Siyâsî ve iktisâdî yönleriyle göç ve göçmen gerçeği...

Siyâsî ve iktisâdî yönleriyle göç ve göçmen gerçeği…
Siyâsî ve iktisâdî yönleriyle göç ve göçmen gerçeği…

Çok yönlü bir konu olan göçü, ülkemiz ve dünya açısından içtimâî, siyâsî ve iktisâdî cepheleriyle ele alarak konuya farklı çözümler önermek ve ülkemiz açısından buna dair planlara odaklanmak durumundayız. Takvimini bir göç hâdisesi olan ‘Hicret’ ile başlatan bir medeniyetin ve bir göç ülkesi olan Türkiye'nin insanlarına yakışan da budur.

Bir göçmenler ülkesi olan ülkemizde göçü bütün boyutlarıyla değerlendirmek farklı ve derin bir mânâ ifade eder. Türkistan’dan kalkıp Anadolu topraklarına çeşitli siyasi ve iklim olayları vesilesiyle gelen milletimiz bu toprakları benimsemiş ve 1000 yıldır bu topraklar üzerinde hüküm sürmüştür. Buradan başlayarak önce Osmanlı döneminde Balkanlara ve sonra Cumhuriyet döneminde 1963 yılından itibaren başta Almanya olmak üzere Avrupa’ya ve bütün dünyaya dağılmış bir millet olarak bizler göçü en iyi tanıyan milletlerin başında geliyoruz.

İslam takvimi hicret ile başlar

Buna ilaveten; İslam medeniyeti olarak Hicreti yani göçü takvim başlangıcı yapmış yegâne medeniyetiz. Bu anlayışla İslam dininin takvimi, vahyin başlangıç gününden yani doğumundan değil, hicret yani Peygamber Efendimizin (a.s.v.) Mekke’den ana yurdundan Medine’ye hicreti yani göçü ile başlar.

Bu ahir zaman Peygamberinin ümmeti açısından bir medeniyet inşasına vesile olmuş, din ferdî inanç boyutundan içtimâî cihan şümul medeniyet boyutuna göçten sonra geçmiştir. Bu âdeta ruh ile bedenin buluşması gibi İslam medeniyetine can vermiştir.

Günümüzde göç olgusu maalesef daha ziyade menfi yanlarıyla tanınmaktadır. Aslında “göç”mek kimsenin gönüllü olarak yapmak istediği bir fiil değildir, kimse yurdunu, memleketini (huzur içinde yaşadığı ihtiyaçlarını görmüş olduğu bir ortam var ise) terk etmek, bilmediği diyarlara gitmek istemez.

Dünyada 280 milyonu aşkın insanın göçmen durumunda olması elbette içtimâî, siyâsî, iktisâdî birçok sebebin neticesidir. Göç ve sebepleri, bütün dünya tarafından birçok boyutuyla ele alınmakta ve bunun engellenmesi veya bazı şartlarda teşvik edilmesi konusu tartışılmaktadır.

Trump ve göç meselesi

ABD'de ikinci defa başkan seçilen Trump, 2024 Kasım ayında yapılan başkanlık seçimlerinde göçmen konusuna çok ehemmiyet vererek sınırlara duvar çekmek dâhil göçmenleri engellemek, ülkesinin istikrar, güvenlik ve iktisâdî kalkınma açısından ehemmiyetine binaen en öncelikli maddesi olmuş ve seçimi kazanmasına da önemli katkıda bulunmuştur. Aynı Trump'ın seçim sonrası yaptığı açıklamada, Amerikan üniversitelerinden mezun olanlara çalışma müsaadesi vereceklerini belirtmesiyse aslında göçe karşı değil nitelikli göçü teşvik eden bir politika uygulayacaklarını göstermektedir.

Avrupa'da Almanya ve Fransa başta olmak üzere göç karşıtları siyasi partiler kurmuş ve ülkelerinde milliyetçi akımlar güçlenmiş, göçmenlerin çoğalmasıyla birlikte ülkenin en önemli gündemlerinden biri olmuş ve fakat ekonomik gelişmelerini sürdürebilmek için bütüncül göç politikalarına devam etme ihtiyacı çoğunluk partilerin belirli farklılıklarla ortak politikası olarak devam etmektedir.

