Nedvî Hindistan’ın bölünmesine neden itiraz etti?

Nedvî Hindistan’ın bölünmesine neden itiraz etti?
Nedvî Hindistan’ın bölünmesine neden itiraz etti?

Tarihî bir şahsiyetin işbirlikçi mi, vatan haini mi, kahraman mı olduğunu anlamak çoğu kez mümkün ise de bazen zordur. Hele ki işin içinde İngiliz ve onunla iş tutmak varsa bu iş daha da karmaşıklaşır. Bazen de neticeye bakarak hain olmasa da yaptıklarının ferâsetsizce işler olduğuna hükmedebiliriz.

Ebü’l-Hasan Nedvî (1914-1999)
Ebü’l-Hasan Nedvî (1914-1999)

Ömrünün mühim bir kısmı Medine-i Münevvere’de geçmiş ve burada ahirete irtihal etmiş olan Ali Ulvi Kurucu Hocaefendinin hatıratını okurken dünyanın pek çok ülkesinden mühim şahsiyetlerle münasebetleri ve onlardan naklettiklerine şahid oluyorsunuz.

Ali Ulvi Kurucu, asil bir ailenin mensubu. Baba, amca ve amcazadeleri büyük ilim adamı ve Konya’nın mümtaz şahsiyetleri. Hacıveyiszâde nâmıyla da bilinen Mustafa Kurucu Hocaefendi’nin haslet ve kerametleri ise saymakla bitirilemiyor.

Ali Ulvi Hocaefendi merhum Hindistan’ın büyük âlimlerinden Ebü’l-Hasan Nedvî (1914-1999) merhum ile karşılaşmalarını ve Hindistan’ın bölünmesi hakkındaki konuşmalarını naklediyor. Nedvî merhumu çoğu kişi “Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti” adlı meşhur eserinden tanır.

Nedvî merhum, İngiliz işgali sırasında doğar ve Hindistan’ın bölünmesine şahitlik eder ve hatta bölünme tartışmalarına katılıp, Büyük Hindistan’ı savunur. Bölünmenin İngiliz oyunu olduğunu gören şahsiyetlerden biriydi. Onun şahitliği bilinse de bölünmeye bakışı pek fazla zikredilmez.

Nedvî merhum 1929’dan itibaren Nedvetü’l-ulemâ’da hadis, tefsir ve mantık okumuş, hadis icâzeti almış, Çiştiyye tarikatı şeyhi Gulâm Muhammed Bahâvelpûrî’ye intisap etmiştir, muazzam seviyede Arapça bilen bir âlimdir. İslam dünyasında yakından tanınan ve devrinde etkili bir âlim olan Nedvî merhum, Nedvetü’l-ulemâ’nın başkanı ve Dârülulûm’un baş müderrisliğini de yapar.

Ali Ulvi Kurucu.
Ali Ulvi Kurucu.

‘İngiliz hayırlı bir iş yapmaz’

Meseleyi Ali Ulvi merhumdan dinleyelim:

“Şeyh Ebu'l-Hasen en-Nedvî'nin ilk olarak hacca geldiği 1947 yılında Pakistan devleti yeni kuruluyordu. Bu hususta ileri gelen fikir ve devlet adamları ile âlimler iki ayrı görüşte idiler.

Bir kısmı, ne olursa olsun Hindistan'dan ayrılıp müstakil bir Müslüman devleti kurmak isterken, diğer kısmı bu hususta temkinli ve endişeli bulunuyorlardı. Ayrılan Pakistan'ın birbirinden 1700 kilometre uzakta iki ayrı parça olmasının yanında Hindistan'ın içinde dağınık kalan 100-120 milyon Müslüman'ın varlığı da ayrı bir mesele olarak onları düşündürüyordu.

1938 yılında vefat etmiş olan mütefekkir şair İkbal, istiklâl fikrinin ve ayrı devlet kurulması hareketinin mânevî lideriydi. Muhammed Ali Cinnah ve arkadaşları bunun tahakkuku için çalışıyorlardı. Mevlânâ Ebu'l-Kelâm Âzâd ve diğer bazı Müslüman büyükler ise ayrılığın neticelerinden endişe etmekte idiler, Şeyh Ebu'l-Hasen en-Nedvî de bu hususta bazı tereddütleri olduğunu açıkça söylüyordu:

"Mahrem olarak söylemek zorundayım. Açıklasam gücenirler. Bir kere Pakistan'a bu istiklâli verecek olan İngiliz devletidir. İngiliz hayırlı bir iş yapmaz. Yaptığında muhakkak bir hıyanet, bir habaset, bir şeytanet bulunur. Şarkî ve garbî Pakistan deniyor. Aralarında 1700 kilometrelik Hindistan toprağı var. Bunlar birbirine gidip gelemez. Hindistan'dan vize alacak. Karadan gidemez, havadan uçamaz, denizi bir aylık mesafedir, aşamaz. Yarın Hindistan'la bir harp çıksa, birbirine yardım edemez...

