O hologramik vitrin mankeni
Bill Gates geçtiğimiz günlerde “yapay et” dedi, “karbon salınımı” dedi, “zengin ülkeler yapay ete geçsin” dedi, “büyük başlardan kurtulun” dedi. Aslında dememiş, emretmişti. Bill Gates’in peşine takılanlara göre büyükbaş hayvanlar dünyamızı kirletiyormuş, etleri “temiz” değilmiş… Bunca endüstriyel tesis, hava, deniz ve kara trafiği, nükleer denemeler, dünyaya hâlâ satılan kurşunlu benzin, kısırlaştırıcı ve kanserojen pestisitler değil; tüm hakları gasp edilmiş mahrum ve mahkûm şu garip inekler, danalar kirletiyormuş dünyamızı…
“Bill ve Melinda Gates Vakfı ile Türkiye arasında uzun vadeli işbirliği tesis etmek üzere Bill Gates Vakfı’ndan uzmanların iştiraklarıyla 10-11 Nisan 2019 tarihlerinde "sanitasyon", "finansal kapsayıcılık", "beslenme" ve "SDG Etki Hızlandırıcısı" konularına odaklanan oturumlardan müteşekkil bir çalıştay gerçekleştirilmiştir.”
Bu cümleler, Tarım Bakanlığının 2019’da sitesine koyduğu ve büyük tartışmaya yol açan açıklamaya ait.
Yani dünyanın en kadim devleti Türkiye, daha dün kurulduğu hâlde kirli işleri ile şöhret bulmuş Bill Gates Vakfı’ndan ders alıyor, yol haritasını bir nevi ona emanet ediyordu.
- Koskoca Türkiye, ‘sanitasyon’ diye kısalttıkları şey, ‘temiz içme suyu ve insan dışkısı ve kanalizasyonunun yeterli şekilde arıtılması’nı beceremiyor olmalıydı ki, Bill Gates Vakfı rehberlik/yardım ediyordu.
Ayrıca binlerce asırdır dünyaya hükmetmiş, İslam’ın bayraktarlığını yapmış ve günümüzdeki yegâne namzedi Türk milletine, nasıl beslenmesi gerektiğini de Bill Gates öğretecekti.
‘SDG Etki Hızlandırıcısı’ dedikleri şey ise “sürdürülebilir kalkınma”ydı.
Başlıklardan anlaşılacağı üzere belli ki nasıl beslenip, nasıl finans sağlayacağımızı ve nasıl kalkınacağımızı ve hatta kanalizasyonumuzu nasıl arıtacağımızı da Bill Gates’ten öğrenecektik.
‘Büyükbaşlara ölüm’
Bill Gates geçtiğimiz günlerde “yapay et” dedi, “karbon salınımı” dedi, “zengin ülkeler yapay ete geçsin” dedi, “büyük başlardan kurtulun” dedi. Aslında dememiş, emretmişti.
Ardından pek çok irtibatlı mekanizma harekete geçti. Ankara Üniversitesinden sonra ise marketçilik sektörü kökenli Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yeni Bakan Yardımcısı Ayşe Ayşin Işıkgece Hürriyet’e özel bir demeç vererek şunları söylemiş: “Protein kaynakları olarak çok zengin bir ülkeyiz ama çok fazla kırmızı et (büyükbaş ve küçükbaş hayvan) tüketme eğilimindeyiz. Ülkedeki büyükbaş sayısını artırmayalım. Çünkü kesilme aşamasına kadar ciddi vakit harcanıyor. Yem masrafı yüksek. Kullanılan tonlarca su var. Karbon salınımı çok fazla. Küçükbaş sayımızı artıralım. Destekleri bu yönde verelim istiyoruz!"
Bill Gates’in peşine takılanlara göre büyükbaş hayvanlar dünyamızı kirletiyormuş, etleri “temiz” değilmiş…
Bunca endüstriyel tesis, hava, deniz ve kara trafiği, nükleer denemeler, dünyaya hâlâ satılan kurşunlu benzin, kısırlaştırıcı ve kanserojen pestisitler değil; tüm hakları gasp edilmiş mahrum ve mahkûm şu garip inekler, danalar kirletiyormuş dünyamızı…
Suçlu bulunduğuna göre sıra onlardan kurtulmaya gelmiş olmalı ki, birden bire hep bir ağızdan “büyükbaşlara ölüm” naraları duyulmaya başlandı. Tıpkı geçtiğimiz yıl çok içtikleri gerekçesiyle koca Avustralya kıtasına sığamayıp katledilen 10 bin devenin cayır cayır yakılması gibi...
Sanki Yüce Yaratıcı (c.c.) bu hayvanları -sümme hâşâ- gereksiz veya yanlış şekilde yaratmış da Bill Gates ve yandaşları görmüş bu durumu.
