Neyin nesi şu futbol?
Bilhassa bu yıl Türk futbolunun büyük bir kaosun içinden geçtiğine dair kamuoyunda neredeyse ortak bir kanâat hâkim. Yeşil sahalarda hakem dövüldüğü, futbolcular ile taraftarların birbirine girdiği, tartışmalı kararların her zamankinden daha fazla sezona damgasını vurduğu, futbol federasyonunun süper kupa finalini düzgün bir şekilde oynatmaktan aciz kaldığı, hele Suudi Arabistan'da oynanması gereken finalin uluslararası bir kepazeliğe dönüşüp ülkemize dünya kamuoyunda eksi puan yazdırdığı düşünülürse... Şu futbol denilen oyunun sadece bir oyun olarak kalması için gereken neyse yapılmasının artık elzem hâle geldiğini söylemek durumundayız.
- "Bazı insanlar futbolun ölüm-kalım meselesi olduğuna inanırlar. Sizi temin ederim ki, bundan çok daha fazlasıdır."
- Brian Clough – Ünlü İngiliz Teknik Direktörü
Bir top ile oynamak antik çağlardan bu yana birçok kavmin meşgalesi. Mısır’daki Beni-Hasan mezarlığında M.Ö. 2500'lere giden bir top oyununa dair bazı nesneler ve yazılar bulundu. Anlaşıldığı kadarıyla firavunlar nezdinde bir din âyiniydi bu. Merruka mezarlığındaki duvar resimlerinde ayağıyla top oynayan Antik Mısırlılar görülebilir.
Hatta Mısır’ın kurak iklimi sayesinde bu toplardan bazıları günümüze dek gelebilmiş.
Kahire, Berlin ve Londra müzelerinde görülebilen bu toplar;
• 7,5 santim çapında,
• Deriden veya sık dokunmuş ketenden yapılmış,
• Zikzak dikişlerle dikilmiş,
• İçleri kepek ve kurumuş yosunla doldurulmuş nesneler.
Çin'de askeri eğitimin parçası
Mısır'da bir topu tekmelemek dinî bir ritüel iken Çin'e geldiğimizde askerî eğitimin bir parçası olduğunu görüyoruz. Buna dair kayıtlar M.Ö. 265 yılındaki Jin Hanedanlığı dönemine dek iniyor. Günümüz futbolunu andıran cuju, Çince cu (tekme) ve ju (top) kelimelerinden geliyor. Bazı futbol tarihi araştırmacılarına göre (Crowther, Riordan ve Jones) modern futbolun atası da bu. Nitekim 2004 yılında FIFA'nın resmi web sayfası bunu teyit etmişti. Oyun hakkında detaylı bilgiye şuradan ulaşılabilir: fifamuseum.com/en/blog-stories/editorial/origins-cuju-in-china
Söylendiğine göre Han Hanedanı imparatoru Wudi (M.Ö156-87) bu oyunun büyük hayranlarından biriymiş. Asya'da fetihler yaptıktan sonra en iyi oyuncuları başkente toplar ve oyunları keyifle izlermiş.
Bir ölüm kalım oyunu mu?
Beyaz Avrupalılar Amerika kıtasına gelmeden önce Maya ve Aztek gibi yerli toplumların da bir top oyunu oynadığını biliyoruz. Kauçuk ağacının bol olduğu coğrafyada bugünküne benzer lastik bir top bu. Oyuncular özel kıyafetler, bel için koruyucu kemerler ve dizlikler giyerdi. Topa elle vurmak yasaktı. Dizler, kalçalar ve dirsekler kullanılırdı. Oyun alanındaki yüksek bir halkadan topu geçirmek mutlak galibiyetti. Tıpkı Antik Mısır'da olduğu gibi oyun aynı zamanda dinî bir âyindi. Antik Maya mukaddes kitabı Popol Vuh'da geçen yaratılış öyküsünün bu oyunda bir nevi taklit edildiği sanılıyor. Oyuncuların rûhanî âlemle temasa geçtiğine dair bir inanç söz konusu.
