NATO’nun ‘ne Türkiye ile ne de Türkiyesiz’ ikilemi

Türkiye, NATO için hem vazgeçilemez hem de kontrol edilemez bir müttefik.
Türkiye, NATO için hem vazgeçilemez hem de kontrol edilemez bir müttefik.

Doğu ve Batı arasında bir köprü görevi gören, masada olduğu kadar sahada da etkinlik ve kabiliyetini arttıran Türkiye, NATO için hem vazgeçilemez hem de kontrol edilemez bir müttefik. Ukrayna savaşı sürerken, NATO, Türkiye’nin Çin ve Rusya ile yakınlaşması pahasına bu kadar önemli bir üyesini kaybetmeyi göze alamaz. Ancak NATO’nun İsveç ve Finlandiya ile genişleme girişimine Türkiye’nin itirazı, Batı ülkelerinde Türkiye’ye karşı duyulan kuşkuyu arttırıyor. Türkiye’nin hiçbir çıkar ve endişesine kulak vermeyen Batı ülkelerinde basın, Türkiye’yi ‘Rusya’nın NATO içindeki Truva atı’ olmakla bile suçluyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz yılın Haziran ayında NATO Liderler Zirvesi’ne katılmak üzere Brüksel’e hareket etmeden önce yaptığı “Sınırlarımızı korurken NATO’nun sınırlarını da koruyoruz.” açıklaması, Türkiye’nin Atlantik İttifakı içinde oynadığı stratejik rolü en iyi şekilde özetliyor.

Peki, Türkiye’nin NATO macerası nasıl başlamıştı?

Dönemin devlet yöneticileri için Türkiye›nin NATO üyeliği ülkenin ekonomik, askerî ve siyâasî gelişimi için bir fırsattı. Ancak, Türkiye’nin NATO’ya katılma konusundaki ilk girişimleri başarısız oldu. Türkiye, ancak 1950-1953 yıllarındaki Kore Savaşı sırasında NATO güçlerinin yanında savaştıktan sonra örgüte katılmaya hak kazandı. Ve bunun Türkiye için ağır bir bedeli oldu: 721 Türk askeri şehid oldu.

Türkiye nihayet örgütün ilk genişleme hareketi sırasında 18 Şubat 1952’de NATO’ya katılabildi. O zamandan bu yana, Türkiye, NATO için hayâtî bir müttefik hâline geldi ve NATO’ya Doğu ülkeleri ile bağlantı imkânı sağladı.

Türkiye’nin NATO içindeki önemini, 11-13 Mart tarihleri arasında düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu’na katılan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg şu ifadelerle vurguladı: “Türkiye, çok değerli bir müttefik. Türkiye, NATO’nun toplu savunmasına çok farklı şekillerde katkı sağlamaktadır.”

Türkiye’nin Kosova ve Irak’taki gibi barışı koruma misyonlarına katılımını hatırlatan Stoltenberg, ülkenin terörle mücadeledeki kilit rolünün yanı sıra Ukrayna’da barışçıl bir çözümü kolaylaştırmaya yönelik diplomatik ve siyasi çabalarına da övgüde bulundu.

Yakın zamana kadar üye devletler tarafından NATO’nun ne derece işe yarayıp yaramadığı sorgulansa da Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, Avrupa ülkelerinin askerî açıdan hâlâ büyük ölçüde NATO’ya bağımlı olduklarını anlamalarını sağladı. Aynı zamanda Boğazlara hâkimiyeti ile jeostratejik bir öneme sahip olan, askeri ve diplomatik kabiliyetlerini her geçen arttıran Türkiye’nin İttifak içindeki önemi de daha iyi kavranmış oldu.

Bugün, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), insan gücü açısından NATO’nun ikinci büyük ordusunu oluşturuyor. Türkiye aynı zamanda NATO’daki en büyük ikinci F-16 savaş uçağı filosuna sahip. Ülke, NATO harekâtlarına en fazla katkı yapan ilk 5 müttefik arasında ve bütçeye en fazla katkı yapan 8. ülke konumunda yer alıyor.

18 Şubat’ta Türkiye, NATO üyeliğinin 70. yıl dönümünü kutladı. 70 yıldır, örgüte bağlılığına ve Avrupa-Atlantik bölgesinde güvenlik ve istikrarın korunmasındaki son derece önemli rolüne rağmen, ülke her zaman müttefiklerinden hak ettiği desteği göremiyor. Türkiye’nin İttifak içindeki yeri ve önemi, diğer üye devletler ile yaşadığı görüş ayrılıkları nedeniyle sık sık alevli tartışmalara da sebep oluyor.

Macron ve NATO'nun sözde 'Beyin ölümü'

2019 yılında eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’deki ABD askerlerini diğer NATO müttefiklerine danışmadan geri çekmesi ve Türkiye’nin bölgede YPG/PKK terör örgütüne karşı gerçekleştirdiği askerî harekâtlar sebebiyle, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron NATO’yu “beyin ölümü gerçekleşmekle” suçladı. İttifak içindeki koordinasyon ve diyalog eksikliğini eleştiren Fransa Cumhurbaşkanı, AB’nin NATO’dan bağımsız bir şekilde savunma gücüne sahip olmasını sağlayacak bir “Avrupa ordusu” kurma fikrini bile gündeme getirdi.