En karanlık göç

Göçün en karanlık yönü, bunu politik ve iktisâdî bir şekilde 170 yıldır uygulayan siyonist zihniyet ve akabinde sözde israil devletidir. Kuruluşu öncesi 19.yy da, İngiltere’nin ilk ve tek yahudi kökenli başbakanı Benjamin Disraeli’i tarafından ve Rothschild ailesinin finansmanıyla Filistin topraklarında bir devlet planlanmış, Osmanlının mâli zayıflığından faydalanarak toprak satın alma ve koloni kurma talebiyle yani önce insancıl görüntüyle başlatılmış, daha sonra 1917 senesi Balfour deklarasyonu ile İngiliz İmparatorluğu’nun resmi politikası olarak ilan edilmiştir.

Ortaya çıkan çatışmalarla İngiliz himayesinde büyütülen bu göç akımı, 1948’de israil devletinin ilanıyla ilk hedefine ulaşmış ve günümüz itibariyle toplu katliamlarla Filistinliler göç etmeye zorlanırken aynı zamanda dünyadaki yahudi nüfusu israile çekilerek ve yeni açılan yerleşim yerlerine yerleştirilerek iki yönlü göç politikası en zalim boyutuyla uygulanmaktadır.

21. asrın bu en zalim hâdiseler zinciri çok bilinçli bir göç politikası olarak tarihe geçmiş ve arkasından yayılmacı bir politika olarak da ilan edilmiştir.

Türkiye göçler ülkesi

Ülkemizde milyonlarca insan Balkan ve Kafkas kökenli göçmen olmasına rağmen 2010 yılında Suriye’de ortaya çıkan büyük iç savaş ve bunun neticesinde ülkemize göçen milyonlarca insan, sosyal ve iktisâdî birçok sorunla karşılaşmış, ülkemiz bunun iktisâdî maliyetini aşabilmek için AB dâhil olmak üzere yurt içi ve dışından destek istemiştir.

Ülkemize gelen göçmenler eğitim, sağlık, mesken, iş ve aş sorunları gibi temel ve önemli meselelerle başa çıkmaya çalışmış ve neticede bazı mevzi uyumsuzluklar örnek gösterilerek Avrupa’dakine benzer bazı milliyetçi görünümlü göç karşıtı akımlara zemin hazırlanmıştır.

Dolayısıyla bütün dünyada bu kadar yankı uyandıran göç konusunu ele almak, göçmenleri bir sorun olarak değil, göçe sebep olan unsurların gerçek sorun olduğu gerçeğinden yola çıkarak, bu sorunların ne olduğu ve nasıl ortadan kaldırılacağını vurgulamak gerekir.

Göçmenlerle uğraşmak yerine göçmen gerçeğini kabullenmek, onların iktisâdî gelişimimize katkıda bulunmasını temin etmek, uyum sağlamasına gayret etmek ve onlarla birlikte ülkemizi kalkındıracak yolları bulmak zorundayız. Tabii ki ülkemizde sorun hâline gelen, suça karışan ve ülkemize zarar veren unsurları ülke dışına çıkarmak uygun olandır.

Lâkin ülkemize gelen göçmenlerle birlikte sermayenin de Suriye’den, Yemen’den, Irak’tan ve diğer komşu ülkelerden ülkemize geldiğini unutmamak gerekir. Yani göçmenlerle birlikte işadamları da sermayeleri ile beraber ülkemize gelmekte, yatırımlarını ülkemize getirmekte, ihracat yapmakta ve ülkeye büyük katkılarda bulunmaktadır.

Göç odaklı planlama

Doğu bölgelerimizde çoban bulmakta dahi zorluk çekildiği bir ortamda bilhassa Afganistan’dan gelen ve çobanlık mesleğine vakıf insanların Türkiye’nin et üretimine yapmış oldukları katkı gözden kaçırılamaz. Dolayısıyla doktoruyla, iş adamıyla, bir taraftan eğitimli, diğer taraftan çobanı, işçisi ve ustasıyla her seviyede mesleğe katkıda bulunabilen göçmenlerin uygun bir şekilde istihdam edilmesi; bilhassa sermayesiyle buraya gelip yatırım yapanların en iyi şekilde uyum sağlamasının temini ülkemizin menfaati açısından önemlidir.

Çok yönlü bir konu olan göçü, ülkemiz ve dünya açısından içtimâî, siyâsî ve iktisâdî cepheleriyle ele alarak konuya farklı çözümler önermek ve ülkemiz açısından buna dair planlara odaklanmak durumundayız. Takvimini bir göç hâdisesi olan ‘Hicret’ ile başlatan bir medeniyetin ve bir göç ülkesi olan Türkiye'nin insanlarına yakışan da budur.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım