Tebriz, İran’ın Zengezur derdinin adı
Filistin’de yıllardan beri süren zulüm tavan yapınca gerçeklere kulağını tıkamış dünya silkinmiş gözüküyor. İşgal, etnik temizliği ve devlet teröründen söz açılınca bizim aklımızda canlanan başka bir zalim daha var, o da Ermenistan’dır. Neyse ki yıllarca Filistinleştirilmek istenen Karabağ yarası sarılmaya doğru gidiyor. Filistin’de daha çok masum canlar yanacak gibi gözükse de Azerbaycan’da adalet yerini bulmaya başladı. 2. Karabağ Savaşı ile başlayıp Eylül ayında Azerbaycan ordusunun 24 saatlik başarılı antiterör operasyonu ile önemli adımlar atıldı. Şimdi ise cephedeki kazanımları garantiye almak için siyasî adımların somutlaşması lâzım. Bu yüzden Karabağ ve tüm Güney Kafkasya’da istikrar ve kalıcı barışın yolu Zengezur Koridoru'ndan geçiyor. Ancak siyaset âleminin ikiyüzlüsü olarak tarihe geçmesi gereken İran, Zengezur Koridoru'nda gerçek engel olarak karşımıza çıkıyor. İran’ın Karabağ işgalinde Ermenistan taraftarlığı diğer konularda da bir samimiyet mihengi olarak ele alınabilir. Filistin davası maskesi ile bölgede istikrarsızlık ve huzursuzluğun sabit faili olan İran’ın gerçek yüzü Zengezur Koridoru projesi ile ilgili tavrıyla ortaya çıkıyor.
Radikal milliyetçiliğin çok hafif kaldığı ve ırkçılığın daha isabetli bir tanım olduğu Ermeni yöneticileri, hep ellerinde bulundurdukları topraklardan daha fazlasında gözleri oldu. Ermeni toplumunu sürekli kendileri dışında başka milletlere düşman olup nefret beslemeye teşvik ettiler. Başkalarının emrinde olan faşist yöneticilerin elinde esir olan zavallı Ermeni halkı, Türklere kin güdüp öldürüp ölme sarmanından çıkamazken dışarıya anlattıkları hikâye bambaşkaydı.
Tarihi hep kendi lehlerine hem de atlayarak yorumlayan Ermenilerin Karabağ ile ilgili iddiaları geçmişteki mağduriyet edebiyatlarını anlamaya da muğtenem bir fırsattır. Karabağ işgali kısaca hep böyle anlatıldı: “Karabağ, Ermeni sakinlerin Azerbaycan Türklerinin saldırısı ve hatta etnik temizliği ve soykırım ihtimaline karşı ele geçirildi ve korunmalıdır.” Aynı bahaneyle dünya kamuoyuna özellikle “Ermeni Soykırımı” iddialarını sözde tarihî bir geçmiş gibi temel alıp mağduriyet kasmaya çalışıyorlar. Ancak Azerbaycan yönetimi örnek olacak bir politikayla cephede olduğu kadar siyaset meydanında da ciddi bir başarı elde etti.
Azerbaycan Ermeni faşizminin tuzağından nasıl sıyrıldı?
2. Karabağ savaşından Eylül’de 24 saatlik Anti Terör operasyonuna kadar geçen 34 aylık sürede Ermenistan, Azerbaycan’ı kendisinin yaptığı amellere teşebbüs etmek için elinden gelen tahrikleri etti. Plan basitti; Azerbaycan’ı gererek olası vukuatı büyüterek “Gördünüz mü Türkler bizi öldürüyor” diyerek işgali kaçınılmaz bir zaruret gibi dünya kamuoyuna pazarlayacaklardı. Ancak Azerbaycan tüm tahriklere rağmen asla düşmanına benzemedi. Sivillere yaklaşmadığı gibi iddiaların aksine insânî yardımlar yaptı.
