Songbird, covid 23 günlerinde hayat
“Sen ve benim gibi bir avuç bağışık istediğimizi yapabiliriz. Yeni bir araba mı istiyorsun, bayiye git al götür. Tepelerde bir ev mi istiyorsun, git otur. Artık dokunulmaz olduk. Artık insan değiliz, biz tanrıyız.”
“Ölü sayısı dünya çapında arttıkça yeni bir dalganın geldiğinden korkuluyor. Los Angeles 213. tecrit haftasına girerken Sağlık Bakanlığı salgının çok tehlikeli boyutlara ulaştığını bildiriyor. Sağlık Bakanlığı yetkilileri Covid-23'ün mutasyona uğradığını söyledi.”
“Ateşi olan herkes Q bölgesine götürülüyor. Los Angeles bugün ilk karantina bölgesini oluşturdu. Q bölgesi, hasta ve ölüm sürecindekileri barındırmak için oluşturuldu. Karantina bölgesinde çok fazla yoğunluk var. Sağlık Bakanlığı yeni önlemler alınacağını duyurdu.”
“Dünya çapında ölüm oranları artıyor. Salgında ölüm oranının yüzde 56'ya ulaştığı bildirildi. Sadece virüse karşı bağışıklığı olan insanların evden çıkmasına izin veriliyor.
Sağlık Bakanlığı yeni “bağışıklık geçiş bilekliklerinin” tasarımını açıkladı. Bu bileklikler sarı renkli olacak.”
Yukarıdaki satırlar yönetmenliğini Michael Bay’in yaptığı ve Kovid plandemisinin ilk günlerinde çekilmesin diye önüne engeller çıkarılan 2020 yapımı “Songbird” filminin başlangıcından.
Filmin senaryosu 2020 Mart ayında yazılarak aynı yılın ağustos ayında çekimleri tamamlanıp bazı dijital platformlarda gösterime girdi.
Filmde kovid virüsü geçirdiği mutasyon sonrası “Kovid-23” iyice tehlikeli bir hâl almıştır ve artık havada bulunmakta ve solunum yoluyla bulaşmaktadır. İnsan beynini tahrip eden bu yeni virüsten korunmak için halk tamamen evlerine hapsolmuş bir halde yaşamaktadır. Bununla birlikte virüse karşı bağışıklığı olan çok az sayıda insan vardır. Film, bu insanlardan biri olan ve bisikletle kuryelik yapan Nico’nun etrafında gelişmektedir.
Bu tür filmlerde gerçek konu filmin ilk 5-10 dakikasında TV’de haberleri sunan spikerler ve sadece şuuraltınızın algılayabileceği hızlı görüntüler üzerinden aktarıldığı için o bölümlerde öne çıkanları satır satır nakledelim.
‘Görüldüğünüz yerde vurulacaksınız’
“Sokağa çıkma yasağı başladı. İzin belgesi olmayan hiç bir vatandaş evlerinden çıkmayacak.”
“Asparagas haberlerin olduğu eski günlerini hatırlıyor musun? Gerçek haberler daha kötü. Çünkü her an antikor testi gelebilir. Antikor testine 3 yıl önce başvurdum ben, 3 yıl önce. Hâlâ sıra gelmedi, biliyor musunuz?”
“Peki, bize son 3 yılda ne anlattılar. Evde kalın ve ellerinizi yıkayın.”
“Bu yıl ölenler, 8.400.010 kişi.”
“Yeni veriler virüsün beyin dokusuna zarar verdiğini doğruluyor.”
“Sanitasyon Departmanında yolsuzluklar hakkında çeşitli söylentiler var.
“Sağlık Bakanlığı salgının çok tehlikeli boyutlara ulaştığını söyledi.”
“Yeni bağışıklık bilekliklerine bakın. Bunu takmadan evden hayatta çıkamam.”
“Acaba dinozorlarda mı bu şekilde yok oldular.”
“Şu an itibariyle dünya genelinde ölenlerin sayısı 110 milyonun üzerinde.”
“Bu dünyanın sonu, dostum, bu bir kıyamet.”
“Kesinlikle evde kalmalıyız, tıpkı fareler gibi”
“Kurallara uymayanlar ağır bir şekilde cezalandırılacaklar. Karantina artık tam olarak uygulanacak, yoksa görüldüğünüz yerde vurulacaksınız.”
Bu özetlerden anlayacağınız üzere mutasyona uğrayarak “kovid-23” haline gelen virüs 2024 yılında tüm dünyayı kasıp kavurmaktadır. 214 haftadır tüm dünya halkları evlerine hapsedilmişlerdir yani yaklaşık 4 yıl kadar. Yeni virüs 48 saat içinde öldürmektedir. Bu yüzden insanlar her gün cep telefonlarındaki bir program üzerinden özçekim yapar gibi devlet birimlerinin yaptığı ateş ve virüs testine katılmak zorundadırlar.
Ateşi olduğu tespit edilenlerin kapısına “sanitasyon departmanına” (temizlik) bağlı askerler dayanmakta ve tüm hane halkını “Q-bölgesi” denen (karantina bölgesi) şehrin duvarlarla ayrılmış diğer bölgelerine götürüp ölüme terk etmektedirler.
“Dün on yaşında bir kızın evinden sürüklenip Q bölgesine götürüldüğünü gördüm. Q bölgesinin ne olduğunu biliyoruz, hızlı ölüm. Demek istediğim şu koca sarı kıyafetli adamları sokağınıza doğru gelirken görürseniz küçük kız kardeşinizi saklasanız iyi olur.”
