Tarih millet ve Türklük şuuru
Türklerin en büyük talihsizlikleri hiçbir ahlâkî değeri olmayan Çinlilerle komşu olmak. Bunlarla sık sık savaşmak zorunda kalmaları ve kız almaları. Bir de belâ şaman Moğol’la komşuluk. Mesela İslam’dan nefret eden Türkçü gözüken bazı çevreler Cengiz’i Türk sayar. Çünkü Cengiz de onlar gibi ahlâkî değerlerden mahrum bir zâlim. Cengiz’in Moğol oluşu umurlarında değil. Değil ama velev ki Türk olsa ne yazar. ‘Adam’ insanlıktan nasibini almamış bir yaratık. Bu tipleri hoşnut eden şey ise Cengiz’in Müslüman Türklere ve diğer Müslüman milletlere zulmü. Ona asıl bu yüzden hayranlar.
Sosyal medyada ‘Hızır bey’ takma adını kullanan bir kişi “Türkleri Çinlilerin asimilasyonundan kurtarıp tarih sahnesine çıkmasını sağlayan, İslamiyet’e girmeleri oldu. Bugün bu kavim, bu sefer Roma’ya karşı yine aynı tehlikeyle karşı karşıya. Tekrar tarih sahnesine dönmek istiyorsa yine İslamiyet’e sarılmaktan başka çaresi yok” şeklinde muhteşem bir tespit yapmış.
Evet, bu cümle koskoca Türk tarihini hem özetliyor, hem de geleceğe yön veren bir rehber niteliğinde. Kabul edilmelidir ki dünyada en esaslı tarih Türklerin tarihi. Çünkü millet esaslı ve asil bir millet. Mâzisi hayli eski. Geleneği, ananeleri var, putperest değiller. Bazılarının uydurduğu gibi ateşe falan asla tapmadılar. Hanif bir gelenekten geliyorlar. “Göktanrı” dedikleri tek Allah’a inanıyorlar. Aile müessesesi sağlam. Hırsızlık, zina, yalan gibi fiiller şiddetle reddediliyor. Atamız Oğuz Kaan’dan miras kalan ne varsa baktığımızda hanifliği görürüz.
En büyük talihsizlikleri hiçbir ahlâkî değeri olmayan Çinlilerle komşu olmak. Bunlarla sık sık savaşmak zorunda kalmaları ve kız almaları. Bir de belâ şaman Moğol’la komşuluk. Mesela İslam’dan nefret eden Türkçü gözüken bazı çevreler Cengiz’i Türk sayar. Çünkü Cengiz de onlar gibi ahlâkî değerlerden mahrum bir zâlim. Cengiz’in Moğol oluşu umurlarında değil. Değil ama velev ki Türk olsa ne yazar. ‘Adam’ insanlıktan nasibini almamış bir yaratık. Bu tipleri hoşnut eden şey ise Cengiz’in Müslüman Türklere ve diğer Müslüman milletlere zulmü. Ona asıl bu yüzden hayranlar.
Paylaşımda da ifade edildiği üzere Türkler topluca İslam’a girdiklerinde kendi tarîhî şahsiyetlerine yeniden kavuştular. Millet olma şuuruna eriştiler. Bu vesileyle belirtelim ki, Türklerin topluca Müslüman olmasını sağlayan Emeviler, Yezid ve Haccac’tır. Yezid’e düşmanlığın ana nedenlerinden biri de Türklerin topluca Müslüman olmasına vesile olmasıdır. Biz gerçekten tarihten bihaber yetiştiriliyoruz.
Rahmetli Kadir Mısıroğlu da olmasa bu millete gerçek tarih şuuru verilmeyecekti. Zîra tarih fakültesinde okumuş biri olarak müşahedem öyledir ki, tarih öğretenlerin çoğunda tarih şuuru yok. Talebeleri detaylarda boğarak bir nevi nefret ettiriyorlar.
Diğer taraftan Türkiye’deki tarih öğretimi, Kemalizm propagandasının ötesine bir türlü geçemiyor veya geçirilmiyor. Dünyaya ve tarihe bir at gözlüğü ile baktırılıyor. Varsa yoksa cumhuriyet tarihi. Bari onun doğrusunu öğretseler, onun da ezici çoğunluğu yalan dolan...
