Savaş suçlusu Hafter Yargılanmalı
Hafter bir savaş suçlusu olarak merkezi Lahey’de bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmalı. Tıpkı DEAŞ gibi sivilleri diri diri toplu mezarlara gömen bir cinayet şebekesinin lideri çünkü. Sivil alanlara mayınlar döşemesi, bazı mayınları çocuk oyuncaklarına yerleştirmesi ise alçakca bir terör faaliyeti. Bu zihniyetin Libya'ya egemen olduğunu düşünmek bile kâbustan beter.
Türkiye’nin desteklediği meşru Millî Mutabakat hükümetine ait askeri birlikler stratejik öneme sahip Terhune şehrini ele geçirdiklerinde büyük bir vâveyla kopmuş, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu anında bir açıklamaya yaparak "Terhune ve al-Asaba'da kamu ve özel mülklerin yağmalandığı, tahrip edildiğine dair çok sayıda haber geliyor; bazıları Libya'nın sosyal dokusuna zarar verme riski taşıyan intikam ve ceza eylemi gibi görünüyor" ifadelerini kullanmıştı. Açıklamanın en can alıcı cümlesi ise şöyleydi:
Oyuna Gelmeyelim
- "Terhune'de bir hastanede bulunan cesetler son derece rahatsız edici. BM misyonu Millî Mutabakat hükümetine hızlı ve tarafsız bir soruşturma çağrısı yapıyor."
Maalesef ülkemizdeki millî hassasiyete sahip haber ajansları tarafından haberleştiren metinde BM Libya Destek Misyonu’nun taraflı bakış açısı olduğu gibi verilmiş, hastane katliamıyla ilgili bölümde Hafter çetesinin adı geçen tek satır yer almamıştı. Yakın çevremizde haberi okuyanlar haliyle şaşırmış, “Bunu bizim taraf mı yaptı, nasıl yaparlar böyle bir şeyi?” diyerek kafalarda soru işaretleri oluşmuştu. Kısacası Hafter'i destekleyen uluslararası çetenin oyununa gelinmişti.
İhanetin Böylesi
Nitekim bu algı operasyonu bugün de bütün hızıyla sürüyor. Hafter'in sözcüsü Mismari’nin son yaptığı açıklamaya bakılırsa Millî Mutabakat hükümeti Libya'da insanlık suçu işliyormuş. Terhune, El Asaba ve El Urban kasabalarında bu suçlar belgelenmiş ve BM bir an önce harekete geçmeliymiş. Şu pişkinliğe bakar mısınız? Bir de şu cinliğe...
- “Erdoğan’ın ilan ettiği hayaller, Libya’daki birçok yabancı şirketin yatırımlarının bulunduğu Petrol Hilali Bölgesini kontrol etmekle ilgili.”
Türkiye destekli Trablus hükümetiyle baş edemeyeceğini anlayan Mismari, dış güçlere açıkça “Ne duruyorsunuz? Müdahale etmezseniz Türkiye size peşkeş çektiğimiz petrolü ele geçirecek” diye mesaj göndermeyi ihmal etmiyor. Kendi halkına, kendi ülkesine ihanetin tipik bir portresi.
Siz Kimi Kandırıyorsunuz?
Terhune sonrası apar topar “BM misyonu Millî Mutabakat hükümetine hızlı ve tarafsız bir soruşturma çağrısı yapıyor" açıklamasını yapan Libya Destek Misyonu’nun peş peşe bulunan toplu mezarlar sonrası dut yemiş bülbüle dönmesi ne ilginç, öyle değil mi?
Hakkını yemeyelim, BM Genel Sekreteki Guterres, sözcüsü Stephane Dujarric aracılığıyla bir açıklama yapmış ve Terhune'de ortaya çıkarılan toplu mezarların şaşkınlık yaşattığını belirtmiş. Toplu mezarlarla ilgili şeffaf bir soruşturma yapılmasını, faillerin adalete teslim edilmesini, kurbanların kimliklerinin ve ölüm sebeplerinin belirlenip yakınlarına teslim edilmesini de ayrıca ifade etmiş. Ve ne hikmetse bu hadiselerin failinden yani Hafter'den, Hafter'in bir savaş suçu işlediğinden ve yargılanması gerektiğinden tek satır olsun bahis geçmemiş. Uyanıklığı görüyor musunuz? Önce suçu Millî Mutabakat hükümetine yıkmak için isim veriyorlar; güya hızlı ve tarafsız bir soruşturma çağrısı yaparak kulak çekmeye yelteniyorlar. Sonra hakikat ortaya çıkıp katliamı Hafter'in işlediği anlaşılınca isim zikretmeden “şaşkınlık yaşama” gibi çocukça ifadelerin arkasına sığınıyorlar.
Ey Birleşmiş Milletler! Ey uluslararası toplum! Siz kimi kandırıyorsunuz? Hafter'in adını açıkça anarak, aralarında kadınların ve çocukların da bulunduğu mâsum sivilleri öldürdüğünü, dolayısıyla bir savaş suçu işlediğini, bu yüzden yargılanması gerektiğini söylemediğiniz müddetçe bu suça sizler de ortaksınız.
