Türk olmanın dayanılmaz hafifliği üzerine hasbihal

Türk olmanın dayanılmaz hafifliği üzerine hasbihal.
Türk olmanın dayanılmaz hafifliği üzerine hasbihal.

“Hırsız evden olursa kapıya kilit dayanmaz” der Anadolu irfanı. Ülkemizi ilgilendiren pek çok sahada bu sözü doğrulayan örneklerle karşılaşıyoruz. Türkiye’nin genetik haritasını çıkarmaya dair öncü çalışmalardan biri olan ve bu konuda yerli-yabancı pek çok kaynağın atıf yaptığı Cengiz Cinnioğlu önderliğindeki araştırma da maalesef bu durumdan kendini kurtaramıyor. Human Genetics dergisinin Ocak 2004 tarihli 114-2 sayısında yayınlanan “Excavating Y-chromosome haplotype strata in Anatolia/Anadolu'daki Y kromozomu haplotip katmanlarının araştırılması” başlıklı çalışma en baştan yanlış bir tasnif ile başlıyor. Bunun neticesi de kaçınılmaz olarak Türk kimliğine dair gerçeklerin çarpıtılmasına zemin hazırlıyor.

Türkiye’de Türk olmak nicedir kıldan ince, kılıçtan keskin bir vaziyet arzediyor. Yarım asrı geçen ömrümüz bunun nice şahitliğiyle dolu. Misâlen çocukken Cengiz Han İlkokulu’nda okuduk. Okulun hemen girişindeki bir duvara boydan boya Cengiz Han ile ordusunun epey debdebeli ve sanatkârane bir savaş sahnesi resmedilmişti. Atlar, kılıçlar, zırhlar, miğferler, Cengiz Han ve askerlerinin mağrur, amansız yüz ifadeleri çocuk ruhumuzun derinliklerine nakşedilmişti. Her baktığımızda yeniden ürperirdik. Sıradan bir devlet okuluna böyle canlı bir tasviri hediye eden sanatçının hakkını elbette teslim edelim ama diğer yandan başka bir tatminsizlik o çocuk yaşımızda bile rahatsızlık verirdi. Cengiz Han Türk müydü, yoksa Moğol mu? Bütün kaynaklar Moğol olduğunu söylerken, üstelik Türk ve İslam dünyasına verdiği korkunç yıkım ortadayken, ne diye millî kahraman gibi resmedilmiş, niçin koca okula onun adı verilmişti?

Lütfen hepiniz geriye doğru dedelerinizin isimlerini hatırlayınız. Bizim soyumuzda mesela Cengiz isimli yaşlı bir kişi bulunmuyor. Yakın çevremizdeki Cengizlerin yaşları da 1-2 kuşak ötemize geçmiyor, geçemiyor. Bugün sayısı on binleri bulan Cengiz isminin Türk topraklarında esaslı bir geçmişi olmadığı, son yüzyılda bir patlama yaşadığı anlaşılıyor. Bunun elbette resmi ideolojinin yanlış Türkçülük anlayışıyla alâkası var. Bir Moğol’u, üstelik belki de en çok Türk kanı dökmüş bir zalimi bu denli tebcil edip kahramanlaştırmak ancak mankurtlara yaraşırdı ve nitekim öyle oldu.

Millet olarak Türk tarihinin gerçekleri hepimize doğru düzgün anlatılmadığı için ağzı olan konuşuyor, saçma sapan şeyler söylemeyi marifet biliyor. Orta yerde boşboğazlık yapana şaplak atacak Académie Française gibi şanlı, şerefli bir Türk Akademisi de olmadığı için konuşulan saçmalıklar hiçbir yaptırıma maruz kalmadan, hiçbir kalite kontrol süzgecine girmeden toplum hafızasına bol bol boca ediliyor.

Türk diye bir ırk tartışma konusuymuş

İşte size bunun yeni bir numunesi. Sinan Canan diye ne oldum delisi biri çıkıp şöyle demiş:

Moğollar Türk değil başka bir ırk.
Moğollar Türk değil başka bir ırk.

“Türkiye’deki herkesten keşke imkânımız olsa kan, tükürük örneği filan alıp şu geriye doğru ataların izlendiği analizleri bir yapsak burada Türk diye neredeyse bulabileceğiniz hiç kimse yok. Türk diye bir ırkın ne demek olduğu zaten ciddî bir tartışma konusu.”

