Petrol fiyatları düşüyor - ABD Rusya’yı çökertme peşinde
Ruslarda ekonomik akıl yok. Evet, inanılmaz ölçüde bir siyasi ve askeri akıl var ama ekonomik akıl yok. Sovyetler dönemine bakalım. Sovyetler Birliği nasıl çöktü? ABD Başkanı Ronald Reagan Yıldız Savaşları Projesi’ni açıkladı ve çılgınca bir silahlanma yarışı neticesinde ekonomisi mahvolan Sovyetler iflas etti. Burada da benzeri bir durum söz konusu. Trump, geçmişte Reagan’ın gittiği yoldan giderek Rusya’yı çökertme peşinde. Reagan bu işi silahlanma yarışıyla başarmıştı, Trump ise petrol fiyatlarını düşürmek suretiyle aynı şeyi deniyor.
5 Mart günü Avusturya’nın başkenti Viyana’da OPEC Zirvesi yapıldı. Zirvede 9 Haziran’daki yeni zirveye dek üretimin azaltılması kararı alındı. Bu karar OPEC üyesi olmayan ülkelere de tebliğ edildi ve ertesi gün Rusya’dan itiraz yükseldi. Bu itiraz petrol fiyatlarını yüzde 10 düşürünce, 8 Ocak’ta Suudi Arabistan varil başına 6 ila 8 dolar indirim yaptığını duyurdu. Bunun üzerine petrol fiyatları yüzde 30 değer kaybıyla adeta çakıldı. 9 Mart günü borsalar günü büyük kayıplarla kapatırken Rus Rublesi yüzde 7 değer kaybına uğradı. 10 Mart’ta Suudi Arabistan yeni bir açıklama daha yaptı ve günlük petrol üretimini günlük 9,7 milyon varilden 12,3 milyon varile çıkardığını ilan etti.
Meydana gelen bütün bu gelişmeleri ekonomi alanında uzmanlığı bulunan ANAP dönemi bakanlarından Bülent Akarcalı ile konuştuk. Güzel bir mülakat oldu. Keyifle okuyunuz.
Ocak ayında 70 dolar olan petrol fiyatı, Mart ayında 30 dolara dek düştü. Bu tabloyu nasıl okumak lazım?
Bu işin arkasında ABD’nin Rusya ve İran’ı dize getirme çabası yatıyor. İşin aslı bu durumdan en çok karlı çıkacak ülkelerden biri de biziz. Fakat ABD bunu yaparken kendi menfaatleri doğrultusunda hareket ediyor, başkalarının ne kazandığı veya kaybettiği o kadar umurunda değil. Bizde anlaşılmayan husus şu: İmparatorlukların hepsinde zihniyet aynıdır. Bütün imkanların imparatorluğa seferber edilmesi gerekir. İmparatorlukları ayakta tutmanın başka şansı yoktur. Nitekim Osmanlı da aynısını yapmıştır. Osmanlı’yı ABD veya diğerlerinden ayıran tek nokta; gittiği ülkeleri sömürmeden bunu yapmaya çalışmasıydı. Bugün Belgrad’da idim, az evvel uçaktan indim. Eski Osmanlı topraklarında herkes dilini, dinini, kültürünü, her şeyini koruyabilmiş. Osmanlı bu unsurları dış düşmanlardan koruyarak ayakta kalmalarını sağlamış. Osmanlı olmasaydı Balkanlarda bu devletlerin yerini belki de bambaşka devletler alacaktı. Bir kere Ortodoks diye bir şey kalmayacak, her yer Katolik olacaktı.
ABD Rusya’ya ceza kesiyor
ABD için öncelikli hedef niçin Rusya?
- ABD bir dünya gücü. Karşısında ekonomik gücü olmadığı halde askeri güç olarak kendisiyle yarışan hatta son yıllarda Suriye ve Libya hamleleriyle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kendisini geçmeye çalışan bir Rusya var.
ABD’nin silah endüstrisi özel sektör olarak pazara göre büyüyor. Rusya’nınki öyle değil. Rusya’nın pazara göre değil tamamen kendi içinde gelişen bir silah endüstrisi mevcut. Bunun yanında Rusya’nın bir üretim ekonomisi mevcut değil. Rusya’nın pazara sunduğu ihracat kalemlerinin neredeyse yüzde doksanı ham madde. Petrol, doğal gaz, orman ürünleri ve maden; altın, elmas vs... Varsayalım ki bir ülkenin 150 milyar dolarlık ihracatı var ve bunun 125 milyar doları petrol üzerinden geliyor olsun. İhracatın üçte bir daraldığını düşünün. Dayanabilir mi buna bu ülke? Petrol rezervi ne kadar olursa olsun, buna dayanabilmesi mümkün değil.
Irak şu fiyatlarla 30 milyar dolar zararda olduğunu açıkladı.