Toplu Mezarlar, Mayınlı Oyuncaklar
Belki duymuşsunuzdur, meşru hükümetin Dışişleri Bakanı Muhammed Seyyale, BM Güvenlik Konseyine bir mektup gönderdi. Mektupta tüyler ürperten satırlar yer alıyordu. Terhune'deki toplu mezar sayısı 11'e çıkmış, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu sivillerin bazıları diri diri toprağa gömülmüştü. Güvenlik Konseyi'nin daha önce Trablus'a yönelik saldırıları görmezden gelmesinin bugün Terhune'deki sonucu doğurduğunu vurgulayan Seyyale şöyle diyordu:
"Güvenlik Konseyi, Hafter çetelerinin Terhune'de işlediği, insanlığa karşı suç sayılan ihlaller konusunda bu defa kararlı duruş sergilemeli."
Evet, Seyyale’nin dediği gibi, Hafter bir savaş suçlusu olarak merkezi Lahey’de bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmalı. Tıpkı DEAŞ gibi sivilleri diri diri toplu mezarlara gömen bir cinayet şebekesinin lideri çünkü. Sivil alanlara mayınlar döşemesi, bazı mayınları çocuk oyuncaklarına yerleştirmesi ise alçakça bir terör faaliyeti. Bu zihniyetin Libya'ya egemen olduğunu düşünmek bile kâbustan beter.
Hafter Kimden Kopya Çekti?
Çeteci Hafter'in en büyük destekçilerinin bizzat katliamcılar olması ne tesadüf ama.
Rahmetli Mursi’ye darbe yaptıktan sonra Sisi’nin Rabia ve Nahda meydanlarındaki sivil kalabalığa reva gördüğü zulüm unutulur cinsten değil. 14 Ağustos 2013’te sabah namazını kılıyorken alçakça saldırıya uğrayan sivillerin üzerine tanklar, buldozerler, helikopterler, keskin nişancılar ve rejimin beslemesi baltacılar ile dört koldan yürüyen Sisi rejimi, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 2 binden fazla masumu katletmiş, 10 bine yakın insanı da yaralamıştı. Tarihe Rabia Katliamı diye geçen hadise sonrası ise tam 60 bin kişi saçma sapan gerekçelerle tutuklanarak zindanlara doldurulmuş, en ağır işkencelere maruz bırakılmıştı.
Mursi Mahkemede Şehid Düştü
"23 saat hücrede tek başına tutulan Mursi, işkence sayılabilecek derecede kötü, insanlık dışı ve izzet nefsini ayaklar altına alıcı muameleye mâruz kalıyor. Hakkı olan tıbbî tedavinin kendisine sağlanmaması Mursi'nin erken ölümüne neden olabilir."
Bu sözler kime ait? İngiliz Parlamentosu tarafından Mısır ile ilgili oluşturulan bağımsız araştırma komisyonu başkanı Crispin Blunt’a. Mart 2018 tarihli raporu teyit eden açıklama ise Mursi’nin oğlu Abdullah’tan gelmişti. Ekim 2018’de Washington Post’a yazan Abdullah Mursi, hipertansiyon ve diyabet rahatsızlığı bulunan babasının tedavisine izin verilmediğini söylüyordu. Nitekim Mursi, 17 Haziran 2019'daki duruşmasında yere yığıldı ve bir daha kalkamadı. Zamanında tıbbî müdahale yapılsaydı kurtulabilirdi. Ancak Sisi rejimi dünyanın gözü önünde suç işledi, onu bile bile ölüme gönderdi. Cumhurbaşkanlığı yapmış bir ismin cenazesi sabahın köründe, avukatı ve aile fertlerinden birkaç kişinin refakatinde alelacele defnedildi. Mısır’ın en çok satan gazetesi El Ehram, vefat haberini dördüncü sayfadan küçücük puntolarla duyurdu. Hafter'in akıl hocası Sisi’nin insanlıktan nasibi işte bu kadar.
Yemen'e Kan Kusturanlar
Diğer yandan BAE ve Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun Yemen’de işlediği insanlık suçları ortada.
Savaşın başladığı 2015 yılından bu yana 257 bini aşkın hava saldırısı gerçekleştiren bir katliam mekanizmasından söz ediyoruz. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün hazırladığı Yemen raporlarına bakıldığında Libya'da yaşananlara ışık tutacak bol miktarda veri mevcut. Mesela BAE-Suudi koalisyonunun yasaklı misket bombaları ve bilhassa çocuklar için ölümcül bir tuzak olan küçük bombalar kullandığı belirtiliyor. Sivillerin korunmasına ilişkin uluslararası hukukun ihlal edildiği önemle vurgulanıyor. Birbirinden beter düşman ikizler, Husiler ile BAE-Suudi koalisyonu sayesinde ülke harabeye dönmüş durumda. Yemen, 112 bin kişinin can verdiği, 28 milyonluk nüfusun neredeyse tamamının insani yardıma muhtaç hale geldiği bir coğrafya bugün. Hafter'e destek verenlerin amacı belli: Libya'yı da tıpkı Yemen gibi yaşanılmaz bir cehenneme çevirmek.