Menderes niçin idam edildi?

Menderes idama yürüyor
Menderes idama yürüyor

27 Mayıs darbesinin hemen ardından, 28 Mayıs 1960 günü Türkçe ezan savunucusu Cemal Gürsel, Milli Birlik Komitesi lideri ve devlet başkanı sıfatıyla Amerika’nın Ankara büyükelçisi William Fletcher Warren'la görüşür. "Türkler daima Amerika ile işbirliği istediler. Amerikalıları ben de seviyorum" yollu laf peşrevinin ardından mevzu asıl meseleye gelir ve Gürsel ağzından baklayı çıkarır: “Maaşlar ve diğer ödemeler için bize 180 milyon lira gerekiyor."

Başbakanlık müsteşarı Albay Alparslan Türkeş ile görüşme
Başbakanlık müsteşarı Albay Alparslan Türkeş ile görüşme

27 Mayıs’ı ve Menderes’in idamını gerçek manasıyla anlamak için Cevat Fehmi Başkut’un ihtilalin peşinden Cumhuriyet gazetesinde “İkinci Cumhuriyetin İhtilal Meclisi Üyeleri” başlığı altında yaptığı mülakatlar serisine başvurmakta fayda var. Serinin üçüncü mülakatı dönemin başbakanlık müsteşarı Albay Alparslan Türkeş ile yapılmış. 17 Mayıs 1960 Pazar günü yapılan mülakatta Türkeş, “Son zamanlarda Anadolu’yu hiç dolaştınız mı? Çarşafın nasıl kapkara bir yangın halinde bütün yurdu sardığını gördünüz mü?” diyerek ihtilalin gerekçelerinden birini kendince ortaya koyuyordu. Bunun üzerine Başkut, “İnkılaplar mevzuunda yalnız din, kıyafet ve zihniyette mi geriledik" diye sorunca Türkeş aynen şu cevabı verecekti:

  • "Hayır Türkçecilikte de... Türkçecilik bu millete Atatürk'ün en büyük en faydalı hediyelerinden biri idi. Evvela ezanı Arapça okutmakla buna ihanete başladılar."

Başkut’un, “Ya Kur'an'ın Türkçeleştirilmesi teşebbüsleri? Sâbıkların baltaladıkları bu teşebbüslere taraftar mısınız?"sorusunu ise şöyle karşılık verecekti:

  • "Mutlaka... Türk camiinde Türkçe Kur'an okunur, Arapça değil.”

Nitekim Türkeş’in de o vakitler içinde bulunduğu Milli Birlik Komitesi ezanın tekrar Türkçeleşmesi için toplanır. Kendisi de komitenin üyelerinden olan Haydar Tunçkanat, hatıratında bu tartışmayı şöyle nakleder:

"Milli Birlik Komitesi üyelerinin bir bölümü ezanın 1950 öncesinde olduğu gibi Türkçe okunmasını istiyordu. Konu komiteye getirilerek görüşmeye açıldı. O gün komite toplantısına Cemal Gürsel başkanlık ediyordu. Lehte, aleyhte yapılan konuşma ve tartışmalardan sonra açık oylamaya geçildi. Başta komitenin genç üyeleri olmak üzere yaşlılardan da bazılarının katılımıyla, ezanın Türkçe okunmasını komite çoğunlukla kabul etmedi. Bu, başta Gürsel olmak üzere karşı tezi savunanlara büyük bir sürpriz oldu."

Haydar Tunçkanat da bu karardan son derece rahatsız olmuştu. Bu rahatsızlığı hatıratında "Milli Birlik Komitesinin bu kararı, onun Atatürkçülük ve devrimciliğine gölge düşürmüştür" ifadesiyle dile getirmekten kendini alamamıştı.

Meşhur 35 Numaralı Tebliğ

Dine hiçbir suretle müdahale edilemez
Dine hiçbir suretle müdahale edilemez

Bu kararın ardından Milli Birlik Komitesi, o meşhur 35 numaralı tebliği yayınlar. Tebliğde şu ifadeler yer almaktadır.

“Vicdan hürriyetinin hazinesi olan mukaddes dinimizin, irticai ve siyasi cereyanlara alet edilmeden, saf ve lekesiz kalması, Milli Birlik Komitesinin en büyük emelidir. Vatandaşlarımızın din hakkındaki inanış ve ibadetlerine ne kanun ne de zor kuvveti ile müdahale edilemez. Bu maksatla şunu kesin olarak belirtmek isteriz ki, bazı teşekkül ve şahıslar tarafından yapılan, ezan ve Kur’an-ı Kerim’in Türkçe okutulması mecburiyeti gibi, vatandaşlarımızın zihinlerinde yanlış kanaatler uyandıracak istidaddaki beyan, tefsir ve propagandalar, hiçbir suretle Milli Birlik Komitesinin fikirlerini ifade etmez.”