Elbette ciddi bir etkilenme söz konusu olacak. İran’ı ele alalım. ABD İran’a bir süredir çeşitli yaptırımlar uyguluyor. Bunların ülke üzerinde bir baskısı olsa da sonuç vermediği ortada. Fiyatların bir anda düşürülmesiyle petrol üzerinden son darbe vurulmuş oluyor.
Bu darbenin nasıl bir şey olduğunu bir örnekle izah edeyim. 1998 yılında bir ara petrol 10 dolara kadar düştü. Ben o zamanlar Türk-Rus parlamenterler dostluk grubu başkanıydım. Rahmetli Nevzat Yalçıntaş da başkan yardımcısıydı. Rusya’dan parlamenter heyeti gelecekti. Ankara’daki Rus Büyükelçiliği’nde bir davet verilmesi gerekiyordu. Büyükelçi iyi bir dostumuzdu. Beni özel olarak aradı ve ne dedi, biliyor musunuz?
“Bülent Bey, çok mahcubum ama bu daveti verecek bütçemiz yok.”
Bunun üzerine davet masrafını biz karşıladık. Demek istediğim, petrole bağımlı bir ülke olarak fiyatlardaki düşmenin ekonomileri ne duruma soktuğuna bizzat şahidim.
Sadece silah satmakla olmaz
Neticede her devletin kendisini ne kadar güçlü sanarsa sansın bir zayıf noktası var. Rusya’nın da bu. Rusya’da hala silah endüstrisi dışında ciddi bir üretim söz konusu değil. Rusya bugün 150 milyon nüfuslu bir ülke ama ne küresel çapta bilinen bir otomobil markası var, ne cep telefonu, ne de buzdolabı. Hatta küresel çapı geçtim, kendi iç pazarı için bile yetersiz bir ülke. Daha vahimi, silah endüstrisi gelişmiş olsa da satış imkanı kısıtlı. Parası olanlar zaten ABD’nin müttefikleri, gidip onun kapısını çalıyor. Rus silahı satın almak isteyen Afrika ülkeleri filan var ama onların da doğru düzgün parası yok.
Moskova’nın son zamanlardaki Suriye ve Afrika hamlelerini pazar açma girişimi olarak değerlendirebilir miyiz?
- Hayır, tamamen siyasi. Ruslarda ekonomik akıl yok. Evet, inanılmaz ölçüde bir siyasi ve askeri akıl var ama ekonomik akıl yok.
Sovyetler dönemine bakalım. Sovyetler Birliği nasıl çöktü? ABD Başkanı Ronald Reagan Yıldız Savaşları Projesi’ni açıkladı ve çılgınca bir silahlanma yarışı neticesinde ekonomisi mahvolan Sovyetler iflas etti. Burada da benzeri bir durum söz konusu. Trump, geçmişte Reagan’ın gittiği yoldan giderek Rusya’yı çökertme peşinde. Reagan bu işi silahlanma yarışıyla başarmıştı, Trump ise petrol fiyatlarını düşürmek suretiyle aynı şeyi deniyor.
Rusların ekonomik aklı yok
Ruslar niçin ekonomik bir akla sahip değil?
Üretim alışkanlığı oluşmadığı için. Sovyetler Birliği kendine göre siyasi bir eko-sistem kurmuştu. Kendi içine kapalı bir sisteme sahipti. Demirperde dediğimiz doğu Avrupa ülkeleri Sovyetlerin tüketim ihtiyacını neredeyse bedavaya karşılıyordu. Fakat 1990’lı yıllardan sonra bu sistem çöktü.
Bugün Rusya kendi parasını kendi kazanmak zorunda. Eskisi gibi Bulgaristan’a, Romanya’ya, Polonya’ya, Macaristan’a çöküp de oraların zenginliğini kendisine aktaramıyor. Silah haricinde gelişmiş bir endüstriye sahip de değil. Ayakta kalması büyük oranda petrol ve doğal gaza bağlı. Görüldüğü gibi dün de üretim alışkanlığı yoktu, bugün de yok. Dün başka milletlerin ürettiğini gaspeden anlayıştan bugün petrol ve doğal gaz hazırcılığına geçiş yapılmış. Sadece bu.
Bize nasıl yansır bu durum?
Türkiye’nin bu işten kazançlı çıkacağını söyledik. Ne gibi kazançlar söz konusu?
Petrol fiyatlarının düşmesiyle birlikte Türkiye pahalı diyerek durdurduğu, askıya aldığı dizelle çalışan santralları devreye sokabilir. Bu da doğal gaz konusunda pazarlık yapabilme imkanı sağlar. Teknik imkanlarını bilmiyorum, sormak lazım ama belki de doğal gaz santralleri dizel santrallere dönüşür.