Ahmaklığın, insanlıkla alayın ve fıtratla savaşın bu kadarı da fazla.
En az 312 bin 480 tır gıda çöpe
BM 2021 Gıda İsrafı Endeksi Raporu'nun verileri doğru ise Türkiye her yıl kişi başına 93 kilogram yiyeceği çöpe atarak gıda israfında Kongo ve Meksika’nın ardından dünya üçüncüsü olmuş.
- Kişi başına 93 kg’lık gıda israfı, 84 milyon ile çarptığınızda karşınıza tam 7 milyon 812 bin ton çıkar. Bir tırın ortalama yükü 25 ton olsa, tamı tamına 312 bin 480 tır gıda çöpe atılmış.
Hayati Yazıcı, Gümrük ve Ticaret Bakanı iken 2012’de yaptığı açıklamada, Türkiye'nin yılda 45 milyon ton sebze ve meyve üretimi gerçekleştirdiğini, bunun değerinin 70 milyar liranın üzerinde olduğunu ve yüzde 95'i iç piyasaya sunulan bu ürünlerin 18 milyar lira değerindeki kısmının yüzde 25'inin ambalaj ve sevkiyat eksiklikleri nedeni ile telef olduğunu söylemişti. Yani 2012 kuru ile 10 milyar dolarlık bir rakam. Buna evlerde, fabrikalarda, kamuda ve lokantaları da çöpe atılan gıdaları da eklediğinizde on milyarlarca dolarlık bir israf.
- Bu netice de bize BM’nin verisi ile Yazıcı’nın sözleri arasında muazzam bir doğruluk ilişkisi olduğunu gösterir. Kaldı ki, Ramazan ayında kat be kat artan çöp miktarı da bu bilgileri açıkça ortaya koyar.
Oysa bu toplum, mânâsından bihaber olarak ülkeyi israf deryasına gark ettikten hemen sonra yaptığı yemek dualarında hep şu Ayet-i Celileyi okur: “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz! Çünkü ALLAH, İSRAF EDENLERİ SEVMEZ!”
Bu gerçekle yüzleşip engellemeye çalışmayanların, Bill Gates rehberliğinde inekle dadanması ve yapay etten söz etmesi ortaklık veya taşeronluğun ifşası olarak görülebilir mi, kararı siz verin.
Milyarlar ‘ayaklı banka’ ile geçiniyor
Worldwathch Enstitüsü’ne (2011) göre gelişmekte olan ülkeler; sığır etinin yüzde 50’sini, sütün yüzde 41’ini, küçükbaşın yüzde 72’isini, kümes hayvanlarının yüzde 53’ünü üretmekteymiş.
İnsanlar hayvanların sadece et, süt, yumurta ve derisinden istifade etmiyor. Aynı zamanda bu enstitünün verilerine göre, hayvanlar azot gübresinin yüzde 14, fosforun yüzde 25 ve potasyumun yüzde 40’ını üretmekteymişler. Yani tabiattan aldıklarını yine tabiatın beslenmesi için geri veriyorlar ve zirâî döngüyü sağlıyorlarmış. Bunlara diğer kuşlar ve yaban hayvanlarını da eklemek gerekiyormuş.
Hayvancılık denildiğinde akla ilk gelen olmasa da dericilik bu hayvanlar olmadan imkânsız. Ticaret Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’nin deri ticaret hacmi 2 milyar dolara yakın. Dünya deri ve deri ürünleri ticaret hacmi yüz milyarlarca dolarlık bir pazar. Hayvan düşmanlığı yapanların da tamamı deri ayakkabı ve deri eşyasına en çok para harcayanlar.
Ayakkabıcılık başta olmak üzere deri sektörü ne olacak?
Ayrıca hayvancılık, fakir ülkelerin hem en büyük geçim, hem de en büyük besin kaynağı. Bakın bu gerçeği Prof Katherine Homewood ve ekip arkadaşları nasıl dile getiriyor:
“Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, özellikle et, süt için hayvan beslediğini sanır. Ama küçük ölçekli çiftçilerin hayvanları aynı zamanda bir tasarruf aracı. Tarla sürme yâhut mallarını taşımada güç kaynağı, ekili arazileri için gübre, ev tüketimi için süt ve geçim kaynağı. Bu açıdan bakıldığında asgari düzeyde yemle hayvan beslemek, et ve sütün fazlasını satmak çok mantıklı. Özellikle bu hayvanlar, çocukları okula gönderme, evlendirme veya kriz zamanlarında ayaklı banka olarak görülür.”
