Putin sistemin ürünüdür: Rusya’yı hangi koalisyon sistemi yönetiyor?
Anglosakson hegemonyanın emrindeki medya tarafından aylarca “Ukrayna’ya saldıracak” haberleriyle tâciz edilip, göz göre göre Ukrayna batağına sürüklenen Rusya, yaklaşık iki yıldır dünya gündeminin ön sıralarından düşmüyor. Rusya ile Batı arasında soğuk savaş sonrasında gömüldüğü var sayılan baltalar ise 2014 yılındaki Kırım işgali ve bilhassa Ukrayna savaşından bu yana yeniden bileniyor. Son olarak yaşanan Wagner ayaklanmasıyla Rusya gündemine dair yeni bir sayfa daha açılmış oldu. Evet, Rusya hemen yanı başımızda bir ülke. Fakat Türk kamuoyunun gerçek mânâda bildiği bir coğrafya olduğu söylenemez. 2017 yılına ait bir Milliyet haberi “Rus gelin sayısı 105 bini geçti” diyor ama “Rusya’yı konuşalım” deyince ülkemizde “efradını cami, ağyarını mâni” pek fazla isim de yok. Rusya’yı ‘içeriden’ bilen biriyle, İNSAMER Rusya ve Kafkaslar uzmanı Muhammed Akhiyadov ile masaya yatırdık.
Rusya’da yaşanan bir darbe girişimi miydi, yoksa dünya kamuoyuna yönelik bir oyun mu oynadılar? Neler oluyor Rusya’da?
Rusya deyince herkes doğal olarak Putin’i ve tek adam yönetimini konuşuyor. Bir mânâda doğru olsa bile aslında Putin tek başına yönetmiyor Rusya’yı.
Bir koalisyon mu var?
Putin bir sistemin ürünü, dolayısıyla Rusya’yı bu sistem yönetiyor. Bu sistemin içinde de öne çıkan bazı gruplar söz konusu. Öncelikle bir askerî kanattan bahsedebiliriz. Türkiye tarihinde bunun karşılığı ordudur ama Rusya deyince güvenlik birimleri demek daha doğru.
Siloviki denilen yapı bu mudur?
Evet, bunun içinde hem istihbarat var hem Rusya federal muhafızlar... 2016 yılında ihdas edilen bu muhafızlar, Türkiye’deki çevik kuvvet diyeceğimiz bir yapı ama sayıları çok yüksek, 340 bin civarı.
Putin paralel ordu kurdu
Paralel bir ordu gibi âdeta. Niçin böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu?
Bunların başında Putin’in güvendiği, doğrudan kontrol ettiği isimler bulunuyor.
Bundan şunu mu anlamalıyız? Putin orduya güvenmiyor.
Putin’in ordu içinde güvendiği generaller olduğu gibi güvenmediği generaller de var. Nitekim Prigojin ayaklanmasında bu gerçek bariz şekilde ortaya çıktı. Rusya federal muhafızlarının başındaki isim, 90’ların St. Petersburg’undan bu yana Putin’in yanında bulunan hatta korumalığını yapmış olan Viktor Zolotov. Prigojin hâdisesinde yaşananlar, Rusya’daki iç yapılanmanın bir sonucu. Putin orduya tam olarak güvenemiyor. Bunun en iyi örneği 2011-12 yıllarında yaşandı. Putin koltuğa üçüncü kez otururken doğrudan kendine bağlı bir güvenlik birimine ihtiyaç duyduğu ortaya çıktı. 2016 yılında ise böyle bir birimi kurdu ve başına en güvendiği isimlerden birini getirdi.
2011 yılındaki Putin’e karşı tehdidin müşahhas bir ismi var mıydı? Prigojin hâdisesinde ortaya çıkan isimler var nitekim…
2011’de yaşananlar, Rusya’da liberal söyleme sahip muhalefetin baş kaldırma denemesiydi. Putin’in üçüncü kez başa gelmesine tepki olarak büyük protesto dalgaları görüldü. Muhafızlar dedik ya, istihbarattan da bahsetmek lâzım. İstihbarat tamamen Putin’in kontrolünde bir yapı olarak biliniyordu. Ancak KGB’nin devamı olarak bilinen FSB içinde de son Prigojin hâdisesiyle birlikte farklı yapılar olabileceği gündeme geldi. Şu anda Rusya’da sorulan soru şu: Prigojin meselesi sonrasında bazı isimler ortada yok, bunlar nereye gitti? Özellikle ordu içinde bazı generallerin bir anda kaybolduğu konuşuluyor.
Bir tasfiye mi bu?
Evet, Prigojin süreciyle birlikte bir tasfiye durumu vaki. Bazı generaller açıkça Prigojin’e destek verdiler, bazıları da yapmaları gerekenleri yapmayarak tavırlarını ortaya koydular. 9-10 generalden bahsediyoruz. Yanlış hatırlamıyorsam, Kuzey Osetya’daki 58. Kolordu komutanı dört gün önce görevden alındı. Bu generalin dile getirdikleri, Prigojin’in söyleminden pek farklı değildi.