Bu zât üstelik bir de biyoloji tahsil etmiş. Demek ki cehaletin şeddelisi böyle oluyormuş. Cehalet derken tekil bir vaziyetten bahsetmiyoruz elbette. Karşımızda neredeyse kurumlaşmış, örgütlü bir cehalet söz konusu. Ve bu örgütlü cehaletin ağır bombardımanı yüzünden Türkiye’de sanki hiç Türk yokmuş gibi bir algı oluşturuluyor, bizzat Türkleri bile buna ikna etmeye çalışan bir faaliyet göze çarpıyor.

Madem öyle biz de en başından bu saçmalığı bertaraf eden tarihî delilleri ortaya koymakla işe başlayalım. Türklerin Anadolu’ya girişine şahit olanlar, bunu bizzat yaşayıp kayda geçirenler bakın bin yıl önce ne diyor?

Şahitler konuşuyor

“528 (1079-80) tarihinde her yerde şiddetli bir açlık hüküm sürdü. Bu afet, Türklerin her tarafa yayılmış olmalarından dolayı vukua gelmiştir. Çünkü onların icra ettikleri tahribatın neticesi olarak çiftçilerin emeği ortadan kalktı ve bundan dolayı kıtlık her tarafta baş gösterdi. Urfa’dan, Antakya mıntıkasından ve Kilikya ülkesinden başka hiçbir yerde yiyecek bulmak kabil olmuyordu. İnsanlar diğer bütün eyaletlerden oraya geliyorlardı ve buraların kalabalığı çekirge yığınlarını andıran bir kesâfete varmıştı.”

Türklerin daha 1079 yılında Anadolu’nun her tarafına yayılmış olmasından dolayı Hristiyan çiftçilerin korkudan ekip biçemediğini, bu sebeple oluşan kıtlığı anlatan şu satırları Sinan Canan ve avânesine ithaf ediyoruz.

Sinan Canan.
Sinan Canan.

Bakın bu da bir başka mühim kaynak.

“Türklere mağlup olan Romalılar artık onlara hiç karşı gelmediler. 1589 (1078) tarihinde hâkimiyet icra etmeye başlayan imparator Mişel de onların korkusu ile sarsılmıştı. Bu adam korkak ve kadın yürekli müşavirlere kulak asıp, sarayının içinde oturup kaldı ve Türklere karşı yürümedi. Pont'ta kalmış olan halkı toplayıp onları öbür kıyıya nakletmek için tekrar adam gönderdi. Romalıların muhafaza etmekte oldukları kale ve şehirler korku ve dehşet içinde kalmışlardı.

Bizans, Ermeni ve Süryani Kronikleri Türklerin Anadolu'yu fethini anlatıyor.
Bizans, Ermeni ve Süryani Kronikleri Türklerin Anadolu'yu fethini anlatıyor.

Türkler bu büyük zaferi kazandıktan sonra bütün Ermenistan’a hâkim oldular. Adil tesmiye ettikleri sultanları Alparslan yani Ebul Feth, amcazadesi olan Süleyman’ı Kapadokya ve Pont memleketlerine sevketti ve orada kendisini sultan ilân etme hakkını verdi. Bu zat oraya gelince Romalılar onun önünden kaçtılar. Süleyman, İznik ve İzmit şehirlerini zapt ile oralarda hâkimiyet kurdu ve bütün mıntıka Türklerle doldu. Bunu haber alan Bağdat Halifesi, ona bir alemle diğer bazı şeyler gönderdi, onu tetviç etti ve sultan olarak tanıdı. Böylelikle Türklerin biri Horasanda, diğeri de Roma ülkesinde olmak üzere Margiane (Merv) haricinde iki hükümdarı mevcut bulunuyordu.”

Bu topraklarda Türk diye bir şey yoksa Anadolu’yu kimler fethetti?

Anadolu’nun fethine bizzat şahitlik eden Bizans, Ermeni ve Süryani kronikleri adeta her satırda “Türk, Türk” diye inlerken acaba uzaylılardan mı bahsediyor?

Demek ki neymiş? “Bu topraklarda Türk yok” diyen örgütlü cehaletin en temel tarih bilgisinden gram nasibi yokmuş.

Biyoloji tahsili var ama...

Gelelim, bir de bunun güya bilimsel(!) temellerine. Sinan Canan, biyoloji tahsili sebebiyle olsa gerek meseleye bir de ilmî delil sunmak istemiş, kan grubundan yola çıkarak daha ilk dakikada tarih cihetinden berhava ettiğimiz zırvasına zemin hazırlamaya yeltenip şöyle demiş:

“Mesela Orta Asya’dan çıkıp dağılmışlar ya, Orta Asya’dan çıktıklarında eldeki kanıtlara göre çok yüksek, yüzde 60’lara varan B kan grubu dağılımına sahip bir popülasyondan bahsediyoruz. B grubu oldukça düşük, 3-4 tane kan grubu aynı orana sahip. Kan grubu niye önemli? Irk belirleme dediğimiz o eski tip tekniklerde kan grubu çok önemli bir parametreydi.”