Tüm stratejik yükseklikleri ele geçiren Ermeni kuvvetlerinin konumu ve durumunu doğru analiz ederek zamanı geldiğinde bir yıldırım operasyonuyla bölgeyi terör unsurlarından temizleyerek işgale son verdi. İnsanlığın yüz karası olan Hocalı katliamını bile kabul etmekle kalmayıp kaçınılmaz bir zaruret olduğunu savunan Ermenistan, aklanacağı bahaneyi asla ele geçiremedi. Bakü, Ermeni lobisinin nasıl bilgi çarpıtma konusunda güçlü olup dünya medyasının emrinde olduğu gerçeğini biliyordu. Bu yüzden karalama kampanyaları için aradıkları malzemeyi asla vermeyerek bir feraset dersi de vermiş oldu. Böylelikle misli benzeri çok nadir bulunan bir örnekle de tarihe geçmiş oldu.
Büyük trajedi yaşayan Azerbaycan halkı, üstünlüğü sağlayıp eline fırsat geçtiği zaman intikam peşinde olmadı. Bundan 30 küsur yıl önce evlerinden sürülüp avare olan bir milyon Azerbaycan Türkünün hafızasında dün yaşananlar elbette bâkidir ancak Azerbaycan geçmişe dönmek yerine ileriye gitmeyi seçerek Ermeni faşizminin büyük tuzağından sıyrılmayı başardı.
Şimdi ise sıra elde edilen kazanımları teminat altına alacak bir planı hayata geçirmekte. Bu özeti göz önünde bulundurarak Azerbaycan devleti ve halkının nasıl bir ağır trajediden kurtulup ileriye adımladığını anlamak lâzım. Ayrıca Zengezur Koridorunun bölge barış ve refahı için oynayacağı rolün bilincinde olarak önündeki engelleri değerlendirmek lâzım. Zengezur Koridorunun bölgeye ne sağladığı, kime ne verip kimden ne götürdüğü de iyi değerlendirilmelidir. İşte o vakit koridorun önündeki tek engel İran’ın ne yapmaya çalıştığı daha net ortaya çıkacaktır.
- Zengezur Koridoru’nun kime ne zararı var?
- Azerbaycan, Karabağ’ın asıl kimin toprağı olduğunu anlatırken aslında basit bir mantık kullandı. İşgalcinin kendisine ait olduğunu iddia ettiği arazide neler yaptığını anlattı o kadar. Ermenistan yönetimi 30 yılı aşkın işgal zamanında elinde bulundurduğu araziyi harabeye çevirdi. Yani çalıntı malı olduğunu her haliyle belli etti.
- Aslına bakacak olursanız işgal her anlamda zavallı Ermeni halkının başına hep dert oldu. Kimseye sır değil ki Ermeniler sonradan Rus eliyle bölgeye yerleştirilip Türk topraklarında bir yara bırakmak istendiği için koruyup kollandılar. Tam anlamıyla perişan halde olan Ermenistan her devirde başkasına muhtaç ve bağımlı olmuş. Bu yüzden hep emir kulu oldu. Rusya işgal ettirdi, batı cinayetlerini aklamakla kalmayıp, barış meleği süsünü verdi. Zamanı gelip zararı kârından fazla olunca arkası boşaltıldı ve Azerbaycan hakkını geri kazandı.
- Öz iradeleriyle bir şey yapmadıkları için hâliyle işgali sürdürmek için bir istek ve hevesleri de olmadı. Ancak nesiller onlara ait olmayan şeylerle değim yerindeyse zombileştirildiği için gerçeği görüp ayaklarının yere basması da kolay olmadı tabi. Bugün uzun zaman sonra Paşinyan iktidarının kısmen gerçekçi politikalarına olan direnç de bu psikolojiden kaynaklıdır. Yoksa bugünkü konjonktürde istikrar ve yabancı yatırıma herkesten çok Ermenistan’ın ihtiyacı var.
