Muhavere
“Ne hakkında konuştukları umurumda bile değil. Tek istediğim temiz ve güzel bir kayıt.” İşi hakkında böyle düşünen birinin mesleği nedir sizce? Casusluk! Siyaset veya sanayi casusluğu mu? Değil. Adamımız hususi bir casus. İstendiğinde insanların mahremiyetine sarkar ve orada devşirdiklerini ücreti mukabilinde müşterisine satar. Gelgelelim son işinde işler hiç beklenmediği kadar ters gider ve o da kişiliğinin en gizli kalmış bölgelerine sarkmak mecburiyetinde kalır.
Harry Caul gayet usta bir casustur. Gelgelelim onun ilgi alanına ne devletler arasındaki askeri yahut siyasi sırlar girmekte, ne de sanayi casusluğu. Onun pirleştiği mevzu şahsi. Daha açık ifadesiyle şahısların mahremi.
Adamımızın son işi de bu minvalde. Kimliği belirsiz ama belli ki kudreti kallavi biri adına genç bir çifti izlemekte. Çok geçmeden gözetlediği çiftin öldürüleceğinden şüphelenen dinleme uzmanı, bir yandan kariyerine gölge düşürmemek için mesleğini lâyığınca tamamlamaya gayret ederken öbür yandan da bu işin kendi geçmişini sorgulamasını tetiklemesinin sonuçlarıyla başetmek mecburiyetindedir.
Film bir sokak pandomimcisinin gösterisiyle açılır. Geniş yaya yolunun uygun bir bölgesine konuşlanan pandomimci, bir yandan gelip geçenlerle kısa süreliğine bir çeşit özdeşleşme yaşıyormuş gibi onların hâl ve harekâtını taklit eder, bir yandan da izleyicilerinin gönlünden kopanları devşirmeye gayret eder. Yüzünü kabuki sanatçılarınınkinden bile kalın bir şekilde beyaza boyamış bu bir nevi dilenci, aslında hem düşmüşlüğü temsil etmede, hem de aynı zamanda kendisini düşmemiş sayan yoldan geçen sıradan insanların yaşantılarını massetmede. Yani hem düşkünlüğü için yaşamıyor gibi yaşadığını kabullenmede, hem de aynı zamanda oradan gelip geçen nice insanın hayatını yaşantıladığını iddia etmede.
Pandomimci ile Casus
Ve işi gereği hem gayet usta bir mukallit, hem de bundan da iyi gözlemci olmak mecburiyetinde. Tıpkı adamımız gibi: Akıp giden hayatın ilgili ve işe yarar bölümlerini seçmek ve biraraya getirdiklerinden çarpıcı bir kompozisyon yaratmak.
Bu sahne aynı zamanda bir çatıya pusu kurmuş ve gelip-geçene nişan alan bir suikastçıyı, hem de gözlüklü ve iyi giyimli bir genç ile yanındaki güzel kadını ‘kesmekte’. Biz, çiftlerin malâyani konuşmalarına kulak misafiri olurken bir yandan da seslerin arada bir mekanikleştiğine tanıklık ederiz: Güya o ândaki ‘gerçek’ konuşma ile bu konuşmanın ses kaydının üstüste bindirilmesine dayanan bu zahiren boş giriş ve onu izleyen muhavere sahnelerinin aslında nelere ve nelere delâlet ettiğinin de işareti. Ve ortalık yerde birbiriyle ilintisiz gibi görülen kişilerin arasındaki görünmeyen irtibatı… Tıpkı hayatın, kurgu ve kurmaca eserlerdeki gibi bir boyutlu ve tek katmanlı ilerlemediğini işaret edercesine bağlantılar; ancak üzerinde titizlendikçe sırlarını ifşa eden ayrıntılar…
- Harry aslında mesleğini bir başına icra etmez. Eski polislerden ve meraklılardan kurulu küçük bir ekibi vardır. Bir nevi hususi casusluk müessesesi.
Filmi farklı kılan mevzuu değil elbette. Mevzuunu başka tarzda anlatması. Zaten izleyici de çok geçmeden muhatap kaldığının aslında heyecan yüklü bir casusluk filminden ötesini vaadettiğini farkeder. Hatta bahsi geçen için “Bu bir casusluk filmi bile değil.” dense yeri.
Konuşulamayanları Konuşma
Konuşma (Conversation) yıllardır başkalarını dinleme ve izleme mesleğini sürdüren birinin, son işini icra ederken birden mesleği gereği başkalarının hayatlarına abanırken kendi hayatını nasıl da ıskaladığını farketmesinin bunalım yüklü çaresizlik hikâyesi. Yani kendi konuşulamayanlarını kendisiyle konuşma teşebbüsü. Çünkü başkasının yapıp ettikleriyle ilgilenmek, farkına varmadan onlar için yaşamak ve kendini unutmak demek: Kendi ihtiyaçlarını, beklentilerini, hislerini, hasretlerini, tutkularını paranteze almak.