Macron’un Türkiye’nin NATO içindeki yerini sorgulayıcı sözlerinden önce DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu bünyesinde YPG terör örgütü ile kurduğu ittifak da Ankara’yı oldukça rahatsız etmişti. Hatta SDG ismini kullanan terör örgütü YPG/ PKK’dan bir heyeti başkent Paris’teki Elysée Sarayı’nda ağırlayan Macron o kadar ileri gitti ki Türkiye ve SDG arasında arabuluculuk bile teklif etti.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, söz konusu teklife, “terör yapılanmalarını meşrulaştırmak anlamına gelecek adımlar atmak yerine dost ve müttefik kabul ettiğimiz ülkeler, terörün her türüne karşı açık ve net bir tavır sergilemelidir” şeklinde tepki gösterdi.

Türkiye ve Fransa’nın sürtüşmeleri, Suriye meselesi ile de sınırlı kalmadı. İki ülke, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz aramaları ve Libya iç savaşındaki zıt politikaları nedeniyle de sık sık karşı karşıya geldiler. Gerginlik, Akdeniz’de Fransız ve Türk donanmalarına ait iki gemi karşı karşıya gelince had safhaya ulaştı ve bu hâdise, NATO’nun soruşturma açmasına sebep oldu. Soruşturma sonucunda, NATO, Fransa’nın Türkiye’yi suçlayıcı tavrına hak vermese de iki ülke arasındaki gerginliğe ilişkin raporun “hassas” olduğu gerekçesiyle kamuoyu ile paylaşılmayacağı bildirildi.

ABD ve Rus S-400 krizi

Türkiye ve NATO ilişkilerini incelerken, karşımıza çıkan bir diğer çetrefilli konu da Türkiye›nin Rus S-400 hava savunma sistemlerini satın alması akabinde yaşanan olaylar.

S-400’lerin F-35 savaş uçağı programına “tehdit” ve NATO’nun ortak savunma sistemleriyle uyumsuz oldukları iddiasında bulunan ABD, CAATSA (ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) kapsamında Türkiye’ye yaptırım uyguladı.

Türkiye, her seferinde S-400’lerin Atlantik İttifakı’ndaki müttefikleri için bir tehlike teşkil etmediğine dair güvence vermiş olsa da en sonunda F-35 programından bile resmi olarak çıkarıldı.

Ancak daha sonra Türkiye gibi Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın alan Hindistan’a, ülkenin “Çin’e karşı önemli bir müttefik” olduğu gerekçesiyle ABD tarafından benzer yaptırımlar uygulanmadı.

Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine itirazı

Bugün, Ukrayna savaşı hâlâ sürerken, Türkiye, NATO’nun İsveç ve Finlandiya’yı da kabul ederek genişlemesi noktasındaki itirazlarını dile getiriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik başvurusuna ilişkin, “NATO bir güvenlik teşkilatıdır, teröre çanak tutan bir örgüt değildir” ifadelerini kullandı.

İngiliz The Economist dergisi için kaleme aldığı yazısında da İsveç ve Finlandiya’nın Türkiye’nin 2019’da başlattığı Barış Pınarı Harekâtı sonrasında Ankara’ya savunma ihracatı kısıtlamaları getiren ülkeler arasında yer aldığını da hatırlatarak, silah ambargosunun NATO şemsiyesi altında askeri ortaklık ruhuyla bağdaşmadığını vurguladı.

Her ne kadar İsveç ve Finlandiya, Türkiye’nin teröre karşı hassasiyetini anlamış gibi gözükse de son günlerde ülke içinde yaşananlar bunun tam tersini gösteriyor. Örneğin İsveç devlet televizyonunda PKK elebaşı ile röportaj yapıldı. PKK’nın propaganda ve gösterilerine izin veren İsveç’te, belediye binası ve Avicii Arena Spor Salonu’na terör örgütünü simgeleyen semboller yansıtıldı.

NATO’nun geleceği belirsizliğini korurken, 28- 30 Haziran’da Madrid’de yapılan zirve öncesi uzlaşma sağlayabilmek umuduyla, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Brüksel’deki karargâhta üst düzey NATO yetkilileriyle, Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in üst düzey temsilcilerini bir araya getirdi. Türkiye her iki ülkeden de teröre destek vermeyeceğine dair “yazılı garanti” talep ediyor. Kendi sınırlarına dayanan Rusya tehdinden korkan İsveç ve Finlandiya ise NATO’ya üyelik sürecini hızlandırmak istiyor. Türkiye’nin endişelerini “meşru” bulan Stoltenberg, Türkiye’nin güvenlik konusundaki endişelerinin giderilmeye çalışacağını belirterek, yeni adaylar için “acele edilmesi” gerektiği mesajını veriyor.

Türkiye’nin bu süreci son derece başarıyla yönettiğini söylemekte fayda var. Hem taviz vermeyen dik duruşu sayesinde kendisinin teröre karşı verdiği mücadele ve bu mücadelede NATO üyeleri tarafından yalnız bırakıldığı dünya basınında büyük yankı buldu, hem de Ukrayna savaşı sırasında Türkiye’den asla vazgeçemeyecek NATO’daki yerini sağlamlaştırdı.

Haziran sonunda gerçekleştirilecek NATO zirvesinde de en çok konuşulacak ülkenin hem Ukrayna savaşındaki arabuluculuğunun başarısı hem de NATO’nun genişlemesi karşısındaki etkisi ile yine Türkiye olacağı aşikâr.