Portreler - Afrika'nın önemli şahsiyetlerini tanıyor muyuz?
Afrika kıtası, siyasi tarihinde önemli izler bırakan birçok önemli kişilikle doludur. Ancak kıtada iz bırakan Afrikalı kahramanların portresini yapmadan önce kısa bir tarihsel inceleme yapmak önemlidir. Tıpkı Amerika kıtası gibi Afrika da, Avrupa emperyalizminin acılarını yakından bilmektedir; Kıta boyunca İngiltere ve Fransa en büyük bölgelere sahipti; aynı zamanda Portekiz, Almanya, İspanya, İtalya ve Belçika’nın da Afrika topraklarında dikkate değer mülkleri vardı.
Avrupalılar 1884-1885 Berlin Konferansı sırasında Afrika’yı ve tabiî kaynaklarını siyasi bölgelere ayırdılar. Bu, Afrika’nın paylaşımı için Avrupa işbirliğini gözler önüne seren bir konferans oldu. 1905 yılında Afrika kıtası tamamen Avrupa devletlerinin mülkiyetine geçmiş; sömürgeciler tüm kıtayı istedikleri gibi yönetmeye başlamışlardı. Afrika’daki Avrupa sömürgeciliğinin Hıristiyan dinini, dolayısıyla batı medeniyetini yayma bahanesiyle hümanist bir görüntü verme çabalarını ayrıca zikretmek lazım. Oysa sömürgeci genişlemenin hedefi medeniyet getirmek filan değildi, tam aksine en büyük motivasyon hammadde arayışıydı. Hümanist maskesinin altında sömürgecilerin düpedüz talan anlayışı yatıyordu.
Avrupa Sömürü Peşinde
Afrika’daki kolonizasyonun temelinde, Avrupalı liderler açısından gerçek bir sorun haline gelen nüfus artışı bulunuyordu.
Nüfusun artışına paralel olarak gelişme gösteren ekonominin en büyük itici gücü Avrupa’daki sanayi devrimi idi. Sanayi hamlesi büyüdükçe hammadde ihtiyacı da kaçınılmaz olarak büyüyordu. Avrupa kıtasındaki kaynaklar neredeyse bitmiş, yeni toprakları keşfetmek ve buraları sömürmek Avrupalı insan için sabit fikir halini almıştı.
Netice itibariyle 1885 yılındaki paylaşımdan sonra Afrika kıtası, Batılı ülkelerin sömürü düzeniyle uzun süre hırpalandı. Sınır tanımayan batı emperyalizminden ve doğal kaynakların aşırı sömürülmesinden bıkan bazı Afrikalı liderlerin bu duruma isyanı gecikmedi. 1930’lu yıllardan itibaren bizzat Batı’nın devşirmeye çalıştığı, Batı üniversitelerinde eğitim alan bazı Afrikalı liderler, Jomo Kenyatta ve Kwame Nkrumah gibi bazı büyük milliyetçiler de dahil olmak üzere sömürge sistemine karşı seslerini yükselttiler. Léopold Sédar Senghor (Senegal) ve Félix Houphouët-Boigny (Fildişi Sahili) gibi isimler bağımsızlık savaşlarını yönettiler.
Gelin, Afrika tarihine damgasını vuran bu isimleri birlikte tanıyalım...
Ömer Muhtar
Farklı rivayetler olsa da 1858 yılında Libya’nın Berka bölgesindeki Cebeli Ahdar mıntıkasında dünyaya geldiği kabul gören Ömer Muhtar, babasını küçük yaşta kaybetti. Sunusi alimi Ahmed el Giryani’nin gözetiminde ilim yoluna adımını atan Ömer Muhtar kısa sürede zekası ve ahlakıyla dikkat çekti. Sadece dini ilimlerde değil, geleneksel tıp ve baytarlık ile kabile gelenekleri konusunda da ün yaptı. Muhammed Mehdi es Sunusi ile birlikte Libya’nın güneyi ve Sudan’a dek uzanan irşad yolculuklarına çıktı ve peşinden Ayn Kelek zaviyesine idareci olarak atandı. Sudan yolculuğu sırasında kafilenin önüne çıkan bir aslanı kılıcıyla öldürdüğü söylenir.
1900 yılında Fransızlar Çad’ı işgal edince Ömer Muhtar derhal bir Sunusi birliğinin komutanı olarak oraya koştu.