Prigojin hamlesinin bir hafta önceden Putin tarafından bilindiği, “Bunlar nasıl olsa başarılı olamaz, bırakalım da kim destek veriyorsa ortaya çıksın” diyerek bilerek tepki vermediği söyleniyor. Buna ne diyorsunuz?
Prigojin’in ayaklanma ihtimali aylar öncesinden konuşuluyordu. Savunma Bakanı Şoygu ve Genelkurmay Başkanı Gerasimov ile kavga yaşamaya başladığı andan itibaren uzmanlar bunu dile getiriyordu. Fakat kimse Moskova’ya 200 kilometre yaklaşacak kadar ilerleyeceğini, Putin’in imajını çizecek şekilde bir hâdisenin yaşanacağını doğrusu tahmin etmiyordu.
Wagner Rus devletinin malıdır
Putin en başından niye sessiz kaldı bu duruma? Prigojin ile Şoygu-Gerasimov arasındaki kavgaya perde arkasından müdahale edip, karizmayı bu kadar çizdirmeyebilirdi. Öyle değil mi?
Burada sorulması gereken soru: Wagner diye bilinen yapıyı kim kurdu? Asıl bunu sormak lazım. Putin en başından bu yana gizlemeye çalışsa da inkâr etse de Wagner’in Rusya devleti tarafından kurulduğu kimseye sır değil. Nitekim ayaklanma sonrası yaptığı açıklamada Putin, Rusya’nın yaklaşık 1 trilyon rubleyi Wagner için harcadığını ifşa etti. Dolar bazında söylersek, 11-12 milyar dolar civarında büyük bir para bu. GRU olarak bilinen askerî istihbarat eliyle kurulmuş bir yapıdan bahsediyoruz.
Rusya dünyanın en büyük topraklarına sahip bir ülke. Tataristan, Çeçenistan gibi Kremlin’e bağlı cumhuriyetler, özerk bölgeler, eyaletler, farklı bir yapısı var. Yönetim sistemi de epey karışık galiba. Ordu, muhafızlar, FSB, GRU derken kafalar karışabilir. Meseleyi kavrama babında bize daha net bir Rusya fotoğrafı çizebilir misiniz?
Rusya federal yapıya sahip bir ülke ama aslında bir imparatorluk mu, hâlâ tartışılan mevzudur bu. Nereden baktığınıza bağlı olsa da Rusya’nın bir imparatorluk olarak varlığını devam ettirdiği söylenebilir. Nitekim Tataristan, Başkırdistan ve Kafkasya’daki diğer özerk cumhuriyetler gibi küçük de olsa bazı tavizler vermek, bazı özgürlükleri temin etmek zorunda. Yine de Ruslaştırma diye bir politika mevcut mu, elbette mevcut. Fakat bunu göstere göstere açıktan yapamıyor çünkü 20’den fazla cumhuriyeti içinde barındıran yönetmesi zor bir ülke. Etnik yapılar farklı, inançlar farklı, hiç kolay değil.
Ukrayna meselesi çıktığından beri hem içeride hem dışarıda konuşulan “Rusya dağılır mı” sorusu var. Bunu takip eden ikinci soru ise şu: Böyle bir dağılmayı içeride başlatacak süreç ne olabilir? 90’lı yıllardaki Çeçenistan meselesini hatırlayalım. Etnik mânâda çıkacak bir kıvılcımın Rusya açısından domino taşına dönüşebileceğini Sovyetlerin çöküşüyle görmüş olduk. Son olarak bir de şu sorunun cevabını arayalım: Batı, Rusya’nın dağılmasını gerçekten istiyor mu? Şahsen, Batı’nın Rusya’nın dağılmasını istemediği kanaatindeyim.
Batı, Rusya dağılsın istemiyor
Batı niçin bunu istemiyor?
Rusya dağılırsa büyük bir belirsizlik ortaya çıkacak. Batı bununla nasıl başa çıkacağına karar verebilmiş değil. Rusya dağılsın, tamam da böylesine büyük bir coğrafyada yerini kim, nasıl dolduracak? Nitekim Batı’nın böyle bir niyeti olsa Prigojin’e destek verebilirdi ama vermedi. Ukrayna’ya en başından bu yana sınırlı bir destek söz konusu. Rusya’yı çok zora sokacak bir destek göremiyoruz. Batı, Rusya’ya düşman ama dağılmasından yana değil. Zayıflasın, tehdit oluşturmasın derdinde. Prigojin ileri hamle yaptığında nükleer silahların olduğu bir bölgeyi ele geçirme mevzusu gündeme geldi ve bu bir heyecan oluşturdu. Çünkü Prigojin hapiste yatmış, pek de tekin olmayan biri. Siyasetçi değil, asker hiç değil. Devlet terbiyesinden gelmeyen birinin nükleer silaha sahip olma ihtimali ürkütücü. Sovyetler dağıldığında Ukrayna’nın elindeki bütün nükleer başlıkları Rusya’ya bıraktıran bir Batı söz konusu. Sıradan bir ülkenin değil, dünyanın en büyük nükleer stoğuna sahip bir ülkenin dağılmasından bahsediyoruz. Batı bunu istemez. Putin, Batı’nın nükleer konusundaki hassasiyetini bildiği için “bu bizim kırmızıçizgimiz” diyerek defalarca mesaj verdi. Son zamanlarda Çin’in nükleer konusunu gündemden düşürmesini Putin’e tavsiye ettiği söyleniyor. Nitekim Putin de son zamanlarda bu konuyu telaffuz etmez oldu.
