Osmanlı'da memuriyet sistemi
Osmanlı merkez bürokrasisinde 16. yüzyıl başlarında memur sayısı 25-30 iken, devletle birlikte merkezi bürokrasinin de büyümesiyle yüzyılın son çeyreğinde memur sayısı 100 kişiyi geçiyor. Osmanlı’nın yıkılış sürecinde ise sayı 50 binlere kadar çıkıyor.
Tarihçi Carter Findley, Osmanlı bürokrasisini üçe ayırıyor. Saray, saray okulu ve devşirme sistemi; divan veyahut da devlet işlerinin müzakere edildiği, şikâyetlerin dinlendiği ve elçilerin kabul edildiği meclisler; mahkemeler; medreseler; Babıâli’nin idarî teşkilatı... Yönetici sınıfı ise genellikle dört başlık altında toplanıyor: Saray hizmeti; askerî-idarî teşkilat (seyfiye); dinî teşkilat (ilmiye/ulema) ve son olarak da kâtiplik hizmeti (kalemiye) veya daha sonraları mülkiye olarak anılacak sivil bürokrasi.
Osmanlı kurulduğu ilk yarım asır profesyonel kâtipler kullanmıyor. Sonraki dönemlerde ise Divan-ı Hümayun’a bağlı kalemler imparatorluğun merkez bürokrasisinin en üst kademesini oluşturuyor. Çünkü Divan-ı Hümayun’da önemli meseleler hakkında alınacak kararların uygulama safhaları, ilgili kalemlerde hazırlanıyor. Bugün Türkiye’deki memuriyet sistemini karşılayan kurum: Osmanlı’daki kâtiplik sistemi. Kâtiplerin iş hacminin büyümesi, Kanuni Sultan Süleyman döneminde(1520-1566) oluşturulan bir memuriyet olan Reisülküttaplık çatısı altında kurumsallaşıyor. Reisülküttap, Divan’ın yazılı işlerini gören kâtiplerin başı oluyor ve Sadrazamın yardımcılığına kadar yükseliyor.
Osmanlı Devleti’nde memuriyet, bir meslek olmaktan ziyade devlet için bir görev ve insanlara hizmet anlayışını içeriyor. Osmanlı merkez bürokrasisinde 16. yüzyıl başlarında memur sayısı 25-30 iken, devletle birlikte merkezi bürokrasinin de büyümesiyle yüzyılın son çeyreğinde memur sayısı 100 kişiyi geçiyor. Osmanlı’nın yıkılış sürecinde ise sayı 50 binlere kadar çıkıyor. Osmanlı Devleti yönetici kadrosunda uzun bir dönem liyakate önem veriyor, ancak yüzyılın sonlarından itibaren liyakat sistemi, yerini iltimas ve kayırmacılığa bırakıyor. Öyle ki devletin gerileme döneminden itibaren büyük memurların çoğunluğu âdeta birer derebeyi gibi hareket ediyor. 18. yüzyıla gelindiğinde memur sayısı oldukça artıyor, bu nedenle de tayinler nöbetleşe yapılıyor. Bununla birlikte memurların görev süreleri klasik dönemde sınırsız iken, memur sayısının artması gibi sebeplerden dolayı belirli sınırlar getiriliyor.
Osmanlı'da memuriyetin dönüşüm süreci
Koca Reşit Paşa tarafından 3 Kasım 1839 yılında açıklanan Tanzimat Fermanı memurlar için büyük değişikliklere sebep oluyor. Zira Tanzimat Dönemi’nde çıkarılan 1840 Ceza Kanunnamesi, memur hukukuna dair önemli kararlar ihtiva ediyor. Söz konusu kararname ile memurlara yeterli miktarda maaş verileceği belirtilip, rüşvetin engellenmesi amaçlanıyor.
Kanunname ile aynı zamanda memurların başka hiçbir yerden yiyecek ve para alamayacakları ifade edilerek, memurların devletin parasını ve malını gerekli olmayan yerde harcamamaları kararlaştırılıyor. Bunun yanı sıra söz konusu kanunnamede bir memurun rüşvet alması durumunda aldığı rüşveti hazineye teslim etmesi ve bu kişinin rütbesinin alınarak üç sene boyunca kürek cezasına çarptırılmasına karar veriliyor.
