Ondan yiyende beyin yok
Korona plandemisi devletler, toplumlar ve şahısları siyâsî, iktisâdî ve sosyal olarak büyük bir açmaza sürükledi. Bu aslında büyük bir buhranın mukaddimesi gibiydi.
Salgın, dezenfektan, maske, kapanma ve aşı derken gündem birden bire kalp krizleri ve kanser haberlerine dönüştü. Aşılar nedeniyle yaşanan kalp krizleri, özellikle ortaya çıkan beyin kanseri gibi vakalar, kraldan çok kralcı medyada aşılara pek bağlanmasa da akademik çevrelerde bile makalelere konu ediliyor. Dahası ilk olarak Almanya olmak üzere bazı ülkelerde aşı davaları çoktan başladı.
Bu kapanmaların ülkelere zarar vereceğini kralcı medya yazıp çizmese de Gerçek Hayat gibi bazı yayın organları çokça dile getirdi. Yazıyı kaleme alırken masamın yanında duran kapak konularına göre tasnif edilmiş Gerçek Hayat’lara şöyle bir göz gezdirdim de ne büyük bir öngörü göstermiş arkadaşlarımız.
- 3 Şubat 2020: ‘Virüs Çetesi’
- 23 Mart 2020: ‘Yeni Dünya Düzenine Kadar Kapalı’
- 6 Nisan 2020: ‘Modern Tıp Koronaya Yenildi’
- 13 Nisan 2020: ‘Korona yönetime el koydu’
- 18 Mayıs 2020: ‘Plandemik’
- 31 Ağustos 2020: ‘Büyük Salgın: Kalp Krizi’
- 14 Eylül 2020: ‘Covid-19: Adını 2017’de koymuşlar, planlayıp bütçesini hazırlamışlar’
- 12 Ekim 2020: ‘Plandemik tiyatroda perdeler kapanıyor’ ve
- 14 Aralık 2020: ‘Çin, artık damarlarınızda dolaşan asil kanda mevcuttur’ gibi kapakları bugün daha da fazla takdir ettim.
Olan oldu, giden gitti, ölen öldü, düzen bozuldu
Herkes korona propagandası ve korku tellallığı yaparken dergimiz Gerçek Hayat, gerçekleri olanca çıplaklığı ve büyük bir öngörü ile haykırmış. İnsanlar pek kadirşinas olmadıkları için o gün “komplocu” diyenler bugün hak veriyorlar mı bilmiyoruz. Gerçi hak verseler neye yarar. Olan oldu, giden gitti, ölen öldü, düzen bozuldu.
‘Düzel mi vardı ki bozulsun, zaten düzenler bozuktu’ diyebilirsiniz. Haksız da değilsiniz. Ama yine de ülke ekonomisinde hatırı sayılır bir istikrar vardı. Herkes olmasa da mühim bir kesim geleceğe umutla bakıyordu.
Hatırı güdülmese, niteliği tahrif edilse de ekmek bütçelere uygundu. Kiralar mâkuldü. Ukrayna’da savaş çıkmamıştı. Ekmek 1 lira, benzinin litresi ise 5 liraydı. Dolar 6 lira bandında seyrediyordu. Cincisi, falcısı pek arzı endam etmiyordu. Artık ufo palavraları da pek gündem olmuyordu. Oysa bugün öyle mi?
Benzin olmuş 38 lira, ekmek 8, dolar ise 28. Bin liralık ev kirası 15 bine fırlamış. Buna rağmen alışveriş çılgınlığı sürüyor. Kimine göre kimse yarınından korkuyor, kimine göre çok fazla birikimimiz varmış. Biz de ne birikim var ne de yarına dair endişe. Çünkü yarının sahibi, mülkün sahibi de Allah-ü Teâlâ. Ama kuluz işte kâmil bir derviş gibi olamıyoruz.
Daha kötüsü ise ortalığı korku ve umut tacirleri sarmış durumda. Zaman zaman hemcinslerimizin yoğun bulunduğu instagram’a bakıyorum da aman Allah’ım o da ne! Kahinlik edenler, bilinçaltı temizliği adlı kirletici cinciler ve korku pazarlayan tiplerden geçilmiyor.