Batı, Rusya’nın dağılmasını istemiyor. Çin, Rusya ile mesafeli de olsa bir yakınlık içerisinde. Mevcut dünya konjonktürü ile Rusya’nın iç dengelerinin şu anda Putin’in lehine olduğu söylenebilir. Bu durum değişebilir mi?
Siloviki dediğimiz yapı, ordu, istihbarat, yerel yöneticiler bağlamında Rusya içinde hassas bir koalisyon mevcut. Bu koalisyon içinde bir çekişme var ama Putin bunlarla çatışmıyor, bir denge unsuru olarak hepsini yönetiyor. Yerel yöneticilere gelince, Kadirov mesela hem orduyla hem de federal muhafızlarla iyi geçiniyor. Bir de Gazprom gibi ekonomik güç unsurlarını elinde tutan oligarhlar var, bunlar da Putin ile uyumlu çalışıyor. GRU dediğimiz askeri istihbarat ise başka bir koalisyon unsuru.
Kendi içinde çekişen bir koalisyon
8-10 farklı gruptan oluşan bir koalisyon mevcut yani.
Evet. Bunların arasında dediğimiz gibi rekabet var, çekişme var. Putin’in asıl işlevi de bu noktada ortaya çıkıyor. Bir grup aşırı güçlendiğinde onun başını eziyor. Böylece dengeyi bir mânâda korumuş oluyor. Wagner’i kuran GRU, yani askerî istihbarat demiştik. Burada öne çıkan Dumin diye biri var mesela. Prigojin’e destek veren Surovikin diye bir general var, şu an kayıp, nerede olduğu bilinmiyor. Putin bütün bu isimleri denetliyor, kontrol dışına çıkanı bertaraf ediyor. Putin’i ayakta tutan şey de bu. İç dinamikleri kontrol edebilmesi.
Madem Putin dengeleri elde tutuyor, Wagner’in başına niçin iyi bir kurmay askeri, bir istihbaratçıyı, bir siyasetçiyi değil de Prigojin gibi bir aşçıyı getirdi?
Rusya kanunlarına göre özel askeri şirketlerin kurulması yasak, öncelikle bunu belirtelim. Prigojin’in evine yapılan baskında bir evrak ele geçirildi. Takma adı Wagner olan Utkin diye bir GRU subayı var, onunla Prigojin arasında 2014 yılına ait elle yazılıp imzalanmış bir sözleşme bu. Wagner ismi Utkin’den alıntı yani. O sözleşmede Utkin ve Prigojin’in sorumluluk alanları belirtilmiş. Utkin, bu yapıya ihanet edenleri temizlemekle görevli.
Ukrayna savaşıyla birlikte Wagner içinde bir değişim yaşandı. Öncesinde Wagner tamamen profesyonel askerlerden oluşan bir yapıydı. Ukrayna savaşında mevcut sayı yetmeyince hapishanelerden mahkûmlar çıkarılarak Wagner’e dâhil edildi. Sizin sorunuzun cevabına gelince, en başta söylediğimiz gibi kanunen yasak bir kuruma kanunlara uygun bir atama yapmak mümkün değil. O yüzden bir kurmay asker, bir istihbaratçı, bir siyasetçi değil de Prigojin tercih edildi.
Wagner’in ardında askeri istihbarat var
Putin belki bir kurmayın da Prigojin gibi isyan edebileceğini düşündü, korktu, başına daha büyük bir bela almak istemedi. Böyle olamaz mı?
Putin’in korktuğunu düşünmüyorum. Bir de kanunlara aykırı olduğu için Prigojin başa getirildi ama arkada Utkin gibi son derece profesyonel bir askerî istihbaratçı mevcut. Sadece Utkin de değil, daha niceleri vardır. Bunu gözardı edemeyiz. GRU yani askerî istihbarat çok önemli bir kurumdur, büyük bir tecrübeye sahiptir. İngiltere’de baba-kız iki muhalif zehirlenmişti, hatırladınız mı? İşte bunu yapan GRU mensuplarıydı. Özel askerî şirket görüntüsüne aldanmayın. Devletin verdiği parayla çalışan, GRU tarafından kontrol edilen bir yapıdır bu. Prigojin için de ‘aşçı’ filan deniliyor ama 90’larda bu adamın restoranı öyle sıradan bir yer değildi, FSB elemanları buradan besleniyordu. Prigojin de bir mânâda istihbaratın içinde. Zaten elinde Putin ile ilgili son derece mühim gizli bilgilerin bulunduğu söyleniyor. Putin çok sık geliyordu onun restoranına. Ayaklanma sonrası Putin ile Kremlin’de görüştüğü ortaya çıktığında herkes şaşırdı. Çünkü normalde Putin gibi birinin böyle bir baş kaldırmayı cezalandırması gerekiyordu ama öyle olmadı.
Prigojin, Şoygu’nun emri altına girmek istemedi
Putin bir iki ses kaydı ve görüntüyle teslim alınacak biri mi, Rusya bu kadar güçsüz bir ülke mi?
