Senin sandığın çocuk başkasının olabilir...
Bu konu en küçük ihtimali bile kaldıracak durumda değil. Toplumun temel yapı taşı olarak bilinen aile kurumuna bundan daha büyük bir tehdit söz konusu olamaz. Toplum içerisinde başkasına ait spermleri taşıyan birileri mevcut olduğu sürece doğacak çocukların kimin hanesine yazılacağı sorunuyla karşı karşıyayız.
Chris Long, ABD’nin kumarhaneleriyle ünlü Nevada eyaletinde yaşıyor. Las Vegas’tan sonraki en popüler şehir olan Reno sakinlerinden biri. Bölge şerifinin ofisinde çalışan bir emniyet mensubu. Hayatta her şey ile karşılaşmak mümkün ya, Chris de bir gün lösemi olarak bilinen kan kanseri hastalığına yakalanıyor. Doktorlar tek çare olarak kemik iliği nakli yapılmasını tavsiye ediyorlar. Kısmete bakın ki, tam beş bin kilometre öteden, Almanya’dan bir donör / organ bağışçısı bulunuyor. Donör ile herhangi bir görüşme söz konusu değil. Aralarında sadece birkaç mesajlaşma oluyor.
Bu arada Chris Long’un bir iş arkadaşı var. Adı Renee Romero. Aynı ofiste kriminal laboratuvar sorumlusu. Mevzu ilik nakli olsa da Chris’i ikna eden Romero, vücudunun pek çok noktasından DNA örneği alıp saklıyor ve bu işi düzenli aralıklarla tekrarlıyor. Romero’nun merak ettiği konu şu: Chris’in DNA’sı ilik naklinden ne şekilde etkilenecek?
VE DEĞİŞİM BAŞLIYOR
Kemik iliği naklinden sadece üç ay sonra alınan örnekler, kriminal laboratuvar çalışanlarını dehşet içinde bırakıyor. Zira kanda tespit edilen DNA Chris Long’a ait değil. Anlayacağınız Chris Long’un damarlarında artık kendi kanı değil, resmen Alman donörün kanı dolaşıyor.
Meseleye duyulan ilgi artıyor ve laboratuvar ekibi, iş arkadaşları Chris’ten DNA örnekleri almaya devam ediyor. Nakil operasyonundan dört yıl sonra gelinen nokta sarsıcı: Göğüs bölgesi ve saç kılları haricinde Chris’in bütün bedeni Alman donörün DNA’sına dönüşmüş durumda. Yani o artık neredeyse bambaşka biri... Dikkat buyurun; sperm DNA’sı bile değişmiş!
BAŞKA VAKALAR MEVCUT
Gelelim Alaska hadisesine...
2004 yılında meydana gelen bir tecavüz vakası Alaska polisi açısından içinden çıkılmaz bir bilmeceye dönüşüyor. Kurbanın bedeninden alınan sperm örneği, olayın gerçekleştiği vakitlerde hapiste olan bir suçluya işaret ediyor. Evet, adam azılı bir suçlu fakat bu menfur fiili o yapmış olamaz. Çünkü o sırada demir parmaklıklar ardında. Mesele uzun bir kafa karışıklığından sonra nihayet aydınlanıyor. Suçu işleyen, hapisteki adamın kardeşi. Peki, neden sperm örneği kendisine değil de ağabeyine işaret ediyor? Ortada tıpkı Chris Long örneğinde olduğu gibi bir ilik nakli söz konusu.
Ağabey iyileşsin diye kardeşine iliğini vermiş ve zamanla spermi bile ağabeyinin spermine dönüşmüş.
Alaska’dan başka bir örnek... Bu kez yıl 2005. Yine bir tecavüz vakası. Kurban kendisine tecavüz eden kişiyi teşhis ederek polise bildiriyor. Polis suçluyu yakalıyor. Fakat bir sorun var. Kadından alınan sperm örneklerinde iki farklı DNA mevcut. Bu da ortada iki suçlunun bulunduğunu gösteriyor. Fakat kurban, yakalanan kişiden başkasının hadisede yer almadığında ısrarlı. Polis yine vakayı çözmede zorlanıyor. Araştırma daha derinleşince ikinci DNA’nın kime ait olduğu ortaya çıkıyor. Sizce kim olabilir? Suçluya iliğini veren ve hadiseyle hiçbir alakası olmayan donör elbette.