Bu millet İslam’a girdi ve yüceldi, dünyanın efendisi oldu. Herkes gıpta ile baktı. Batılı sefirler, Osmanlı sultanını görmek şöyle dursun ‘sadrazamını görebilme şerefine eriştim’ diye övünürlerdi. Hasbelkader sultanı falan görebilme şerefine erişse adamlar göklere uçardı.
Böyle bir milletin tarihini tukaka edenler, Sultanları sefahat düşkünü gösterenler, Türklük şuurundan mahrum sananlar hem tarih cahilidir hem de Türk, millet ve devletlerine düşmanlıktan nemalanmak isterler.
Mehmed Neşri’nin Kitâb-ı Cihan-Nümâ (Neşrî Tarihi) adlı eserinde yer alan bilgiye göre 1. Murad Han Hazretleri şöyle der: “Kimse tabancasın yimeyen kendü tabancasın demür sanur. Kedi karanu evde kendüyi arslan tevehhüm ider. İnşâ Allah-ü Teâlâ ana Türk’ün erliğin gösterecem” buyurdu.
Bazı kimseler Sultanların ve devletin Türklük şuurundan mahrum olduğunu iddia ededursun, bakınız 2. Abdülhamid Hân Hazretlerine cülûsunun 25. yılı için yayınlanan Tebriknâme-i Millî’de Türk milletinden nasıl bahsediliyor: Zât-ı âlî-î Hilâfet-penâhî mefhar-u ekber bulundukları Türk kavm-i necibinin kâffe-i hasâil-i makbulesine mâlik olup, bilhassa hasâil-i makbule-i…”
Osmanlı, Selçuklu ve diğerleri Türk olma şuurlarını İslam’a girmelerine borçlular. Zîra İslam’a girmeyen Türkler, Bulgar ve Macar misallerinde olduğu üzere Türklük şuurunu kaybetmiştir. Bir de Çin’in içinde eriyip Çin kavmine karışarak yok olup gidenler var ki saymakla bitmez.
Bugün Türkçülük maskesine sığınanların çoğu Türk değil. Dertleri İslam ve Türk geleneğini yok ederek putperest bir kavim meydana getirmek. Bir takım ezberlerin dışında tarih hakkında hiçbir bilgiye de sahip değiller. Arab’a küfrederek ederek hem İslam’a düşmanlık ederler, hem ülkenin iç huzurunu bozarlar, hem de Arapların Türkiye’ye gelmesi ve yatırım yapmasını engellerler. Asıl maksatları da bu.
Bunların neseplerine baksanız ezici çoğunluğunun Türk olmadığı gerçeğine erişirsiniz. Başlarına liderlik ettirilen ajanları incelediğinizde de Türk olmadıkları ve çoğunun yakın veya orta vadede bu memlekete sığınmış göçmenler oldukları görsünüz.
Kemalizm maskesiyle Osmanlı’ya saldırmaları, toplumun aslına rücû etme endişesinden kaynaklanır. Kemalist geçinenlere baktığınızda da çoğunun Türk ve Müslüman olmadıkları gerçeğiyle yüzleşirsiniz. İlkokuldan başlayıp ölene dek sadece geçmişe sövgü ve mevcuda övgüden ibaret İnkılap Tarihi okutursanız başka bir netice de bekleyemezsiniz.
Bu milletin özüne dönmesini sağlayacak şey kendi tarihini esaslı bir şekilde öğrenmesi, öğretilmesi. Anlaşılan o ki eğitim kurumları ve eğitim bakanlığının yakın gelecekte bunu yapması da mümkün gözükmüyor. Bu sebepledir ki, Müslüman aileler çocuklarına Türkçeyi en güzel şekilde öğretmeli. Türkçeyi doğru dürüst öğrenmeyip, Agopça’nın birkaç yüz kelimesiyle konuşmaya çalışan birinin tarih öğrenmesi ve bu şuura erişmesi de kolay değil.
Bir şahsın Türkçesinin gelişimi, Osmanlı Türk alfabesi ve Türkçesini öğrenmesine bağlı. Ayrıca Arapça da öğrenilmeli. Arapça ile Türkçe iç içedir ve iki kardeş lisan. Bu nesillerden geçti ama gelecek nesillerin Kâbe’de, Mescid-i Nebî’de, Mescid-i Aksâ veya başka hâllerde düşmanının lisanıyla anlaşmaya çalışmaları zilletinden kurtarılmalı. Arap Türkçe, Türk de Arapça öğrenmek zorunda.