Biz, ‘Pakistan devleti kuruluyor’ diye seviniyoruz. Hintliler ise ‘Hindistan bölünüyor’ diyorlar. Yarın Hindistan bu parçaları geri almak, yutmak isteyebilir. Aynı devlet içinde iken savaş olmaz, ama ayrı devlet olunca bir gün savaş çıkacak...

İngiltere, oyunbaz kurt

Bu işler heyecanla yapılacak şey değil. Geçen gün Saatçi Osman Efendi, zeki insan, dertli insan, bu meseleye dikkatimizi çekti. ‘Halbuki devlet adamları bile işin bu tarafını düşünemiyorlar. Dostlarımız da heyecanlı, Pakistan devleti kurulsun, Müslümanlar şu necasetten kurtulsun’ diyorlar. Biliyorsunuz Şeyh Abdülgafûr Efendi de o fikirde.”

‘Delhi nasıl terk edilir?’

Nedvi, fikirleri, teşkilatçı yapısı ve cesaretiyle kısa süre içinde Hindistan Müslümanları arasında dikkat çeker hale geldi.
Nedvi, fikirleri, teşkilatçı yapısı ve cesaretiyle kısa süre içinde Hindistan Müslümanları arasında dikkat çeker hale geldi.

Şeyh Ebu'l-Hasen Nedvî'ye "Efendim, Hindistan'da kalan Müslümanların adedi ne kadardır?" diye sormuştum. "100-120 milyon kadardır" demişti.

"Bunlar niçin çıkmıyorlar?" dediğimde ise şu cevabı vermişti: "Çıkanların istikbali bile endişe vericidir, kalanları nasıl çıkaracağız? Nereye gitsinler? Sonra eskiden beri yaşanan yerler nasıl bırakılır? Delhi nasıl terk edilir? Yalnız toprak, ev değil, büyük müesseseler, vakıflar, medreseler, zaviyeler var.

Ya Ali Ulvi, “ben, İngiltere Pakistan'a istiklâl veriyor, diyemiyorum. İngiltere kurt, İngiltere oyunbaz, İngiltere Hindistan'ı parçalıyor, diyorum. Fakat kimseye derdimi anlatamıyorum. Bunları da gizli söylüyorum, çünkü dînî heyecan, gayret-i dîniyye var. Evet Muhammed Ali Cinnah ihlaslı, vatanperver, kültürlü insan, bunda şüphem yok. İkbal'i de en çok ben severim.

Muhammed Ali Cinnah.
Muhammed Ali Cinnah.

‘İkbal bizleri yetiştirdi amma..’

İkbal şairdir, heyecanı var. Her şeyden evvel İkbal'in en büyük meziyeti, imanı var. İslâm'ın ilâhî bir din olduğuna, Kur'an'ın, insanlığın kurtuluş anayasası olduğuna, Muhammed Mustafa'nın kıyamete kadar tek lider olduğuna imanı bizlere kazandırmıştır. Bizlere kazandırdığı bu imandır, bu aşktır. Fakat insandır. Müctehiddir, dâhidir ama her şeyi bilir değildir. İkbal, “Pakistan devleti kurulacaktır” demiştir. Bu bir temennidir. Fakat nasıl kuracağız, imkânları ne olacak, dostu düşmanı kim olacak, karşısına alacağı Hindistan o kadar nüfusuyla ne olacak? Benim endişem budur? Yoksa kim istemez bağımsızlığı?

Hindistan'da kalan 120 milyon Müslüman da terk-i diyar ederek, evkafını, medreselerini bırakıp çadırlara çekilse, yarın Allah muhafaza buyursun, aç ve açık kalıp: Ey Hindistan, biz aç açık kaldık, mülteci olarak bizi kabul et, diyerek tekrar geri göç etmek zorunda kalırlarsa ne yaparız?

Muhammed İkbal.
Muhammed İkbal.

‘İngiltere'nin verdiği istiklâlin sonunu görmüyorum’

3 Aralık 1971, Pakistan-Hindistan savaşı başladı.
3 Aralık 1971, Pakistan-Hindistan savaşı başladı.

Âlem-i İslâm'da atılacak adımlar, sadece heyecan mahsulü olmamalı, fikirli, idrakli, istişareli, temkinli kararlar neticesi olmalıdır. Mevlânâ Ebu'l-Kelâm'a kim vatan haini diyebilir? Fakat adam çileler çekmiş, İngiltere'den ağzı yanmış, “İngiltere'nin eliyle verilen istiklâlin sonunu ben iyi görmüyorum” diyor.