ERKEK Mİ, KADIN MI? HADİ ÇIK İŞİN İÇİNDEN
Bu kez sizi 2008 yılındaki başka bir hadiseye götürelim. Ülke ABD değil Güney Kore. Başkent Seul’de bir trafik kazası meydana geliyor. Yaralıyı apar topar hastaneye kaldırıyorlar. Alınan kan örneği doktorları allak bullak ediyor. Çünkü ellerindeki kan örneğine göre yaralının bir kadın olması icap ediyor. Fakat hemen yanı başlarında yatan kimse orta yaşlı bir adam. Adamın farklı organlarından alınan DNA örnekleri doktorları daha da şaşırtıyor. Böbrek dokusu hastanın erkek olduğunu doğrularken dalak ve akciğerde hem erkek hem de kadın DNA’sı birlikte bulunuyor. Derken mesele açığa kavuşuyor. Adam meğer lösemi hastasıymış ve kendi kızından ilik nakli yapılmış.
ÇOCUK KİME AİT OLACAK?
Chris Long örneğinden hareketle konuşan kimi doktorlara kalırsa ilik nakli sonucunda kan hücreleri değişse bile, bu durum sperm hücrelerinin de değişeceği mânâsına gelmiyor. Nitekim Chris Long’un Kaliforniye Üniversitesi’ndeki doktoru Mehrdad Abedi’ye göre hastasının sperminde görülen değişimden daha önce geçirdiği vazektomi (sperm kanallarının kapatılması) operasyonu sorumlu. İki çocuk sahibi Long, bu operasyonla yeniden çocuk sahibi olamadığı için doktoru Abedi’nin ortaya attığı tezi test etmek mümkün değil.
Yalnız şöyle bir gerçek söz konusu... 2004 ve 2005 yıllarında Alaska’da meydana gelen hadiseler, spermlerde görülen DNA değişiminin vazektomiyle alakası olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Yaşanan tecavüz vakalarında kurbanlardan alınan spermlerin donörlere ait çıkması, Doktor Abedi’nin ve aynı minvalde düşünenlerin tezini tamamen bertaraf ediyor.
BU KONU İHTİMAL KALDIRMAZ
Geçtiğimiz Eylül ayında gerçekleşen Uluslararası Adli Bilimler Konferansı’nda Chris Long’un DNA değişimi özel olarak ele alındı. Konferansta şu soru soruldu: Chris’in yeni bir çocuğu olsa kendi DNA’sını mı taşıyacak, yoksa Alman donörün DNA’sını mı? Bu soruya hiçbir adli tıp uzmanı Doktor Abedi gibi “Elbette kendi DNA’sını taşıyacak” diye kestirmeden cevap vermeye kalkışmadı. Varılan ortak kanaat, bu konuda araştırmaların derinleştirilmesi ve örnek sonuçların değerlendirilmesi yönünde oldu.
Netice itibariyle kemik iliği naklinde DNA değişimi birçok vakada rastlanan bir gerçek olarak orta yerde duruyor.
Hâdisenin çok boyutlu yansımaları bulunduğu muhakkak. En önemlisi de nesil emniyetini tehlikeye atıyor oluşu. Bu konu en küçük ihtimali bile kaldıracak durumda değil. Toplumun temel yapı taşı olarak bilinen aile kurumuna bundan daha büyük bir tehdit söz konusu olamaz. Toplum içerisinde başkasına ait spermleri taşıyan birileri mevcut olduğu sürece doğacak çocukların kimin hanesine yazılacağı sorunuyla karşı karşıyayız. Bakın, aile içi donörler konusuna hiç girmiyoruz bile. O kadarını kaldıracak bünye kimsede yok.
ADALETİ YANILTMA İŞİN CABASI
Eylül ayındaki Uluslararası Adli Bilimler Konferansı’nda Chris Long meselesi ele alındığında iki soru gündeme geldi.
İlkini söyledik, “Çocuk kimin olacak?”
Peki, ikincisi ne?
“Suç işlenirse kim ceza alacak?”
Bu ne demek oluyor?
Bir donörden ilik nakli yapılan kimse suç işledi diyelim.
Suçu o işledi ama suç mahallindeki DNA donöre ait.
Yandı gülüm keten helva!
Hele organize suç şebekelerinin konuya ilgi gösterdiğini düşünün...