Her zaman değil ama bilhassa savaşlardan sonra ve belli dînî günlerde bu oyunun bir tür ölüm-kalım oyununa dönüştüğüne dair işaretler var. Çünkü bazı oyun alanlarında yapılan kazılarda ceset kalıntıları çıkarılıyor. Araştırmacılar, savaş sonrası esirlerin galipler ile bu oyunu oynadığını ve sonra kurban edildiklerini belirtiyor. Belli dinî günlerde işleri yoluna koymak için rûhanî âleme mesaj olarak gönüllü insanların bu oyunu oynadığı; kazanan takımın seçilmiş, mukaddes aracılar olarak kurban edildikleri, kaybeden takımın ise toplumda itibar kaybına uğradığı söyleniyor.
Tepük diye bir şey duydunuz mu?
Antik Mısır'dan Çin'e, Amerika kıtasının eski medeniyetlerine varıncaya değin top oyunu olur da Türkler bundan geri kalır mı? Türk dilinin en büyük hazinelerinden Kaşgarlı Mahmut'un “Divân-ı Lügati't-Türk” adlı eserinde TEPÜK adıyla bir top oyununa rastlıyoruz. Bakın, ünlü dilcimiz bu oyunu nasıl tarif ediyor:
Tepük: Kurşundan yapılan, iğ başı şeklinde bir şey. Üstüne keçi kılı vb. sarılır, çocuklar ayaklarıyla vurarak onunla oynarlar.
Kanuni döneminde Orta Asya'dan İstanbul'a gelen Seyid Ali Ekber'in Hıtaynâme adını verdiği seyahat kitabını padişaha takdim ettiğini biliyoruz. Bu eserde, Orta Asya Türklerinin tepük oyununu aradan geçen asırlara rağmen hâlen oynadığına şahit oluyoruz.
Nitekim Timur devrini anlatan Tarih-i Timur'da hayvan postlarının şişirilip top yapılmak suretiyle oyun oynandığı zikrediliyor. Yine bugünkü Doğu Türkistan'da tepgüç isimli bir çocuk oyununun tepükden ilham aldığını söyleyebiliriz.
Birçok millette olduğu gibi Türklerde de top oynamak eski bir gelenek olarak göze çarpıyor. Evet, modern futbolun bir İngiliz icadı olduğu biliniyor. Ama bu top oyununun kökeni sanıldığından çok daha eski tarihlere iniyor.
23 şehire 25 dev stat
Eski çağlardan günümüze ve de ülkemiz gerçeğine dönelim.
Yıl 2014. Zamanın Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç konuşuyor:
"Türkiye’de 1994-2002 tarihleri aralığında sadece tek bir stat inşa edildi. O da borçları henüz bitmeyen Atatürk Olimpiyat Stadı. Şimdi yaklaşık 3 milyar lira bütçeyle 23 şehirde 25 dev stadyum inşa ediyoruz. 1950’li yıllardan kalma beton yığınları stadyumlar yerine, kentin dokusuyla uyumlu, standartları yüksek, sadece spor alanı olmakla kalmayan, sosyal ve kültürel alanları da içeren dev yapıları Türk sporunun hizmetine sunuyoruz. Sporseverlerin yakınlarıyla huzur içerisinde gidebileceği bu stadyumlar, ülkemizde futbolun daha ileriye taşınması konusunda önemli rol üstlenecek. Aynı zamanda Türkiye’nin inşaat sektöründe geldiği noktanın görülmesi açısından da oldukça önemli. Dünya standartlarındaki bu tesisleri diğer ülkelerden daha az maliyetle, daha hızlı bir şekilde inşa ettiğimizi bilmek, her açıdan gurur verici."