Putin bu ayaklanma sayesinde Siloviki dediğimiz yapı içerisinde bir temizlik harekâtına girişti, bir tasfiye başlattı. Bunu yapmak için Prigojin’in yaptıklarına belki göz yumdu. Kim bilir, belki de her şeyi birlikte planladılar, her şey bir anlaşma dâhilinde gerçekleşti. Böyle iddialarda bulunanlar var. Şahsen bu kanaatte değilim. Çünkü Putin’in imajı sert bir biçimde çizilmiş oldu. Baştan anlaşmalı olmasa da neticede bu hadisenin tasfiye için Putin’in elini güçlendirdiği ise ortada. Putin bu durumu lehine çevirmeyi başardı.
Şu anda ayaklanma ihtimali bulunan herkesin elinden bunu çekip aldı. Prigojin, Beyaz Rusya’dan gelip bir daha böyle bir işe kalkışabilir mi? Kesinlikle hayır. Prigojin’in ayaklanmasının ardında, Şoygu’nun özel askerî şirketleri tamamen savunma bakanlığına bağlayacak bir karara imza atması var. 1 Temmuz itibariyle Wagner zaten Şoygu’nun emrine girecekti, Prigojin buna itiraz etti.
17-25 veya 15 Temmuz'dan sonra Türkiye'nin içerideki FETÖ’ye karşı yaptığı temizlik hareketi ile Rusya'nın yaptığını karşılaştırırsak hangisi başarılı?
Bence Rusya için biraz daha beklememiz gerekiyor. Mukayese için erken. Bir de Türkiye ile karşılaştıracak bir şey değil. FETÖ deyince uzun bir tarihi olan, her yere sızmış, belki hâlâ tam olarak bitmemiş bir yapıdan bahsediyoruz. Diğer olay tamamen devlet kontrolünde ve belli bir askerî yapı içinde. Kontrol edilmesi çok daha kolay Rusya için.
Bazılarında şöyle bir abartı da var. Prigojin, Rostov’a girdiğinde halk desteği gördü diyorlar. Yok öyle bir şey. Görüntüler ortada. Velev ki yüzlerce insan desteklemiş olsun. Rusya için çok küçük bir sayıdan bahsediyoruz. Prigojin’in halk arasında bir desteğinin olması imkânsız bir şey. Çünkü adam içeriden çıkmış biri, neticede bir mahkûmdan bahsediyoruz.
İstese Moskova’ya kadar gidebilir miydi?
Bence gidemezdi.
Peki, yapamayacağı şeye niye kalkıştı?
Bunun cevabını Prigojin kendisi verdi. “Çok sinirlendim” dedi.
Putin çağırsa Rus halkı sokağa çıkar mı?
Bizim liderimiz Erdoğan ve zor durumlarda arkasında bir halk desteği buluyor. Peki, Rusya’da durum nasıl? Putin oligarhları idare ediyor, askeri istihbaratı idare ediyor, yerel yöneticileri idare ediyor, peki arkasında bizdekine benzer bir halk gücü var mı?
Hem evet hem de hayır diyeceğim. Önce hayırdan başlayayım. 15 Temmuz’dan bahsediyorsunuz anladığım kadarıyla. Putin böyle bir açıklama yapsa, halka sokağa çıkın dese, Türkiye'deki gibi kalabalıklar sokağa çıkmaz. Fakat bu durum, Putin’in halk tarafından desteklenmediği mânâsına gelmiyor. Bu desteği Ukrayna savaşında açıkça gördük. Halkın yüzde 60’tan fazlası destekliyor ve bu rakam hem aşağı hem de yukarı çıkabiliyor.
Mesela Kırım olayı çok ilginç bu açıdan. Başta söyledim ya, 2011-2012’de büyük protesto dalgaları yaşandı Rusya'da. Modern tarihinde böyle bir şey görülmemiş. Putin’in halk desteği gerçekten düşmüştü. 2014’te Kırım’ın ilhakıyla birlikte halk desteği zirveye ulaştı. Yanlış hatırlamıyorsam yüzde 80’leri gördü. Üstelik Putin ya da Kremlin tarafından yapılmış bir anket çalışması değildi bu.
Milliyetçiliğin artması mıydı bu, nasıl yorumlayacağız?
Putin kendisini muhafazakâr biri olarak lanse etmeye çalışıyor. Bundan rahatsızlık duyan ve eleştiren insanlar var ama halkın desteği yine de yüzde 60’lar hatta bazen 80’ler civarında. Erdoğan’ın çağrısı gibi bir çağrı yapsa Rus halkı sokağı çıkar mı, o noktada şüphelerim mevcut. Fakat Rusya başka bir sosyoloji, Türkiye ise bambaşka bir sosyoloji.
Şehirli entelektüel Putin’e karşı
Putin’i kim destekliyor? Entelektüel şehirli kesim mi, kırsal kesim mi?
Okumuş ve genç kesim, liberal demokrat dediğimiz, Ukrayna savaşıyla birlikte yurtdışına gitmek zorunda kalan şehirli ve entelektüel kesim Putin’e karşı. Bunlar aynı zamanda LGBT destekçileri. 2011 -12’deki protestoları da bu kesim yaptı. Ama bunların halk nezdinde bir karşılığı yok. En fazla yüzde 10-15 civarındalar.