  • Peki, niçin Milli Birlik Komitesi ezanı Türkçeleştirmek için yanıp tutuşanlar bulunduğu, üstelik en tepedeki Cemal Gürsel bile ezanın Türkçeleştirilmesini savunduğu halde bu kararı alamaz ve Haydar Tunçkanat’ın ifadesiyle “Atatürkçülük ve devrimciliğine gölge düşürme” pahasına 35 no.lu tebliği yayınlama mecburiyeti hisseder?

Cevap çok basit: CHP nasıl ki 16 Haziran 1950 tarihinde ezanın tekrar Arapça okunmasına ilişkin oylamada Demokrat Parti’yi desteklemek zorunda kalmış ve red oyu verememişse, Milli Birlik Komitesi de aynı sebepten ezanı Türkçeleştirmeye bir türlü cesaret edememiştir. Ezanın Türkçeleştirilmesini Menderes’e yapılan darbenin gerekçesi olarak bizzat itiraf eden Alparslan Türkeş ve onun zihniyetindeki komite üyeleri, tıpkı CHP gibi halkın müthiş tepkisinden çekinmiştir.

CHP’nin ezanın tekrar Arapça okunmasına dair oylamada gösterdiği tavır da, Milli Birlik Komitesinin 35 no.lu tebliği de açık bir şekilde korkunun eseridir.

CHP Ezan Oylamasında Ne Yaptı?

Adnan Menderes’e bu hakaretler niçin, bir düşünün bakalım
Adnan Menderes’e bu hakaretler niçin, bir düşünün bakalım

16 Haziran 1950’deki oylamada CHP grubu adına konuşan Trabzon milletvekili Cemal Reşit Eyüboğlu’nun yaptığı konuşmayı bir ibret levhası olarak takdim edelim.

"Sayın arkadaşlar,

Türk Ceza Kanunu’nun 526. maddesinden, ezana taalluk eden ceza hükmünün kaldırılması maksadıyla hükümetin bugün huzurunuza getirdiği kanun tasarısı hakkındaki CHP Meclis Grubu’nun görüşünü arzediyorum.

Bu memlekette milli devlet ve milli şuur politikası cumhuriyet ile kurulmuş ve CHP bu politikayı takip etmiştir. Bu politika icabı olarak ezan meselesi de bir dil meselesi ve milli şuur meselesi telákki edilmiştir.

Milli devlet politikası, mümkün olan her yerde Türkçe’nin kullanılmasını emreder. Türk vatanında ibadete çağırmanın da öz dilimizle olmasını bu bakımdan daima tercih ettik.

Türkçe ezan-Arapça ezan mevzuu üzerinde bir politika münakaşası açmaya taraftar değiliz.

Milli şuurun bu konuyu kendiliğinden halledeceğine güvenerek, Arapça ezan meselesinin ceza konusu olmaktan çıkarılmasına aleyhtar olmayacağız."

Halkın Ezan Sevgisi Başka

CHP ve Milli Birlik Komitesi’nin halktan niçin bu kadar çekindiği sorusunun cevabını ise Emin Karakuş’un ‘40 Yıllık Bir Gazeteci Gözü İle İşte Ankara’ isimli hatıratını okuduğunda bulacaksınız.

Karakuş’un da itiraf ettiği gibi halk, sırf ezanı tekrar asli haline iade etti diye Demokrat Parti’yi el üstünde tutmaktadır.

“1954 yılı seçim propagandası gezileri sırasında Başbakan Adnan Menderes’e üç gazeteci arkadaşı olarak eşlik ediyorduk. Ben Sabahattin Sönmez ve Mekki Sait Esen, aynı otomobil içinde Menderes’i izliyor, onun yaptığı konuşmaları gazetemize bildiriyorduk. Otomobilde şoförle birlikte dört kişiydik. Günün belli başlı konuları üzerinde konuşurken, Erzurumlu olduğunu daha sonra öğrendiğim şoför bana döndü:

– Bey, dikkat ettim de sen bizim partinin aleyhinde bulunuyorsun. Öbür arkadaşların ileri sürdüğü düşüncelere karşısın.

Bunun üzerine şoföre döndüm.

– Söylediklerim yalan mı?

Şoförün cevabı şu oldu:

– Doğru söylüyorsun, doğru söylüyorsun ama bir şeyi unutuyorsun.

– Neyi?

– Değil mi ki bu parti bize Allah-ü Ekber dedirtmiş, minarelerimizde bunu bize duyurmuştur, bu bize yeter. Bunun dışında Demokrat Parti ne yaparsa yapsın, hiçbir değeri yoktur. Bizi dinimize kavuşturan bu parti olmuştur. Şimdi kimseden çekinmeden “Çok şükür Müslümanım” diyebiliyorum.

