Nitröz oksiti duymuş muydunuz?
İneğin çıkardığı metanı bize ezberletenler, dünyayı ısıtmada 300 kat daha güçlü Nitröz Oksiti hiç konuşmuyorlar. Yeşil devrimin en yok edici yanlışlarından olan sözde bitki besleyici sentetik gübrelere tam cepheden karşı çıkılmadığı sürece ne tabiatın korunması ne gıdamızın ve sağlığımızın korunması mümkün değil. Bu gerçeği öncelikle akademisyenlerin, sonra her fırsatta sentetik gübre ve zehirleri satmayı ziraatçılık sayanların, ardından gübreye, zehre, mazota, tohuma destek vermeyi marifet bilen siyasetçilerin, en sonunda da çiftçilerin kavraması gerekiyor. Tabii ki gıdasını önemseyen her bir insanımızın bu “zehir döngüsü” içinde yaşamanın kader olmadığını görmesi de şart.
Greenpeace, GRAIN ve Tarım ve Ticaret Politikası Enstitüsü tarafından hazırlanan bir rapor, sentetik nitrojen gübrelerin tarım kaynaklı emisyonların %21,5'inden sorumlu olduğunu yazıyor. Yani “sera gazı emisyonları” diye başımızın etini yiyenler, görmemek için çabalasalar da “yeni felaketleri” küresel ısınmanın önemli sebeplerinden biri, kullanımı sürekli teşvik edilen gübreler. Sentetik azotlu gübrelerin yoğun uygulanması, tabiatıyla nitröz oksit (azot oksit) emisyonlarını artırıyor. Fakat gelin görün ki karbondioksiti suçlu ilân eden, zavallı ineğin yellenmesinden çıkan metanı hepimize ezberleten dünya, nedense bu gazı hiç dillendirmiyor.
Peki, neden?
Cevabı basit. Çünkü bu gazın sorumlusu, yok edici endüstriyel tarımın olmazsa olmazı sentetik gübreler. Yani endüstriyel tarımcılar bir yandan küresel ısınmadan dertlenirken diğer taraftan küresel ısınmadaki etkisi devasa bir gaza sebep olan sentetik gübrelerin kullanılmasını teşvik ediyorlar.
Tek başına azotlu gübrelerin ve sadece kayıt altına alınabilenlerin miktarının yüz milyonlarca tonu, değerinin ise 200 milyar doları bulduğunu düşündüğümüzde neden en tehlikeli sera gazının gözlerden kaçırıldığı anlaşılıyor aslında.
BASF SE, İsrael Corp Ltd., CF Industries Golding Inc., Marubeni, Mitsui, Sinopec Limited gibi şirketlerin öncülüğünde büyük boyutlarda üretim yapan gübre sektörü, sözde “yüksek verimli” sanılan hibrit tohumlar ve kimyasal zehirlerle birlikte mahşerin üç atlısı gibiler. Dünyanın her coğrafyasında 70 yıldır deliler gibi kullandırılıyorlar. Elden geldiğince fazla tüketilmeliler ki bu dev global şirketler daha çok kazansın. Üstüne bunca senedir toprağımızı, suyumuzu, havamızı, gıdamızı zehirleyip bizi hasta edip öldürürken dahi sıkılmadan “küresel ısınmaya neden oluyor” diye inekler üzerine yaygara koparıyorlar. Hani ikiyüzlülük de olsa bir sınır bekliyor insan ama boşuna.
300 kat güçlü bir zehir
Azot oksit, 2017'de ABD sera gazı emisyonlarının yalnızca yüzde 6'sını oluştursa da iklim değişikliğini yönlendirme söz konusu olduğunda karbondioksit (CO2) veya metandan çok daha güçlü bir gaz. Tabii ki çok daha tehlikeli de. CO2'den 300 kat daha güçlü bir emisyona sebebiyet veriyor. Kimyevî işlemlerle yok edilmeden önce 100 yıldan fazla bir süre atmosferde kalabiliyor. Bazı araştırmalar, azot oksitin "ozonu incelten” en önemli ve etkili emisyon olduğuna işaret ediyor.