Kırım’ın ilhakında halkın yüzde 80 desteğinden söz ediyoruz. Peki, Rusya Federasyonu’nda başka halklar, Türkler, Çeçenler ve diğerleri var. Bunlar da mı Kırım’ın ilhakını destekledi?
Rusya Federasyonu’nda 23 kadar cumhuriyet var. Bunların 20 kadarı Rus değildir. Fakat nüfusları az, kendini Rus olarak görmeyenlerin oranı yüzde 10-15’i ancak bulur. Bunlar da çoğunlukla asimile olmuştur.
Ciddi bir Ruslaştırma operasyonu var
143 milyonluk bir ülkede Rus olmayanlar sadece 15-20 milyon mu?
Şimdi burada sayıdan daha önemli bir şey var, bir Ruslaştırma projesinin mevcut oluşu. Bir günde olan bir şey değil bu. Örneğin, Putin döneminde en sondan konuşalım. 2020’de kabul edilen anayasa değişikliği öncesinde Rusya’da şöyle bir karar alındı. Özerk cumhuriyetlerde, mesela Dağıstan, Karaçay, Çeçenistan veTataristan’da okullar kendi anadillerinde eğitim verilebiliyordu. Her cumhuriyetin kendine has bir eğitim bakanlığı var. Okulları onlar yönetiyordu. Kimya, biyoloji, tarih gibi dersler Rusça yapılsa da kendi anadilinde eğitim de veriliyordu. İşte bu yasaklandı. Anadil eğitimi seçmeli oldu. Zorunlu olmaktan çıktı. Diyeceksiniz ki halk seçmeli olarak kendi dilini seçsin. Ama bu öyle olmuyor.
Mesela benim ülkem Çeçenistan’ın anayasasında resmi dil olarak Çeçence ve Rusça geçiyor. Ama herhangi bir devlet dairesinde evrak işine geldiğinizde Çeçence yok. Dolayısıyla genç nesiller “niye ben Çeçence öğreneyim, çünkü ekonomik hayatta bir karşılığı yok ki” diyor. Bir işte çalışmak için Moskova'ya gidecek ve bu dilin orada hiçbir fonksiyonu yok. Bir anekdot anlatayım. Uygur arkadaşım var, Türkiye’de yaşıyor. Oradaki Türkleri merak ettiği için tuttu, ilk kez Sibirya’ya gitti. Ama öyle büyük bir hayal kırıklığına uğradı ki. “Konuştukları dili anlıyorum ama biz Türk değiliz diyorlar” dedi.
Rusya’da hem iç hem de dış politikada Rus dünyası diye bir doktrin var. Bunu her yıl geliştiriyorlar. Bu doktrin şuna dayanıyor: Bir kimse Özbek, Türkmen veya Çeçen olabilir ama anadilini Rusça, kendisini de bir Rus olarak farzediyorsa bu artık Rus’tur diyorlar.
Nükleer silahlar ne olacak?
Bu Ruslaştırma politikası sürdürülebilir mi yoksa bir süre sonra bu baskılar nedeniyle Rusya Federasyonu dağılır mı? Dağılırsa Sovyetler Birliği’nin dağılması gibi bir dağılma mı olur yoksa bir iç savaş mı yaşanır?
Dağılır mı dağılmaz mı şu tarihte ne olur, bunu kimse bilemez. 80 öncesinde Sovyetler Birliği dağılır deseniz kimse inanmazdı. Bugünkü Rusya’nın dağılması, iç savaş yaşanmadan imkânsız benim gördüğüm kadarıyla. Bu dağılmayı Batı ister mi, işte ben buna evet diyeceklerini düşünmüyorum. Bütün o nükleer silahlar ne olacak?
Wagner dağıldığına göre Ukrayna’daki savaş ne olacak? Bundan sonra nasıl hareket edilecek?
Wagner pek öyle bir güç değil aslında. Wagner’in buradaki fonksiyonu neydi? Ukrayna'da büyük bir fonksiyonu yoktu. Tek başarısı orada bir tane şehri aldılar. Onu almaları da aylar sürdü ve çok küçük bir şehirdi. Prigojin ayaklanmasından sonra “Peki, Afrika'daki elmaslar ne olacak” dediler, ilk soru buydu. Wagner’in esas operasyonu Afrika’da çünkü. Elmaslara ne olacağı da belli, sahibi Moskova'da oturuyor. Prigoijn zaten bir elemandı, asıl patron Kremlin’de. Konuşulması gereken, Prigojin’den ilham alıp ayaklanacak bir asker var mı, asıl mevzu bu. Generallerin tasfiyesi bu noktada başladı zaten. Sadece konuşanlar değil susanlar bile tasfiye edildi.
Wagner abartılıyor
Rusya'da bir askeri darbe ihtimali var mıydı, Putin onu mu engellemeye çalışıyor?
