Son sözü 83 milyonun başkanı söyledi
16 milyon İstanbullu'nun başkanı Ekrem İmamoğlu’nun uykularını kaçıran Kanal İstanbul projesi, başta İngiltere, ABD, İspanya, Almanya ve Yunanistan olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin de uykusunu kaçırıyor. Yaptırmamak için bin bahaneyle yola çıkanların elinde kalan en gözde argüman ise “Kanal İstanbul erkekliği öldürür.” Kim ne derse desin, 83 milyonun başkanı “Biz bu işi yapacağız” diyor. Tam o sırada ağaçlar İmamoğlu’nu, vatandaş Erdoğan’ı alkışlıyor.
“Ben uykusuz geceler yaşıyorum. Kanal İstanbul benim uykularımı kaçırıyor” dedi.
Kim dedi, 16 milyon İstanbullu'nun başkanı Ekrem İmamoğlu...
Ne zaman dedi?
31 Aralık günü Çevre ve Şehircilik İstanbul İl Müdürlüğü’ne Kanal İstanbul’un yapımı için itiraz dilekçesini verirken...
Ne talihtir ki, 2019’un son etkinliğine itiraz dilekçesiyle katılarak tarihe adını “istemezükçü” olarak bir kez daha yazdırdı. ‘Ben yapmaya değil, yıkmaya, engellemeye geldim’ der gibi. Ağaçlar evet, bu sırada onu çılgınca alkışlıyordu. İBB Başkanını alkışlamaktan bîtap düşen ağaçlarda yaprak kalmamıştı.
KİMİN ÇIKARI İÇİN?
Kendisini bu derece uykusuzluğa gark eden, canhıraş bir şekilde savunmaya iten sebepler insan sevgisi mi, hayvan sevgisi mi diye düşünürken, Paris, Kopenhag, Strasbourg, Berlin ve Londra’ya yaptığı geziler geliyor akıllara. O masalarda kamuoyuna yansımayan neler konuşuldu bilemeyiz, ama masadan kalkınca müstemleke zihniyetin ağzıyla konuşulduğu ortada. Başta İngiltere, ABD, İspanya, Almanya ve Yunanistan olmak üzere birçok Avrupa ülkesi Kanal İstanbul’a karşı. Bazılarının korkusu, Süveyş veya Panama Kanalı’na rakip olması endişesi taşıdığından anlaşılır bir durum. Zira İspanyol El Pais gazetesinin “Süveyş ve Panama’ya rakip olan yapay bir boğaz” manşeti attığını biliyoruz.
İngiltere’nin önde gelen gazetelerinden Financial Times ise Kanal İstanbul Projesiyle birlikte Montrö’nün hiçbir hükmü kalmayacağını belirterek, ‘Kanal İstanbul projesiyle hedeflenen amaç çok basit ve yeni değil. Ankara tüm zorluklara rağmen boğaz trafiğini düzenleyen Montrö Antlaşmasını yeniden müzakere etmeyi umuyor’ değerlendirmesinde bulunmuştu. ABD’nin önde gelen medya kuruluşlarından Bloomberg ise tehditvari bir dil kullanarak, projenin durdurulmasının Türkiye için daha iyi olacağını söylemişti. Almanya ve Yunanistan gibi ülkeler de öyle... Çıkarları zedelenenlerin karşı söylemler geliştirmeleri gayet anlaşılır. Yoksa İmamoğlu da öyle mi? Kimin çıkarı için bunca velvele?
AĞAÇLAR ÇILGINCA ALKIŞLIYORDU
Montrö’ye gelecek olursak... Montrö İstanbul boğazını değil, Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı'nın bütününü kapsar. Yabancı gemilere bayrak ve yükleri ne olursa olsun işlem görmeden Boğazlar’dan geçme hakkı veren bir sözleşme. Hem de masrafsız ve denetimsiz. Kanal İstanbul yapıldığında yılda en az 6 milyar dolar gelirimiz olacağından söz ediliyor, ama bu tarz şeyleri İmamoğlu’na değil de çok farklı kişilere söyleyeceksiniz en nihayetinde.
Kendisi yine de 16 milyon İstanbullu'nun başkanı, sözlerine kulak vermek lazım. Bu düşünceyle oturduğumuz ekran başında;
- İmamoğlu ‘bilim’ dedi, bilimi ayaklar altına aldı.