Bir yandan Fransızlara kan kustururken diğer yandan irşad faaliyetlerini hiç aksatmadı. Ayrıca baytarlık yeteneğini gösterdi ve savaşta yaralanan birçok deveyi iyileştirmeyi başardı. Muhammed Mehdi Sunusi, 1902 yılında vefatı yaklaşınca Ömer Muhtar’ı yanına çağırtarak onu bölgedeki Sunusilerin lideri olarak atadı.
19 Ekim 1911’de İtalyanlar Bingazi’ye asker çıkarınca 1000 adamıyla birlikte direnen Osmanlı birliklerine katılarak vatan savunmasında ön saflarda yer aldı. 1912 yılında Balkan harbinin başlamasıyla bölgedeki 400 Osmanlı askeri Libya’dan çıkmak zorunda kalınca yerli direnişçiler ile silah kavgası başgösterdi. Hadiseyi duyan Ömer Muhtar vaktinde yetişmeseydi belki bütün Osmanlı askeri öldürülmüş olacaktı. “Bir savaşı bırakıp diğerine gidiyorlar. Silahları onlara lazım” diyerek direnişçileri sakinleştirdi, onları yeniden savaşa motive etti.
1913 yılında büyük bir hücum dalgası başlatarak İtalyanlara üstüste büyük kayıplar verdirdi. Fakat iki yıl süren kuraklık elini kolunu bağladı. 1923 yılında başkent Trablus’un düşmesiyle savaşın seyri hepten değişti. 100 ila 300 kişilik bir ekiple İtalyanların üzerine hücumlar tertip edip hızlıca çölün derinliklerine geri çekiliyordu. Emrinde sadece 1000 adam, ellerinde ise yalnızca 6 bin hafif tüfek vardı. Ama asla yılmadı. Kısıtlı imkanları cesareti ve inancıyla aşıyor, İtalyanları her defasında çılgına çevirmeyi başarıyordu.
Onu ancak 1931 yılının 11 Eylülünde, pusuya düşürmek suretiyle ele geçirdiler. Uyduruk bir mahkeme sürecinden sonra 16 Eylül günü idam ettiler. Geriye şu vasiyeti kaldı:
- “Şerefini koru ve sakın boyun eğme. Bir kere boyun eğersen, bir daha kafanı kaldırma fırsatı bulamayabilirsin.”
Ahmed Sekou Toure
Batı emperyalizmine karşı direnişe önderlik etmiş Müslüman bir ailenin çocuğu olarak 9 Ocak 1922'de doğdu. Afrika Demokratik Birliği saflarında siyasete atıldı. Güçlü hitabetiyle dikkatleri üzerinde topladı. "Fransız sömürgesine hayır" diyerek zamanın güçlü De Gaulle Fransasına karşı çıktı. Gine'nin 2 Ekim 1958'de bağımsızlığını elde etmesinden kısa bir süre sonra devlet başkanlığına seçildi ve bu görevi ABD'de geçirdiği kalp ameliyatı sırasında vefat ettiği 26 Mart 1984'e dek sürdürdü.
Gana devlet başkanı Kwame Nkrumah'la birlikte Afrika'nın siyasi birliğine yönelik bir dış politika izledi. 1966'da iktidardan devrilen Nkrumah'a sığınma hakkı tanıdı. Uluslararası ilişkilerde uzlaştırıcı kimliğiyle öne çıktı. 1982'de İslam Konferansı Örgütü'nün İran-Irak Savaşı arabuluculuk heyetine başkanlık etti. Fransız-Afrika zirvesinde kilit bir rol oynadı. Afrika Birliği Örgütü içinde etkin bir isim olarak tanındı.
1960 yılında yaptığı şu açıklama bir manifesto niteliği taşır:
- "Afrika'nın gerçek düşmanı Afrikalılardır. Bütün Afrikalılar özgür olma arzusunu aynı şekilde ifade edebilseydi, emperyalizm asla amacına ulaşamazdı."
Jomo Kenyatta
20 Ekim 1894 yılında Kenya'da doğdu. 1924'te bir derneğe katılarak siyasi kariyerine başladı. 1929 yılında, dernek tarafından Londra'ya gönderildi, orada Batı Afrika Öğrenciler Birliği ile tanıştı. Avrupa'daki bazı önemli dergilere Afrika isyanları hakkında makaleler yazdı. Bu arada Londra Ekonomi Okulu'nda sosyal antropoloji okudu. Kenya'ya döndüğünde İngiliz sömürgeciliğine karşı aktif bir mücadele yürüttü ve sömürge yönetimi tarafından 1953 yılında yedi yıl hapis ve üç yılda zorunlu hizmet cezasına çarptırıldı. Mahkemedeki son sözü şu oldu:
“Avrupalılar geldiğinde onların elinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki İncil bizim, topraklarımız ise beyazların elindeydi.”