Eğer bu milletin bir geleceği olacaksa, İslam’a dönmeye, İslam’ı öğrenmeye, Türklük ve tarih şuuruna sahip olmaya bağlı.
- Zombi kimdir, biliyor musunuz?
- Yazıya sosyal medya ile başladık sosyal medya ile hitama erdirelim. Tarih şuuru ve tarih bilmekten bahsetmişken gazeteci Turan Kışlakçı’nın X hesabında neşrettiği “Zombi kimdir, biliyor musunuz?” başlıklı yazıyı aktaralım ki tarih bilmenin ehemmiyeti belki daha iyi anlaşılır:
- “Zombi” kelimesi ilk duyulduğunda zihnimizde hemen Hollywood’un korku dolu filmleri canlanır. Korkunç yüzler, yamyamlar, aklını yitirmiş, insan eti peşinde koşan yaratıklar… Zombiler, modern dünyada öldürülmesi gereken bir tehdit olarak resmedilir. Ancak, bu imajın ardında başka bir gerçek yatıyor: Batı, bu ismi kullanarak bir kahramanı, bir Müslüman lideri çarpıttı ve gerçeği gözlerden sakladı.
- Zombi, Brezilya'nın ilk Müslüman devletini kuran büyük bir liderdi. Avrupalıların Amerika kıtasına ayak basmasının ardından, yeni topraklar arasında bölüşüldü. Kuzey Amerika İngilizler ve Fransızlar arasında paylaşılırken, Güney Amerika Portekiz ve İspanya’nın egemenliğine geçti. Portekiz, zengin ve geniş Brezilya topraklarını ele geçirerek yerli halkı katletti, kaynakları yağmaladı ve daha fazla iş gücü ihtiyacı doğdu. Bunun üzerine Batı Afrika’nın sahil köylerine saldırılar düzenlendi, Müslüman köyler gecenin karanlığında basılarak insanlar köleleştirildi. İlk Müslüman köleler, 1538 yılında Brezilya’ya getirildi ve bu topraklara adım atan ilk Müslümanlar, baskı ve zulümle yüzleşti.
- Aradan geçen 40 yılın ardından, Brezilya’da sayıları 14.000’i aşan Müslüman köleler vardı. Brezilya’daki tarihî belgeler, bu kölelerin büyük bir kısmının İslam kökenli olduğunu, Arapça Kur’an okuduklarını doğruluyor. Batı, İslam’ın Brezilya’daki varlığını söndürdüğünü zannederken, küllerin arasından Zombi isimli bir kahraman doğdu. Zombi, İslam alimleriyle birlikte bu baskı altındaki halka ulaştı, onlara Kur’an’ı ve İslam’ın adaletini öğretti. Ezilenlerle omuz omuza yürüyen Zombi, 1643 yılında "Brezilya İslam Devleti"ni kurdu ve bu devletin temel ilkesi olarak özgürlüğü ilan etti.
- Portekiz bu yeni devlete savaş açtı, fakat Zombi’nin orduları defalarca galip geldi. Zombi, Brezilya’nın Bahía eyaletindeki yirmiden fazla bölgeyi ele geçirdi, devletini genişletti ve Batı'nın kalbine korku saldı. Müslümanlar bu devlette tam 50 yıl boyunca bağımsızlık mücadelesini sürdürdü. Siyah Müslümanlar, kölelik ve zulme karşı destansı bir direniş sergiledi.
- Ancak bu direniş, Portekiz İmparatoru’nun devreye girmesiyle son buldu. 1916 yılında, Portekiz donanması, son teknoloji silahlarıyla Müslümanları kuşattı. Zombi’nin askerleri, birer birer şehit düşerken, devlet de yıkıldı. Ancak Zombi’nin mücadelesi tarihin unutulmaz bir direnişi olarak hafızalarda kaldı. O, köleliğe, sömürgeciliğe ve adaletsizliğe karşı duran bir liderdi.
- Bugün Brezilya’da Zombi’nin mücadelesi, Müslüman kölelerin direnişini ve İslam’ın Brezilya’daki rolünü hatırlatmaya devam ediyor. Batı, Zombi’nin ismini korku filmlerine konu yapsa da, gerçek Zombi, tarihte özgürlüğün ve adaletin savunucusu olarak anılmayı hak ediyor. O, Brezilya’nın topraklarında özgürlük için savaşan bir kahraman ve mazlum halkların sesi olarak tarihteki yerini aldı.
Abone olmak için: www.birlikte.com.tr/gercek-hay...