- Kimseye sormuyorlar dedi, ‘referandum yapılsa, İstanbullu evet dese bile hukiki olarak mücadelemizi sürdürürüz’ dedi.
- Depremi tetikler mi sorusuna ‘evet’ dediği halde, Celal Şengör telefonla yayına bağlanıp “Kanal İstanbul depremi tetiklemez” dediğinde “Ben depremi tetikler demedim” diyerek kendini yalanladı. Daha sonra da “O Celal Şengör’ün fikri” dedi, “Bizim eriştiğimiz bilim insanlarının fikri tersi yönde” diyerek bilimin taraflılığını kanıtlamış bulundu.
Üstelik “Ben, genelkurmay, cumhurbaşkanı, başbakanınızım, Türkiye Cumhuriyetinin, hem de Amerika’nın prezınt prezınıyım, dikkat et ayağını denk al” diyen Mersinli dayı gibi “Ben herhangi biri değilim, 16 milyonu temsil ediyorum, Celal Şengör’ü bağlamanız yanlıştı” diyebildi. O sırada ağaçlar da çılgınca alkışlıyordu.
Kanal İstanbul projesine ait protokolün hukuksuz olduğunu iddia ederek İBB olarak Kanal İstanbul projesinden çekildiklerini duyurması ayrı bir facia.
Hukuksuz olmasının sebebi neymiş? Meclis kararı olmadan imzalanmış olması, imzalandıktan sonra meclis kararı alınmasıymış. Oysa kendisi de bizzat aynı hukuksuzluğu işlemiş, 2 Ekim günü Paris Belediye Başkanı ile meclis kararından önce protokoller imzaladığı ortaya çıkmıştı.
DOLAR, LİRA KARMAŞASI
Peki, 2011 yılından bu yana gündemde olan Kanal İstanbul projesine “cinayet projesi” diyen, “ya kanal, ya istanbul” sloganıyla kitlesini harekete geçirmeye çalışan İmamoğlu bu projeye hangi gerekçeklerle karşı çıkıyor?
- İmamoğlu, projenin şimdilik yaklaşık 75 milyar dolara mâl olmasının öngörüldüğünü ve bunun yerine ülkede birden fazla başka cazibe merkezleri üretilebileceğini söyleyerek ÇED raporunda yazan 75 milyar lirayı dolar olarak dile getirdi.
- Kanal İstanbul projesi ile ilgili Anadolu Ajansına açıklama yapan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan ise projelendirme sonrası yapım maliyetini toplam 15 milyar dolar, inşaat maliyetini ise 10 milyar dolar olarak belirlediklerini kaydederek, projeyle ilgili kâr ve zarar hesabını şu şekilde dile getirdi: “Kanal İstanbul’a 2020’de kazmayı vurursak, projeyi 2025 sonu 2026 gibi tamamlamış olacağız. Kanal İstanbul Projesi ile Hollandalı, Belçikalı, Fransız firmalar ilgileniyor. Hepsi bu işlerde uzman firmalar. Hesaplara göre Kanal İstanbul’dan geçecek gemilerden alınacak para, asgari yıllık net 1 milyar dolar civarında. 68 bin kapasiteli kanaldan 50 bin gemi geçtiğinde yıllık 5 milyar dolar gelirimiz olacak, bu rakamlara gelecekte ulaşacağız.”
- Ekrem İmamoğlu Kanal İstanbul projesinin yüzde 30 civarında su havzalarını yok edeceğini söyledi.
- Bakan Turhan da, Kanalın yapılmasıyla Sazlıdere Barajı’nın yüzde 60’ının devre dışı kalacağına işaret etti. Bu şekilde ortaya çıkacak İstanbul’un yüzde 2,5’lik su ihtiyacının karşılanması için kentin yakın çevresinde Hamzalı, Pirinççi ve Karacaköy barajlarının yapılacağını ve bunların söz konusu su ihtiyacını fazlasıyla karşılayabileceğini dile getirdi.
BİLGİ ALMAK DEĞİL BİLGİ VERMEK DERDİNDE
- İmamoğlu eleştirmeye devam ediyor: “Etkisi, üreteceği tahribat, neye mâl olacağı konusunda, faydaları ve dezavantajları konusunda hiçbir bilgileri yok. Dünyayı, ekosistemi, iklimi, depremi her yönüyle etkileyecek, nüfusu, yapılaşmayı, rantı derin etkileyecek bir konunun yüzeysel geçiştirilip ‘Biz ihaleye çıktık’ denecek bir süreç olmadığının altını çiziyoruz” diyor.
