Nice sayılara...
Gerçek Hayat, 28 Şubat döneminin bunaltıcı baskısının insanlarımızda derin kırılmalara yol açtığı zor günlerde çıktı. Taze, diri, derin bir nefes alma ve kendine gelme arayışının eseriydi inanan insanlar için... Zihinlerdeki yılgınlığı ortadan kaldıracak bir silkinişin arayışıydı. İmkansızlıklar içinde bir imkan oldu, büyüdü, yaşadı ve yoluna devam ederek nihayet 1000. sayısına erişti.
Soğuk bir Ankara gecesini daha ılık bir İstanbul sabahına bağlayan bir tren yolculuğunda doğdu Gerçek Hayat fikri. Selahattin Yusuf’un nikah töreni için Hakan Albayrak’la birlikte Ankara Garı’ndan yola çıktık. Projelerin bir biri ardına sıralandığı bir sohbetin ortasında memleketin üstündeki ölü toprağını atacak bir haftalık derginin ne kadar iyi olacağı noktasına geldik birlikte.
Yolculuğun geri kalanı o dergiyi tasarlamanın heyecanıyla geçti. Sabah İstanbul’a iner inmez Levent Gültekin’i aradık ve detayları onunla paylaştık. O da bir arayış içindeydi. Yeni Şafak’ta çalıştığı yıllardan tanıdığı epeyce insan vardı Anadolu’da. Dağıtım ve abonelik işlerini yürütecek bir temsilciler listesi oluştu kısa zamanda.
KISA ZAMANDA EKİP OLUŞTU
Hemen çalışmalara başladık. Herhangi bir sermaye yoktu ortada. Bazı temsilci arkadaşların da katılımıyla kâğıt almaya yetecek kadar bir para toplandı hatırladığım kadarıyla. Okmeydanı’nda bir büro tutuldu. Levent Gültekin derginin sahibi olarak görünüyordu, ben ve Hakan da ortak yayın yönetmeni olduk.
Derginin muhtemel okurları için ne yapmaya çalıştığımızı, neyi amaçladığımızı izah eden bir mektup metni hazırladık, bu metin Anadolu’nun hemen her yerine ulaştırıldı. Bazı şehirlerde tanıtım toplantıları da düzenledik. Kısa zamanda ekip de oluştu. Murat Zelan, Murat Menteş, Ahmet Demirhan, Suavi Kemal Yazgıç, Halime Kökçe büroda çalışmaya başladılar. Halit Ömer Camcı fotoğrafçımızdı. Sevgili Numan İlhan da bugün olduğu gibi yine görsel yönetmendi.
YOLA BU MORALLE DEVAM ETTİK
Mustafa Şahin, Ahmet Çiğdem, Nihat Nasır, Mevlana İdris, Neşe Kutlutaş, Mehmet Efe ve birçok başka dostumuz da yazılarıyla destek verdiler. İlk sayı için sabahlara kadar süren yoğun mesailerimiz oldu. Nihayet beklenen gün geldi ve derginin ilk sayısını elimize aldık. Büyük bir heyecandı, aynı heyecanın derginin okuyucuları tarafından da paylaşılması gücümüze güç kattı ve yola bu moralle devam ettik.
Sonrasında Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizle ilk büyük sarsıntıyı yaşadık. Yine maddi sıkıntıları aşmak üzere biz yayın yönetmenliğinden ayrıldık, nöbeti genç arkadaşlara devrettik ve uzun zaman yazılarımızla katkıda bulunmaya devam ettik.
Gerçek Hayat birkaç kez el değiştirdi, bir çok sıkıntılı dönemi atlatarak bugünlere kadar geldi. Birkaç kuşağın hayatında yer etti, iz bıraktı. Her döneminde gencecik yeni isimler Gerçek Hayat mektebinden mezun olarak matbuat alemine katıldı. Daima ilgiye değer, bereketli, ilham verici bir dergi oldu ve halen de olmaya devam ediyor. 1000. sayı bu dergiye emek veren herkese mutlaka mutluluk veriyor ama derginin doğumuna şahitlik edenler olarak elbette bizim mutluluğumuz çok daha başka... Evladı büyüyüp hayata atılmış, kendi kanatlarıyla uçmaya başlamış ebeveynler gibiyiz.
UZUN YILLAR DEVAM EDECEĞİNE İNANIYORUM
Neredeyse hiç sermayesi olmadan başlanmış bir haftalık dergi projesi olarak Türkiye’nin basın hayatı için de çok özel bir örnek olduğunu düşünüyorum Gerçek Hayat’ın. Kendi tarzını, üslubunu oluşturmuş, bugünün birçok değerli kalemine yuva olmuş, mekteplik etmiş çok zengin bir hikaye bu...
28 Şubat cenderesinin oluşturduğu ağırlığın memleketin üstünden kalkmasındaki rolünü de hem önemli, hem çok değerli görüyorum. Benim hayatım için de çok kendine özgü bir tecrübeydi.
Gerçek Hayat’ta yazdığım yazılardan neredeyse iki kitaplık bir kazancım oldu.
2000 yılında başlayan bu maceranın daha uzun yıllar devam edeceğine inanıyorum. Zaman içinde o kadar ağır badirelerden geçip yoluna devam etti ki, bundan sonra kolay kolay pes etmez diye düşünüyorum. İlk günden bugüne kadar Gerçek Hayat’a fikirlerini ve duygularını katan, emek veren, destek veren herkesi de bu vesileyle muhabbetle selamlıyorum.