- Jomo Kenyatta, hapisteyken Kenya Afrika Ulusal Birliği partisinin genel başkanlığına seçilince ev hapsi kaldırıldı ve Londra'da gerçekleştirilen Lancester Konferansı'na katıldı.
Burada kabul edilen yeni yasa ile Kenya'dan ilk defa Afrikalılar'a ait bir ülke olarak bahsedildi. Bunun neticesinde birçok beyaz Avrupalı sahip oldukları toprakları satarak Kenya'yı terk etti. 1963 seçimlerinde partisi büyük bir başarı elde ederek birinci parti olunca Kenyatta başbakanlık koltuğuna oturdu. Aralık 1963'te ise Kenya'nın bağımsızlığı gerçekleşti. 1964 yılında Kenya Cumhuriyeti’nin devlet başkanı oldu ve 22 Ağustos 1978’de ölene dek bu görevi sürdürdü.
Kwame Nkhrumah
Kwame Nkrumah, 21 Eylül 1909'da Gana'da doğdu. 1935'te Lincoln Üniversitesi'nde çalışmalarına devam etmek için Amerika Birleşik Devletleri'ne gitti. 1939'da ekonomi ve sosyoloji lisansı aldı. Gana'ya döndükten sonra bağımsızlık partisinin genel sekreteri oldu. Ülkesinin özgürlüğü için verdiği mücadele, İngilizleri 6 Mart 1957'de Gana'nın bağımsızlığını kabul etmeye zorladı. 1957'den 1960'a kadar başbakan, daha sonra 1960'tan 1966'ya kadar da cumhurbaşkanı olarak ülkesini yönetti. Nkrumah, hiçbir Afrika devletinin büyük emperyalist güçlere tek başına direnemeyeceğine inanıyor ve bir “Afrika Birleşik Devletleri" hayal ediyordu. Nitekim 1960’lı yıllarda Afrika ülkeleri peşpeşe bağımsızlığını kazanındığında şöyle diyecekti:
- “Sömürgecilerin siyasi/iktisadi/içtimai manipülasyonlarından tamamen kurtularak bağımsızlığımızı teminat altına alabilmek için safları sıklaştırmak gerekiyor. Kıta çapında bir hükümete ihtiyacımız var. Afrika Birleşik Devletleri'ni kurmalıyız!'
Afrika’yı dünyanın en büyük güçlerinden biri yapacak böyle bir söylem elbette çok tehlikeliydi. 1963 yılında Afrika Birliği Teşkilatı’nın kurulması bu yönde ilk adım oldu. Derken CIA devreye girdi, 1966'nın şubatında Çin'i ziyaret eden Mkrumah bir askeri darbeyle devrildi. Ülkesine dönemediği için Gine'ye yerleşen Ganalı lider, 1972'de tedavi için gittiği Romanya'da kanserden öldü.
Ahmed Bin Bella
25 Aralık 1916'da Fas sınırına yakın Mağniye’de doğdu. İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa adına savaştı. 1944 yılında üstün hizmet madalyası aldı. Bir ara Fransa birinci lig takımlarından Olympique de Marseille takımında futbol oynadı. 8 Mayıs 1945 günü zafer kutlamaları yapılırken sırf Cezayir bayrağı taşıdığı için 45 bin kişinin katledildiği Setif katliamı bir dönüm noktası oldu.
Fransızlar tarafından teklif edilen subaylık rütbesini reddeden Bin Bella, ülkesi Cezayir'e dönüp sömürgecilerle mücadele etme kararı verdi.
Messali Hac’ın önderliğindeki Demokratik Özgürlüklerin Zaferi Hareketi’ne katılarak silahlı direniş başlatma amacıyla özel bir örgüt kurdu. 1950 yılında Oran şehrindeki postane binasına baskın düzenleyince yakalandı ve sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı. İki yıl sonra hapisten kaçarak Mısır’a geçti. Bir süre Mısır’da kalarak örgütü buradan yönetti. 1 Kasım 1954’de bir bildiri yayınlayarak Cezayir halkını Fransızlara karşı silahlı ayaklanmaya çağırdı. Ekim 1956’da bindiği uçak Cezayir açıklarında çevrildi ve tutuklanarak hapsedildi. 1956’dan 1962’ye kadar Fransa’da hapis yattı.