Bunu görebilen uzmanlar, 70 yıldır dünyaya “bitki besini” diye yutturulan sentetik gübrelerin aslında “zehir” olduğunu direkt söyleyemedikleri için en azından azot oksit emisyonlarını azaltmanın yolunun gübreleri verimli kullanmak olduğunu söylüyorlar.
Bu, doğru miktar, doğru uygulama ve doğru zaman anlamına geliyor. Yani en azından “zehirlenmemiz yavaş yavaş veya kontrollü olsun” demek gibi bir şey. Fakat modern dünyanın endüstriyel tarımı sürekli ve geniş boyutlarda bir üretim anlayışına dayanır. O yüzden de yıllardır çiftçilere ezberletilen motto “Hibrit tohumlardan yüksek verimi garantilemenin yolu yoğun sentetik gübre ve zehir kullanımından geçer.”
Oysa sentetik gübre kullanımını azaltmanın tek yolu, bunların kullanımını reddeden geleneksel üretime geçmek. Kâr amacı gütmeyen Kaliforniya İklim ve Tarım Ağı'nın (CalCAN) Politika Direktörü Jeanne Merrill de "Çiftçilerin toprak verimliliğini artırmak ve azot oksit emisyonlarını azaltmak için kullanabileceği çeşitli araçlar" olduğunu söyleyenlerden.
Gerçekten de kompost, örtü bitkileri, malç, koruyucu toprak işleme gibi uygulamalar toprakta organik madde oluşmasına yardımcı oluyor ve sentetik gübre ihtiyacını azaltıyor. Organik gübreler nitrojeni sentetik olanlardan daha yavaş salıyor. Sonuç olarak, bitkilerin besin ihtiyaçlarını daha iyi karşılayabiliyorlar ve mevcut olduklarında emiliyorlar. Bu, mikropların yemek için daha az nitrojen fazlalığına ve yeraltı suyuna daha az sızmasına yol açıyor. Fakat bugün birçok küçük çiftçi dahi daha düşük verime neden olduklarına inandırıldıkları için organik gübrelerden kaçınıp, zararlı sentetik gübreleri kullanmayı tercih ediyor.
Sentetik gübrelerden vazgeçilemediği için azot oksiti azaltmanın yolu mecburen “nitrojenin daha yavaş salınmasını sağlamak” oluyor. Su ve gübrenin daha yavaş verilmesine izin veren damlama ve yüzey altı damlama gibi mikro sulama teknolojilerinin azot oksit emisyonlarını düşürmesi bundan. Mikro sulama, toprağın daha büyük bir kısmını kuru bıraktığı için çiftçilerin, bitkilerin günlük gereksinimlerini karşılamak için küçük miktarlarda besin maddelerini kademeli olarak dağıtmalarına imkân tanıyor ve nitrojenin çoğunun ekinler tarafından emilmesini sağlıyor.
Büyük arazi - hibrit tohum - yoğun zehir
Kaliforniya Üniversitesi’nde toprak biyo-jeokimyası profesörü William Horwath, buğday, mısır ve badem dâhil olmak üzere yoğun şekilde gübrelenmiş 10 ekini inceleyen araştırmasından sonra "Mahsulleri besin maddelerine ihtiyaç duyduklarında aşırı yükleme yerine adeta kaşıkla beslemenin daha doğru olduğunu” söylüyor. Çünkü gübre az verildiğinde bitkiler, mikrobiyal toplulukla nitrojen için daha rekabetçi oluyorlar ki bu da daha az azot oksit yayılmasına yol açıyor.
Fakat bu metotlara rağmen sentetik gübreler modern tarımda kaşıkla değil de kürekle verilecek şekilde teşvik edildi hep. Çünkü endüstriyel tarımın temel yaklaşımı bu mantığa dayanır. Bu sistemde arazi büyük olmalı, o arazilerde kullanılan hibrit tohumların verimli sanılabilmesi için sentetik gübrelerin ve zehirlerin de büyük miktarlarda ve yoğun kullanılması gerekiyor.
