Tiran’ın sözde Bektâşî devleti hamlesi ne mânâya geliyor?

Tiran’ın sözde Bektâşî devleti hamlesi ne mânâya geliyor?
Tiran’ın sözde Bektâşî devleti hamlesi ne mânâya geliyor?

Osmanlı döneminde Bektâşî tekkeleri tasavvufi bir tarikat olarak Anadolu, Balkanlar ve daha geniş bir coğrafyada dini ve sosyal hayatta önemli rol oynamış hatta yeniçeri ocağının insan kaynağı görevini üstlenmişti. Ancak 2. Mahmud döneminde yeniçeri ocağının ortadan kalkması ile Müslüman Osmanlı toplumun çoğunluğu tarafından dışlanmış muhalif ve marjinal bir yapı konumuna düşmüştü. Almanya ve Avusturya’da İslam’dan farklı bir din olarak tescil edilen Aleviliğin bir parçasına dönüşen Bektâşîliğin, Müslümanlar arasında fitne üretme amacıyla kullanılacağı apaçık bellidir. Söz konusu uydurma devletin başına geçirileceği açıklanan ve hangi dine mensup olduğu bile şüpheli Mondi Baba isimli kişinin karanlık geçmişi çok şeyi açıklamaya yeterlidir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 10-11 Ekim günlerinde Arnavutluk ve Sırbistan’ın başkentleri Tiran ile Belgrad’a resmi seyahatler gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki ülke ile bir dizi anlaşmaların imzalanmasına eşlik etti ve bazı açılışlara katıldı. Bunlar arasında en fazla dikkat çekeni, başkent Tiran’ın merkezinde Müslümanların ibadetine açılan tarihî Namazgâh Camii oldu. Osmanlı eseri olan bu büyük cami, komünist rejim zamanında yerle bir edilmişti. Arnavutluk’un birçok yerinden çok sayıda Müslüman bu muhteşem caminin açılışı için Tiran’a geldi.

Baba Mondi.
Baba Mondi.

Bilindiği üzere Arnavutluk başbakanı Edi Rama, New York’ta toplanan BM zirvesinde ülkesinde Vatikan tipi sözde bir Bektâşî devleti oluşumundan bahisle kamuoyunun dikkatini çekti. Bu sürpriz açıklama, global güçlerin Türkiye’nin Balkanlardaki etkisini engellemek için atılmış teopolitik bir hamle olarak yorumlandı.

Sözde Bektâşî devletinin ihdası ile ilgili açıklamanın, Balkanların en büyük camilerinden birinin açılışı öncesine rastlamasının tesadüf olmadığı ortada. Büyük güçlerin desteği ve talebi ile kurulacağı açıklanan bu sözde devletçik, Balkanların dış baskılara ne kadar açık olduğunun tipik bir örneği.

Soğuk savaş yıllarında Arnavutluk diktatörü Enver Hoca önce Yugoslavya lideri Tito ile anlaşmazlığa düşmüş ve Stalin ile birlikte yürümeye devam etmişti. Stalin sonrasında Moskova ile de ters düşen Enver Hoca, Komünist Çin lideri Mao Tse Tung ile ittifak yaparak bir ilki gerçekleştirmişti. 70’li yıllarda Komünist ideolojinin Maoist versiyonunu dünyadaki sadece Enver Hoca temsil ediyordu. Yakın geçmişten verdiğimiz bu misal, Balkanların ve özellikle Arnavutluk’un çarpık, absürd kararlar alma konusunda sınır tanımadığına işaret ediyor. Uydurma Bektâşî devleti ile ilgili açıklama bize Enver Hoca’nın akıl almaz uygulamalarını hatırlatıyor.

40 yıl boyunca baskıcı komünist tek parti rejimi eliyle halkını sefalet ve yokluğa mahkûm eden bir diktatöre yakışan bir politik sapkınlığı hatırlatmış olduk.

Erdoğan ve Edi Rama.
Erdoğan ve Edi Rama.