Bu dediğiniz riskli olmaz mı? Petrol fiyatları daha ne kadar böyle gidecek?
Ortada ciddi bir irade mevcutsa sonuç alana dek gider. Bakın, 90’ların sonunda, 2000’li yıllarda sonuç alındı, sonra piyasa eski haline dönmeye başladı.
Suudi Arabistan ekonomisi diye bir şey mevcut mu?
İyi de, ABD “üretimi artır, fiyatı düşür” diyerek operasyonu Suudiler üzerinden yapıyor. Suudi ekonomisi pek iyi durumda değil. Operasyonun yarıda kalma ihtimali yok mu?
Suudi Arabistan ekonomisi diye bir şey mevcut mu? Aşırı lüks içinde yaşayan bir avuç insan var orada. Hatırlarsanız, üç yıl kadar önce Suudi Veliahdı Selman üst düzey 40-50 kişiyi tutuklayarak hatırı sayılır haraç topladı. Aramco hisselerinin cüzi bir kısmından gelen 200 milyar dolar söz konusu. Demek istediğim bu hamleyi yapan ona göre hesabını da yapmıştır.
Türkiye açısından kazançlar diyordunuz, buradan devam etsek...
Dediğim gibi biz olaya Türkiye cihetinden, olumlu tarafından bakalım. Bu iş Cenab-ı Hakk’ın bize bir lütfu gibi. Rusya’nın Suriye meselesinde ülkemize ve Sayın Cumhurbaşkanımıza yaptığı yakışıksız tavırdan hemen sonra gelen bu hamle, tabiri caizse “cuk” diye oturdu. Putin, bize yaptığı terbiyesizliğin ardından ertesi gün tokadı yemiş oldu. Rusya açısından bu bir hayat memat meselesi. Elinizdeki paranın beş misli kayba uğraması gibi bir şey. 10 bin liranız var diyelim, bir anda 2 bin liranız kalıyor ve başka geliriniz yok.
Bu işten Türkiye kazançlı çıkacak
Türkiye açısından kazançları kısaca toparlarsak;
- - En başta Rusya ve İran’ın burnu kırılacak.
- - Enerjiye yılda 40 milyar dolar para harcayan ülkemiz ciddi bir tasarruf sağlayacak.
- - Doğal gaz fiyatlarını düşürmek için müzakere edebilecek.
- - Enerji maliyetinin düşmesiyle sanayimiz rekabet gücü kazanacak, daha fazla ihracat yapacak.
Dünya genelinde petrol fiyatlarının düşmesiyle ekonomik bir yavaşlama gündeme gelebilir ama bu durum bizi çok fazla etkilemez. İhracatımız yıllık 150 milyar dolar, elimizde net kalan dolar miktarıysa 70-80 milyar civarı. Bu işten de 20 milyar gibi bir kazancımız olur.
Peki, Ortadoğu nasıl etkilenir?
Taşların yerinde durmadığı bir coğrafyada bu durumun etkileri muhakkak olacaktır. Burada baş aktör konumunda Suudi Arabistan ve Veliaht Bin Selman yer alacak. Fakat şunu da söyleyelim: Petrol fiyatlarının düşmesiyle Türkiye’nin eli güçlenecek, bölgedeki ağırlığı daha fazla hissedilecek.
Bu, Suudilerin pek istediği bir şey olmasa gerek, öyle değil mi?
Bölge ülkeleri mantıklı düşündüklerinde Türkiye’nin düşman bir ülke olmadığını anlayacaklar. Nitekim ABD de. Evet, Türkiye başına buyruk davranmayı seven zor bir müttefik ama düşman değil. Halbuki Rusya ve İran, Türkiye ile menfaatleri doğrudan çatışan rakip ülkeler. Büyük fark var arada.
Putin çaresizlik içinde
Putin görev süresini 2034 yılına dek uzatma derdinde. Petrol konusuyla alakası var mı bunun?
Elbette var. Putin’in bu hamlesi neyi gösteriyor? Çaresizliği... ABD’nin petrol hamlesine karşı başka cevabı olmayan birinin son kozunu oynaması. Daha önce de söyledim. Rusya’nın ekonomik aklı yok. ABD bunu bildiği için oradan vurdu. Şimdi “Rusya’nın askeri ve siyasi aklı çok güçlü. Bir şekilde bunun da üstesinden gelir” diyenler çıkacaktır. Fakat kazın ayağı öyle değil. Siyasi ve askeri aklı besleyen ekonomik akıldır. Ekonomik akıl dumura uğradığında siyasi ve askeri akılın yakıtı da bitmiş, tükenmiş olur.
