Sıcak para politikası yakar

Sıcak para politikası yakar.
Sıcak para politikası yakar.

Krizden çıkış için kullanılan sıcak para politikası yüksek maliyeti olmakla uzun vadede sürdürülebilir değildir ve sürdürüldüğü takdirde geçmişte yaşandığı gibi ağır faturalara mâl olur. İthalatı azaltacak, ihracatı arttıracak firmaların yurt içi finansmana yüksek faizler ödemesi, kısa, orta ve uzun vadede ülkemize daha fazla yük getirecektir. Yüksek faiz politikasıyla enflasyonu engellemek için tüketimi kısayım derken, üreticiyi finansal olarak boğmak doğru bir politika değildir. Rakamlar incelendiğinde uygulanan politikalardan tüketim değil üretim menfi etkilenmiş görünmektedir.

Son günlerde ekonomik programın iyi gittiğine ilişkin yurt içi ve yurt dışından gelen bazı haberler, piyasayı yakından inceleyen ve yaşayan bir kişi olarak konuyu yakından inceleme ve yorum yapma zorunluluğu doğurdu. Bu yazı ülkemizin istikrarı ve gelişmesi için ekonominin iyi gitmesi yolunda yapılan tahlillere ve piyasa bilgilerine dayanarak bazı samimi ikazları ve iyileştirme gereklerini içermektedir.

Öncelikle “sıcak para politikası” ülkemizde yıllarca değişik hükümetler tarafından uygulanmış bir politika. Şahsen şahit olduğum rahmetli Özal hükümet döneminde başlamak üzere çeşitli hükümetlerin can simidi olarak sarıldıkları bir politika.

Amacı, ülke dışından döviz gelişini yurt içinde yüksek faiz politikasıyla cazip hale getirerek, cârî açık ve dış borç ödemelerinde maddi rahatlama sağlamak olageldi. Bu iki parametre yani yüksek iç faizle dış sermaye çekmek, uygulandığı dönem için hastaya ağrı kesici vermek misali hastalığın sebep olduğu ağrıyı ortadan kaldırarak bir rahatlama sağlar.

Neticesinde döviz değer artışı azalır veya bazen geri gider (çok tehlikeli boyut) matematik olarak Türk parası değerlenir, dövize dayalı enflasyon doğal olarak azalır. Bunlar ağrı kesicinin tesirleri olarak iyi görünür ama aslında hastalığa yol açan temel sebepler ortadan kalkmadığı için rahatlama geçicidir. Asıl tedbirler yani hastalığa sebep olan unsurlar ortadan kaldırılmaz ve rehavete düşülürse tsunami gibi gelecek dalga çok daha şiddetli olur.

Fırsatçı para tehlikelidir

Aslında rahatlamaya sebep olan dış döviz bizi sevdiği için ülkemize gelmez ve uzun vadeli değildir. Konjonktürel olarak uygun şartları ve diğer ülkelerle kıyaslamalı olarak ortamdan faydalanan vahşi bir finansçıdır. Acıma hissi yoktur, yıkıp çıkmaya hazırdır. Ülkenin öz parası değil fırsatçı dış kaynaklı paradır ve kazanılmış bir değer değildir. Ülkemizde uygulanan politika faizi, enflasyon dengesine göre ayarlanıyor gibi görünse de aslında döviz / faiz getirisine göre ayarlandığı anlaşılmakta.

Uygulanmakta olan yüksek faizin döviz karşısında sunduğu rant dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyecek kadar çok. Dövizin 5 aylık artışı %8.5 iken faizin 5 aylık bileşik getirisi %22’yi geçmiş görünüyor yani özetle 100 doları TL ye çevirip 5 ay sonra faizi alıp tekrar dolara dönerseniz 113.5 dolar alırsınız, bu da yıllık %33 gibi çılgın bir rakama gelir.

Ülkemizin en zor zamanında dolar finansmanına %10-12 faiz verdiğini düşünürsek bu uygulamanın neden hızlı para akışı sağladığı anlaşılır. Bu kısa vadeli para kazancını yeterli bulup veya politik risk görüp ülkeye geldiği gibi kısa vadede terk etmek isterse (geçmişte defalarca olduğu gibi) fazlasıyla yıkıcı olarak gider ki bu olayı 40 yıl içinde birçok kez gördük. Demek ki bu fırsatçı para maliyetli ve tehlikelidir.

Cârî açık en büyük sorun

Hasta açısından kısa vadede ağrı kesici kullanmak, asıl hastalık tedavi oluncaya kadar kullanımı alışkanlık yapmadan (sorunlu ve diğer makul alternatifleri olsa da) kabul olunabilir ama orta - uzun vadeli kullanımı, şayet bu para geri gitmek istediğinde kim, hangi kaynaktan geri ödeyecek sorusunu da yanında getirecektir.