- 30 küsur yıl işgal döneminde tek bir dolar yatırım yapıp veya çekemeyen Ermenistan’ın omuzuna talih kuşu konmuş. Tüm komşularıyla kavgalı, Rusya’nın bölgedeki terk edilmiş karakolu ve en sefil durumunda bile Büyük Ermenistan masallarıyla toprak iddialarında olan bir ülkeye elbette kimse güvenip yatırım yapmaz. Ancak ilk defa Ermenistan’ın eline verilmediği için bozamadığı ve çok kârlı bir uluslararası projenin parçası olma şansı sunulmuş.
‘Cehenneme giden kendine yoldaş arar’
Zengezur Koridorunun Ermenistan için kârını sadece çok önemli bir lojistik projesinin parçası olduğunu görmemek lâzım. Milyarlarca dolar yatırım gerektiren ve çoklu büyük ortakların olduğu bir projede rol alan Ermenistan’ı her zaman çok uzağında olduğu akılcı politikaya zorlayacak. İdeolojik saplantılarla sürekli kendi kalesine gol atıp âdeta bir işgalci kuvvet gibi kendi ülkesinin aleyhine çalışan başka bir yönetim daha var. Tebriz’in meşhur “Cehenneme giden kendine yoldaş arar” deyimi bu durumun özetidir.
İran yıllarca farklı motivasyonlarla en az Ermenistan kadar Karabağ işgalinin savunucusu oldu. Sebeplerini bir daha gözden geçireceğiz ancak gelinen son noktada şunu netlikle görebiliyoruz ki İran, hem Azerbaycan ve Ermenistan’ın hem de işgal bölgesinde komşu olmasına rağmen süreçte hiçbir belirleyici role sahip olamadığı gibi masadan tamamen dışlandı.
Barış ve çözümün parçası olmayan İran, neyin pahasına olursa olsun savaş ve istikrarsızlığın merkezi olma rolünü sürdürmekte ısrarcıdır. Türkiye’de alışılagelen bir ezbercilikle İran’ın her kifayetsizliğini kolaycılığa kaçarak ABD’nin ambargolarıyla açıklama hastalığı bile İran’ın Kafkasya’daki çuvallamasını açıklayamaz. Dışarıdan bir bakış, İran’ın Zengezur Koridoruyla ilgili sıkıntısı ve çözümü baltalamasına şöyle gerekçeler sıralayabilir:
-Azerbaycan’ın Nahcivan’a ulaşmak için İran’a bağımlı kalmaması
-Türkiye’nin karadan Türk Dünyasına ulaşmak için İran’ı devre dışı bırakması
-Yapılacak olan yeni enerji koridorunda İran’ın devre dışı bırakılması
Yine çözümün bir parçası olmak yerine oyundan küsüp kendi kendini daha fazla izole etmeyi açıklamaz belki ama en azından Tahran’ın agresifliğini anlaşılır kılır. Ancak mesele şu ki İran’ın sancısı çok farklı yerdendir…
- Asıl korkuları varlığını inkâr ettikleri Güney Azerbaycan
- Azerbaycan 2. Karabağ savaşında topraklarını işgalden kurtarırken önceliği güney bölgeleri ve İran sınırına verdi. İran’ın tavrı o zamanda çok anlamlıydı. İran’ın en üst düzey yetkilisi Devrim Lideri Ali Hamaney o tarihte verdiği ilk tepkide de “Bölgedeki sınırların değiştirilmesine karşıyız” cümlesini kullanmıştı. Yani 30 yıl sınır bölgesinin işgal edilip sürekli savaşın eşiğinde olması değil de tüm uluslararası hukuka göre toprak sahibi olan Azerbaycan’ın kendi topraklarında egemenliği sağlayarak komşulara karşı da sorumluluğunu ilân etmesi sözüm ona sınırların değiştirilme riski barındırıyormuş.