18 Şubat 1856 yılında yayımlanan Islahat Fermanı ise gayrimüslimlerin memur olabilmelerinin önünü açıyor. Bu durum Müslüman Osmanlı memurları tarafından hoş karşılanmıyor. 23 Aralık 1876 tarihli Kanuni Esasi’de memurlar hakkında önemli kararlar içeriyor. Kanuni Esasi’nin 39, 40 ve 41.’inci maddelerine göre; memuriyetlere tayin, ehliyet ve liyakat esaslarına göre yapılacak; kanunen suçları sabit olmadıkça ve kendisi görevden çekilmedikçe veya devlet zorunlu bir neden görmedikçe memur görevden alınmayacak deniliyor. Fakat “devlet zorunlu bir neden görmedikçe” ibaresi, bahsi edilen güvencelere gölge düşürüyor.
Türkiye ve Osmanlı'da memurların nüfusa oranı
Osmanlı Devleti’nde memurların saygınlıklarının ve ekonomik durumlarının, köylü ve diğer meslek gruplarına göre çok iyi durumda olduğu biliniyor. Ancak şunu unutmamak gerekiyor. Osmanlı’da memurlar çok ciddi bir eğitimden geçiyorlar ve sayıları nüfusa oranla oldukça düşük. 1893 sayımına göre Osmanlı nüfusu 20.488.562 kişiden oluşuyor. Yine 2. Abdulhamid Han dönemindeki memur sayısı ise 35-70 bin arasında. 2021 rakamlarına göre ise 84 milyonluk Türkiye, 4 milyon 834 bin 208 memur istihdam ediyor. Osmanlı’nın yıkılma döneminde bile ortalama 400 kişiye bir memur düşüyor. Türkiye’de ise bugün 17 kişiye bir memur düşüyor.
Osmanlılarda memurların izin günleri
İsmail H. Uzunçarşılı’nın aktardığına göre memurlar her gün, hatta bayramlarda bile hükümet merkezine veya Babıâli’ye gelmeye mecbur tutuluyorlar. 2. Mahmut dönemi Divan’ın toplanmadığı Pazartesi ve Perşembe günleri (18. yüzyılın sonları), yani bu iki tatil gününde, Babıâli memurlarından sadece kâtipler, onlar da nöbetleşerek dairelerinden çıkabiliyorlar. İttihat ve Terakki döneminde, 1910’lu yıllarda ise “eskiden olduğu gibi amirlerin makamlarında bulundukları müddetçe memurların münasip miktarının nöbetleşerek dairelerinde bulunmaları gerektiği esası, Meclis-i Has ve Meclis-i Vükela tarafından kabul ediliyor.
Hülasa Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat Dönemi’ne gelinceye kadar çok fazla kamu kurumu ve memur olmadığı için Cuma namazı dışında tatil yapılmıyor. Ancak Tanzimat’a kadar ve sonra, devlet dairelerinin sayıca çoğalınca Divan’ın toplanmadığı Perşembe günü öğleden sonra resmî tatil kabul ediliyor. 1836 tarihli bir düzenlemeyle de perşembeleri tüm gün resmî tatile çevriliyor, ardından buna pazar günleri de ekleniyor. Ancak Tanzimat’ın ilanı sırasında pazar tatili terk ediliyor. Öte yandan, perşembeleri tatil yapan memurlar Cuma günü de namaz münasebetiyle verimli çalışamadığından devlet dairelerinde işlerin iki gün üst üste aksamakta olduğu görülüyor. Hem bunu gidermek hem de Cuma namazına saygı için 1842 senesinde haftalık izin günü Perşembe’den Cuma’ya aktarılıyor.
Osmanlı'da emeklilik sistemi
Osmanlı bürokrasisinde çalışanlarının görev sürelerinin çok uzun olduğunu görüyoruz. Memurlar çok gerekmedikçe, oldukça yaşlanmadan görevi bırakmıyorlar. Memurlar başka bir göreve geçmedikleri takdirde ölene kadar çalışıyorlar. Emeklilikte en önemli unsur, memurların gözlerinin görme gücünün zayıflaması olarak biliniyor. Memurlar iş görmeyecek hale geldikleri zaman hekimbaşı ve çavuşbaşı tarafından kontrol ediliyorlar. Bu görevlilerin hastalığı teyit edilirse, o memur tımar tasarruf ediyorsa tımar geliri veya ulufe tasarruf gelirlerinden emekli maaşına bağlanıyorlar. Osmanlı memuriyetinde 50 yıldan fazla çalışanlara rastlanıldığı gibi, 90-100 yaşlarına kadar memuriyette bulunanlar da görülebiliyor. Mesela Orta Defterdar Göynüklü Ahmed Efendi 1758’de öldüğünde 100 yaşının üzerinde ve memuriyeti başında vefat ediyor. Türkiye’de ise bir dönem memurların 40’lı yaşlarda emekli olduğu düşünülürse Osmanlı ile Türkiye’nin memuriyet algısı arasındaki uçurum net olarak görülür…