O günlerin döviz kuruyla hesaplandığında futbol stadyumları için ayrılan 3 milyar liralık bütçenin yaklaşık 1 buçuk milyar dolara karşılık geldiğini görüyoruz. Üstelik bu rakama daha önce devlet desteğiyle inşa edilen büyük stadyumların maliyeti dahil değil. 15 Ocak 2011 günü Galatasaray-Ajax maçıyla açılışı yapan Seyrantepe Ali Sami Yen Spor Kompleksi ile 10 Nisan 2016'da açılışı yapılan Beşiktaş Park stadyumunu buna örnek verebiliriz.
Gezi kalkışmasının provası mi?
Seyrantepe Ali Sami Yen Spor Kompleksi'nin açılışı bir yandan futbolun nankör yüzünü, diğer yandan ülkemizdeki futbol çılgınlığının en üst seviye örneklerinden birini teşkil ediyor. Çünkü yıllardır yılan hikâyesine dönen Mecidiyeköy'deki Ali Sami Yen stadının yeniden inşâsı, Galatasaray kulübü tarafından bir türlü gerçekleştirilemeyince dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan meseleye el koyuyor. Tapusu zaten devlete ait olan, kulübün sadece üst kullanım hakkı bulunan stat arazisine mukabil Seyrantepe'de arazi tahsis ediyor ve eski arazinin devrine mukabil TOKİ marifetiyle ülkenin en büyük statlarından birini inşa ediyor.
15 Ocak 2011'de stadın açılış töreni vardır. Açılış maçı için Hollanda'nın Ajax takımı İstanbul'a çağrılır. Açılış gösterisi için Kanadalı sanat ve multimedya yönetmeni Erick Villeneuve ile anlaşılır. Gösteri için gerekli olan malzeme 4 kamyon ile İstanbul'a getirilir. Açılış töreninin ilk bölümünde 90 dansçı yer alır ve stat dışında yapılan havai fişek şovuyla ilk bölüm sona erer. Törenin ikinci bölümü ise yapılmaz, iptal edilir. Niçin mi? Çünkü stadın yapımına en büyük emeği veren başbakan Erdoğan stada giriş yaptığında büyük bir uğultuyla ıslıklanır. Bu protesto, stadı inşa eden TOKİ Başkanı konuşmasını yaparken giderek artar. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan kendi konuşmasını yapmadan stadı terkeder.
3 Kasım 2002 genel seçimleriyle iktidara gelen AK Parti hükümetinin o güne değin gördüğü ilk toplu protesto olması itibarıyla Seyrantepe'de yaşananların, bir yıl sonraki Gezi kalkışmasına ilham verdiği söylenebilir. Nitekim o protestoya dair sıcağı sıcağına yapılan bir yorum şöyledir:
“bir stat açılışı..
türk telekom arena..
diktatör ordadır.. davetlidir..
ve yine davetiyelerle çağırılmış bir kitle vardır orda..
yine o diktatör o kitle tarafından,
adı okunduğunda ıslıklanarak yuhalanır.”
Tek kuruşları geçmedi
Birkaç gün sonra hadiseyi değerlendiren Erdoğan şunu der:
“Şimdi birileri çıkıyor 'efendim Seyrantepe Stadı'nda filanca ile filancının emeği vardır' diyor. Burada çok açık konuşuyorum. Seyrantepe Stadı'nın A'dan Z'ye yapımında Galatasaray Kulübü'nün bir kuruşu yoktur. Tamamıyla bu tesis Toplu Konut İdaremiz tarafından yapılmıştır. Galatasaray Kulübümüzün de kullanma hakkı olarak kendisine tahsis edilmiştir ve bunun da anlaşmaları yapılacak, daha yapılmış değil. Sadece 310 trilyonluk yatırımla kalmadık. Stada yaptığımız bu 310 trilyonun yanında gerek metro gerekse oradaki kavşak düzenlemesiyle birlikte oradaki yatırımın toplam bedeli 600 trilyonu bulmuştur. Herhalde böyle bir yatırımın karşılığı bu olmamalıydı diye düşünüyorum. Ama biz ne diyoruz, 'At denize, balık bilmezse Hâlık bilir' diyoruz.''