Şoföre söyleyecek bir söz yoktu, onun inancı buydu. Demokrat Parti, Arapça ezanı yeniden okutmaya başlatmakla oy bakımından çok önemli bir atılımda bulunmuştu.”

Bu Ülkeyi Kalkındıran Bedelini Öder

Amerikancı darbenin şakşakçıları
Amerikancı darbenin şakşakçıları
Dönemin darbeci basını
Dönemin darbeci basını

Menderes’i ipe götüren sebeplerden biri de Amerika’ya rağmen kalkınma hamlesi başlatmasıdır. Evet, Amerika’ya rağmen... Tıpkı ezan meselesinde Türkeş’in, Gürsel’in, CHP’nin ve Milli Birlik Komitesi’nin gerçek tavrını ortaya serdiğimiz gibi bu konuda da ülkemizde yanlış bilinen bazı hakikatleri gün yüzüne çıkarmaya çalışacağız.

Barker raporuyla başlayalım o vakit. Dünya Bankası tarafından Türkiye’nin kalkınmasına yönelik Amerikalı uzman James M. Barker’a hazırlatılan ve kendi adıyla anılan raporda bahsediyoruz. Barker, Demokrat Parti’nin 1950 seçimlerini kazanmasının ardından gözlemler yapmak üzere bir heyetle birlikte ülkemize gelir ve çalışmalara başlar. Ve ortaya şu tavsiyeleri ihtiva eden bir rapor çıkar.

- Dengeli bir iktisadi kalkınma için öncelik tarım sektörüne verilmelidir. Çünkü

Türkiye şartlarında en hızlı kalkınma tarımsal üretimle sağlanabilir.

- İleri teknoloji ve bilgi birikimi gerektiren sektörlerden (uçak fabrikası gibi) uzak

durulmalıdır.

- Sanayileşme daha çok, tarım ürünleri işleme, gıdasal ürünleri üretme, hafif

makineler, basit aletler ve köy zanaat endüstrisi gibi hafif sanayi ürünlerine yönlendirilmelidir.

- Sanayileşmede yeterli sermaye, ileri teknoloji, bilgi birikimi ve hammadde eksikliği

nedeniyle; her çeşit lüks mal, ağır makine ve metal işleri, ağır kimya sanayisi, selüloz

ve kâğıt endüstrisi gibi alanlardan kaçınılmalıdır.

- Yeni demiryolu yapımından kaçınılmalı, karayolu yapımına öncelik verilmelidir.

- Devletçilikten vazgeçilmeli, devlet teşekkülleri özel sektöre devredilmeli, özel

sektör ve devlet teşekkülleri eşit şartlarda geliştirilmelidir.

Barker Raporunu Rafa Kaldırdı

Menderes Celal Bayar ve ABD Başkanı Eisenhower ile
Menderes Celal Bayar ve ABD Başkanı Eisenhower ile

Peki, Menderes ne yaptı? Dünya Bankası’nın Türkiye’ye dayattığı Barker Raporu’nu uygulamadı ve büyük projelere girişti. Türkiye’nin büyük projelere girişmesinden Dünya Bankası çok rahatsız oldu. Bu nedenle Türkiye’ye çaplı miktarda kredi açmaya yanaşmadı, sadaka kabilinden paralar teklif etti. Gelin, dönemin Washington Büyükelçisi Feridun Cemal Erkin’e kulak verelim.

“Dünya Bankası’na bazı projeler verilerek kredi talebinde bulunmuştuk. Banka, usul veçhile iktisadi ve mali durumumuzla birlikte projelerin verimlilik derecesini incelemek üzere memleketimize bir heyet göndermeyi kararlaştırdı. Seyahate çıkmazdan evvel ziyaretime gelen heyet başkanı eski dostum Mr. Mason, söz arasında, iktisadi kalkınma programımızı fazla hızlı tempoya tabi tuttuğumuz izleniminde olduğunu açıklamıştı. Mason programın daha uzunca vade içinde devamlı küçük istikrazlarla başarılması görüşünü savundu, verecekleri para miktarının 20 – 40 milyon dolar arasında olduğunu açıklayınca ben, istikrazın 50 milyondan aşağı tutulması halinde memlekette hayal kırıklığı uyandıracağını belirttim.”

  • Menderes, ABD güdümündeki Dünya Bankası defterini kapatmıştı fakat devam eden yatırımlar için para bulmak gerekiyordu. Bu kez, doğrudan ABD hükümetinden borç talep edildi. İki kez 300 milyon dolar talep edilmesine rağmen Washington ancak 100 milyon dolar vermişti. Çünkü, Türkiye’de uygulanan kalkınma hamlesi nedeniyle fazlasıyla tedirgindi. Nitekim New York Times gazetesinin çaylak Ankara muhabiri Welles Hangen’in kaleminden Menderes’e gözdağı veriyor, “ülkeyi borçlandırarak çok süratli bir sanayileşmeyi tatbik ettiğini” söylüyordu.

