Rusya-Ukrayna ateşi Balkanlara sıçrar mı?
Türkiye 2006’da Karadağ’ın, 2008’de de Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye’nin Karadağ ve Kosova’yı tanıması, Sırbistan’la ilişkilerini bir süreliğine bozmuştu. Ancak geçen zaman içinde Türkiye, Sırbistan’la ilişkilerini iyi bir seviyeye getirmiş bulunuyor. Türkiye güçlendikçe dostluğu aranan bir ülke olmaya devam edecektir. Balkan ülkeleri daima güçlü ülkelerle dostluk kurar.
24 Şubatta birinci yılına girecek olan Rusya-Ukrayna savaşı yeni bir boyut kazanarak, iki komşu ülke arasındaki bölgesel bir çatışma boyutunu çoktan aştı. Olay, Rusya-ile NATO arasında global bir savaşa dönüşmüş bir manzara arz ediyor. Almanya’daki koalisyon hükümeti içinde, Ukrayna’ya verilecek silahlar konusunda mutabakat sağlanamaması sebebiyle, savunma bakanı istifa etmek zorunda kaldı. NATO savunma bakanlarının son toplantısı sonrasında yapılan açıklamalar, çatışmaların şiddetleneceğine işaret ediyor. Her iki taraf da havaların ısınmasını bekliyor. Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski her fırsatta işgal altındaki topraklarını kurtaracağını ilan ederken, Moskova yeni bir saldırı için ordusunu güçlendirmeye hız vermiş durumda. Savaşın ne kadar süreceği ve nasıl neticeleneceği üzerine tahmin yürütmek gittikçe zorlaşıyor. Envanterinde nükleer silah bulunduran Vladimir Putin’i mağlup etmek hiç kolay görünmüyor.
Sırbistan Rusya ile işbirliğine devam ediyor
Moskova, ordusundaki asker eksiğini gidermek amacıyla çâreyi WAGNER gibi paralı askerlere çevirmiş bulunuyor. Asker ihtiyacını karşılamak için en uygun kaynağın eski Sovyetler Birliği coğrafyası olduğunu bilen Putin, bu amaçla kesenin ağzını açmış bulunuyor. Rusya ile tarihî dostluk bağları sebebiyle Sırbistan da Putin’e zor günlerinde batıdan gelen ikazlara rağmen destek olmaktan vazgeçmiyor. Son günlerde Sırbistan’da basına sızdığı kadarıyla Wagner çatısı altında Rus ordusu saflarında savaşmak üzere profesyonel asker toplandığı yazılıp çiziliyor. Hatta asker toplamak amacıyla Wagner’in Sırbistan’da bir bürosu olduğunu gazete haberlerinden okuyoruz. Son günlerde Belgrad meydanlarında Zelenski’yi, NATO teröristi olarak gösteren afişler boy gösterdi. Bu afişler, Rusya’nın Sırbistan kamuoyunda az sayılmayacak bir desteğe sahip olduğuna işaret ediyor.
AB ile tam üyelik müzakereleri yürüten Sırbistan’ın Rusya ile bu tip ilişkiler yoluyla anılması, gittikçe kötüye giden Belgrad-Brüksel ilişkilerinin daha da bozulması demektir. Nitekim AB yetkilileri, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksander Vuçiç’i Moskova’ya yaptırım uygulaması için bir kere daha sert bir dille uyardı. Bu uyarıdan sonra olsa gerek Cumhurbaşkanı Vuçiç, Wagner’in Sırbistan sınırları içinde faaliyet yapmadığını açıklamak zorunda kaldı.
Brüksel anlaşması ve ‘open Balkan’ tezi nasıl doğdu?
Sadece Balkanların değil dünyanın sayılı problemleri arasında yer alan Sırbistan-Kosova ihtilâfı, diplomasi çevrelerini meşgul etmeye devam ediyor. 2013 yılında AB yetkililerinin ısrarlı baskı ve çabaları sonunda imzalanan Brüksel anlaşması ile taraflar, ilişkileri normalleşme yolunda tarihî bir adım atmışlardı. O yıllarda iktidardaki ilk yılını yaşamakta olan bugünün Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksander Vuçiç’in bu hamlesi, Balkan barışı adına ümit verici olumlu bir sürpriz idi. Ancak üzerinden 10 yıl geçtikten sonra geriye dönüp baktığımızda, Brüksel anlaşmasının hiçbir beklentiyi karşılamadığı görülüyor. Ne yazık ki, Balkanlarda istikrarı sağlamak adına bir arpa boyu yol alınmadığı gerçeği gün gibi ortada duruyor.