- Oysa Bakan Turhan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Kanal İstanbul’a ilişkin bilgi almaya yönelik Bakanlığa herhangi bir başvuruda bulunmadığını belirterek şunları söyledi: “Her sorusuna vereceğimiz cevap olmakla birlikte, ikna olmayacağını bildiğimizden cevap vermeye gerek duymuyoruz. Bizim hesabımız milletimize, bunun bilinciyle işimizi ülkenin menfaatine olduğuna inandığımız için yapıyoruz.”
Zaten İmamoğlu da bilgi almak için değil, bilgi vermek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşme talep ediyordu. Ne de olsa bir şey bilinecekse onu da en iyi CHP’liler bilirdi (!), öyle değil mi?...
Öte yandan Boğazdan geçen gemilerin kaza riski meselesi var. Geçenlerde Erdoğan Independeta olayını hatırlatmıştı ama bu kadar etkisi olmasa bile sayısız kaza oluyor Boğaz’da. Independenta tanker kazası 15 Kasım 1979 tarihinde ham petrol yüklü bir tanker gemisi ile bir kuru yük gemisinin çarpışması sonucu İstanbul Boğazı’nda meydana gelen kazaydı. Yangın 27 gün sürdü. Kazada 43 gemi mürettebatı öldü.
Binlerce ton petrol denize aktı. O dönemi yaşayanlara göre, o kadar duman yükseldi ki gündüz vakti gece yaşandı.
ERKEKLİĞİNİ KAYBETMEK İSTİYOR MUSUN?
Boğaz ticaretini olumlu yönde etkileyecek ve kazaları da engelleyecek olan Kanal İstanbul projesi aleyhine İBB’nin düzenlediği çalıştay ise tam bir skandal. Çalıştayda CHP’li İstanbul Milletvekili Ali Şeker, “İstanbul’un erkeklerini de kimyasal olarak hadım edecek” ifadelerini kullandı.
Oturumda konuşan Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Saydam da “Bu yükü insana ve hayvana verirsek ne olur? İnsan da hayvan da ölür koku çıkar. Çıkan koku da etrafı sarar. Peki bu koku ne yapar, ben değil yayın söylüyor. Çıkan bu koku erkek üremesini, erkekliği öldürür. Dolayısıyla referanduma giderseniz soracağınız soru bu. Kanal İstanbul yapılırsa erkekliğini kaybetmek istiyor musun? İstemiyor musun?” şeklinde aklın sınırlarını hayli zorlayan bir tevilde bulundu.
ARAPLARIN RANTI MI, CHP’LİLERİN RANTI MI?
Söylentiye göre Kanal İstanbul’un çevresinden Arapların aldığı araziler ve rant meselesine değinmeden olmaz. 30 milyon metrekare arazi alınmış, ilk iki sırada Arap firmaların olduğunu söylüyor İmamoğlu. AK Parti Grup Başkanvekili Cahit Özkan ise başka bir iddia ile ortaya çıktı. “Kanal İstanbul projesine karşı çıkan CHP’lilerin, özellikle parti yöneticileri, il ve ilçe başkanları nezdinde çok ciddi arsalar aldıklarını ve araziler kapattıklarını biliyoruz” dedi. Bu durumda Araplar mı, yoksa CHP’liler mi ipi göğüsleyecek, birlikte göreceğiz.
İsteyen istediğine inanmakta serbest, fakat bir çözüm de bulmak lazım. O halde sözü 16 milyonun değil, 82 milyon Türkiyelinin başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bırakalım: “Çıkmış İstanbul’a böyle bir kanal gereksiz diyor. Bunun kararını verme yetkisi sana ait değil. Biz bunun kararını verdik. Senin böyle bir yetkin yok, bu İBB Meclisi’ne aittir. Adımlarımızı attık atıyoruz, yola kararlı bir şekilde devam ediyoruz. Biz bu işi yapacağız. Kurumların görevi, devletin aldığı karara uygun şekilde kendi sorumluluk alanlarında üzerlerine düşeni yapmaktır. Görevini ihmal eden hesabını millete ve hukuka muhakkak verecektir.”