcı önlemler almayı, aynı zamanda Ege denizinde yaşanan sorunlara uluslararası hukuku temel alan barışçıl çözümler bulmayı içeriyor. Türkiye'ye AB üyeliği sürecinde destek verdiğini belirten Miçotakis, Türk vatandaşlarının Doğu Ege adalarını yılda yedi gün vizesiz ziyaret edebileceklerini de açıkladı.
Göç, enerji, güvenlik gibi birçok stratejik konuda birbirleriyle yakın işbirliği içinde bulunması gereken Türkiye ve Yunanistan arasında yaşanan bu yakınlaşma, Avrupa Birliği çevrelerinde de olumlu karşılandı. Yunanistan ile ilişkilerini yumuşatan Türkiye, ayrıca İsveç’in NATO üyeliğine onay verme sürecinde ülkenin AB’ye girme meselesini de yeniden gündeme getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, “Önce gelin Türkiye'nin Avrupa Birliği'nde önünü açın, ondan sonra biz de Finlandiya ile ilgili nasıl onun önünü açtıysak, İsveç'in de önünü açalım” açıklaması büyük tartışmalara sebep oldu. Geçen yılın aralık ayında Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de “Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne sağlam şekilde yeniden bağlamak istiyoruz” açıklamasında bulundu. Türkiye ve AB arasında seyreden inişli çıkışlı ilişkileri incelediğimizde, Türkiye'nin kısa vadede AB'ye giremeyeceği aşikâr. Ancak Gümrük Birliği’nin modernleştirilmesi ve Türk vatandaşları için AB ülkelerine vize serbestisi gibi meseleler hakkında müzakereler devam edecektir. AB liderlerinin AB-Türkiye ilişkilerini mart ayında etraflıca masaya yatırması bekleniyor.
TBMM’nin İsveç'in NATO'ya katılımını onaylaması, Türkiye-AB ilişkileri açısından önemli olarak değerlendirilen ikinci gelişme oldu. Tam da bu kararın ardından, Avrupa Birliği'nin 6 Şubat depremleri sonrasında Türkiye'ye vaat ettiği bir milyar euro tutarındaki maddi yardımın ilk kısmı için 400 milyon euro büyüklüğünde bir anlaşma imzalandı. Türkiye'ye yapılan bu maddi yardım, Avrupa Dayanışma Fonu kapsamında bir aday ülkeye verilen en yüksek meblağ olma özelliği taşıyor.
ABD Türkiye’yi kaybetmek istemiyor
Avrupa Birliği gibi ABD de “ne Türkiye ile ne de Türkiyesiz” görüşüne sahip.
Uzun süredir Türkiye ve Rusya arasındaki iyi ilişkilerden büyük rahatsızlık duyan ABD, özellikle Türkiye'nin Rus yapımı S-400 hava savunma sistemini satın almasının ardından, ülkeyi en gelişmiş model (5. nesil savaş uçakları) F-35 tipi uçakların üretiminde ortak olduğu projeden çıkardı. Ancak, Ankara'nın İsveç'in NATO üyeliğine yeşil ışık yakmasından sonra dış siyasetinde değişikliğe gitti. Uzun süren görüşmeler ve müzakerelerin ardından ABD, Türkiye'ye yeni F-16 uçakları, modernizasyon kitleri ve yüksek miktarda silah sistemi satışını onayladı. Benzer şekilde, iki komşu arasında bir “denge siyaseti” izlenmesi amacıyla Yunanistan'ın F-35 uçağı talebi de kabul edildi.
Yaşanan bu gelişmeler, Türkiye’nin uzun süredir NATO ile yaşadığı gerginliklerden sonra dış siyasetinde bir eksen kayması yaşandığı şeklinde yorumlanıyor. ABD yönetimi, Türkiye'nin F-16 satın almasını ve İsveç'in NATO üyeliğinin Türkiye'de onaylanmasını memnuniyetle karşıladığını ve bu adımların ABD'nin, Türkiye'nin ve NATO müttefiklerinin ulusal güvenlik çıkarlarına uygun olduğunu belirtti. Ayrıca, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, Türkiye'nin, ABD'nin S-400'lere ilişkin endişelerini gidermesi halinde F-35 programına yeniden katılmasının mümkün olduğunu söyledi.
Tabii ki ABD'nin Türkiye'ye karşı sergilediği bu tavır değişikliğinin tek sebebi, TBMM'nin İsveç'in NATO üyeliğine verdiği onay değil. Son yıllarda dünyada yaşanan jeopolitik gelişmeler Türkiye'nin her meselede ne kadar kilit bir rol oynayabileceğini gözler önüne serdi. Türkiye, Karabağ'dan Ukrayna'ya kadar dünyayı ilgilendiren bütün meselelerde belirleyici bir rol oynadı. Azerbaycan'ın Karabağ'daki topraklarını Ermeni işgalinden kurtarmasını sağladığı gibi Rusya ve Ukrayna arasında da takip ettiği başarılı arabuluculuk sayesinde tarafları Tahıl Koridoru Anlaşması'nda bir araya getirebildi.
