Mimar Sinan Uzmanı’ndan deprem çığlığı: Suçlu bilim adamlarıdır
İTÜ mezunu bir mühendis olan Vahit Okumuş, ömrünü Mimar Sinan’a ve eserlerine adamış bir uzman. 30 yılını verdiği bu mecrada bugüne dek çözülememiş pek çok sırrın kâşifi. O sebepten “Mimar Sinan’ın matematiğini çözen adam” olarak biliniyor. Mimar Sinan’ın inşa ettiği eserlerde depreme karşı ne gibi tedbirler aldığını konuşmak istedik, ortaya daha çarpıcı gerçekler çıktı. Kendisinin sadece Mimar Sinan üzerine değil aynı zamanda deprem üzerine de çalıştığını, hatta depremi önceden haber veren bir sistemi icat ettiğini söylüyor. Sistemi çoktan icat etmiş, bunun bilim câmiasında kabul görmesi için deney yapılması gerekiyor. Fakat tam bu noktada zorluklar baş gösteriyor. Son sözü şu: “Beni dinleselerdi bu kadar insan ölmezdi. Suçlu bilim adamlarıdır.”
Süleymaniye Camii başta olmak üzere Mimar Sinan eserleri konusunda uzmanlığınız var. Süleymaniye’nin depreme dayanıklılık durumu nedir? Mimar Sinan bu konuda ne gibi tedbirlere başvurmuştur?
Sinan bir kere bizim yaptığımız gibi binayı toprağın üzerine oturtmaz. En büyük özelliği bu. Süleymaniye’nin etrafına istinat duvarları yapmış, içine de taneli zemin doldurmuş. Amacı şu: Zemin çökerse taneli zemin birden çökmez. Deprem oldu, bina sallandı diyelim, o taneli zemin hareketi azaltır. Zeminde yaptığı bu. İlâveten şunu da yapar. Binayı güçlendirerek depreme karşı koymak istemez. Hareketi azaltır. Mesela taşları üst üste koyuyor ya, onların hiçbirini birbirine bağlamaz, kenetlemez. Bina sallandığı zaman hareket aşağıdan yavaş yavaş geçsin diye böyle yapar.
Bir mühendislik dehâsı
Taşları bağlamaz dediniz, neyle tutturur peki?
Siz üç tane taşı üst üste koyun, altındakini çekin bakalım, çekebilir misiniz? Basınç ve sürtünme kuvvetiyle tutturur.
Bu da bir mühendislik dehâsı olmalı.
Tabi ki. Onun kendi sistemi var. Köprü inşasında birim daire metodunu kullanır. Sinan’a has bir sistemdir bu. Başka bir şey daha yapar. Kuyu açar. Bunun özelliği de şu. Depremde zemin sulanma yapar. Zemindeki sular bir deşarj borusuyla buradan kuyuya akar.
Depremi kuyu ile aşmak
Osmanlı İstanbul’unda depreme tedbir amaçlı kuyular açıldığı biliniyor.
Eski eserlerin birçoğunda, Sinan’dan ilham alarak açılmış kuyular var. Şimdi diyorlar ki, bizim evler kâgir ama depremde yıkıldı. Sulanma yapıyor çünkü. Suyu deşarj ediyor musun? Etmiyorsun. Süleymaniye’nin minareleri kolay kolay yıkılmaz. Bizim bütün binalarımız yıkıldıktan sonra belki, o kadar şiddetli bir deprem olursa. Bir de orijinal hâlini bozmazlarsa tabi. Maalesef birçoğunu bozdular.
Kuyu açılıyor ama hangi yönde, hangi açıda ve hangi mesafede? Bunun tekniğini biliyor muyuz? Bunların hepsi hesaplıdır herhalde.
Su bir parabol çizerek kuyuya gider. Onun bir hesabı var. Bir de malzemenin kuru olmasını ister. Onun için dehlizleri vardır, hava alır. Üstüne de çim ekmez, ağaç kesinlikle dikmez. Süleymaniye’de gördüğünüz o ağaçlar orijinal halinde yoktur. Çok sonradan, Abdülhamid döneminde dikilmiştir. Yani sular kuyuya akar, aynı zamanda hava alır.
Demek ki Sinan tekniğini bilmiyoruz, o yüzden de koruyamıyoruz.
Elbette, kesinlikle öyle.
Taneli zemin depremi emer
En başta toprak ile teması kesmek demiştiniz, bu çok önemli. Toprak rijittir, toprak yıkıcıdır deniyor zaten.
Rijit olabilir, olmayabilir. Önemli olan nedir, biliyor musunuz? İçine taneli zemin doldurarak toprağın hareketini yukarıya iletmemek. Taneli zemin süspansiyon yapar, salınma izolasyonunu önler.