Allah, bizi Hindistan'ın darbesinden korusun. Çünkü küfür âlemi, Hindistan'a her şeyiyle yardım eder. Müslüman Pakistan'a kimseler yardım etmez. Evet bugün bir milyara yakın bir Müslüman nüfus vardır. Ama kendisi muhtac-ı himmet bir dede, nerde kaldı gayriye himmet ede! Müslüman âlemin nüfusu var, nüfuzu yok! Bunların üzerinde durmamız lazım... Ben bunları ancak dert ehline anlatabilirim."

‘Fikrinizi söyleseniz casus, satılmış derler’

Bunları söylerken gözleri yaşaran Ebu'l-Hasen Nedvî şu önemli sözleri de söylemişti: "Dindaşlarımız arasında heyecan o hâldedir ki, düşündüklerinizi ne kadar mâkul olsa da söyleyemezsiniz. Hemen aforoz edilirsiniz. Hatta size “casus” derler, “satılmış” derler. “Mecusi bayrağından tevhid bayrağının ayrılmasını istemiyor”, derler... Aziz kardeşlerim, bizim bir derdimiz de, heyecanımızı, gayret-i dîniyyemizi, yerinde ve vaktinde kullanmayışımızdır. Aynen servetin israf edilmesi gibi heyecanlarımız, gayret ve kuvvetlerimiz de yersiz sarf olunmakta, heder edilmektedir..."

Allah, bizi Hindistan’ın darbesinden korusun. Çünkü küfür âlemi, Hindistan’a her şeyiyle yardım eder. Müslüman Pakistan’a kimseler yardım etmez. Evet bugün bir milyara yakın bir Müslüman nüfus vardır. Ama kendisi muhtac-ı himmet bir dede, nerde kaldı gayriye himmet ede! Müslüman âlemin nüfusu var, nüfuzu yok!
Allah, bizi Hindistan’ın darbesinden korusun. Çünkü küfür âlemi, Hindistan’a her şeyiyle yardım eder. Müslüman Pakistan’a kimseler yardım etmez. Evet bugün bir milyara yakın bir Müslüman nüfus vardır. Ama kendisi muhtac-ı himmet bir dede, nerde kaldı gayriye himmet ede! Müslüman âlemin nüfusu var, nüfuzu yok!

Saatçi Osman Efendi'nin, dikkat ve feraseti ile kendisinin dikkatini soğukkanlı bir şekilde esas meselelere çekmesi, Ebu'l-Hasen'in takdirini uyandırmıştı.

Hakikaten Saatçi Osman Efendi, benim nazarımda, dünya çapında dâhilerden bir dâhidir. Fakat zamanını zeminini bulamadı, ortaya çıkmadı. Esasen şöhreti sevmezdi. Medine-i Münevvere'de tefsir ve İhyâ okutan, Türklere, Türkistanlılara vaaz eden bir hoca olarak geldi, geçti.”

  • Nedvî haklı çıktı
  • Müslümanların bir bölümünün Hindistan’dan koparılıp Pakistan’ı oluşturması sonrasında Nedvî’nin endişelerinin tamamı tahakkuk etmişti. Pakistan kurulduğunda bugünkü Bangladeş, Doğu Pakistan adıyla Pakistan’ın parçası olmuştu. İngiliz kışkırttı ve iç savaş çıktı. Hindistan da savaşa iştirak etti ve Doğu Pakistan bağımsızlığını ilan ederek Bangladeş doğdu. 5 Ağustos 2024’e kadar Hasina ailesince yönetildi. 8 Ağustos 2024’deki talebelerin ayaklanması sonrasında Başbakan Şeyh Hasina’nın istifa edip, sahibi Hindistan’a kaçmasına dek ülke hemen hemen hep aynı aile tarafından idare edildi. Hasan Sabbah geleneğinin bir kolu olan Thug örgütüne mensup Şeyh Muciburrahman kurucu lider idi ve Şeyh Hasina ise onun kızı.
  • Ülke bağımsızlığını elde ettiğinden 8 Ağustos 2024’e dek Hindistan’ın himayesindeydi. Ülkeyi ise Bangladeş’in CHP’si olan Avami Birliği olarak da bilinen Bangladeş Halk Birliği yönetti. Ziaur Rahman, Zillur Rahman derken ülke bu kadar kısa sürede 21 cumhurbaşkanı değiştirdi. 22. Cumhurbaşkanı ‘Muhammed Şehabeddin 24 Nisan 2023’ten bu yana koltukta. 1947’de kurulan Hindistan’ın başında 15. Cumhurbaşkanı var. Hindistan ile aynı yıl kurulan Pakistan’ın ise 11. Cumhurbaşkanı görevde.