Kaliforniya Gıda ve Tarım Departmanından çevre bilimci Martin Burger, geleneksel çiftçilerin ekili topraklardan nitröz oksit emisyonlarını azaltmasının bir başka yolunun yavaş salınan veya kontrollü salınan gübreler kullanmak olduğunu söylüyor. Herkesin aşırı kullanımı için seferber olduğu bir zamanda şimdilik elden gelen bu.
Ancak zamanla salınan gübreleri kullanmak için çiftçilerin sistemlerini ve doğru uygulama zamanını iyi bilmeleri gerekir. Mesela bilinenin aksine tohumlar toprağa atılmadan aylar önce gübreleme yapmak yerine, ekim mevsimi için gübre zamanlamasının optimize edilmesi önemli. Gübrenin sonbaharda uygulanması, özellikle kışın veya ilkbaharın başlarında yağmur ve kar erimesinin nitrojenin çoğunun sızmasına ve kaybına yol açıyor. Bunun yerine, Cornell Üniversitesi'nde yapılan çalışmaların gösterdiği gibi gübrenin "mahsulün mümkün olduğu kadar maksimum büyüme zamanına yakın" uygulanması gerekiyor. Fakat tüketiminde azalma olur diye bu temel ilkeler dahi endüstriyel tarım mantığında uygulanmıyor.
- Gübre desteği diyen siyasetçiler
- Tarım arazilerinden salınan miktar mahsule, sulama yöntemine, iklime ve toprak tipine bağlı olarak büyük ölçüde değişebileceğinden, belki azot oksiti bütünüyle engellemek mümkün değil ama düşürmek mümkün.
- Azot oksit emisyonlarını azaltmanın önündeki en büyük zorluk, bu zehirli endüstriden ekmek yiyenlerden ve verimin düşmesi korkusuyla kullandıkları sentetik gübre miktarını azaltmakta isteksiz olan çiftçilerden kaynaklanıyor. Bu isteksizliği bilip bilmeden her seçim öncesi “%50 gübre desteği vereceğiz” diye açıklama yapmayı “faydalı bir şey” sanan siyasetçiler de artırıyor maalesef. Oysa uzun vadede üretimi azot oksiti azaltacak şekilde planlamanın sayısız yararı var.
- Bir zehir döngüsü
- Yeşil devrimin en yok edici yanlışlarından olan sözde bitki besleyici sentetik gübrelere tam cepheden karşı çıkılmadığı sürece ne tabiatın korunması ne gıdamızın ve sağlığımızın korunması mümkün değil.
- Bu gerçeği öncelikle akademisyenlerin, sonra her fırsatta sentetik gübre ve zehirleri satmayı ziraatçılık sayanların, ardından gübreye, zehre, mazota, tohuma destek vermeyi marifet bilen siyasetçilerin, en sonunda da çiftçilerin kavraması gerekiyor. Tabii ki gıdasını önemseyen her bir insanımızın bu “zehir döngüsü” içinde yaşamanın kader olmadığını görmesi de şart.
- Öte yandan koruma, organik beslenme, toprak işleme gibi uygulamalar yoluyla toprak sağlığına odaklanan “rejeneratif ziraatçılık” anlayışı geciktirilmeden hayata geçirilmeli artık. Toprak sağlığını besleyip eski haline getiren, iklimi, su kaynaklarını ve biyo-çeşitliliği koruyan ve çiftliklerin üretkenliğini ve kârlılığını artıran, sonuca dayalı bir gıda üretim sistemi olmazsa olmazı olmalı insanın.
- Bu sistemi öğrenecek çiftçiler, geleneksel tohumlarla konvansiyonel tarımın övündüğü kadar verim alırken hem pahalı ve zararlı sentetik gübre ve zehirlerden hepimizi kurtarabilirler hem de kârlarını ve refahlarını artırabilirler. Fakat asıl önemlisi kahırlı bir girdi üzerinden iklim değişikliği denilen büyük yalanı deşifre edebilirler. Bütün bunlar az şey mi?