Siyanürlü toplu ölümler üzerine
Bu ve benzeri olaylarda kullanılacak dilin doğru tespit edilmesi ‘hayatî’ ehemmiyet taşır. Yazılı, görsel basınıyla, sosyal medyasıyla, kamuoyuyla, devleti ile benzeri hâdiselere yaklaşım hususunda daha itinalı olunması elzemdir. Böylesi zamanlarda kurulacak her cümle, alınacak her tavır, faturası yine toplum olarak birlikte ödeyeceğimiz sonuçlar üretebilir potansiyele sahiptir.
Son günlerde yöntem açısından baktığımızda birbirine çok benzeyen ve kamuoyuna ‘intihar’ olarak yansıyan toplu ölüm vakıaları ile karşılaşıyoruz.
Önce İstanbul’un Fatih ilçesinden 4 kardeşin siyanür içerek intihar ettiğini duyduk. İfade edilene göre kardeşler ‘maddi sıkıntıları’ sebebi ile intihar etmişlerdi. Yazılı ve görsel medyanın ve daha da öncelikli olarak sosyal medyanın oluşturduğu ön kabuller sebebi ile olsa gerek, sesleri kısık kalan bazıları bu hadisenin bir toplu intihar olayı değil, intihar eden bir bireyin, ölmeden evvel kardeşlerine de siyanür içirerek önce onları öldürdüğü akabinde kendi hayatına son verdiğini seslendirdiler.
Sonrasında Antalya’dan bir haber aldık. Yine siyanür vardı işin içinde. Antalya’da bir baba ile 9 yaşındaki ve 5 yaşındaki çocuklarının cesetleri el ele bulundu, annenin ise banyoda yaşamını yitirdiğini öğrendik. Babanın bıraktığı mektup ailenin geçim sıkıntısı çektiğine işaret ediyordu: “Herkesten özür diliyorum ama artık yapacak bir şeyim yok. Hayatımıza son veriyoruz.”
Ve geçtiğimiz Cuma günü İstanbul Bakırköy’den gelen haber de daha evvelki iki vakıanın aynısı izler taşıyordu. Bir karı koca, 6 yaşındaki çocuklarıyla birlikte siyanür kullanılmak sureti ile yaşamlarını yitirmişlerdi. Bu olay da bir intihar olayı olarak görüldü medyada ve dolasıyla kamuoyunda.
Her üç hadisenin de ortak noktalarını çıkaracak olursak;
1- Ölümler siyanür vasıtası ile gerçekleşmiş
2- Aile fertlerinden biri diğerlerine siyanür vererek ölmelerini temin ettikten sonra yine aynı yöntemle kendi hayatını da sona erdirmiş
3- Her üç vakıada da ‘geçim sıkıntısı’ gerekçesi dillendiriliyor
4- Her üç vakıa da bir ailenin topyekûn ölümü ile sonuçlanmış durumda
5- Her üç vakıanın da topluma sirayet eden yanı hesap edilenin üzerinde bir etki yapmaktadır.
Bulunduğumuz ortamda, bir arkadaşımızın ‘işsizlik, geçim sıkıntısı, yoksulluk gibi nedenlerle toplumda gerilim yükseliyor’ tespitinde bulunması sonrasında bir hekim arkadaşım bu konuya dair şu açıklamaları getirdi;
Bu bilinen bir durumdur. Hangi kötü olayı detaylarıyla tariflersen o kötü olayın yayılmasına da vesile olursun.
Bu işin bana kalırsa dikkat edilmesi gereken ilk kısmıdır. Diyelim ki, ister geçim sıkıntısı sebebi ile olsun ister başka bir nedenle, bir kişi intihar etmeyi düşünüyorsa, intihar vakıalarının karakteristik özelliği gereği geride kalanlardan intikam almak onun en büyük arzusudur. Bu örneklerden ilki, topluma sirayet eden yanıyla büyük etki uyandırdı mâlum. Herkes bu olayı konuştu. Veresiye defterinden, iş arkadaşlarına söyledikleri, elektrik borcunu kesmeye gelen elektrik idaresine gelen tepkilere, siyasilerin hadise üzerinden politik çıkarımlar elde etme çabalarına kadar birçok yönüyle gündem oldu. Ve belki de en önemlisi, hadiseden -sözüm ona- kendisine pay biçmek sureti ile hâdisenin sorumluluğunu üzerlerinde hissederek ‘keşke’ cümleleri kuranlardı. Bir intihar niyetlisi için bulunamayacak bir iklimdir bu.
Gelelim olayın bir diğer boyutuna; Hekim arkadaşım şöyle devam etti;
“Eşyayı adıyla çağıralım. Siyanürü diğerlerine içiren şahıslar bunu silahla yapmış olsalardı ‘cinnet geçiren baba/abla/anne olacaklardı. Bu insanları da ‘katil’ diye adlandırmak lazım.”
Medyanın kullandığı dil çok önemli. Medyanın bu meselelere ‘toplu intihar’ demesi bir ‘modellemeyi’ de beraberinde getirir. Oysa ‘kâtil’ tanımlaması yerine oturan bir tanımlamadır.
Ve devam etti arkadaşım;
“Bir de profesyoneller bu vakıalardaki yöntemleri fark ederlerse işte iş o zaman bambaşka bir yere gider. Mesela bir dördüncü kişi üç kişiyi aynı yöntemle öldürür ve ortadan kaybolabilir pekâlâ.”
Buyurun size bambaşka bir boyut. Yani, ‘geçim sıkıntısı, yoksulluk’ gibi gerekçelerle toplumda bir infial uyandırmak isteyen bir örgütlenme biçimi, bu yolu, yöntemi kullanır ve bunu da sürekli hâle getirirse ne olacak peki?
Bu ve benzeri olaylarda kullanılacak dilin doğru tespit edilmesi ‘hayatî’ ehemmiyet taşır. Yazılı, görsel basınıyla, sosyal medyasıyla, kamuoyuyla, devleti ile benzeri hâdiselere yaklaşım hususunda daha itinalı olunması elzemdir. Böylesi zamanlarda kurulacak her cümle, alınacak her tavır, faturası yine toplum olarak birlikte ödeyeceğimiz sonuçlar üretebilir potansiyele sahiptir.