Fransa yenilgiyi kabul edince 19 Mart 1962’de karşılıklı ateşkes ilan edildi. Hapisten çıkarak ülkesine dönen Bin Bella, Haziran 1962’de başbakan seçildi. 27 Eylül 1962’de ise Cezayir’in ilk Cumhurbaşkanı oldu. Çok geçmeden direniş günlerindeki yoldaşları ile ters düşünce orduyu avucunda tutan savunma bakanı Bumedyen tarafından devrildi. Sonraki yılları cezaevi, ev hapsi ve sürgün ile geçen Bin Bella, son yıllarında İslamcı bir çizgiye gelerek siyasete soyunduysa da başarılı olamadı. 2012 yılında hayata gözlerini yumdu.
Ruben Um Nyobe
Ruben Um Nyobè 1913'te doğdu. 10 Nisan 1948'de Fransız sömürge hakimiyetine karşı mücadelenin başlangıç noktası olan Kamerun Halk Birliği adlı siyasi partiyi kurdu. Tek amacı ülkesi Kamerun’u ve bütün Afrika'yı Batı emperyalizminden kurtarmak olan Nyobe, ülkesi Kamerun örneğinde görüldüğü gibi Afrika insanının kişiliğini çaldığı, onları bölük pörçük ettiği için Avrupa kültürüne ve Hristiyanlaştırma faaliyetlerine karşı da tepkisini yükseltmiştir.
İşte bu yüzden 13 Eylül 1958'de Fransız ordusu tarafından öldürülen Nyobe, ülkesi Kamerun'da unutturulan bir kahramandır. 1990'lara kadar Ruben Um Nyobè'den bahsetmek ülkede yasaklanmıştır. Nyobe’nin endişelerinde ne denli haklı olduğu, bugün ülkesi Kamerun'a bakıldığında rahatlıkla görülebilir.
- Anglofon - Frankofon çatışmasının; yani İngiliz ve Fransız sömürü bölgelerinde oluşan dil ve kültür uyuşmazlığının siyasi gerilime dönüştüğü, ülkeyi bölünme tehdidiyle başbaşa bıraktığı herkesin malumudur.
Patrice Lumumba
1925 yılında Kongo'nun Kasavi bölgesinde doğdu. 1958'de Kongo Ulusal Hareketi'ni kurdu. Partisi, 1959 yerel seçimlerinden birinci parti olarak çıktı. Belçika 1960 yılında Kongo’nun bağımsızlığını tanıyınca ülkenin ilk başbakanı oldu. Fakat Belçika, Kongo’yu rahat bırakmayacak ve ülkenin güneyindeki ayrılıkçıları destekleyecekti. Belçika’nın bu hamlesine direnen Lumumba, yapılan bir askeri darbeyle tutuklanıp ayrılıkçı Katanga hükümetine teslim edildi. Ve burada gizlice kurşuna dizildi. İnfaz halka iki ay sonra duyuruldu. Bu süre zarfında BM binası önünde gösteriler yapan Lumumba'nın eşi Pauline Opango’nun görevliler tarafından sürekli kovulduğunu hatırlatalım.
Uzun süre sessiz kalan Belçika hükûmeti 2002 yılında lütfetti ve "Lumumba'nın öldürülmesinde inkar edilemez bir sorumluluğa sahip olduğunu" açıklamak zorunda kaldı. Peşinden CIA itirafı geldi. ABD hükûmeti, darbecilere silah ve askeri eğitim sağlayarak Lumumba'nın öldürülmesinde rol oynadığını ortaya seren belgeleri ifşa etti.
Thomas Sankara
“Afrika’nın Che Gueverası” Thomas Sankara, 21 Aralık 1949 tarihinde Burkina Faso'da doğdu. "İnsanlar ayağa kalktığında, emperyalizm titriyor"sözüyle meşhur Sankara, Jean-Baptiste Ouédraogo'nun yönetiminde yapılan darbe sonucu Ocak 1983'te başbakanlık görevini üstlendi ve ülkesini Fransa'ya bağlayan “neokolonyal” ilişkinin kopması gerektiğini söyledi. Bunun üzerine Fransa'nın baskısıyla başbakanlık görevinden indirilip ev hapsine alındı. Halkın protestosu büyüyünce Blaise Compaore Ağustos 1983'te darbe yaparak Sankara’yı devlet başkanlığına getirdi.