Dünyayı yöneten yüzde 0.1’lik
Bu arada virüsün etkilemediği ve virüse doğal bağışıklığı olan nüfusun yüzde 0.1’lik bir kesimi kendilerine verilen resmî sarı bilekliklerle serbestçe dolaşabilmektedirler. Yani burada dünyayı yöneten yüzde 0.1’lik elitler sembolize edilmiş gibi derseniz kimse sizi suçlamayacaktır.
Neyse, bu bağışıklardan birisi olan bisiklet kuryesi Nico, bağlı olduğu kurye şirketinde zenginlerin kargo işlerini yapmaktadır. Her zaman olduğu gibi fakirler evde tıkılı bir vaziyette yaşarken, zenginler para ile tüm işlerini halletmektedirler. Hastalanan insanları zorla evlerinden alarak Q bölgesinde ölüme terk eden Sanitasyon Departman başkanının da içinde olduğu karaborsadan sarı geçiş bilekliklerini tanesi 150 bin dolardan satın alabilen zenginler canlarının istediği yere gidebilmekte, çaresiz fakirleri istedikleri gibi sömürebilmektedirler.
Kurye Nico, kapalı kapılar arkasından iletişim kurmasına rağmen âşık olduğu kızın anneannesinin hastalığa yakalanması üzerine zamana karşı büyük bir yarışa girer.
Sanitasyon departmanı, sevdiği kızı evinden alıp Q bölgesine götürmeden önce kendilerine şehirden çıkışlarını sağlayacak “bağışıklık geçiş bilekliğini” karaborsadan bulmak zorundadır.
Yolsuz zenginler, patronunun ihaneti, kovalamacalar, evden kaçmayı başaran kız arkadaşını bulma çabalarının ardından, Nico filmin sonlarında kendisi gibi bağışık olan Sanitasyon Departmanının Başkanı ile yüz yüze geldiğinde kendisine söyledikleri ilginçtir.
‘Sen tanrımsı gücünü nasıl kullanıyorsun?’
Özetleyelim:
“Bu iş başlamadan önce çöpçülük yapıyordum. Birden tüm üstlerim ölmeye başlayınca bir gün kendimi tüm departmanı yönetirken buldum. Böyle şeyler hayatta bir kere başa gelir. Basit bir çöp toplayıcısından, ölüm ve yaşam kararını veren kişiye dönmek. (...) Sen ve benim gibi bir avuç bağışık istediğimizi yapabiliriz. Yeni bir araba mı istiyorsun, bayiye git al götür. Tepelerde bir ev mi istiyorsun, git otur. Artık dokunulmaz olduk. Artık insan değiliz, biz tanrıyız. Peki, sen tanrımsı gücünü nasıl kullanıyorsun? Etrafta koşuşturup bir ölümlüyü kurtarmaya çalışıyorsun. Senin derdin ne? Tüm dünyaya sahip olabilirsin.”
Bu cümleler plandemi boyunca haşa size tanrıyı oynamaya kalkan ve ne yapıp ne yapamayacağınızı emretmeye kalkan Bill Gates ve avânesi gibi bir avuç “elitin” tavırlarını hatırlattı mı?
Bugünlerde ayyuka çıkan ve en başından beri tahmin ettiğimiz “elitler gerçekte aşı olmadı” ifşaatlarını takip ediyor musunuz?
Filmde işlenen ve yakalananları yüzde 50’lik ölüm oranı ile 48 saat içinde öldüren mutasyona uğrayan “Kovid-23” fikri size çok mu komplo teorisi gibi geldi?
O zaman geçen ay dünya basınına yansıyan şu güncel haberi de ekleyelim mi?
‘Yasaklanmali, ateşle oynuyorlar’
“ABD'de Boston Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, koronavirüsün (Kovid-19) Çin'in Vuhan kentinde çıktığı sanılan ilk hâli ile Omicron varyantını laboratuvar ortamında bir araya getirip, öldürücülük oranı yüzde 80 olan yeni bir varyant elde ettiklerini öne sürdü.
Virüsün 2020'deki yayılışının arkasında da bu tarz deneyler yattığına inanıldığı için ABD'li araştırmacıların açıkladığı bu gelişme, bilim dünyasında kızgınlık yarattı. Sonuçları geçen hafta makale olarak yayınlanan deneylerde, 'bağışıklık sistemini atlatan ve ciddi bir hastalığa yol açan' bu yeni koronavirüs varyantının verildiği farelerin yüzde 80'i deneyler sırasında öldü.
Araştırmayı yürüten ekip, bu yeni mutant varyantın insanlarda daha az öldürücü olmasının muhtemel olduğunun da altını çizdi ama aynı zamanda sonuçlar laboratuvar ortamında geliştirilmiş akciğer hücrelerinde beş kat fazla virüs parçacığı bulunduğunu da ortaya koydu. Makale henüz hakem denetiminden geçmedi. Boston'daki bu deneylerle ilgili konuşan eski İsrail Biyolojik Araştırma Enstitüsü Başkanı Shmuel Shapira "Yasaklanmalı, ateşle oynuyorlar" dedi.”
Siz bu haberi sindirirken bir soru ve bir notla bitirelim.
“Sarı bağışıklık bilekliği üzerinde bulanık bir şekilde gözüken sembolü çözebilen var mı?”
Ayrıca filmde haber sunucusu “dünya genelinde ölü sayısı 110 milyon civarında” derken, hızla akan görüntülerden birinde “küresel ölü sayısı 2 milyar” olarak gözükmektedir.
Kulağınıza giden mesajla gözünüzden bilinçaltınıza akan mesajın farklı olması ilginç değil mi?