Mutlu evde her gün bayramdır
Sağlık ve huzur bilhassa bugünlerde iki anahtar kavram. Bu ikisi olmadan ne rahat, ne mutluluk ne de bizatihi hayat söz konusu. Sağlığı korumak pek zor sayılmaz. İşin başında doğru gıdaları almaya özen gösterip yanlış şeylerden kaçınmak geliyor. Huzura ulaşmanın yolu da belli. Allahu Teala ile bağları asla gevşetmeden, O’nun sevip razı olduğu şekilde kulluk yapmak...
- Ülkemde, ailem ve akrabalarım arasında olsam ve bayramı evde geçireceğimi öğrensem nasıl tepki verirdim bilmiyorum. Akrabalarından uzakta yaşayan pek çok Suriyeli için bunun bir önemi yok. Bu, bir başımıza geçireceğimiz yedinci bayram olacak çünkü. Buna da şükür, hiç olmazsa kendimizi güvende hissediyoruz.
Evde mutlu olmaya gerçekten büyük önem veriyoruz. Çin virüsü salgınıyla ortaya çıkan yeni şartlara elimizden geldiğince uyum sağlamış durumdayız. Peki, bizi mutlu kılan ne? Şu salgın günlerinde eve mahkûm bir şekilde kalakalmışken, bütün bu zorluğa rağmen bizi mutlu, dingin ve hâlâ üretken oluşumuzun iki temel nedeni var:
1. Kafa rahatlığı
2. Vakit idaresi
Kafa Rahatlığı Şart
Evde boş boş oturup yararlı bir meşguliyet edinmeyen kimseler için evde kalmanın mutluluk verici olduğunu söylemek kolay olmasa gerek. Tam aksine bu kişilerin evdeki varlığı sürekli olarak yeni sorunlar üretir hatta çok geçmeden ev içi şiddete yol açar.
Türkiye’ye hicret ettikten sonra başımdan geçen sıkıntılı günler, hele de eşimin şehadetinden sonra katı bir hayat gerçeğiyle yüzleşmem bana öğretti ki, şu hayatta zayıf ve saf tıynetli insanlara merhamet edilmiyor. Suriye’de rejim karşıtı direniş patlak vermeden önce uzun yıllar devlet okullarında resim öğretmenliği yaptım, çok erken yaşlarda elim ekmek tutmaya başladı. Eşim de ticaretle uğraştığı için geçim durumumuz iyiydi, para biriktirme diye bir telaşımız olmadı. Aynı vakitlerde eşimi ve babamı, yani ailemizin iki büyük direğini yitireceğim; çocuklarımla bir başıma kalıp kendimi hiç kimseyi tanımadığım bir ülkede bulacağım akla gelecek şeyler değildi.
Tamamen Yüce Rabbimizin korumasındaydık. Elbette bu durumdan çok şey öğrendik. Her türlü işe hazır olmayı, elimizde var olanla aylarca yetinmeyi, yeni bir iş bulana kadar idare etmeyi... Borç almak kolay değildi. Ayrıca insanı her açıdan yoruyordu, hem zihnen, hem de bedenen...
Tüketim Kölesi Olmayalım
Yaşadıklarımız ev idaresini ve tasarrufu bir güzel öğretti. Yediklerimizi, içtiklerimizi, satın aldığımız gerek şahsî gerekse ev için gerekli ne varsa, her şeyi yerli yerince kullanıp israf etmemeye zaten dikkat ediyorduk, daha bir dikkatli olmaya başladık. İhtiyaç olmayanı ve uzun süreli kullanılmayacak olanı satın almamayı prensip edindik. Zaten modern zamanlar öncesi, tüketim çılgınlığı yokken babalarımız da böyle yaşamıyor muydu? Oysa bizler şuursuz tüketimin kölesi olduk, gerekli gereksiz satın almayı, para harcamayı mutluluk olarak telakki ettik.
- Demek ki neymiş? Var olanı saçıp savurmamak, yarın lazım olacak bir meblağı emniyetli bir kenarda muhafaza etmek yapılması gereken ilk iş olmalıymış. Allah’ın bize verdiği nimetleri hoyratça kullanmamak gerekiyormuş.