Daha basit yöntemlerle DNA aktarım yöntemlerinin keşfedildiğini...
İşte o zaman...
Adaletin ruhuna el Fatiha!
Prof. Dr. Faruk Beşer:
Organ naklinde pek çok karmaşa ile karşı karşıyayız!
Organın naklinin insan spermine kadar uzanan DNA’sını değiştirmesi çok yeni ve ilginç bir durum. Öncelikle bunu söylememiz gerekiyor. Böyle bir durum hakkında dinî açıdan konuşabilmek için meselenin her yönüyle bilinmesi gerekir. Bilimin bu konuda son sözünü söylemiş olması gerekir. Bununla kastımız şudur: Bu vak’a tek bir vak’a mıdır, yoksa aynı şartlar altında aynı sonuç tekrarlanıyor mu? Eğer böyleyse yeni bir günümüz fıkıh problemi ile karşı karşıyayız demektir. O zaman da fakihler oturup meseleyi her yönüyle tartışırlar, ben burada sadece aklıma gelenleri söyleyeyim:
İslam’da mesela ‘sütkardeşliği mahremiyeti’ diye bir şey var. Bir zamanlar anne sütünün bebeklerde DNA değişikliğine sebep olduğunu duymuştum, bunu ilmî ölçülerle delillendiremediğim için bir şey söylemedim. Eğer böyleyse demek ki, sütkardeşlerinin birbirleri ile evlenememeleri bu DNA aynileşmesi sebebiyle olmuş olabilir; bu da üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken bir husustur.
NAKİLE KARŞI GELENLER İNSANLIK DÜŞMANI GİBİ GÖSTERİLİYOR
Süt kardeşlerin birbirleri ile evlenmeleri yasağı böyle bir DNA alışverişi sebebiyle midir? Yani bu hükmün illeti bu mudur? Bunun böyle olduğu sonucuna varılırsa o zaman ikinci adım gelir: O halde DNA değişikliği yapan alışveriş mahremiyet oluşturur denebilir. Bu da çok yönlü tartışılması gereken bir şeydir.
Benim aklıma gelen ikinci husus, organ nakli meselesidir. Bilindiği gibi organ nakline cevaz veriliyor. Hatta organ nakli caiz değildir diyen olursa insanlık düşmanı gibi gösterilerek üzerine yürünüyor. Oysa acizane kanaatim, bu mesele hâlen fakihlerin fetva verebilecekleri şekilde son noktasına kadar biliniyor değildir. Yani bizim burada da söyleyeceğimiz son söz henüz söylenmemiştir.
Çünkü bizim fetvalarımız, bilimle ortaya çıkan kesin bir sonuç üzerine olmalıdır.
Doğrusu ben de başından beri, bugün dünya üzerindeki fakihlerin cumhuruna uyarak organ nakli caizdir, insan organlarını bağışlayabilir diyorum ama bunu söylerken içimde hep problemli bir tarafın olduğu kanaati bana hiç rahat vermiyor. Yani insana bakışımla, İslam’a bakışımla fıtrî ve doğal olana bakışımla burada sakıncalı bir yönün bulunduğunu hep düşünmüşümdür. Ama dediğim gibi, bunu söylediğiniz takdirde insanın yaşamasını istemeyen katı bir fıkıhçı olabilme riski ile karşı karşıyasınız.
Onun için ne zaman bu konularda Batıda eleştiriler başlarsa biz ancak o zaman, “Demek ki öyleymiş” diyebilme şansına sahibiz.
Çünkü bunun bilimini şu anda onlar yapıyorlar ve biz onları geriden izlemek durumundayız.
Ama bu DNA değişmesi olayı olumsuz hislerimin yersiz olmadığını bana işaret ediyor. Bunun anlamı şudur: Sadece bu haberde söylenen ilik nakli olayı değil, bütünüyle organ nakli meselesi tarafsız bilimin verileriyle ve İnsan denen varlığın mahiyeti konusunda kafa yorduktan sonra tekrar ele alınmalıdır. Eğer bilimle fıkıh beraber çalışırlarsa ben şahsen organ nakli, ya da ilik nakli konusunda alışılagelenden farklı sonuçlar ortaya çıkacağını düşünüyorum. Bu son örneklerde de görüldüğü gibi böyle bir uygulama insanla ilgili pek çok şeyi değiştiriyor, pek çok karmaşa ortaya çıkarıyor.