- Azerbaycan Cumhuriyeti’nin de açıkladığına göre İran, işgal edilmiş toprakları uyuşturucu kaçakçılığı dâhil her türlü pis işi için kullanıyordu. Zaten Ermenistan’ın Tahran’ın bitpazarına dönüşerek ambargoları aşmak için her türlü karanlık işi için kullandığı bilinen bir gerçekti. Ancak bunun yanı sıra Tahran’ın kâbusu olan başka bir gerçek de var.
- İran hiçbir zaman güçlü bir Azerbaycan’ı komşuluğunda istemedi ve on milyonlarca İran Türkü için motivasyon kaynağı olmasından endişe duydu. Bakü yönetiminin özellikle siyasî özgürlükler ve insan hakları konularında sınıfta kaldığı bir gerçektir ancak Karabağ konusunda iyi bir performans ortaya koyması, İran siyasî sınırlarında mahsur kalan Güney Azerbaycan için ciddi bir güç kaynağı olduğu inkâr edilemez.
- Kurulduğundan beri hep İran’ın ağır gölgesini üstünde hisseden Azerbaycan da eski Azerbaycan değil ve Tahran’a karşı susmayacağını şimdiden bile belli etmiştir. Azerbaycan’ın Tahran Büyükelçiliğine yapılan silahlı saldırıdan sonra iyice gerilen iplerin inceldiği yerden kırılması ise an meselesidir. Tüm bu meselelerde de İran’ın yumuşak karnı, Güney Azerbaycan gerçekliğidir. İran içeriye ve dışarıya sunduğu resmî okumasında ülkedeki on milyonlarca Türkün varlığını dahi inkâr ediyor. Bu yalana ne yazık ki en çok da Türkiye inandı ve yıllarca yanı başında çoğu ülke nüfusundan daha fazla Türkün yaşadığına kulak tıkadı. Ancak bugün onlar eskide kaldı ve İran’da Türk meselesi saklanamayacak bir gerçeklik kazanmıştır. İktidarlar gelip geçicidirler. Bugün İran Cumhuriyeti var, beklenenden çok erken gelebilecek bir yarın da olmayabilir. Zaten Pers masallarına en çok inanan gafiller bile bu düzenin böyle sürmeyeceğini bilir. Pimi çekilmiş bir bomba gibi her an yeni bir toplumsal ayaklanma ile gündeme gelebilecek İran’da dengelerin değişmesi çok muhtemeldir.
- Gerçekçi olmak lâzım; İran Türklerine mensup siyasî teşkilat ve guruplar, Tahran ile kapışmak için fazlasıyla acemi ve amatörler. Ancak nispeten yekpare, toplumun diğer guruplarından ayrışabilmiş ve sindirilip yok sayılamayacak kadar kalabalık bir Türk nüfusundan bahsediyoruz. Dolayısıyla Güney Azerbaycan bugün ve yarın bölgenin bir gerçekliği olarak önümüzde duruyor ve ona rağmen köklü bir değişim ve gelişim siyaset mantığına aykırıdır.
- İran belki de ilk defa bir iç faktörden dolayı dış politikasında açmazda kalmış gözüküyor. Yıllarca varlığını tanımadığı İran Türkleri, Kafkaslarla ilgili aldığı kararların ana unsuru olarak karşımızda. Zengezur Koridoru milyarlarca dolar uluslararası yatırımın adresi olacaktır. Tam da bu yüzden Ermenistan bile razıyken İran’ın tek muhalif olarak direnmesi pratikte bir işe de yaramayacaktır.
- Kısacası, Zengezur Koridorunun tek ve en büyük engeli İran, hakikatin önüne geçmekten acizdir. Önümüzdeki süreçte yıllarca ayrılık türkülerine konu olan Araz (Aras) nehri coşup taşacak gibi duruyor. Kim bilir belki de Şuşa’dan havalanıp, Hankendi’de soluklanan özgürlük kuşu, Tebriz’de zafer nağmesi çalacak.