Dikkat buyurun, Türkiye’nin son yıllardaki siyasi ve askeri başarıları hangi sayede mümkün oldu? Ekonomide gelinen seviye sayesinde. Çünkü artık üretmeye başladık. Üretmeye başlayınca ekonomik akıl da işlemeye başlıyor. Sırf askeri malzeme üretimini kasdetmiyorum. Halkımızın günlük hayatına yansıyan, gözle görülür bir üretim söz konusu. Sadece halkımızın ihtiyaçlarını karşılamakla kalmıyor, aynı zamanda dışarıya ihraç ediyoruz. Ülkemize gelen 40 milyon turisti de bu imkanlarla ağırlıyoruz.
ABD seçim atmosferine girdi. Bu hamleyi Trump’ın seçim yatırımı olarak görmek mümkün mü?
Kavgada yumruk sayılmaz diye bir söz var. Trump bu süreçte attığı her adımı bir seçim yatırımı olarak değerlendirme yoluna gidecektir. Bu da gayet normal. Kaldı ki ABD seçmeni pek de suya sabuna bulaşan bir seçmen tipi değildir. Genel teamüllere göre tepki verir. Aynı zamanda duyarsızdır da. Şimdiye kadar hiçbir seçimde katılım oranı yüzde 55’i aşmamıştır. Yani seçilen bir ABD başkanı toplam seçmen sayısının ancak yüzde 25’ini filan alır.
Çin-Rusya ittifakı dağılabilir
Çin’in bu kavgada yeri neresi?
Çin de bu işten karlı çıkacak. Kendisi de petrol ürettiği halde toplam ihtiyacının yüzde 75’ini ithal etmek durumunda kalan Çin, halen dünyanın önde gelen petrol ithalatçısı konumunda. Rusya ile İran’ın kaybettiği bir zeminde Çin’in kazanıyor olması aralarındaki ittifakı da ister istemez etkileyecek. Rusya ile Çin arasındaki ittifak aslına bakarsanız zoraki bir evlilik gibi. Zamanında Mao, Rusya’dan aldığı yardımla ayakta kalabilmişti. Şu anda ise Çin, üretim olarak Rusya’nın neredeyse 20-30 katı. Bugün Büyük Ortadoğu Projesi deniliyor ya, yarın Çin, Büyük Çin diye başladığında Rusya’nın doğu kısmında ciddi haklar iddia etmeye başlayacak.
Kazakistan, Kırgızistan gibi örneklere bakılırsa bu tehlike bugün mevcut diyebiliriz...
Elbette. Daha kolayı Moğolistan var. Çin’in neredeyse yarısı büyüklüğünde ve 2 milyon nüfusu var. Çin yakın zamanda orayı yutup kuzeye, Rus topraklarına doğru ilerleyecek. Bizim neslimiz Ortadoğu’da nasıl bir kavganın tanığı olduysa bizden sonrakiler de Uzakdoğu’da bir benzerine tanık olacak. Asıl kavga orada kopacak.
Biz kendi işimize bakalım
Obama dönemini biliyoruz. Trump da pek matah değil ancak onun döneminde Türkiye lehine bazı gelişmeler söz konusu. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Herkes ABD seçimlerinde Hillary Clinton’ın başkan seçileceğini söylerken ben Trump’ın kazanacağını söylediğim için sürekli yadırgandım. O dönemin TV kayıtlarına bakabilirsiniz. Hiç unutmuyorum, seçim gecesi yine bir TV kanalındayım. Türkiye’nin hatırı sayılır düşünce kuruluşlarından birinin Washington temsilcisini de çağırmışlar, Hillary Clinton’ın seçimi niçin kazanacağına dair güya elindeki verilerle bilgiçlik satıyor. Ben de 1983 yılında rahmetli Özal’ın, 2002 yılında ise Tayyip Bey’in nasıl kazandığını izah ederek sosyolojiyi doğru okumak gerektiğini, Trump’ın kazanacağını söyledim ama muhatabımı yine de ikna edebildiğimi söyleyemem. Sonuçta beni yadırgayanların hepsi yanıldı, Trump iktidara geldi. Trump’ın elbette Türkiye diye bir derdi yok. Fakat netice itibariyle attığı adımlar bazen bizim işimize yarıyor. Burada mesele Trump değil, bizim ne yaptığımız. Bize düşen, önümüze düşen fırsatları en doğru şekilde değerlendirmek...
- Bülent Akarcalı kimdir?
- 1943 İzmir doğumlu. Ekonomi öğrenimi gördü. Brüksel Üniversitesinde iktisadî analiz alanında yüksek lisans yaptı, öğretim üyesi olarak çalıştı. Ordu Yardımlaşma Genel Müdür Müşavirliği, Belçika Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği ve İttihad-ı Millî Türk Sigorta A.Ş. Genel Müdürlüğü görevlerini yürüttü. ANAP’tan siyasete girdi ve 1983-2002 yılları arasında İstanbul milletvekili olarak TBMM’de bulundu. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı ve Turizm Bakanı olarak iki kez kabinede yer aldı.