Öyle bir ihtimal varsa onun önüne geçmeye çalışıyor. Prigojin hakkında herkes şunu konuşuyor. 200 kilometre kala nasıl giremezsin Moskova’ya? Prigojin bunu hesaplayamadı. Bu kadar kolay ilerleyebileceğine kendisi de inanamadı diyorlar. Dünyanın en büyük ülkesini yönetemeyeceği için korktu diyenler var. İlerleyebilir miydi? Bence ilerleyemezdi. Bu sürecin öncesinde “bana mühimmat verilmiyor, silah gönderilmiyor” diyordu. Tamamen devlet tarafından kontrol edilen bir yapıdan bahsediyoruz. Dolayısıyla Prigojin’in Wagner grubu fazla abartılıyor. En fazla 25 bin kişiden bahsediyoruz. Rusya için çok küçük bir sayı bu. Rusya'yı kontrol edebilecek güçte değil.
Wagner’in basit bir kanunla tasfiyesi mümkünken hâdiseler buraya nasıl geldi?
Wagner’in kuruluş amacı, Afrika'daki yeraltı zenginliklerini kontrol etmek içindi. Ukrayna'daki savaş onu ayrı bir yere getirdi. Burada hâlâ karanlık bir nokta var.
Wagner, Ukrayna’daki küçük başarısından gaza mı geldi, yoksa tasfiye edileceğini anladığı için böyle bir eyleme mi girişti?
Wagner, Ukrayna'daki gibi büyük savaşlarda kullanılmak için kurulmuş bir yapı değil. Belli çıkar grupları, kendi resmi askerini kullanamadığı durumlarda tetikçi olarak bu yapıyı kurdu. 2002’ye kadar da Putin başta olmak üzere herkes varlığını reddetti.
Halk hoşnut değil
Putin, Ukrayna’da zor durumda kalınca bunlar da sürece dahil oldu. Daha büyük hata ise hapishanedeki her türlü suçu işleyen insanların cepheye sürülmesiydi. Bunlara resmi olarak söz verildi. Ukrayna cephesinden sağ dönen serbest kalıyordu. Hangi suçu işlediğinin bir önemi yoktu. Bu halk nezdinde büyük bir rahatsızlık yarattı.
Peki, Prigojin niçin böyle bir hata yaptı? Başaramayacağının farkında değil miydi? Deli mi bu adam? Bence değil, son derece akıllı biri. Prigojin diyor ki, hareket etmeseydim 1 Temmuzda orduya bağlanacaktık, onun için Rostov’a girdim, Moskova’ya girmeyecektim. O sırada Şoygu, Gerasimov hepsi Rostov’daydı. Onun için Rostov’a yürüdüm diyor.
Burada açıkta kalan soru şu? Putin karizmayı neden çizdirdi? Üstelik Prigojin’i beklendiği gibi cezalandırmadı?
Bugün Prigojin’in gerçekten Beyaz Rusya’da olduğuna inanan kaç kişi var? Belki sağ bile değildir. Gerçekler yakında ortaya çıkar. Çünkü 9-10 tane general ortada yok.
Tasfiyelerin önü açıldı
Karizmayı çizdiren Putin, halk nezdinde bunu nasıl telafi eder?
Rusya açısından önemli bir soru bu. Hâdiseden bir kaç gün sonra Putin, Dağıstan’a gitti. Dağıstan ne alâka demeyin. Dağıstan’ın burada tarihi bir önemi var. Hatırlarsanız ilk kez devlet başkanı olduğunda Putin ne demişti? “Ben Çeçenistan’daki terör sorununu bitireceğim”. Prigojin olayı yaşandı ve Putin hemen Dağıstan’a gitti. Normalde kolay kolay Dağıstan’a gitmez. İslam’ın ilk ulaştığı bir ülkedir Dağıstan. Gitti, orada halkın desteğini aldığını göstermek amacıyla bir şov yaptı. Putin de halk desteğine ihtiyaç duyuyor yani.
Soru şu: Putin ile Prigojin bir danışıklı dövüş mü yaptı? Cevap kesinlikle hayır, çünkü Putin’in imajı fena çizildi. Fakat yine de durumu kendi lehine çevirmeyi başardı. En azından devletin içinde tasfiye edilmesi gereken kişileri ortaya çıkarmış oldu.
Putin belki de ‘Şoygu, bunlara fırsat vermeden tepelerine çökecek’ diye düşündü. Ama Şoygu biraz gevşek davrandı gibi...
Prigojin, 6 tane helikopter, 1 tane uçak düşürdü. En az 9-10 tane pilot öldürüldü. Ukrayna’da savaş yaşayan Rusya için bunlar son derece önemli şeyler. Şoygu birkaç gün konuşmadı, açıklama yapmadı. Ama orada bir hesap yapıldığı belli. Açıklama yapmasına da gerek kalmadı aslında.
Şoygu bu hadiseden sıyrılır mı?
Putin buradan Şoygu’ya bir hesap çıkartır mı?
Şoygu başarılı bir siyasetçi. Aslen asker değil. 1990’larda Boris Yeltsin döneminde göze batan biriydi ve komünist dönemden beri hangi yönetim gelirse gelsin hep yüksek yerlerde olmayı başardı. Hatta ismi Putin’den sonraki başkan adayları arasında geçiyor. Rus kökenli olmadığı için bu zor görünse de Rusya’da belli bir noktaya kadar herkesin yükselmesine izin veriliyor. Hatta Müslümanlara bile. Nitekim Boris Yeltsin döneminde Hasbulatov diye bir Çeçen vardı, hiç de Ruslaşmış biri değildi. Sovyetler dağıldığında Boris Yeltsin’den sonraki ikinci isimdi. Rusya için önemli olan ‘Rus olup olmamak’ değil, ‘Rusya’ya hizmet edip etmemektir.