Şu paragrafın neresinden tutarsan elinde kalıyor.

1- “Orta Asya’dan çıkıp dağılmışlar” ne demek? Kaç çeşit Türk topluluğu var, Anadolu Türkleri baskın Oğuz grubu. Oğuzlar ise Hazar’ın kuzeyindeki steplerden geldiler. Çoğunluk kısım oradan güneye inerek İran üzerinden Anadolu’ya girerken, geriye kalanların bir kısmını Kumanlar, Ukrayna steplerine sürdü. İlk Rus vakayinamelerinde bunlar “Tork” diye anılır.

2- Eski Oğuzların yüzde 60 B kan grubu taşıdığını kim, ne zaman söylemiş?

3- Irk belirlemede kan grubunun eski tip teknik olduğunu söylüyor ama bundan 80 yıl öncesinde bile bunun geçerli bir teknik olarak pek de kabul görmediğini bilmiyor (Bakınız “Türklerin Kan Grupları ve Kan Gruplarının Antropolojik Karakterlerle İlgisi Üzerine Bir Araştırma”, Dr. Nermin Aygen, DTCF Dergisi, 1943).

Dr. Aygen’in 80 yıl önceki araştırması sanki bizzat Sinan Canan’ı hedef tahtasına oturturcasına şu cümleyle bitiyor:

Şu halde Orta Asya’nın B veya A mutasyonlarına ve hatta Anadolu’nun da A mutasyonuna merkez olduklarını gösterecek işaretlere mâlik değiliz.”

Kuru kuruya bir iddia sıkacak, biyoloji tahsilini aklınca avantaja çevirip okuyup araştırmadan bu kuru iddiayı iki tumturaklı sözle allayıp pullayacak ve millete yedirecek, bak sen! Bahsettiği mevzuya dair bırakın dünyadaki literatürü, Türkiye’de yazılmış makaleyi bile okumamış, utanmadan bir de ahkâm kesmeye kalkıyor.

Asıl mevzu genetik

Dr. Nermin Aygen’in araştırması.
Dr. Nermin Aygen’in araştırması.

İşin gerçek düğüm noktasını oluşturan bir de genetik ciheti var ama mezkur zatın belli ki gözü yememiş, yoksa onun için asıl ekmek orada, kan grubu filan hikâye yani. Örgütlü cehalet derken mevzuyu getirmeye çalıştığımız asıl nokta burası çünkü. İflah olmaz batıperest tayfadan bölücü ergenlere değin Türk sözünü duyunca irkilenlerin tamamı sırtını buraya dayama telaşında. Batılı çevreler ile batıcı yandaşları, Türk kelimesini tarihten silmek için “ha gayret” çabalarken buranın en stratejik mevzi olduğunu çok iyi biliyorlar ve ele geçirmek için canhıraş bir şekilde saldırıyorlar.

“Hırsız evden olursa kapıya kilit dayanmaz” der Anadolu irfanı. Ülkemizi ilgilendiren pek çok sahada bu sözü doğrulayan örneklerle karşılaşıyoruz. Türkiye’nin genetik haritasını çıkarmaya dair öncü çalışmalardan biri olan ve bu konuda yerli-yabancı pek çok kaynağın atıf yaptığı Cengiz Cinnioğlu önderliğindeki araştırma da maalesef bu durumdan kendini kurtaramıyor. Human Genetics dergisinin Ocak 2004 tarihli 114-2 sayısında yayınlanan “Excavating Y-chromosome haplotype strata in Anatolia/Anadolu'daki Y kromozomu haplotip katmanlarının araştırılması” başlıklı çalışma en baştan yanlış bir tasnif ile başlıyor. Bunun neticesi de kaçınılmaz olarak Türk kimliğine dair gerçeklerin çarpıtılmasına zemin hazırlıyor.

Cengiz Cinnioğlu’nun Human Genetics’te yayınlanan araştırması
Cengiz Cinnioğlu’nun Human Genetics’te yayınlanan araştırması

Kedi buysa ciğer nerde?