‘Her hâlimiz İslam’ın ruhuna aykırı’

Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarıyla devam edelim. “Said Şâmil Bey'in de bütün derdi, İslâm âlemiydi. Devamlı, "Çok zayıfız, çok perişanız. Gücümüz, kuvvetimiz az; üstelik tesanüdsüz, dağınık hâldeyiz. Teşkilatçı değiliz. Sırrımız, yok! İstişare eden, edilen kurmayımız, yok! Herkes kendine çalışır. Her fert sanki kendi başına bir devlet! Her hâlimiz İslâm'ın ruhuna aykırı..." derdi.

‘Pakistan’a ne Kudüs meselesinden…’

Bir gün israil başbakanı Ben Guryon'un Paris gazetelerine verdiği bir beyanatı okumuş, bize nakletmişti:

Hint güçlerinin denetimi altında yaşam süren Keşmirli Müslümanlar.
Hint güçlerinin denetimi altında yaşam süren Keşmirli Müslümanlar.

"yahudi diyor ki: Yahu bu çocuk denecek yaşta olan Pakistan devletine ne oluyor? Böyle Filistin meselesinde, Kudüs meselesinde, Araplardan fazla taraf oluyor! Bunlar dünya siyasetine kimlerin hâkim olduğundan habersiz mi? Bunlar kimin sözü geçer bilmiyorlar mı? Başlarına öyle bir gâile açarız ki, kıyamete kadar kendilerine gelemezler..."

O tarihten sonra Pakistan'la Hindistan iki kere savaştılar. Pakistan mağlup oldu. Doğu Pakistan, Bangladeş adını alarak ayrı devlet oldu. Pakistan büyük zahmetler, buhranlar geçirdi.

O günlerde Said Şâmil Bey Medine'de idi.

"Acaba Yahudi'nin savurduğu tehdit bu muydu yahu?" diye dertlenirdi. İkinci savaş sırasında kendisini ziyarete gitmiştik. İngilizce, Fransızca ajansları dinlemişti. Son derece üzgündü. Şöyle dedi:

"Çocuklar, size şimdiye kadar yapmadığım bir teklifi yapacağım: Çay yapmaya hâlim yok, lütfen, bugün çayı kendiniz yapınız..."

Arkadaşlar çayı demlediler. Kendisine sorduk: "Bey amca bugün neden bu kadar üzgünsünüz?"

"Nasıl üzgün olmam? Yahu bu Yahya Han deli midir, sarhoş mudur? Kendisinden beş altı defa büyük olan Hindistan'la harp ediyor. Hindistan Rusya'yı açıktan, Amerika'yı gizlice arkasına almış... Bu kalkmış: Pakistan, Hindistan'la bin sene harp eder, diyor! Bunu ya çocuk, ya deli, ya sarhoş söyler... İşimiz kimlere kaldı. Ben Pakistan'ın istikbâlini tehlikeli görüyorum. Allah korusun" diye cevap verdi.”

Asırlarca Türk toprağı olan ve Türk yönetiminde kalan Hindistan, faşist Hindu şımarıklığı, İngiliz oyunu ve Müslümanların ortak akıl üretememesi nedeniyle bölünmüştü. Bugün ise ortada israil oyuncağı bir Hindistan, Hindistan’ın kuklası bir Bangladeş ve bir türlü istikrara kavuşamamış Pakistan var. Pakistan, Hindistan ve Çin arasında bölüşülmüş Keşmir ve daha bir çok mesele.
Asırlarca Türk toprağı olan ve Türk yönetiminde kalan Hindistan, faşist Hindu şımarıklığı, İngiliz oyunu ve Müslümanların ortak akıl üretememesi nedeniyle bölünmüştü. Bugün ise ortada israil oyuncağı bir Hindistan, Hindistan’ın kuklası bir Bangladeş ve bir türlü istikrara kavuşamamış Pakistan var. Pakistan, Hindistan ve Çin arasında bölüşülmüş Keşmir ve daha bir çok mesele.

Asırlarca Türk toprağı olan ve Türk yönetiminde kalan Hindistan, faşist Hindu şımarıklığı, İngiliz oyunu ve Müslümanların ortak akıl üretememesi nedeniyle bölünmüştü. Bugün ise ortada israil oyuncağı bir Hindistan, Hindistan’ın kuklası bir Bangladeş ve bir türlü istikrara kavuşamamış Pakistan var. Pakistan, Hindistan ve Çin arasında bölüşülmüş Keşmir ve daha bir çok mesele.

Kendini Hindistan karşısında çaresiz gören Pakistan, resmî olarak atom silahına erişmiş tek İslam ülkesi. Bu üç devletteki Müslüman sayısı yaklaşık 750-800 milyon. Yani 2,5 milyar Müslüman’ın yüzde 30’u. Ancak parçalanmışlık ve İngiliz’in hepsinin başına açtığı dertleriyle uğraşmaktan başlarını kaldıramıyorlar.