Türkiye ve Rusya’nın ilişkileri 6 ay öncesi kadar iyi görünmüyor. Üçlü anlaşma gereği Türkiye’de tutulan Ukraynalı Azov komutanlarının serbest bırakılması çok ses getirdi. Bunun Rusya’daki güncel gelişmelerle bir ilgisi olabilir mi?
Azov, Rusya için önemli bir kriter. Çünkü Rusya işgale başlarken ‘Ukrayna’yı Nazilerden temizleyeceğim ve askersizleştireceğim’ demişti. ‘Nazi’ derken de tam olarak Azov birliklerini kastediyordu çünkü onlar en milliyetçi Ukrayna birlikleri olarak biliniyor. Dolayısıyla Azov konusu Rusya için psikolojik bir mesele. Ben bu durum için “Çok şükür Rusya şu an Ukrayna ile savaşıyor da Türkiye ile uğraşacak durumda değil” diyorum. Yoksa Azov meselesinde Türkiye’yi çok rahatsız edecek bir hamle yapabilirdi.
O zaman aklımıza ‘Putin’i biraz tanıyorsak bunu unutmaz’ düşüncesi geliyor.
Evet, unutmaz. Ama burada önemli olan Ukrayna’daki savaşın nasıl biteceği konusu. Azov komutanlarıyla ilgili gelişmeler yaşanırken “Acaba bu adım, Rusya ile anlaşarak mı yapıldı?” sorusu da soruldu. Bu soruya cevabım ‘çok mümkün değil’ şeklinde. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durum ve Batı ile yeni konjonktür bu adımlara sebep olmuş gibi duruyor.
Bir denge politikası
Türkiye’nin yeni konjonktürde nasıl adım atacağı az çok belli gibi. Rusya’yı içeriden bilen biri olarak, Kremlin’i yöneten aklın Türkiye’ye karşı hangi adımları atacağını düşünüyorsunuz?
Rusya’ya içeriden baktığımızda, medyasını takip ettiğimizde ve özellikle 2015’teki Rus uçağının düşürülmesinden sonraki gelişmelerle kıyasladığımızda, Rusya’nın bu sefer çok temkinli davrandığını görüyoruz. Türkiye’nin bu adımı atmadan önce Rusya ile istişare etmiş olması ihtimalini her şeye rağmen yok saymıyorum. Putin’in sözcüsü Peskov ‘Sonuçta Türkiye NATO üyesi ve Batı ile iyi ilişkiler kurmak zorunda’ dedi. Bu, normal şartlarda Rusya’nın yapacağı bir açıklama değil. Dışişleri sözcüsü, ‘Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu hiçbir zaman unutmadık’ dedi. Bu bir denge politikası.
Ukrayna’daki savaş da çok dengede gidiyor gibi. Ne Ukrayna savaşı kazanmaya çalışıyor ne Rusya beklendiği gibi baskıyı artırıyor. Buna ne diyeceksiniz?
Savaş ilk başladığında herkes şaşkınlık içindeydi. Yani ‘Rusya gerçekten bu kadar mı’ sorusu soruluyordu. O vakitler çocuk yaşta olsam da Çeçenistan savaşını görmüş biri olarak, Rusya’nın neler yapabileceğini çok iyi biliyorum. Ukrayna’daki savaşın ilk günlerinde Rusya’nın tam olarak savaşmadığı görülüyordu. Tabii ki binlerce sivil ölüyor, bombalar yağıyordu ama Rusya’nın elindeki gücü tam olarak kullanmadığını düşünüyordum.
Rusya batağa çekildi
Sizi böyle düşünmeye sevkeden neydi?
Buna farklı açılardan cevap verilebilir. Rusya’nın karşısında Müslümanlar olmadığı için o kadar şiddetli davranmadığı da söylendi ama tam olarak öyle değil. Rusya, Ukraynalıları bir şeye ikna etmeye çalışıyordu. Şu dakikadan itibaren kimseyi bir şeye ikna edemez, o ayrı bir konu. Çünkü Rusya kendi eliyle Ukrayna’da yeni bir millet yaratmış oldu. Hayatta olmayacak bir şeyi bizzat kendi eliyle yaptı. Bu noktada Rusya, Batı tarafından açıkça batağa çekildi. Rusya da bunun farkında artık. Böyle savaşa çekilmemek için Ukrayna’yı yıllarca ‘yapmayın’ diye uyardı. Elbette bu, ona saldırmak için bir hak vermez. Ama sonuçta savaşa girdi.