Para Bulmak İçin Moskova Ziyareti

27 Mayıs darbesi yapılmasaydı, Menderes 12 Temmuz 1960 günü Moskova’yı resmen ziyaret ediyor olacaktı. Gerekçe neydi peki? Buyrun Oral Sander’i dinleyelim.

“Türk-Amerikan ilişkilerinin yeni havası içinde ve ekonomik zorlukların etkisiyle, Türkiye Başbakanı özellikle yardım için Moskova’ya gitmeyi planlamıştır.”

Sırada Feroz Ahmad var.

“Eisenhower para vermeyi reddetti. Bu noktada o zamana kadar kararlı bir soğuk savaşçı olan Menderes, gelecek temmuzda Sovyetler Birliği’ni ziyaret etmeye karar verdi.”

Amerika hem para vermiyor, hem de Menderes’in ülkeyi kalkındırmak için para bulma arayışlarına fena halde içerliyordu. Dönemin Ticaret İşleri Genel Müdürü Hasan Esat Işık şöyle diyordu:

“Menderes ve Fatin Beyi deviren Amerikalılardır. 27 Mayıs’ı yapan olaylar ve kişiler değildir demiyorum. Ama böyle bir hareketin yapılmasını, Menderes ve Zorlu’nun işbaşından uzaklaştırılmasını Amerikalılar herkesten çok istiyorlardı.”

Asıl Amerikancı Darbeciler

27 Mayıs darbesinin hemen ardından, 28 Mayıs 1960 günü Türkçe ezan savunucusu Cemal Gürsel, Milli Birlik Komitesi lideri ve devlet başkanı sıfatıyla Amerika’nın Ankara büyükelçisi William Fletcher Warren'la görüşür. "Türkler daima Amerika ile işbirliği istediler. Amerikalıları ben de seviyorum" yollu laf peşrevinin ardından mevzu asıl meseleye gelir ve Gürsel ağzından baklayı çıkarır: “Maaşlar ve diğer ödemeler için bize 180 milyon lira gerekiyor."

Buyrun size 27 Mayıs’ın darbe bildirisinde yazılı satırlar...

Kemer barajının temeli atıldı. Tarih 8 Ekim 1955
Kemer barajının temeli atıldı. Tarih 8 Ekim 1955

“Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. NATO’ya inanıyoruz ve bağlıyız CENTO’ya bağlıyız.”

Bu da 80 darbesi bildirisi:

“Türkiye Cumhuriyeti NATO dâhil ittifak ve anlaşmalara bağlı kalarak…”

Ve işte 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi bildirisi:

“Yurtta Sulh Konseyi BM-NATO ve diğer tüm uluslararası kuruluşlarla oluşturulmuş yükümlülükleri yerine getirecek her türlü tedbiri almıştır.”

Asıl Amerikancı olanlar kimmiş, gördünüz değil mi?

  • CHP yönetiminin 1946 – 1950 arası toplam 520 milyon dolar dış kaynak ve rezerv kullanarak yaptığı yatırım sayısı küçük ölçekli 6 tesisi aşmazken Menderes idaresinin sadece 1960 yılında, yani 27 Mayıs’a kadar yaklaşık 6 ayda yaptığı yatırım miktarı 11 büyük ölçekte tesis ve 800 milyon dolardır.
  • 1 - 6 Ocak’ta ATAŞ inşası
  • Yıllık kapasite: 3 200 000 ton
  • 2 - 8 Ocak’ta Hirfanlı Barajı açılışı
  • Göl hacmi 5.98 milyar m3
  • Santral kapasitesi 128 MW
  • O tarihte ülkenin toplam kurulu gücünün % 10’u
  • 3 - 8 Ocak’ta Kesikköprü barajı inşası
  • Santral kapasitesi 76 MW
  • 4 - 23 Nisan’da İPRAŞ rafinerisi inşası
  • Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarından biri
  • 5 - 23 Nisan’da İzmit boru fabrikası yatırımı
  • 6 - 27 Nisan’da Mersin limanının bir bölümü hizmete açılıyor
  • Liman, Avrupa’nın en büyük kapasiteli betonarme hububat silosuna sahip (100 bin ton)
  • 7 - 11 Mayıs’ta 310 Milyon dolar yatırım bedeliyle Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşu Ereğli Demir Çelik kuruluyor.
  • 8 - 17 Mayıs’ta Bergama dokuma fabrikası açılışı
  • 9 - 17 Mayıs’ta Manisa dokuma fabrikası açılışı
  • 10 - 18 Mayıs’ta Demirköprü barajı açılışı
  • 11 - 26 Mayıs’ta Eskişehir yem fabrikası inşası