Geçen 10 yıl içinde Balkanlara bir göz attığımızda ciddi değişimler olduğu görülüyor. Hırvatistan, AB üyesi oldu. Karadağ ve Makedonya NATO’ya dâhil edildi. 2013’den beri müzakere yürüten Sırbistan ise AB üyeliği konusunda neredeyse hiç mesafe alamadı. Aksine, adaylığı tartışılır bir konuma geldi. Pandemi ile bozulan ekonomik dengeler, Rusya-Ukrayna savaşı ile iyice ağırlaştı. Birkaç yıl öncesine göre Balkanlarda istikrarı sürdürmek daha da zorlaştı.
Sırbistan’ı AB adayı yapmak amacıyla batılı güçler yoğun bir çaba gösterdi. Ancak başarı sağlanamadı. Bu başarısızlığın sebebi Brüksel’de mi, Belgrad’da mı? Sorgulanması gereken bir konu. Türkiye’yi yarım asırdan fazla oyalayan Brüksel, benzer bir senaryoyu Belgrad’a mı uyguluyor?
AB üyeliği tek çare mi?
AB’nin Balkanlara yönelik başarısız genişleme hamlelerine bir alternatif geliştirmek üzere adına ‘OPEN BALKAN’ adı verilen bir alternatif geliştirildi. Brüksel’in Batı balkanları AB’ye almaktan vazgeçmediğini biliyoruz. Ancak öncesinde bölge ülkeleri ile sınırlı, minyatür bir AB gibi çalışacak bir birlik oluşturulması fikri ortaya atıldı. ABD ve İngiltere’nin öncülüğünde ortaya atılan bu teklife; Arnavutluk, Sırbistan ve Kuzey Makedonya olumlu yaklaşırken, Bosna-Hersek, Karadağ ve Kosova sıcak bakmadı. Ülkeler arasındaki bu gruplaşma sebebiyle OPEN BALKAN oluşumu ölü doğmuş oldu. Tekrar başa dönüldü. Bosna-Hersek’e aday ülke statüsü verilmesi buna işaret ediyor. Küçük ve fakir Balkan ülkeleri için AB adaylığı tek çıkar yoldur. NATO şemsiyesi ise bölgede silahlı çatışmaları önlemek için caydırıcı bir tedbir olarak algılanıyor.
NATO üyeliği küçük ülke Karadağ’ı korur mu?
İstanbul’un bir ilçesi kadar (620 bin) nüfusa sahip, dağlık, fakir, küçük bir ülke olan Karadağ, 3 yıldır hükümet krizi ile boğuşuyor. Anayasa mahkemesine yeni üç üye seçilememesi, bir krize dönüşmüş durumda.
Yakın zamanda Cumhurbaşkanı Dukanoviç’in parlamentoyu feshederek erken seçim kararı alması bekleniyor. Muhtemelen bahar aylarında yapılacak bir seçim, bölgede sonu iç kargaşa hatta çatışmalara kadar uzanacak yeni bir krize sebep olabilir.
Doksanlı yıllarda Sırbistan’la beraber hareket eden Karadağ “Balkan kasabı” Miloşeviç’in Kosova üzerine başlattığı operasyona destek vermeyerek, Belgrad ile arasına ilk mesafeyi koymuştu. 2003 yılında ise Sırbistan’la ortak devlet olan Yugoslavya’dan ayrılmak için bir adım atıldı ve böylece Yugoslavya adı tarihten silinmiş oldu.
Miloşeviç’in iktidardan düşmesi ve sonrasında Lahey’de savaş suçları ile yargılanması sürecinde Belgrad karşıtı tavır, Karadağ’da bir resmî devlet politikasına dönüştü. Bu politika, Karadağ’ı 2006 yılında bir referandumla bağımsızlığa kadar taşıdı. Batı dünyası, Belgrad karşıtı bu siyaseti, saldırgan Sırbistan’ın yayılmasını önlemek amacıyla sürekli destekledi. Kısa zamanda BM ve diğer uluslararası kurumlara üyeliği sağlandı. 2008 yılında Karadağ’ın Kosova’nın bağımsızlığını tanıması, Sırbistan’la ilişkileri fena halde bozdu. Hatta Sırbistan parlamentosunda Karadağ üzerine bir askerî harekât yapılması bile konuşuldu. Sırbistan yanlısı partiler aylarca protesto gösterileriyle günlük hayatı felce uğrattı.
2016 yılında Moskova-Belgrad destekli darbe teşebbüsü başarısızlığa uğratıldı ve akabinde Karadağ acilen NATO üyeliğine alındı. Ancak Sırbistan, Karadağ’ın kopmasını bir türlü kabullenmedi, hâlâ bağımsız Karadağ devletinin varlığını açıkça deklare etmeyi sindiremiyor. Karadağ millî kimliği, dili, Karadağ Devleti ve Karadağ Ortodoks kilisesi Belgrad nezdinde yok hükmündedir. Büyük Sırbistan ideali önünde yok edilmesi gerek bir engeldir.