Osmanlı döneminde Bektâşî tekkeleri tasavvufi bir tarikat olarak Anadolu, Balkanlar ve daha geniş bir coğrafyada dinî ve sosyal hayatta önemli rol oynamış hatta yeniçeri ocağının insan kaynağı görevini üstlenmişti. Ancak 2. Mahmud döneminde yeniçeri ocağının ortadan kalkması ile Müslüman Osmanlı toplumun çoğunluğu tarafından dışlanmış muhalif ve marjinal bir yapı konumuna düşmüştü.

Almanya ve Avusturya’da İslam’dan farklı bir din olarak tescil edilen Aleviliğin bir parçasına dönüşen Bektâşîliğin, Müslümanlar arasında fitne üretme amacıyla kullanılacağı apaçık belli. Söz konusu uydurma devletin başına geçirileceği açıklanan ve hangi dine mensup olduğu bile şüpheli Mondi Baba isimli kişinin karanlık geçmişi çok şeyi açıklamaya yeterlidir.

Türkiye-Sırbistan ilişkilerine Belgrad’dan bir bakış

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tiran’daki programını bitirdikten sonra 10 Ekim Perşembe akşamı Belgrad’a geçti. Nikola Tesla havaalanından şehir merkezine kadar geçiş yollarının tümünün Türkiye-Sırbistan bayrakları ile sürpriz bir şekilde donatıldığına şahit olduk. İç kamuoyunda Lityum madeni işletilmesi konusunda zor günler yaşayan Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksander Vuçiç, son bir ayın tamamını ülke dışında geçirdi. New York’taki BM zirvesinden sonra Prag, Hamburg, Tivat ve son olarak Dubrovnik’te Güneydoğu Avrupa zirvesine katılması, kendi iç kamuoyundan uzaklaşmak şeklinde yorumlanıyor.

BM toplantıları esnasında Rusya’nın BM nezdindeki büyükelçisinden madalya kabul eden Vuçiç, kısa bir zaman sonra Dubrovnik’teki Güneydoğu Avrupa ülkeleri zirvesinde, Rusya’yı işgalci ilan eden bildiriye imza atmasıyla şaşkınlık yarattı.

Erdoğan ve Vucic.
Erdoğan ve Vucic.

Şu günlerde Belgrad kamuoyunda tartışılan konu Vuçiç’in, Putin’in BRİCS zirvesi davetine ne cevap vereceği üzerine yoğunlaşmış bulunuyor. Putin’in davetine olumlu cevap vererek BRİCS zirvesine gitmesi halinde batının tepkisinden korkan Vuçiç zor bir tercih ile karşı karşıya. Eğer Kazan’daki BRICS zirvesine gitmezse hem Rusya hem de Çin ile ilişkilerinin zarar görmesi endişesi yaşamakta. Batı dünyası ile Brics ülkelerinin çekişmesi, Ukrayna’dan sonra Belgrad üzerinden devam ediyor.

Parti başkanlığını şimdiki başbakan Vuçeviç’e devreden Vuçiç’in siyasi geleceği üzerine son günlerde spekülasyonlarda artış gözlenmekte. 12 yıldan beri Vuçiç yönetimi altında siyasi istikrarını sürdüren Sırbistanı, Vuçiç iktidarının sona ermesiyle nelerin beklediği cevabı aranan bir soru.