Sayın Erdoğan'ın trilyon dediği miktarı, bilindiği üzere paradan altı sıfır atıldıktan sonra bile dilimizden bir anda tasfiye edemediğimiz milyon cinsinden anlamak lazım. 2011 yılının döviz kuruna göre Seyrantepe stadının devlete maliyeti yaklaşık 207 milyon dolar. Stada ulaşım için yapılan metro ve kavşak maliyetiyle birlikte ise toplamda 400 milyon doları buluyor. Muazzam bir para...
Onu da mı devlet yaptı?
Muhtemelen Galatasaray taraftarının yaptığı nankörlüğün bir benzeri yaşanmasın diye 10 Nisan 2016'daki Beşiktaş Park stadyumunun açılışına sınırlı sayıda davetli katıldı. Taraftarın stada girişi ise açılıştan bir gün sonraki Beşiktaş-Bursaspor maçıyla oldu. Bu statta 9 Ekim 2017 günü Ampute Milli Futbol Takımı İngiltere'yi 2-1 yenip tarih yazdığında Cumhurbaşkanı Erdoğan da oradaydı ve “Stadı bizim verdiğimiz paralarla yaptılar” dediği yazılıp çizildi. Gerçi Seyrantepe gibi paranın tamamı devletin kasasından çıkmamıştı ama yine de inşaatın sıkıntısız bir şekilde bitirilmesi için 50 milyon liralık bir destek verilmişti. O zamanın döviz kuruyla bu para yaklaşık 18 milyon dolara tekabül ediyordu.
- Futboldan vergi alınıyor mu?
- 27 Haziran 2022 tarihli Dünya Gazetesi'nde bir haber dikkatleri çekiyor. Haberin başlığı “Kulüplerin de vergi borcu siliniyor” şeklinde. Yazılana göre hükümetin üzerinde çalıştığı vergi affı paketinden kulüpler için sevindirici haber çıkmış. Hazırlanan vergi affı paketinden spor kulüplerinin de yararlanabileceği bildirilmiş. Habere bakılırsa Süper Lig'de sadece 8 takımın vergi borcu yokmuş. Borçlu kulüpler ise borç miktarına göre şöyle sıralanmış:
- 1 - Galatasaray: Yaklaşık 140 milyon TL
- 2 - Beşiktaş: 130 milyon TL
- 3 - Eskişehirspor: 35 milyon TL
- 4 - Trabzonspor: 17 milyon TL
- 5 - Çaykur Rizespor: 5 milyon 369 bin
- 6 - Gaziantepspor: 4 milyon 400 bin TL. SGK'ya olan borcu ise 590 bin 464 bin TL
- 7- Bursaspor: 3 milyon 970 bin 195 bin TL
- 8 - Torku Konyaspor: Yaklaşık 3 milyon TL
- 9 - Mersin İdmanyurdu: Yaklaşık 1.5 milyon TL
- 10-Kardemir Karabükspor: Yaklaşık 1.5 milyon TL
- 27 Şubat 2023 tarihli habere göre ise Beşiktaş'ın başkanı Ahmet Nur Çebi, Ankara'ya giderek 200 milyon liralık vergi borcunu 16 milyon liraya indirtmiş. Galatasaray'ın da bu süreçte 285 milyon liralık vergi borcu silinmiş. Fenerbahçe'nin de devletin bu kıyağından nasiplendiği ama buna dair rakamın bilinmediği yazıyor.
Vergi cenneti
Yine Dünya Gazetesi'nin haberine göre “Türkiye futbolda Avrupa'nın vergi cenneti” idi. Türkiye, Süper Lig'de oynayan futbolculara uygulanan yüzde 15'lik gelir vergisiyle Avrupa ölçeğinde futbolculardan en düşük vergi alan ikinci ülkeydi.
İşin enteresanı ise şuydu. Gerek Avrupa gerekse dünya futbolunda kulüp ve millî takımlar düzeyinde sayısız başarılara imza atan ülkelerin, futbolculardan en yüksek vergileri toplayan ülkeler olduğu görülüyordu. Bu ülkeler kişibaşı gelir düzeyinde Türkiye'nin çok önünde yer alıyor, dünyanın en zengin, en gelişmiş ülkeleri olarak parmakla gösteriliyordu.