Karadağ ile Sırbistan neden çatışıyor?
Her 10 yılda bir yapılan nüfus sayımlarında kendini Karadağ’lı kabul edenlerin oranı yüzde 40 üzerinde çıkarken, kendini Sırp kimliğine ait görenlerin oranı yüzde 30 civarındadır. Bu küçük ülkenin açmazı bu sayım sonuçlarında yatıyor. Ülkede mevcut olan siyasi partiler bu sayım sonuçlarına göre şekillenmiş bulunuyor. Kimlik siyaseti ile çıkar siyaseti iç içe geçmiş durumda. Ülkedeki siyasî mücadele; Belgrad yanlısı partilerle, bağımsızlığı savunan partiler arasındaki yarış olarak geçiyor. Bağımsızlığın ilanından (2006 ) bu tarafa tüm seçimler, 30 yıldır ülkeyi idare eden Dukanoviç’in bağımsızlık yanlısı partisi DPS tarafından kazanıldı. Bu sebepten olsa gerek muhalefet her geçen gün hırçınlaşıyor. Bu hırçınlık bazen iç çatışmalara sebep olacak seviyelere kadar yükselebiliyor.
2016 yılında yaşanan darbe teşebbüsünden sonra Cumhurbaşkanı Dukanoviç, Karadağı NATO üyesi yaparak, Belgrad yanlısı politikalara karşı önemli bir kazanım sağladı. Buna rağmen Belgrad hedefinden vazgeçmiş görünmüyor.
DPS ipleri elinde tutmaya devam ediyor
2020 seçimlerinde DPS birinci parti olmasına rağmen ilk kez 81 kişilik parlamentoda çoğunluğu sağlayamadı. Bundan cesaret alan Belgrad yanlısı partiler, koalisyon hükümeti ile iktidarda tutunmayı denediler, ancak kurdukları hükümet bir yıl ayakta kalabildi. Beklentileri karşılanmayan Belgrad yanlısı partiler, gelecek seçime iyice bilenmiş olarak hazırlanıyorlar.
Belgrad’ın kozu Sırp Ortodoks kilisesi
Ülkedeki siyaset ve seçimler üzerinde çok ciddi bir etkisi olan kurum, merkezi Belgrad olan Sırp Ortodoks kilisesidir. Mânevî otoritesinin yanı sıra çok sayıda tarihi ve turistik gayrimenkulün sahibidir. Turizmin çok önemli bir geçim kaynağı olduğu bu ülkede Kilise, sahip olduğu gayrimenkuller eliyle ciddi ekonomik kaynağa hükmetmektedir. 2020’de yapılan seçimlerde Belgrad yanlısı partilerin en önemli kozunun kilise olduğu ve oradan beslendiği genel kabul gören bir gerçektir.
Aslında Karadağ-Sırbistan ilişkileri birçok yönü ile Rusya-Ukrayna ilişkisine benzemektedir. Rusya, Ukrayna kimliğini inkâr ederken, Sırplar da Karadağlı kimliğini yok sayar. Ukrayna’yı devlet olarak görmeyen Rusya gibi Sırbistan da Karadağ’ı uydurma bir yapı olarak görür. Karadağ Cumhurbaşkanı Dukanoviç 1920’de fesh edilen otokefal Karadağ kilisesini ihyâ için yoğun bir çaba sarf ediyor. Ancak bu konuda başarılı olduğunu söylemek mümkün değildir.
Sırbistan-Karadağ ilişkileri ve Türkiye
Türkiye 2006’da Karadağ’ın, 2008’de de Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye’nin Karadağ ve Kosova’yı tanıması, Sırbistan’la ilişkilerini bir süreliğine bozmuştu. Ancak geçen zaman içinde Türkiye, Sırbistan’la ilişkilerini iyi bir seviyeye getirmiş bulunuyor. Türkiye güçlendikçe dostluğu aranan bir ülke olmaya devam edecektir. Balkan ülkeleri daima güçlü ülkelerle dostluk kurar.
Gerek Sırbistan gerek Karadağ’da Boşnak çoğunluğun yaşadığı Sancak bölgesi sebebiyle iyi dostluk ilişkileri, ülkelerin menfaatleri açısından gereklidir. Türkiye ile güçlenen iyi ilişkiler, Sancak-Boşnak toplumuna son derece olumlu yansımaktadır. Son 10-15 yılda gerek Karadağ gerek Sırbistan ile ticaret ve turizm alanında ciddi gelişmeler sağlanmıştır.
Sonsöz: Rusya-Ukrayna savaşı boyunca Türkiye’nin sürdürdüğü aktif tarafsızlık politikası, Sırbistan-Karadağ için de doğru ve geçerlidir. Bu politika ile Türkiye, Balkanlarda barış ve istikrara önemli katkılar sağlamaktadır.