Sosyal medya iktisadı ve savaşları
Müslümanların bir yandan Gazze’ye ağlarken, diğer yandan bu ağlamayı bile düşmana destek olanların eliyle ve onların sundukları imkânlarla dünyaya duyuruyor olması belki de en üzücü mesele. İstediğini istediği kadar gösteren, manipüle ederek veren, kısıtlayan veya hiç göstermeyen bir sosyal medyaya mahkûm olmuşuz. Sosyal medya, olanın değil gösterilenin doğru sanıldığı bir mecraya dönüşmüş bulunuyor. Ağlamak ve sloganlarla işi halledip kendini tatmin edenlere, “ben sizin dualarınızı değil kılıçlarınızı istiyorum“ diyen Selahattin Eyyubi ilham vermeli.
Gazete adıyla tanınan ilk kitle iletişim aracı, 17. yüzyılda Almanya ve Fransa'da başladığı yolculukla tüm dünyaya yeni bir iletişim aracı kavramı getirdi: Medya. Latince 'aracı' anlamından türeyen bu kelime, 1895 yılında Fransız Lümiere kardeşlerin ilk sinema filmini çekmesiyle hareketli, görsel bir boyut kazanmış oldu. Aynı yıl Rus mucit Popov, 7 Mayıs 1895'te ilk radyoyu halka tanıttı ve günümüzde radyo günü olarak kutlanan bu gün, medya dünyasında yepyeni bir teknolojiyi önümüze iletişim aracı olarak çıkardı. Sinema ve radyonun bileşeni olarak görünen televizyon ise İngiliz mucit J. L Baird tarafından 1923 yılında yapıldı ve artık dünyada medyanın ilk 4 güçlü klasiği devreye girmiş oldu.
Her ülke ve her güç sahibi tabiki bu mahşerin dört atlısına sahip olarak kitleleri kendi fikri doğrultusunda kullanmaya çalıştı. Medya kuruluşları diyeceğimiz bu merkezler ya devletler tarafından ya da mahalli veya uluslararası özel medya kuruluşları tarafından, kendi ilke ve stratejileri doğrultusunda yönetilmeye başlandı. Hem ideolojik hem de teknolojik gelişmelerle yıllar içinde dev boyutlara gelen ve her eve giren bu medya kuruluşları, Batı dünyasında uluslararası boyutta, diğer bölgelerde yerel dinamiklerle güçlendi; sosyal, siyasi, iktisadi ve kültürel değişimleri etkileyen bir güce erişti.
İlk gazete Takvim-i Vekayi
Ülkemize birçok şeyin geç gelmesi gibi ilk medya aracı olan gazete de Avrupa’dan 200 sene sonra 1831'de Sultan 2. Mahmud’un eliyle basın hayatına adımını atan Takvim-i Vekayi oldu. 1914’de kurulan ilk sinema ve 1968'de yayına siyah beyaz olarak Ankara’dan başlayan televizyon, bizim medya gelişmelerini ne kadar geriden takip ettiğimizi gösteriyor. Dünya renkli televizyona geçtikten 18 yıl sonra siyah beyaz ekrana kısıtlı bir zaman için ve devlet eliyle erişim, bizim çağdaş(!) hâlimizi bir güzel özetliyor.
1983’de rahmetli Özal ile Türkiye’de birçok şey hızla değişmeye başladı ve artık dünyayı daha hızlı takip eder olduk. Renkli televizyonlar, özel kanallar (zor da olsa) boy göstermeye başladı. Ama dünyanın egemen gücü ABD, 1980 sonrası başka bir devrimi veya miladı hazırlıyordu. Teknolojik değişimle desteklenecek yeni bir medya, dijital medya ve internetin gelişimiyle global ağların kurulması ve entegrasyonunu.
Hep geriden geliyoruz
Biz eski dünya ile kendimizi güncellemeye çalışırken, 25 yılda bu devrim tamamlandı ve 2004 yılında sosyal medya adıyla önümüze çok farklı bir yapı olarak çıktı. Ülkemiz eski medyaya yatırım yaparken, ABD merkezli sosyal medya ağları dünyayı sardı. Akıllı telefonlarla yaygınlaşan ve kullanımı kolaylaşan bu medya uygulamaları, dünyayı saran 1.5 milyon km. fiber optik internet hatları ve 5 bin civarındaki uydu aracılığıyla ülkelerin iktisadi gücünün çok üstünde bir güce sahip oldu. Elon Musk’ın 12 bin uyduluk starlink ağı kurma hedefi, 8 uydusu olan bizim ne kadar çok çalışmamız gerektiğinin önemli bir göstergesi.
Sosyal Medya devrimi aslında ulusal medyanın uluslararası medyaya karşı ne denli savunmasız kaldığının da bir mânâda işareti. Birçok klasik medya kuruluşu kapanıyor, dijitale dönüşüyor veya hayatta kalmak için uluslararası sisteme entegre olmaya çalışıyor. Bazı yazarlar, aleyhine yazdıkları ülkelerin sisteminden besleniyor. Ortada izahı zor ve çözümü karmaşık garip bir çelişkiler yumağı var.