Japonların bugün kolonlara koyduğu sismik emiciler gibi mi?
Evet, onları koyuyorlar ama Sinan’ınki kadar doğru değildir. Bir de betondan depreme dayanıklı bina yapılamaz. Malzeme seçimi önemlidir. Sinan bina yaparken malzemesini ihtimamla seçer. Karışık malzemeler kullanmaz, tek malzemeyi tercih eder.
Çimento değil kireç harcı
Sinan’ın tercih ettiği malzeme nedir?
Sinan küfeki taşı veya pişmiş harman tuğlası kullanır. Taş daha ziyade ağırlıklıdır.
Betona gömülmüş bir yapı stoğumuz var. Küfeki taşını bulmak zor. Ekonomik şartları da gözeterek alternatif malzeme olarak neyi tavsiye edersiniz?
Harman tuğlası üretebiliriz, ahşabı kullanabiliriz. Malzeme elbette önemli ama asıl mevzu Sinan’ın yapı tekniği. Mesela tuğla kullanırken bunu çimento ile bağlamayacaksın. Bina esnek olacak.
Çimento yok, kilitleme yok, peki tuğlayı nasıl bağlayacağız?
Kireçle bağlayacağız. Kireç Türkiye’de bol bulunan bir malzeme. Üstelik çimentodan ucuz. Kireç ile harç yapılacak.
İçine katkı filan koymak gerekir mi?
Hayır, sadece kireç. Ben otuz yıldır bu işle uğraşıyorum. Kitap okuyarak bunları bulamazsınız.
“Depremleri izliyorum”
Bu tecrübeyi bir yayına dönüştürdünüz mü? Bir şekilde aktarılması lazım.
Çağıran, ilgi duyan var mı? Türkiye burası, adamın önünü keserler. Bakın, benim depremi takip eden bir düzeneğim var. Sürekli kontrol ediyorum.
Nasıl bir düzenek bu?
Depremin şöyle bir özelliği var, dünyada pek bilinmiyor. Deprem her malzemenin boyutlarıyla oynar. O boyut değişimini rakamlara dökerek izliyorum ben. Bu gerçeği bilmiyorlar. Kahramanmaraş’ta ilk deprem binaları yıkmaya hazırladı. İkincisinde yıkılmaya hazır hâle gelen binalar yıkıldı. O bölgede hiçbir bina sağlam değildir şu an. Çünkü deprem onları yıkmaya hazırlamıştır. Demirle beton ayrı çalışır. Beton demirden kendini sıyırır. Deprem resimlerine bakın, demirlerde harç yoktur, sıyrılmış haldedir.
Eti kemiğinden sıyırmak gibi yani.
Çok güzel bir örnek verdiniz, aynen öyle. Demir fonksiyonunu yitirmiştir.
Taş yapı ama Sinan tekniği ile
Yeni bir şehircilik anlayışı şart görünüyor. Siz hem Sinan gibi bir ustayı hem de Anadolu’yu bilen biri olarak ne tür bir şehircilik öneriyorsunuz?
Dün Amerika’dan arkadaşım aradı. “Hoca sen bağırıyordun beton kullanmayın diye. Gel burayı gör, ahşap kullanıyorlar burada” dedi. Malzeme bilgisi olmadığı için belki bilmiyorlar, ama binayı taştan yapabilirsin. Eğer Sinan gibi işin tekniğini biliyorsan, neden olmasın? Hatay’da valilik binası yıkıldı, malzemesi taş ama tekniği yanlış. Selçuklu duvarı yapmışlar, öyle olmayacak. Kesme taşı üst üste koyacaksın. Başka taş kullanmış veya içine başka malzeme koymuş. Tekniği iyi bileceksin. Onun için yıkıldı. Bir de hesapları iyi yapacaksın. En dayanıklı şey kemerdir ama strüktürünü yani şeklini iyi bileceksin. Sinan’ın hiçbir kemeri dâiresel değildir. Dediğim gibi bu bir tecrübedir, yıllarını vereceksin.
Depreme ‘seni yeneceğim’ demeyeceksin
Adıyaman’da Cendere köprüsü var. Eski ama depremde yıkılmamış.
Gittim, biliyorum onu. Onun üzerine başka taş koymuşlar. Bu da yanlış. Bir de üzerinden araba geçmiyor. Sinan’ın yaptığı köprülerin üzerinden araba geçer. Hiçbir şey olmaz. Yıllarca geçmiş zaten.
Japonya bir deprem ülkesi ama orada çok yüksek binalar, gökdelenler var. Buna ne diyorsunuz?