- Dünyada en az bir, bir buçuk milyar insan geçimini bu şekilde az sayıdaki hayvanı ile sağlıyormuş. Ananevi bilgiye sahip bu insanlar, hayvan beslemek ve hastalıkların tedavisinde çoğu veteriner veya büyük çiftlik sahiplerinden daha bilgili ve mahirlermiş. Bunların yetiştirdikleri hayvanî ürünler, endüstriyel olandan daha besleyici olduğu için hem kendilerinin, hem de müşterilerinin sağlığını koruyorlar. Bu yüzden de, açlıkla mücadele ettiğini iddia eden küreselci çetenin hedefindeler.
Gençler, herkesi diploma sahibi dolayısıyla işsiz yapmaya çalışan kirli dünya düzeninin kurbanı durumundalar. Ancak o diplomasına güvenerek toprakla bağını koparanlar bu gerçeğin farkında değiller.
İnsanı yönetmek istiyorlar
Dünyayı kirletenler, kirlettikleri şeyler yerine sanki insanlık umurlarındaymış gibi, dünya giderek soğumasına rağmen sürekli “küresel ısınma” yalanını ardına saklanıyorlar.
İnsanlığın açlığı, israf veya iklim değişikliği mi, yoksa her zaman olduğu gibi gizledikleri başka şeyler mi var?
Akademik makalelerin en az yüzde 95’i “küresel ısınma” ve “karbon salınımı”ndan söz eder. Büyükbaş hayvanlar da bunun günah keçisi olarak gösterilir. Yeni bir akademisyen adayı veya bir bürokrat yâhut da bir siyasetçi olarak önünüze konulan bu palavralardan etkilenmememiz ne yazık ki pek düşünülemez. Çünkü siz eğitilirken buna teşne olarak yetiştirildiniz.
Sonra elbette çıkıp, küreselci çetenin cinayetlerinin tüm faturasını, kirli amaçlarına âlet olarak siz de hayvanlara kesersiniz veya kesilmesi karşısında çaresiz seyredersiniz.
Oysa bu çetenin amacı başka!
İnsanı yönetmek istiyorlar.
Koronasından karbon salınımına, aşısından yapay etine, herkesi diplomalı yapmaktan hazır gıdaya dek dayatılan ne kadar gündem varsa, hepsi insanı/insanlığı yönetmek için.
- Aç bir çocuğa bir yudum suyu, bir dilim ekmeği çok görenlerin, Türk halkının beslenmesiyle, kalkınmasıyla, finansıyla, atık suyuyla ilgilenmesi, Amerikalardan gelip bürokrasiyi eğitmesi, fon sağlaması, Bill Gates’in hayır hasenat sahibi olduğu için olacak değil ya!
Unutmayın ki, Bill Gates, vitrine sürülen bir sözcü. Hologramik vitrin mankeni…
Bill Gates’in üstüne giydirilen elbiseyi yırtmayı başarırsanız, (bunun için birazcık idrak kabiliyeti yeter) kuklayı da, kuklacıyı da görebilirsiniz.
Kuklacının temel hasleti hiçbir zaman vitrine, sahneye çıkmamasıdır. Sizi kuklacıyla meşgul edenler ve gayelerini bilmeden modern dünyayı anlayabileceklerini sananlar, yanıldıklarını görecekler.
Yani yapay et ve diğer tartışmaları basit ve sıradan şeyler ve sadece beslenme oyunu zannedenler meselenin altında yatan derin siyaset ve düşmanlığı anlayamazlar.
Tüm düzenbazlar bir gün görülecek
Allah’ın yarattığından daha “temiz” iddiasıyla servis edilen yapay et tartışmasın ardında, bir de enerji ve istihdam oyunu varmış. BBC’de yer alan habere göre, et-süt endüstrisi, yüz milyonlarca kişi istihdam ediyor. Yapay et üretiminin yaygınlaştığını farz etsek, bunların büyük çoğunluğu işsiz kalacak ve dünya için bu da büyük bir kriz olacak.
- Daha şimdiden enerji konusundaki eleştirileri göğüslemek için laboratuvar etinin seri üretime geçildiğinde büyük enerji harcamayacağını anlatmaya çalışıyorlar. Oysa burada da sanal paralardaki gibi gizli bir enerji tüketimi yaşanacak. Genetik ve beslenme faciaları ise cabası.
Nasıl ki, Hz Musa (a.s.)’ın karşısına çıkan tüm düzenbazların yaptığı her şeyin sihirden ibaret olduğu ortaya çıkmış ise, bugün olup biten şeylerin de aynı düzenbazlıklar olduğu elbette bir gün görülecek. Ama o gün korkarız ki geç kalmış olacağız.
Dostoyevski’nin bir romanından muhtemelen o geleceği tasvir eden şu cümlelerle bağlayalım: “O zaman geldiğinde, insanlar hürriyetlerini, biz yöneticilerin ayakları altına atacak ve ‘bizi köleniz yapın, yeter ki ekmeğimizi verin’ diyecekler.”