Ve biz gördük ki Batı da aslında Ukrayna’ya tam destek vermiyormuş. Buradan da Batı’nın aslında bu savaşı uzatmak istediğini anlıyoruz. Yani bu uzatmalı savaşın asıl amacı, Rusya’yı zayıflatma çabası olarak ortaya çıkıyor. Dağılmış ve 20 tane özerk cumhuriyete bölünmüş bir Rusya ile uğraşmaktansa bir bütün halde Rusya ile uğraşmak onlar için de daha avantajlı. Mesela 2008’de Gürcistan’a neredeyse hiç destek vermediler. 2014’teki çatışmalarda da Ukrayna’ya destek vermediler. Ama bu savaşta Batı, tüm çatışmalardan daha fazla destek verdi Ukrayna’ya. Üstelik o çatışmalar da Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’ya girme isteklerinden kaynaklanmıştı.
Sadece ‘söz’ verilmiş
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ABD’nin NATO’nun genişlemesini durduracağına dair bir söylenti vardı. Ruslar bu sözün verildiğini her zaman iddia etti, Batı ise inkâr etti. Ortada bir delil de yok. ABD eski Dışişleri Bakanı Kissinger, yakın zamanda Ruslarla yaptığı bir söyleşide ‘Evet öyle bir söz verdik ama sadece ‘söz’ verdik. Yazılı bir anlaşma yapmadık. Dolayısıyla biz haklıyız’ dedi. NATO sürekli genişliyor ve bu da Rusya’yı kışkırtıyor. Rusya da aynı hataya düşmemek için 2021 Aralık ayında yani Ukrayna savaşı başlamadan önce hem ABD’ye hem NATO’ya ayrı ayrı bir sözleşme gönderdi. Bu sözleşmede ‘NATO doğuya doğru genişlemeyecek, Ukrayna’ya silah verilmeyecek’ deniliyordu. Ama bu sözleşme kabul edilmedi ve Şubat ayında savaş başladı. Yani Rusya önceki hatasından ders çıkarmış olduğunu gösterdi.
Rusya Türk Birliği'nden rahatsız
Putin sonrası güçlü bir lider gelmezse Rusya’nın zayıflayacağı konusunda herkes hemfikir gibi. Böyle bir durum, orada gittikçe güçlenen Türk Devletleri Teşkilatı’nı ne derece etkiler? Yoksa bir Çin hakimiyeti mi söz konusu olur?
Türk devletlerine şüphesiz ki Türkiye önderlik yapıyor. Her ne kadar Türkiye ile ilişkileri iyi olsa da Rusya Türk devletlerinin birlik olmasından büyük rahatsızlık duyuyor. Türkiye’nin yaptığı anlaşmalara da olumlu bakmıyor. Hatta Karabağ savaşında Rusya’nın bir anda gelip barış gücü adı altında bölgeye asker yerleştirmesinin altında bu rahatsızlık yatıyor. Çünkü burada kurulacak köprünün kendisini rahatsız edeceğinin farkında. Tataristan hükumetinde üst düzey yetkili bir arkadaşım, Türk Birliği konusunda önemli bir çalışma hazırlamış ve bunu ilgili yerlere sunmaya çalışmıştı. Tataristan istihbaratı derhal onu çağırıyor ve “Türkiye ile ilişkilerimiz çok iyi olabilir ama burada Türk birliğine dair bir çalışmaya asla izin vermeyiz” diyorlar. Bu çalışmayı unutması konusunda açık şekilde uyarıyorlar. Savaşın seyri ve nasıl biteceği Rusya’nın kaderini bir ölçüde belirlese de Rusya’nın o bölgede gücünü koruyacağını söylemek mümkün.
Çin her zaman tehlikedir
Peki, yakın gelecekte bir Çin tehlikesi görüyor musunuz?
Rusya bu tehlikeyi her zaman hesaba katıyor. Hatta Wagner ayaklanmasından sonra bazı Çin yetkililerinin “Sibirya’nın bir kısmı bize ait” şeklinde açıklamada bulunduklarına dâir haberler yayınlandı. Bu yüzden Rusya, Çin konusunda hep temkinli ve dengeleri sürekli korumaya çalışıyor.
Rusya dağılsa da biz buna hazır değiliz
Diyelim gerekli şartlar oluştu ve Rusya dağıldı. Nasıl bir harita çıkar ve en çok kim menfaat sağlar?
Rusya’nın dağılıp dağılmayacağı, dağılırsa ne olacağı konusuna Kafkasya ve Tataristan’daki uzman arkadaşlarla ne zaman kafa yorsak, hep şu sonuca varıyoruz: Bu dağılma oradaki Türk ve Müslüman halkların menfaatine olmaz. En azından bu aşamada menfaat sağlaması mümkün değil. Çünkü Sovyetler döneminden itibaren Türkler ve Müslümanlar arasına öyle ihtilaflar ektiler ki, şu an Rusya’nın karışması durumunda bu halklar kendi aralarında sıkıntı yaşayacaklar. Böyle bir dağılma ihtimaline karşı önceden hazırlıklı olmak gerekiyor, ama şu anda hiçbiri böyle bir senaryoya hazırlıklı değil.
Rusya da ipleri sıkı tutuyor, böyle bir hazırlığa izin vermiyor sanki.
Elbette. Bu cumhuriyetler daha kendi cumhurbaşkanlarını bile seçemiyorlar. Çeçenistan örneğinde Kadirov’u başa getirdiler ve 16 yıldır orada tutuyorlar. Yani egemenlik diye bir şey yok, tamamen Rusya’nın güdümündeki yapılar söz konusu.