Evet, gökdelen çok ama hepsi çelikten. Betonla bu işi yapamazsınız. Çelikte de kaynakla değil, önceden öyleydi, şimdi kalktı o iş.
Nasıl yapıyorlar?
Bulonlarla birleştiriyorlar. Bulon bir demirdir, deliyorsunuz, iki tarafından sıkıp öyle bağlıyorsunuz. Altın kural şudur: Depreme “ben seni yeneceğim, senden daha güçlüyüm” demeyeceksin. Depremle uyumlu davranacak, gücünü azaltmaya çalışacaksın. Japonya’daki gökdelenler depremde çok sallanır ama kolay kolay yıkılmaz.
İnsanları kandırıyorlar
11, 12 şiddetinde bir deprem olursa peki?
Bu meseleyi de anlatayım. Biz, Richter ölçeğiyle depremleri ölçeriz. Bizim en büyük depremimiz 8’dir. Birçoklarıysa dalga boyuyla, magnitüd ile ölçerler, onların en büyük ölçüsü de 12’dir. Onların 12’si bizim 8’e karşılık gelir. Burada da insanları kandırıyorlar. Japonya’da 10 şiddetinde deprem oldu denirse bizim ölçeğimize göre bu 7,2 veya 7,3’tür. Orada magnitüd var, Richter ölçeği yok. Richter bizim ölçeğimiz.
Deprem önceden bilinebilir
Şehirleşme gibi pek çok alanda yeni bir zihniyet değişimi gerekiyor. Sizce değişime nereden başlamalı? Mesela bir profesörümüz “bu işin suçlusu halkımız, halkımız bakış açısını değiştirmeli” diyor.
Hayır, bilim adamlarının suçu bu.
Neden suçlular peki?
Deprem bilinmez diye iddia ediyorlar. Ben iddia ediyorum, bir depremi 2-3 gün öncesinden derinliğine kadar söylerim. Deprem 20 kilometre aşağıda oluyorsa, onun yukarı çıkması için bir süreye ihtiyaç var. Biz bu süreyi ölçebiliyorsak depremi biliriz. Bütün bilim adamları bizim önümüzü keserek tavır alıyor. “Deneyelim, bu böyle oluyor” diyorum. Ama bizim tezimize kimse sahip çıkmıyor.
Bu bir tür erken uyarı sistemi mi?
Evet, 2-3 gün önceden haberimiz olacak.
Muazzam bir şey bu.
Evet. Yakın bir depremi de en kısa hâlinde 20 saat önce haber alabiliriz. Allah rahmet eylesin, belki de bu insanlarımız ölmezdi.
Deprem madde boyutunu değiştirir
Peki, nasıl olacak? Sismik bir cihaz mı bu?
Daha önce söylediğim gibi deprem hareketi maddelerin boyutunu değiştirir. Yer altında deprem olunca daha yukarıya çıkmadan malzemelerin boyutları değişir. Eğer boyut değişimini ölçersek ki ben ölçüyorum, o zaman depremi bilmek mümkün olur. “Deprem önceden bilinemez, böyle bir iddia deliliktir” diyorlar. Bilimde böyle bir şey var mı? Hadi beni yalancı kabul edin, ama deneyin diyorum.
Ne tür bir sistem kullanıyorsunuz?
Kendimize göre bir sistem kurduk. “Şu veri şu yükseklikte bir depremi gösterir” diyebiliyoruz.
Yetkililere buradan seslenelim o zaman. Söyledikleriniz çok önemli çünkü. Mâdem bilim deneyip bulmaktır, sizin bulduğunuz sistemi bir denesinler.
Bunu manşetten ver istersen ama beni biliyorlar. İstanbul Üniversitesi ile Boğaziçi Üniversitesi tuttular, aleyhime yayın yaptılar. Ülkenin hâli bu. Bilimi denersiniz. Bir tezin doğruluğu deney ile ortaya çıkar.
Maddî çıkar söz konusu
Altı üstü bir deney bu. Hem sizin teziniz yanlışsa ortaya çıkar. Neden kaçıyorlar bundan?
Bu işten para yiyorlar çünkü. Maddî çıkarlar söz konusu. Oysa ben para filan da istemiyorum.
Demek ki yine aynı batağa saplanıyoruz. Bilimi, toplum menfaatini bir kenara atıp üç kuruşun peşine düşenler buraya da çökmüş yani.
Bu kadar insanın ölmesinin sebebi, bilim adamları. 1999 depreminde önümü kesmeseydiler şimdi bu insanların hiçbiri ölmeyebilirdi. Bana yine inanmayın ama deneyelim şunu. Üstelik bu deney öyle büyük para da istemiyor.