Türkiye üst düzey futbolcudan yüzde 15 gelir vergisi alırken;
• İngiltere yüzde 45
• Almanya yüzde 47,5
• İtalya yüzde 47,9
• Fransa ise yüzde 50,3 vergi alıyordu.
Türkiye'de kazancının neredeyse yedide birini vergi olarak veren bir futbolcu, dünyanın en müreffeh ülkelerinde kazancının yaklaşık yarısını devlete ödüyordu. Üstelik bu ülkelerde transfer ve maaş miktarlarında sahtekârlık yapmak ciddi bir suç olarak ağır yaptırımlara tabi iken, ülkemizde her sektörde olduğu gibi futbolda da rakamları düşük gösterip vergi kaçırmak sıradan bir işti. Evet, futbol kulüplerinin vergi borçları sıfırlandığı yetmezmiş gibi bir de düşük rakamlar gösterip vergi kaçırıyorlardı.
Nitekim 2 Nisan 2010 tarihli “Spor kulüplerinin vergi sorunu çözülüyor mu” başlıklı yazıda, düşük gösterilen transfer bedelleri konusunda şöyle deniliyordu:
“Tüm bunların yanı sıra kulüplerin uzun yıllardır transfer ücretlerini herkesin gözü önünde düşük gösterdiklerini de görüyoruz. Transfer ücretlerinden doğan vergi zorunluluğunu ödemeye yanaşmayan futbolcuların vergisinin de kulüplere kalması ile uygulanan çifte sözleşmelerde çoğu kez gündeme geliyor. Düşük ücret olarak gösterilen transfer ücretlerinin aynı zamanda futbolcular için de büyük bir risk taşıdığını söyleyen Profesyonel Futbolcular Derneği Başkanı Turgay Şeren, kulüplerin bu gibi sözleşmeleri yabancı oyuncularla yapamadığının da altını çiziyor.”
Devletin yatırımı çöp mü oldu?
Ülkemiz ciddî bir ekonomik krizde. Devletimiz buna rağmen spora, bilhassa futbola büyük yatırımlar yaptı. Sayın bakanın 2014 yılında yaptığı konuşmayı, vergi sıfırlamayı ve diğer rakamları üstüste koyarsak en az 4-5 milyar dolardan bahsediyoruz. Hırvatistan gibi küçücük bir ülkenin son iki dünya kupasında ikincilik ve üçüncülük aldığı, neredeyse her turnuvaya katılma başarısı gösterdiği bir vasatta bunca yatırımın gerek kulüpler gerekse millî takım düzeyinde karşılık bulmadığı ortada. Neşteri doğru yere vurmanın zamanı hâlâ gelmedi mi?
Devletin yatırımlarına karşılık ilgili kulüplerin ne durumda olduğunu birkaç stadyum özelinde inceleyelim.
Adana Stadyumu:
2013 Nisan ayında ihalesi yapılan 33 bin seyirci kapasiteli Adana Stadyumu, 103 bin metrekarelik bir alana inşa edildi. Proje maliyeti 2014 rakamlarıyla 140 milyon lira. Stadyumun ilk maçı 19 Şubat 2021 tarihindeki Adana Demirspor - Altay arasında oynandı. Adana Demirspor bu sezon Belçika'nın Genk takımına Konfederasyon Kupası play-off turunda penaltılarla yenilerek elendi.
Afyon Stadyumu:
2011 yılında ihalesi yapılan 15 bin seyirci kapasiteli Afyon Stadyumu, Temmuz 2015'te Antalyaspor, Fenerbahçe, Olympiakos ve Marseille takımlarının katıldığı hazırlık turnuvası ile açıldı. Afyonspor ise TFF ikinci ligde.