Evlerimizi Cennet Kılalım
Çocuklarım dedelerinin evinde zaman geçirmeyi çok sever, eve dönmeye nazlanırlardı. Bugün onları eve dönmeye can atar hâle getirmek için, gerçek cennetin evimiz olduğuna ikna etmek için verilen emeklerin neticesini alıyorum.
Peki, evde kalmayı niçin seviyorum? Çünkü bütün sevdiğim işleri evde yapıyorum. Evde kitap okuyor, yazılarımı evde kaleme alıyor, resimlerimi evde tuvale yansıtıyorum. Sevdiğim programları takip ediyor, sevdiğim yemekleri tadıyorum. Kısacası evde rahat ediyorum.
Çocuklarımı da ev iklimine aşina kılmak için aylık bütçemin belli bir kısmını kitaplara, dergilere ayırmayı vazife bildim. Büyüyene dek evde eğlenceli vakit geçirecekleri türlü malzemeler ve oyuncaklar satın aldım. Ayrıca uzun süredir bir geleneğimiz mevcut, akşamları toplanıp birlikte vakit geçiriyoruz. Hoşumuza giden konulardan bahis açıyor, aramızda muhabbet ediyoruz. Bu sayede bugün hamdolsun çocuklarımla çok güzel diyaloğumuz var. Kendilerine güvenleri yerinde ve son derece yetenekliler.
Anne Baba Mesuliyet Almalı
Türkiye’ye geldikten sonra maddi durumumuzda değişiklik olmasına rağmen yine de çocuklarımı yetenekli oldukları alanlarda elimden geldiğince desteklemeye devam ettim. Bütün yük üzerime binse de bunu bir sorumluluk bildim. Zira elimizdeki gerçek servet, çocuklarımın yetenekleriydi. Bu yeteneklere gereken önem verilmeseydi belki sorunlar baş gösterecek, psikolojik ve fiziki rahatsızlıklar boy verecekti.
- Çocuklarımın yetenekleri, profesyonel bir meslek seviyesine geldiğinde bundan bir anne olarak büyük bir gurur duydum. Meslek edinmek için ille de üniversite formasyonu gerekmiyor. Bugün yetenekleri ve uzmanlıkları sayesinde herhangi bir işte başarı gösterecek düzeye erişmiş durumdalar. Kendi alanlarında büyük bir iştahla öğrenmeye açık haldeler. Önemli olan da bu.
Geçtiğimiz aylarda korona salgını yayılmaya başlayıp evde kaldığımız vakitlerde bütün bu çabalarımın karşılığını aldığımı düşünüyorum. Zira çocuklarımdan tek bir sızlanma, tek bir şikâyet duymuş değilim. Genç oldukları halde sakin ve rahat bir şekilde evde kalabiliyorlar. Çünkü vakitlerini üretken bir şekilde geçiriyorlar. Hatta hepimizin üretkenliği bir tık daha arttı diyebilirim.
Sağlık Ve Huzuru Muhafaza Önemli
Evde kalma mecburiyeti bizim açımızdan evi cennete çevirme vesilesi oldu.
Evde huzur ve mutluluğu yakalama vesilesi... Bu günlerin bizler için bir sınav olduğunu elbette unutmuyoruz. İktisadî açıdan sarsıcı bir sınavın içindeyiz. Birçoğumuz işini kaybetti. Çoğu ailenin normal hale dönmesi belki aylar alacak. Sağlık ve huzur işte bu yüzden bilhassa bugünlerde iki anahtar kavram. Bu ikisi olmadan ne rahat, ne mutluluk ne de bizatihi hayat söz konusu.
Sağlığı korumak pek zor sayılmaz. İşin başında doğru gıdaları almaya özen gösterip yanlış şeylerden kaçınmak geliyor. Huzura ulaşmanın yolu da belli. Allah-ü Teâlâ ile bağları asla gevşetmeden, O’nun sevip razı olduğu şekilde kulluk yapmak...