Eskiden uluslararası medya devleri, mahalli medyaya ortak veya satın alma yoluyla ulusal politikalara yön vermek isterdi. Şimdi artık buna çok gerek kalmadı. Artık devir, dijital kapitalizm devri. Ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel değişimin en güçlü faktörü bu.
Sosyal medya her şeyimizi biliyor
Sosyal medyanın en büyük gücü, sadece kitlelerle ve kitleler arası iletişimi sağlamakla kalmıyor sizi de yakından tanıyor. Hem de anne-babanızdan ve eşinizden çok. Sizin ne sevdiğiniz, nereye gittiğiniz, kimlerle görüştüğünüz; hangi millete, dine, sosyal gruba ve statüye sahip olduğunuz; banka hesaplarınız ve tabiki gelir durumunuzu yakından takip ediyor, kayıt altına alıyor ve unutmuyor. Sahip olduğu algoritmalarla sizi etkileyecek şeyleri bularak, sizi bazen hızla bazen yavaş yavaş dönüştürüyor. Genç beyinlerin ve çocukların bilinçaltına neler ekildiğini 5-10 yıl sonra göreceğiz.
Bu satırları yazan ben, size bu yazıyı göndermeden onlar bu yazıya sahip olacaklar, yani önce onlar bilecek, sonra siz. Öyle büyük bir güce eriştiler ki, sosyal medya kullanıcıları 5 buçuk milyar kişiyi aştı, ortalama günlük kullanım süresi iki saat 25 dakika ki, okunan kitaplarla kıyaslama dahi yapılamaz.
Dijital devrimin başı ABD
Kullanıcıların %75'i marka araştırmalarını bu ağlardan yapıyor. Facebook'un reklam gelirleri 150 milyar doları aştı, her gün 500 milyon kişi instagrama hikâye koyuyor. Daha birçok istatistik vermek ve bu gücü ispat mümkün. Bundan önce yani klasik medya döneminde bırakın 100 milyonu, 25 milyon kişiyi etkileyen veya okunan medya kuruluşu yoktu. Şimdi sadece Facebook'un 3 milyar aylık kullanıcısı var. Bu bir dijital devrim ve başı çeken tabiki ABD.
ABD bu konuda o kadar hırslı ve egemen ki karşısına çıkan her rakibi ya satın alıyor ya da yasaklar koyarak yok ediyor. Bunun en son örneği Çin kökenli TikTok. Amerika’da hızla gelişmesi (150 milyon kullanıcı) neticesinde tehlikeli ilân edilen ve sahip olduğu bilgilerin merkezi Çin devleti tarafından kötü amaçla kullanılma riski taşıdığı için ya tamamen yasaklanacak ya da Amerikanlaştırılacak. Bu eylem aslında hepimizin bilgilerine sahip olan diğer sosyal medya kuruluşlarının, şahsımız ve ülkemiz için nasıl bir tehdit oluşturabileceğinin tek başına ispatı anlamına da geliyor.
Bu bir millî güvenlik meselesi
Müslümanların bir yandan Gazze’ye ağlarken, diğer yandan bu ağlamayı bile düşmana destek olanların eliyle ve onların sundukları imkânlarla dünyaya duyuruyor olması belki de en üzücü mesele. İstediğini istediği kadar gösteren, manipüle ederek veren, kısıtlayan veya hiç göstermeyen bir sosyal medyaya mahkûm olmuşuz. Sosyal medya, olanın değil gösterilenin doğru sanıldığı bir mecraya dönüşmüş bulunuyor. Ağlamak ve sloganlarla işi halledip kendini tatmin edenlere, “ben sizin dualarınızı değil kılıçlarınızı istiyorum“ diyen Selahattin Eyyubi ilham vermeli.
Gözetim toplumu haline getirilen dünyada, hâkim gözeten ideoloji, teknolojik ve finansal gücüyle hiç olmadığı kadar güçlü hâle geldi. Gazze’de ortaya konan mezalimin, tüm ülkeleri yok sayan küstahlık seviyesine gelmesi ve umursamazlığın altında bu güç yatıyor.
Düşmanın silahıyla silahlanmadıkça sabaha kadar bağırmanın kendinden başka duyanı olmayacak. Özel sektörümüz, İHA'ları ve birçok yüksek teknolojik silahı başarıyla yaparken, Müslüman toplumların ve tüm vicdan sahibi insanlığın, sosyal medya mücadelesine katılıp başarılı olmadan kalıcı muzafferiyetin, adaletin sağlanamayacağını kavramaları gerekiyor. Bu cihette özel girişimlerin desteklenmesi konusunu, diğer savunma sanayi destekleri gibi devletin en öncelikli milli güvenlik meselesi yapması elzem.
Kişisel verilerin korunması yasasıyla verileri koruduğunu zanneden devletin, aslında hiçbir veriyi korumadığını ve aslında bu yasanın yerli girişimcileri engellendiğinin de anlaşılması ve yasanın acilen tâdili gerekiyor.
Özetle aklıselim gelmeden başarı yani Allah’ın yardımının gelmeyeceğini bilmek gerekiyor.
Vesselam…