Ankara Stadyumu:
4 milyar 520 milyon TL bedelindeki yeni stat ihalesini Yıldızlar İnşaat ve ASL İnşaat şirketleri ortak olarak üstleniyor. Stadın bu yıl bitmesi planlanıyor. Seyirci kapasitesi 45 bin. Ankaragücü Süper Lig'in şu an itibariyle 13. sırasında, düşme hattının biraz üzerinde.
Antalya Stadyumu:
33 bin seyirci kapasiteli stadyumun 2014 rakamlarıyla maliyeti 103 milyon lira. 26 Ekim 2015'te Antalyaspor-Beşiktaş maçıyla resmî açılışı yapıldı. Antalyaspor ve Alanyaspor şu an Süper Lig'in 8. ve 9. sırasını paylaşıyor.
Batman Stadyumu:
15 bin seyirci kapasiteli stadyum 27 Ekim 2018'de oynanan Batman Petrolspor-Büyükçekmece Tepecikspor maçıyla açıldı. Batmanspor TFF 3. ligde.
Bursa Stadyumu:
45 bin seyirci kapasiteli Bursa Stadyumu 21 Aralık 2015'te açıldı ve zamanın rakamıyla 167 milyon 909 bin liraya mal oldu. 2009-10 sezonunda Süper Lig şampiyonu olan Bursaspor şu an itibariyle TFF 2. ligde sondan ikinci sırada, düşme hattında bulunuyor.
Çorum Stadyumu:
Açılışı 20 Eylül 2020 tarihinde oynanan Çorum FK - Manisa FK maçıyla yapılan stadyum 15 bin seyirci kapasitesine sahip. Çorumspor TFF 1. ligde şu an 3. sırada olup, Süper Lig'e yükselme mücadelesi veriyor.
Eskişehir Stadyumu:
20 Kasım 2016 tarihinde oynanan Eskişehirspor-Yeni Malatyaspor maçıyla hizmete giren 33 bin seyirci kapasiteli stadyum, 2014 rakamlarıyla 140 milyon lira proje maliyetine sahip. Eskişehirspor şu an itibariyle Bölgesel Amatör Lig'in 6. Grubu'nda ve puan olarak 4. sırada yer alıyor.
- Futbol sadece bir oyun olmalı
- Bilhassa bu yıl Türk futbolunun büyük bir kaosun içinden geçtiğine dair kamuoyunda neredeyse ortak bir kanâat hâkim.
- - Yeşil sahalarda hakem dövüldüğü,
- - Futbolcular ile taraftarların birbirine girdiği,
- - Tartışmalı kararların her zamankinden daha fazla sezona damgasını vurduğu,
- - Futbol federasyonunun süper kupa finalini düzgün bir şekilde oynatmaktan aciz kaldığı, hele Suudi Arabistan'da oynanması gereken finalin uluslararası bir kepazeliğe dönüşüp ülkemize dünya kamuoyunda eksi puan yazdırdığı düşünülürse...
- Şu futbol denilen oyunun sadece bir oyun olarak kalması için gereken neyse yapılmasının artık elzem hâle geldiğini söylemek durumundayız.
- Ülkemizdeki hâliyle futbol;
- • Gerekenden fazla devlet desteği görüyor,
- • Gerekenden çok az vergi ödüyor hatta neredeyse hiç ödemiyor,
- • Yapılan onca yatırıma müspet cevap vermiyor, sürekli geri gidiyor,
- • Kulüpçülük üzerinden halkı ayrıştırıyor, toplumu bölüyor,
- • Daha güzel işler yapılacakken devletin ve toplumun enerjisini hebâ ediyor,
- • Bahis ve kumar batağına giden yolun taşını döşüyor,
- • Bazı kesimler için ailesinin, çocuklarının, işinin-gücünün üzerinde âdeta bir put halini alıyor ise...
- Bu işin artık sıradan bir oyun olmaktan çıktığını görmek ve futbolu fabrika ayarlarına döndürmek zorundayız.
Abone olmak için: www.birlikte.com.tr/gercek-hay...