Bunların sözde eğitimlerine tonla para veren kadınlar. Allah’tan değil de bu umut hırsızlarından medet umanlardan geçilmiyor ortalık. Hırsızla tamahkârın kolay buluşması gibi kısa yoldan para kaldıranların ağına düşen vesveseli tipler gırla.
‘Nerede kaldı yeni varyantlar…’
Bir de bu plandemiyi yetersiz bulup ‘nerede kaldı yeni varyantlar’ veya ‘yeni salgınlar’ diye çırpınan doktorlar ile ekranlarda insanları korkutup youtube hesaplarından vole vurunları da unutmamak gerekiyor. Küçük kasaba siyasetçisi gibi bir kardeşi Sözcü ve Halk Tv’de hükümeti taşlayan, diğer kardeşi ise mütedeyyin kanallarda ahkam kesenlerden tutun da bu işleri de Mustafa Kemal’e bağlayanlara dek uzayıp giden şovmenlerle doldu ortalık.
Bunların bilmediği husus yok. Geleceği de biliyorlar, binlerce yıllık geçmişi de. Hem dünde yaşamışlar hem de gelecek de yaşayıp bugün bizi ikaz ediyorlar. İkaz ama ne ikaz!
Hep bir ağızdan “şu tarihte yeni salgın geliyor” diye sanki kendisi planlıyor veya plan masasından bildirenler, sadece son yıllarda yaşanmış gibi en küçük hava değişiminden felaket senaryosu üretenler, ‘yapay et’ denilen iğrençlik üzerinden ileri geri külliyat üretenler, hepimizi depremle yatırıp depremle kaldıranlar, cin musallatlarını uzaylılar diye pazarlayanlar, bilinçaltınızı deşip sizi kendilerine köle edenler, bilimi putlaştırıp vahiy muamelesi yapanlar, göçmen göçmen diye yabancı düşmanlığı yapıp ülkenin huzurunu dinamitleyenler, cinsiyet bozucu faaliyetlerde bulunan ve bunların propagandasını yapanların hepsi milletin bütün ayarlarını bozuyor.
Dünyada bunca hususu aynı anda tartışan başka bir ülke var mıdır bilmiyorum. Lâkin bildiğim bir şey var ki bunca pervasızlığa dünyada başka bir ülke izin vermez. ‘Özgürlük’ denilen şeyi yanlış anlamış bir ülke olan Türkiye’de yaşıyoruz. Ahlâkî sınırsızlığı savunan liberalleri bile kıskandıracak bir sınırsızlığımız var.
Her şeyi her akşam ekranlarda ulu orta konuşan, zırvalamada kendileriyle yarışan ne kadar omurgasız muhalif ve omurgasız yalaka varsa medyada veya sosyal medyada tepinenlere bir çift laf eden veya hesap soran da yok. Hesap sormak şöyle dursun bunlar da acayip itibar görüyor.
Sizi bilmem ama bu işler bize ters. Bizi bozuyor ve artık bir şey izlemek, dinlemek ve okumak istemez durumdayım.
Yeter artık zırvalamayın
Evet, insan zayıf bir varlık ama bir o kadar da güçlü. Ne kadar güçlü olursak olalım ruh inciniyor. Bu yük bedene de ruha da ağır geliyor. Sabır küpü de olsa çatlıyor insan. ‘Yeter artık zırvalamayın, bu yaptığınız millete de kendinize de kötülük’ diye haykırası geliyor insanın.
Haykırsan kim duyar ki?
Evet şikâyet edecek çok şey var. Ama görmesini, anlamasını bilene şükredecek şey, şikâyet edeceklerden her zaman daha fazla. Mesele neye nereden baktığımızla âlâkalı.
Sadede gelecek olursak, ufukta yeni bir salgın var mı, yok! Eskiler derlerdi ki, “Dirgeni yiyen sıpa gelir mi sapa?” İnsanlık olarak dirgeni yedik ve acısı devam ediyor. Bu acı sürdükçe salgın falan olmaz.
Kıtlık denilen şey de insanların eliyle olabilir ama ortada iddia edildiği gibi ne küresel ısınma diye bir şey ne de kıtlık var.
Bilinçaltı daha doğru ifadeyle şuuraltı herkesin kendi mahremidir bir de para ödeyerek mahreminizi faş etmeyin!
Bill Gates denen varlığın gündemde tuttuğu sahte et ise gerçek et değildir ve onu yiyecek olanda da beyin yoktur.