Meselenin daha da vahim tarafı şu: Kendisiyle konuşmayı bilmeyen biri bunu 44’ünden sonra öğrenebilir mi? Ve bu talimin ona ne gibi menfi tesirleri bulunabilir?
Gözünü başkasından ayırmamak, kendine bakmaktan kaçınmak demek çünkü. Aynı zamanda kurtulmak da. Dışarıda başkalarının neler yaptıklarını kaçırmamak kaygısı, kendi içinde olup bitenlere kayıtsızlığı beraberinde getirmekte.
Doğrusunu söylemek gerekirse benzeri bir duruma düşmek, yani kendine körleşmek için illâ ki casusluk da etmek gerekmiyor. Kendi iç sesini bastırmak için başkalarının dış seslerine kulak kabartmak, dedikodu etmek, lâf taşımak bile kâfi. Hatta kendi iç sesinden daha fazla başkalarının kendisi hakkındaki sözlerine değer vermek bile yeterli: “Neyim ben?” sorgusunun yerine “Hakkımda ne diyorlar?” sorusunu koymak.
- Öte yandan birini izlemek, onun mahremine girmek, aslında hırsızlık gibi, gasp gibi, taciz gibi bir acziyet sergisi. Tersi de geçerli: İzlendiğini farketmek de hırsızlık, gasp, hatta taciz gibi bir çeşit acizleştirme etkisine maruz kalmak demek. Gerekçesi ne olursa olsun başkasının mahremiyetine sarkan birinin mahremiyet algısındaki ve kendi mahremiyetine yüklediği anlamdaki kayma da dikkate değer.
Bütün Entrika İçeride
1974 tarihli Konuşma (The Conversation), Coppola’nın iki Baba arasına sıkıştırdığı bir yapım.
Yönetmenin en farklı, belki de en şahsi filmi. Çünkü sık sık iddia edildiği gibi ne Hitchcock’unkilere veya başka filmlere benziyor, ne de yönetmenin öteki filmlerine. Film adeta baştan sona bir konuşma; hatta bence ruhi bir muhavere. En az ikiye bölünmüş insanın bölüntülerinin arasında geçen bir konuşma. O yüzden filmi olağan izleme alışkanlıklarıyla takip etmek sıradan sinema ilgilisi için hakikaten zor. Veya hem yönetmene hem de oyunculara bakarak “Hah! İçinde casusluk neyin de varmış. Şöyle bol kovalamacalı, entrikalı, keyifli bir film izleyeceğim.” hevesine kapılanları fena hâlde yanıltıyor.
- 20 küsur yıl önceki bir yazımda “Bakmayın Oscar’la ödüllendirildiğine, aslında harika bir aktör.” diye taltif ettiğim Gene Hackman’ın belki de en iyi performansı Konuşma’da. Hususen de konuşmak yerine gözlerini kendine mahsus azıcık kısarak meramını bakışlarıyla anlatışına bol bol tanıklık edebileceğimiz bir yapım. Ona Baba I ve II’den bildiğimiz John Cazale, Allen Garfield ve Cindy William gibi isimlere küçük bir rolde Harrison Ford bile eşlik etmede.
Eski dinleme teçhizatını, hususen de makaralı teybi temaşa eylemek benim gibiler için kaçırılmayacak bir fırsat tabii.
En küçük bir ayrıntıyı bile kaçırmamak için o günün teknik imkânlarını zorlarcasına kaydın dönüş hızını yavaşlatıp tekrar tekrar dinleme titizliğine tanıklık da. Tefrik için hususi gayret şart. Gelgelelim başkasının mahremiyetine sarkmanın kefareti, kendi mahremiyetine yabancılaşmak. Ve bu yabancılık, öyle şıppadanak gayretlerle telâfi edilebilecek bir yapı da arzetmez. Kendini anlamayı ihmal etmek, kendini manen imha etmek demek.
Konuşma, malâyani gibi görünen iki sevgili arasındaki bir konuşmanın nasıl da insanın kendi içine yönelmesini sağlayabileceğini gösteren, ihmal edilmiş tefrik gayretinin herkes için nasıl da bir zaruret arzettiğinin etkileyici bir temsili. Ve keyfiyetin bazen kemmiyet cümbüşünün içine ustalıkla nasıl da gizlenebileceğinin.
Hollywood’da bile.