Cinnioğlu, 523 Türk Y kromozomundaki 89 bialelik polimorfizmin analiziyle 52 farklı hablotipin ortaya çıktığını söylerken hablogrup tasnifini ve Türk toplumundaki yüzdelerini şu şekilde veriyor:

  • AVRUPA VE ORTADOĞU: %94 (E3b, G, J, I, L, N, K2, and R1)
  • ORTA ASYA: %3,4 (C, Q ve O)
  • HİNT: %1,5 (H, R2)
  • AFRİKA: %1 (A, E3 ve E3a)

Araştırmanın özetindeki şu cümle ise adeta her şeyi özetliyor:

Cinnioğlu’nun genetik araştırması Türkleri aldatıyor.
Cinnioğlu’nun genetik araştırması Türkleri aldatıyor.

“Yüksek çözünürlüklü SNP analizi, daha sonraki zamanlarda Orta Asya'dan gelen baba genlerinin de mevcut olduğunu ancak buna dair sinyalin %9’u aşmayacak şekilde zayıf olduğunu doğruluyor.”

Yani bugünkü Türkiye toplumunun en az yüzde 91’i Türkler gelmeden önce zaten Anadolu’da var olan toplumların çocuklarıymış, atası doğrudan Türklerden gelenlerin sayısı da en fazla yüzde 9 çıkarmış.

Kim doğru söylüyor?

- “Anadolu’nun her yeri Türkler ile doldu” diyen Bizans, Ermeni ve Süryani kronikleri mi...

- “Çıksa çıksa ancak yüzde 9 Türk çıkar” diyen Cengiz Cinnioğlu mu?

Nasrettin Hoca’nın o meşhur fıkrasındaki soruyu sormanın tam yeridir:

“Kedi buysa ciğer nerde, ciğer buysa kedi nerde?”

Cin olmadan adam çarpanlar

R. Spencer Wells’in araştırması.
R. Spencer Wells’in araştırması.

Şimdi size Anadolu’ya göçmemiş Oğuzların yani Türkmenistan’daki kardeşlerimizin genetik yapısına dair mühim bir bilgi verelim ki, Cinnioğlu’nun cin olmadan adam çarpma teşebbüsü daha net ortaya çıksın, mesele aydınlansın.

2001 yılında R. Spencer Wells liderliğinde yapılan araştırmaya göre Türkmenlerin yüzde 37’si R1b, yüzde 7’si de R1a geni taşıyor. Toplam R oranı yüzde 44. Cinnioğlu’nun Orta Asya genleri dediği C ve O ise neredeyse yok hükmünde. Türkiye’deki R oranı nedir? Bizzat Cinnioğlu rakamıyla yüzde 24. Fakat Cinnioğlu’na bakarsanız R geni Türklere ait değil. Ya ne peki? Avrupa geni.

Yaklaşık bin yıldır göçmemiş, yerlerinde kalmış Türkmenistan’daki soydaşlarımızın R genini Türkiye Türklerine uyguladığımızda Anadolu'daki Türk kökenli nüfus bir anda patlama yapıyor. Eski Türklerde sadece R geni yok üstelik, N geni de var, başka genler de var. Cinnioğlu’nun bilmediği husus, Türklerin Anadolu’ya zaten R geni taşıyan bir toplum olarak gelmiş olduğu. R geni sadece Avrupalılara ait bir gen değildir. Kadim Türk toplumlarının birçoğunda yüksek oranda görülür.

Altay dağlarında bulunan Göktürk devrine ait bir Türk’ün kafatasından yüzü modellendi ve Aralık 2022’de Taşa Oyulmuş Ortak Mirasımız teması ile Macaristan Doğa Bilimleri Müzesi’nde sergilendi.
Altay dağlarında bulunan Göktürk devrine ait bir Türk’ün kafatasından yüzü modellendi ve Aralık 2022’de Taşa Oyulmuş Ortak Mirasımız teması ile Macaristan Doğa Bilimleri Müzesi’nde sergilendi.

Bu bahse dair daha çok şey söylenebilir fakat şimdilik şu kadarıyla iktifa edelim. Sinan Canan, Cengiz Cinnioğlu ve daha nicelerine “Anadolu'da Türk yok, varsa da eh bir avuç kadar” demeden önce tarih, arkeoloji, genetik ve bilhassa dünyadaki diğer Türk toplumlarına dair adam gibi okumalar yapmalarını tavsiye ederiz. İyi niyetli kimseler elbette bu tavsiyeyi yabana atmayacaktır. Türk kelimesini duyunca iğrenenler içinse bir reçetemiz yok. Onlara hiçbir tavsiye, hiçbir reçete yardımcı olamaz çünkü.