  • Bulgaristan bir kez daha erken seçime gidiyor
  • Temmuz yazımızda 9 Haziran’da Bulgaristan’da yapılan erken seçimleri gündeme getirmiş ve genel olarak Bulgaristan’da yaşayan Türk nüfusunu temsil eden Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖH) partisinin en çok oy alan ikinci parti olduğunun haberini vermiştik. Bu olumlu haber sonrasında HÖH partisinin yeni hükümette yer alarak Bulgaristan Türklerinin yıllardır çözülmeyen problemlerine el atmasının beklentisi içinde iyimser tahminlerde bulunmuştuk. Ancak yanıldık ve beklenen olmadı.
  • HÖH yönetimi beklenenin aksine hükümette yer almamakta inat etti. Siyasi partilerin en temel kuruluş amacı hükümetlerde yer almak olduğundan bu yanlış tercih gerek Türk seçmen nezdinde gerekse ülke genelinde ciddi tepkilere sebep oldu. 2 yıldan fazla bir süredir istikrar arayan Bulgaristan bir kez daha erken seçime sürüklendi. 27 Ekim pazar günü Bulgaristan yine seçim sandığına gitmek zorunda kalacak. Son iki buçuk yılda 5. defa tekrarlanacak erken seçimler sebebiyle katılım oranı %40’ın altına düştü.
  • Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası Bulgaristan’da başlayan çok partili demokrasi deneyimi hâlâ siyasi istikrar getirecek bir olgunluğa ulaşamadı. 1990 yılında Türk azınlığı temsil amacıyla siyaset sahnesine çıkan HÖH, bazen hükümet ortağı bazen de muhalefette yer aldı. Ancak acı bir gerçeği ifade etmek gerekiyor, Bulgaristan’da yaşayan Türk halkının hiçbir sorunu çözüme kavuşmuş değil. Osmanlı idaresinin bölgeden çekilmesi ile başlayan süreç, baskı zulüm ve sürgünlerle devam ediyor. 1989 yılında yaşanan sürgünün acı hatıraları unutulmuş değil.
  • Höh hayak kırıklığı mı?
  • 2009 yılında AB tam üyeliğine alınan Bulgaristan’da Türklerin ve diğer Müslüman toplumların 100 yıldır süren mağduriyetlerinde herhangi bir düzelmeden bahsetmek ne yazık ki mümkün değil. Hatta bölgedeki diğer ülkelerle bir kıyaslama yaparsak, Bulgaristan’ın insan hakları karnesindeki notu son derece kötüdür. Siyasi haklar, Türkçe dilinde eğitim, vakıf mallarının hak sahiplerine iâdesi gibi kronik sorunların çözümünde hiçbir ilerleme sağlanamamıştır. 34 yıldan bu yana Türk seçmenin oyu ile seçilen siyasilerin her seçim öncesi tekrarlanan ve bir türlü gerçekleşmeyen vaatlerinin inanılacak tarafı kalmamıştır. Ümidini kaybeden seçmenler sebebiyle seçimlere katılım oranının, önümüzdeki seçimlerde % 30’un da altına düşeceğinden endişe edilmektedir.
  • Türkiye’de 250.000 den fazla kişi Bulgaristan vatandaşlığı statüsü ile oy kullanma hakkına sahiptir. HÖH 34 yıldan bu tarafa gerek Bulgaristan’daki Türklerin gerekse Türkiye’de yaşayan Bulgaristan vatandaşlığına sahip seçmenlerden aldığı oylarla elde ettiği siyasi gücü yerinde kullanmamıştır. Bu sebeple mevcut yönetimi ile HÖH, siyasi ömrünü tamamlamış görünmekte. Geçen yıllarda HÖH’den ayrılarak kurulmuş siyasi denemeler de şu ana kadar Türk seçmeninin güvenini kazanamamış ve başarılı olamamıştır.
  • 27 Ekim’de yapılacak erken seçimlerin de Bulgaristan’a siyasi istikrar getiremeyeceği şimdiden konuşulan bir konudur. Hatta 2025 yılının Mart veya Nisan ayında yeni bir erken seçimden bahsedenlerin sayısı da az değildir. Türkiye’de yaşayıp Bulgaristan’da oy kullanma hakkına sahip seçmenler ile Bulgaristan’da yaşayan sağduyu sahibi Türkler tamamen yeni ve genç isimlerden oluşacak yeni bir siyasi oluşum ile harekete geçmelidir. Böyle bir hamle yapılamazsa 34 yıldır problemlerine çözüm bekleyen Bulgaristan Türklerinin yaşadıkları sıkıntılardan kurtulması mümkün görünmüyor. Bulgaristan’da yaşayan 1 milyona yakın Türk ve Müslüman nüfusun tek ümidi Türkiye’dir.
  • Bu nüfus, Türkiye ile Bulgaristan arasında dostluğu ve ticareti artıracak yeni bir siyasi kadronun özlemi içinde geleceğe güvenle bakmak istiyor.