Sahih Türkçe yazıları Yargı mahkemesi!
Mahkeme yerine 1935’te Cep Kılavuzu’nda “duruştay” münasip görülmüş, fakat tutmamıştır! Duruştay’ı tutturamayanlar Yargıtay’ı kanun zoruyla yerleştirmişlerdir. Yargı moğolca, -tay eki moğolca, yasa moğolca! Biz Anadolu’daki devletimizi yıkan Moğollardan çok çektik. Onların zulümleri bu topraklarda unutulmaz. Peki, altı asır sonra hortlayıp hukuk sistemimize tebelleş olmalarına ne demeli?
Yeni kelime uydurmak veya asırlardır kullanılmayan ölü bir kelimeyi diriltmek, yerleşik mânâya karşı bir savaş ilânıdır. Düşünme, anlama mekanizmalarına çomak sokmaktır. Bu savaş bazı ahvalde hiç bir sonuca varmaz, saldırıldığı ile kalır; bazı halde de yerine geçmesi istenen kelime yaşamaya devam eder. Bu durumda zihindeki kavram bütünlüğü hasar görür.
Kelimeler belki de hiçbir alanda hukuktaki kadar önemli değildir. Bir kelime bir zanlıyı beraat ettirebilir veya ipe götürebilir! Hukukta bazen kelimelerin değil, noktalama işaretlerinin yer değiştirmesi dahi karara tesir edebilir.
Bugün birçok hukukî meselenin, adâlet ihlalinin bir taraflarında kelimelerin değiştirilmesini aramaktan yanayım. Şöyle diyebiliriz: Dili devir; hukuku, adâleti anlamsızlaştır!
Yargu/yargı kelimesinin dilimizde bir geçmişi olduğu, Ahmed Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmani’sinden anlaşılıyor. Buna rağmen 1935’te yayınlanan Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu’nda yargı kelimesi geçmez. Yargıç vardır, ama hakem karşılığı olarak kayda geçirilmiştir.
Yargı eski hukuk dilimizde “kaza” kelimesine karşılık geliyor. Bunu başka bir yazımızda ele almıştık: Dilimden bir kaza çıkacak!
Bu kaza “kadı”nın “kaza”sıdır!
“Kadı” da kim veya “Kadı mı kaldı?” denilebilir. “Kadı” hem şer’e göre hüküm veren, hem de bulunduğu yerde bazı devlet işlerini gören kimsedir.
“Kadı”nın işi, “kaza”dır. Onun verdiği karara, hükme de “kaza” denirdi.
Mevlâna’nın Türkçe şiirleri ile ilgili makalesinde M. Şerefeddin Yaltkaya onun “Senin elinden min yargu yazarmen” mısraını aktarır ve şu açıklamayı verir: “Davaya derler ve davaları fasleden kimseye yargucu denir ve yarguculuk Cengiz’in yasası üzere icra edilir. Müslimlerin kadılarına muadildirler (Uknum).”
Parantez içindeki “Uknum”, Uknum-ı Acemî isimli, kelimelerin ilk ve son harflerine göre düzenlenmiş Farsça bir kelimedir. Sözlük muhtemelen 14. Asırda yazılmıştır. Demek ki “yargu” Anadolu’yu işgal eden Moğolların hukukuna mahsus bir kelimedir. Bu mahkeme Cengiz “yasa”sına göre yapılır, Müslümanların kadısına karşılık hâkimine de “yargucu” denilir…
Ne diyelim, Selçukluyu yıkan Moğolların yasalarını, yargılarını, yargıcılarını… altı asır sonra baş tacı ettik! Adaletimizi Moğollaştırdık!
- Buna ilk isyan eden Mehmed Âkif’dir:
- İşte ben mürteci’im, gelsin işitsin dünya!
- Hem de baş; mürteci’im, patlasanız, çatlasanız!
- Hadi kanununuz assın beni, yâhud yasanız!
"Hâkim verdiği hükmün mahkûmudur."
Yar-mak’tan yar-gı, mecazen “hüküm vermek” olabilir mi? Olmaz desek ne yazar? Nerede hüküm verilir? Mahkemede, öyleyse mahkeme de “yargı”dır. Mahkeme süreci de “yargı”dır. Buradan hareketle bütün sisteme yargı denildiği de görülüyor. “Yargı mensupları.”