Öncelikle KKM’ye alternatif olan bu uygulama, onun gibi geçici bir tedbirdir fakat KKM yurt içi kaynaklı yerli bir uygulama iken bu yurt dışı kaynaklı bir uygulamadır. Yani biri yurt içine fatura keser (bedel ödetir), diğeri yurt dışına fatura keser (bedel ödetir). Yapısal reform adıyla ortada dolaşan kavram da aslında buradan çıkıyor.

Türkiye’nin aslî sorunu, cârî açık (döviz gelirlerimizin giderlerimizi karşılamaması) ve bunun yol açtığı finans istikrarsızlığıdır. Cârî fazla vermemiz için ihracat-ithalat dengemizin ihracat lehine olması lazım.

1950’li yıllarda savunmak amacıyla gittiğimiz o küçük ve bizleri halen seven Güney Kore gibi bir ülke bunu başaran önemli ekonomilerden biridir. Dünyaya mâl olmuş Samsung, Hyundai gibi onlarca markası, teknolojik gelişim sağlayan güçlü bir organizasyonu ve iyi bir eğitim sistemi vardır. İç siyasi çatışmaları çetin olsa da güçlü ekonomik gelişimini sürdürmektedir. Dual ekonomik model uygular, yani “ithalatı azalt - ihracatı çoğalt” sistemi iyi çalışmaktadır.

Ülkemiz ise maalesef temel sorunlarını çözemediği, bunu kararlılıkla uygulamadığı için iniş ve çıkışları çok olmaktadır.

Sıcak para politikası üretimi zora sokar

Her sene radikal olarak yapılan ekonomik politika değişiklikleri orta ve uzun vade yatırımcıları caydırmaktadır. Bu son karşılaştığımız krizden çıkış için kullanılan sıcak para politikası yüksek maliyeti olmakla uzun vadede sürdürülebilir değildir ve sürdürüldüğü takdirde geçmişte yaşandığı gibi ağır faturalara mâl olur.

İthalatı azaltacak, ihracatı arttıracak firmaların yurt içi finansmana yüksek faizler ödemesi, kısa ,orta ve uzun vadede ülkemize daha fazla yük getirecektir. Yüksek faiz politikasıyla enflasyonu engellemek için tüketimi kısayım derken, üreticiyi finansal olarak boğmak doğru bir politika değildir. Rakamlar incelendiğinde uygulanan politikalardan tüketim değil üretim menfi etkilenmiş görünmektedir. İstatistik yoruma tâbîdir ve asıl olan reel sektörün bilgisine itibar edilmesi daha tutarlı politikalara vesile olur.

  • Yapılması gerekenler
  • - Devletin küçülmesi ve giderlerinin azalması için pansuman tedbirler yerine cesur adımlar atılması gerekir.
  • - Cezacı olmak yerine rekabet unsurlarıyla piyasa düzenlemek ve fiyat istikrarı sağlamak temel hedef olmalıdır.
  • - Oligopol haline gelmiş sektörlerin denetlenmesi esastır ve bu oligopollerin oluşumunu engelleyecek düzenlemeler yurt içi enflasyonu engelleyecektir.
  • - Teşvik sistemleri ile yatırımların güçlendirilmesi gereklidir. Başta finansal destekler olmak üzere mevcut sistem genel ve bölgesel olarak cazibe taşımamakta ve ikili kalkınma sisteminde ithalatı azaltacak, ihracatı çoğaltacak sektörel destekler daha netice odaklı olmaktadır.
  • - Açıklanan tasarruf politikaları mevcut şekliyle fazla etki yapmayacak ve kalıcı tasarruf sağlamayacaktır. Esas tasarruf devletin bütçesinde personel sayısı ve bazı yatırımlar dahil radikal paketlerle tasarrufa yönelme olmalıdır.
  • - Tüketimi değil üretimi dizginleyen önlemlerin acilen tersine yönlendirilmesi gerekmektedir.
  • Borç yiğidin kamçısı
  • Borç yiğidin kamçısıdır, hızla kalkınmak kolay değildir. Çin devleti kalkınmak için sanayisine büyük teşvik ve mâlî imkânlar sunmuştur. Çin’de reel sektörün borçlanmasının GSMH oranı %180 iken, gelişmekte olan ülkelerde %64.3, bizde ise %47.4’ dür.
  • Yüksek faizlerle başta üretim olmak üzere birçok sektörümüz dar boğaza girmiştir. Yakın ve rakip ülkelerin sunduğu teşvik ve imkânlar birçok firmayı ülkemiz dışına çıkmaya zorlamaktadır ve gideni geri getirmek çok zordur.
  • Bazı kötü niyetli yorumların “seçim sonrası dolar 40 TL olacak” şeklindeki manipülasyonları boşa çıkmakla uygulanan politikaya güven artmıştır. Fakat para politikası, üreticileri destekleyen güçlü mâlî politikalarla ve kalıcı yapısal reformlarla desteklenmezse, sıcak para politikasının yakıcı etkisi ülkemize kalıcı hasar verir.
  • Vesselam…