Türkiye'nin başarılı siyasetinin en net gözlemlediği kıtalardan biri de kuşkusuz Afrika. Türkiye’nin 2011 yılından itibaren hayata geçirdiği başarılı Afrika açılımının bir devamı olarak geçtiğimiz günlerde Türkiye ve Somali arasında stratejik bir güvenlik anlaşması imzalandı. İki ülke arasında ortak bir deniz kuvvetleri oluşturulacağını açıklayan Somali Cumhurbaşkanı Mahmud, bu kuvvetlerin Somali sularını 10 yıl boyunca koruyacağını ve deniz kaynaklarının gelişmesine katkı sağlayacağını belirtti. Böylece Türkiye, Hint Okyanusu ve Kızıldeniz'e açılan Aden Körfezi üzerinde yer alan Somali'de kilit oyuncu konumuna erişmiş oldu.
19 Şubat'ta da benzer bir anlaşma Cibuti ile imzalanmıştı. ABD'de “gölge CIA” olarak da bilinen özel istihbarat ajansı STRATFOR'a göre “birlikte ele alındığında iki anlaşma, Ankara'nın Afrika Boynuzu'ndaki varlığını güçlendiriyor” ve “bu Türkiye'nin orta vadede Somali veya Cibuti'de bir deniz üssü kurmasıyla sonuçlanabilir.”
Özetle son aylarda Türkiye sert tavır sergilediği dış politikasının yerine arabuluculuğu ve ılımlı tavrı öncelediği yeni bir siyaset geliştirmeyi başardı. Batı ülkelerinin güç kaybı yaşadığı bölgelerde oluşan boşluğu ustalıkla doldurarak bölgesel güçlükten “küresel güçlüğe” başarılı bir geçiş yaptı. Kuşkusuz, gelecekte uluslararası sahnede Türkiye'nin adını çok daha sık duyacağız.
* * *
Türkiye dış siyasetinde atağa geçerken Fransa’nın da iç ve dış siyasetinde önemli gelişmeler yaşanıyor. Fransa'nın başkenti Paris 26 Temmuz-11 Ağustos tarihleri arasında 2024 Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Ancak bu sırada ülke genelinde birçok önemli eylem ve grev yaşanıyor. Ülkede çiftçilerin eylemleri devam ederken, Paris’in en önemli simgelerinden Eyfel Kulesi de çalışanlarının greve gitmesi nedeniyle ziyarete kapandı. Ülkenin iç siyasetinde en çok ses getiren gelişmelerden bir diğeri de Fransa’da ikamet eden Tunuslu imam Mahjoub Mahjoubi’nin, Fransız vatandaşı eşi, Fransa’da eğitim gören 5 çocuğu ve de 2029 yılına kadar geçerli olan oturma iznine rağmen tartışmaya sebep olan sözlerinden sonra sınır dışı edilmesi oldu. Bazıları bu durumu “insan haklarına aykırı” olarak değerlendirirken, bazıları da yeni göç yasasının imkân tanıdığı bu durumu memnuniyetle karşıladı. Ülkenin dış siyasetinde de önemli gelişmeler yaşanıyor.
Fransa Savunma Bakanı Sébastien Lecornu, Ermenistan'ın başkenti Erivan'a gerçekleştirdiği ziyarette, Fransa'nın Ermenistan'a kısa, orta ve uzun menzilli hava savunma sistemleri vermeye hazır olduğunu açıkladı. Ayrıca Fransa, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, Avrupa fonlarıyla satın alınacak olan Türk yapımı Bayraktar TB2 SİHA ve top mühimmatının Ukrayna’ya tedariki için finansman sağlanmasını engelledikleri bildirildi.
Bütün bunlar, Fransa'nın dış siyasetinde Türkiye karşıtı tavrının devam ettiğini gösteriyor. Bunu kanıtlayan önemli bir gelişme daha yaşandı. İçişleri Bakanlığı Türkiye'de casusluk faaliyetleri kapsamında elde ettikleri bilgi ve belgeleri, Fransa ve Çin istihbarat servislerine aktardıkları belirlenen 10 şüphelinin yakalandığını duyurdu. Fransa'nın dış siyasetinde gözlemlenen bu Türkiye karşıtı tutumu, ülkemizin Afrika'daki kazanımlarıyla da açıklamak mümkün.