- Kelime bu yaygınlık iddiasına rağmen adâlet sisteminde birçok anlamı karşılayacak bir genişliğe ulaşamamış, “mahkeme”yi dolaşımdan kaldıramamıştır.
- Hâkime yargıç denilmiştir, ama yargılama “mahkeme”de yapılmaktadır, mekâna yargı denilmiyor/denilemez. Her ne kadar yargıç varsa da resmen bu işi hâkimler yapmaktadır.
Yargılama “muhakeme”nin yerini tutabilir mi? Hâkim yargılayarak mı karar verir, muhakeme/mahkeme ederek mi? Muhakeme, çeşitli görüşleri, ihtimalleri ve hâlleri göz önüne alarak hüküm verme demektir. Ayrıca, düşünme, anlama mânâsı da vardır.
Hâkim hüküm verir, verdiği karara hüküm denir. Hâkim, muhakeme, hüküm, mahkûm… Bizi bir düşünce bütünlüğüne götürmektedir. Yargıç, yargı, hüküm veya karar diyebiliriz fakat bu bütünlüğü ifade etmez.
Moğol istilası sürüyor
Mahkeme yerine 1935’te Cep Kılavuzu’nda “duruştay” münasip görülmüş, fakat tutmamıştır! Duruştay’ı tutturamayanlar Yargıtay’ı kanun zoruyla yerleştirmişlerdir.
Yargı moğolca, -tay eki moğolca, yasa moğolca! Biz Anadolu’daki devletimizi yıkan Moğollardan çok çektik. Onların zulümleri bu topraklarda unutulmaz. Peki, altı asır sonra hortlayıp hukuk sistemimize tebelleş olmalarına ne demeli?
Yargı-tay isminde “temyiz”in de yargı olarak karşılandığını görüyoruz.
Yani belirsiz, müphem bir adlandırma!
Adâlete, hukuka da yargı diyenlere rastlıyoruz!
Piyasada çok dolaşan sözleri yerli yersiz kullanan kültürel anlamda yetersiz bir kesim var ki, yargı kelimesini de mahiyetini bilmeden kullanıyorlar.
“Beni yargılayamazsın” denildiğinde ne demek istenmektedir?
“Benim hakkımda hüküm veremezsin” mi, “beni mahkûm edemezsin” mi?
Sosyal medyadaki bu mesajı nasıl anlamalı:
“Mesai harcadığınız bir insan sizi başkalarından duyduklarıyla değerlendirip yargı dağıtıyorsa zaten hiç tanımamıştır. Fitneye kulak kabartıp onun oyuncağı oluyorsa vay haline ...ok by”
“Yargı dağıtmak” ne anlama gelir? Mânâ mesaj sahibinin karnında!
Dilimizde hüküm vermek var, yargı vermek yok.
Hükümlü var, yargılı yok!
Hükümsüz de var, yargısız da fakat mânâları farklı!
“Kimliğimi kaybettim hükümsüzdür!” yerine, “Kimliğimi kaybettim yargısızdır” denilebilir mi?
Yargısız infaz var, yani yargılama yapmadan, muhakeme etmeden cezalandırma anlamına.
Mahkemeleşmek denilir, yargılaşmak denilmez!
Mahkemelik oluruz, yargılık olmayız.
Muhakeme yapılır, yargı yapılmaz.
Muhakeme yürütülür, yargı yürütülmez.
Kiminin suratı mahkeme duvarı gibidir!
Bazı davaları mahkeme-i kübraya bırakırız!
Daha bitmedi: Ahkâm var, tahkim var, hakem var...
Hukuk dilimizin hâlini yargılamalı mı, yoksa muhakeme mi etmeliyiz!
Muhakeme etse idik, bu hallere düşmezdik! Nâkıs bir kelime ile zihnimizi tağşiş etmezdik.
Ziya Paşa’yı rahmetle analım:
Kadı ola dâvâcı ve muhzır dahi şâhid
Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet?
Demişti. Biz merhumun ruhundan af dileyerek şiirini şöyle “arıtalım”:
Yargıç ola dilevci ve mübaşir tanık
Ol yargunun yargısına derler mi tüze?