Devlet başkanlığı yıllarında dış yardıma bağımlı olmayan bir ekonomi geliştirmeyi hedefledi.
"Bu sözde yardımlar bizi zamanla dilenci yapar, artık onları istemiyoruz" dedi.
IMF ile kredi anlaşması imzalamayı reddetti. Nitekim 1986 yılında Burkina Faso, tarım açısından kendi kendine yeterlilik hedefine ulaştı. Yerli malların kullanılmasını teşvik etti, hükümet görevlilerinin yabancı kumaşlardan giysiler yerine “faso dan dani” adlı geleneksel kıyafeti giymelerini istedi. Fakat Batılı beyaz adamın sabrı taşmıştı. 1983’te darbeyle onu iktidara getiren Blaise Compaore, 4 yıl sonra karşı bir darbe yaptı ve Sankara'yı infaz etti. İşin ilginci, Sankara sonrası ülkeyi 2014 yılına dek yöneten Compaore de halkın sokağa inmesiyle istifa etmek zorunda kaldı.
Leopold Sedar Senghor
Şair, yazar. Önce Fransız devlet adamı, sonra Senegal Cumhuriyeti'nin ilk devlet başkanı (1960-1980). Léopold Sédar Senghor, 9 Ekim 1906'da Senegal'de doğdu. 1928'de Paris'e geldi. Lycée Louis-le-Grand'da ve Paris Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde okudu. Fransız Akademisi'ne seçilen ilk Afrikalı oldu. Kolonilerin temsil edilme hakkını yeni aldığı Fransız Ulusal Meclisi'ne milletvekili seçildi. Daha sonra Senegal ve Moritanya kolonilerini temsil etti. Senegal'in bağımsızlığından önce Fransa'da bakanlık yaptı. Büyük bir ustalıkla, ülkesini şiddetsiz bir şekilde özgürlüğüne kavuşturdu. 1960-1980 yılları arasında Senegal'i yönetti. Ülkesinin siyasi istikrarı için çalıştı. Bu uğurda darbe ve suikast girişimlerine maruz kaldı. 20 Aralık 2001'de hayatını kaybetti.
Nelson Mandela
Güney Afrika'da kabilesinin verdiği isimle "Madiba" olarak tanınan Mandela, 18 Temmuz 1918'de Cape Town'da doğdu. Avukat olduktan sonra, 1948'den itibaren Ulusal Parti hükümeti tarafından uygulanan ayrımcı yasalara karşı şiddet içermeyen mücadeleye katıldı. Fakat 1960 yılında Sharpeville'deki siyah hakları protestocularının öldürülmesinden sonra gizli bir silahlı mücadele başlattı. 1961'de ırkçı hükümetin kamu binalarına ve askeri tesislere karşı bir dizi sabotaj eylemleri düzenledi. 5 Ağustos 1962'de Güney Afrika polisi tarafından CIA'nın talimatı üzerine tutuklandı, ömür boyu hapse ve zorunlu çalışmaya mahkum edildi.
Hapiste yattığı süre içerisinde ırk ayrımcılığına karşı mücadelenin sembolü haline gelen Mandela, 27 yıl hapis cezası sonrası 11 Şubat 1990'da serbest bırakıldı.
Yıllarca hapis yatmasına karşın ülkesinde "siyahlar ve beyazlar" arasında uzlaşma ve müzakere için çalıştı. 1993 yılında, apartheid rejimini şiddetsiz, barışçıl bir şekilde sona erdirdiği ve özgürlükçü Güney Afrika'nın temellerini attığı için Nobel Barış Ödülü'nü aldı.
Mandela 1994 yılında Güney Afrika'nın ilk siyahi başkanı seçildi. Bütün vatandaşlar arasında ulusal bir uzlaşma politikası yürüttü. Bir dönem başkanlık görevinden sonra aktif siyaseti bırakıp emekli oldu. Siyaset sonrası yoksulluğa karşı mücadele veren çeşitli derneklerde yer aldı; insan hakları savunucusu olarak çalışmaya devam etti.
Afrika'nın hoşgörü sembolü olan Mandela, 5 Aralık 2013'te Johannesburg'da hayata gözlerini yumdu.