Mecbûrî istikamet korona düzeni ve Amerikan seçimleri
Bugüne kadar hiçbir ABD Başkanının cüret edemediği ancak Trump’a yaptırtılan, Kudüs ve diğer Filistin topraklarını İsrail’e peşkeş çekme girişimi, PKK/PYD’ye desteği sürdürme, BAE, Bahreyn, Suudi Arabistan ile İsrail arasında gayri resmî olarak süren diplomatik ilişkileri resmîleştirtmek az şey midir? Sudan’da yapılan darbe Trump’a rağmen olabilir miydi?
‘En kötü düzen düzensizlikten iyidir’ derlerdi. Bu cümle bir devletin iç düzeni açısından doğru olabilir, lâkin uluslararası sistem açısından değil. Hele ki, o sözde düzen Batılılarca yapılmışsa…
Günümüzün dünya rejimi, ABD ve BM’nin tekelinde gözükmekle birlikte aslında değil.
- Birleşmiş Milletler’in adından hareketle BM’nin milletlerin ortak bir oluşumu olduğunu herhalde artık ileri sürecek kimse yoktur. Aynı durum NATO için de geçerli. Bu sözde askerî ittifakın amacı, Bretton Woods düzeninin jandarmalığıydı. Jandarmalığın yanı sıra gladyo yapılanmasıyla devletlerin şekillendirilmesi görevini gördü ve görmeye devam ediyor. NATO gladyosundan en çok zararı, Türkiye ve İtalya gördü.
Birleşmiş Milletler adı ilk kez Franklin D. Roosevelt’e söyletilmişti. BM’nin Genel Sekreterliğine getirilen Trygve Halvdan Lie’nin ilk icraatı, İsrail’in kuruluş ilanını kabul ettirmek idi ve zaten bu şartla genel sekreter yapılmıştı. Şu an ki, BM binasının arazisi güya onca devletten daha zengin olan John D. Rockefeller (Jr.) tarafından satın alınmakla kalınmaz, aynı zamanda BM binasını da yaparak “hediye” edilir. Yani bu düzenin sermayesi bile Rockefeller gibilere sağlatılır veya öyle gösterilir. Rockefeller’in sermayesi ise kendinin değil, bir yeraltı örgütü olan Sion Teşkilatınındır.
Aynı durum BM’ye bağlı olsun olmasın benzer oluşumlar için de geçerli. Mesela Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), bugün insanlığın ve Türkiye'nin de başının belası olan Cargill ile Rockefeller Vakfı’nın ortak ürünü. İstedikleri gibi işlemeyen GATT’ı kapattırıp, yerine DTÖ'yü kurdurdular.
Sınâî mülkiyet, patent, tohum, telif ve ticareti kontrol altına aldırarak, onların izinleri ve kontrolleri dışında hiçbir iş yapılamaz hâle getirdiler dünyayı. Çünkü DTÖ demek; ülkelerin, şirketlerin ve dolayısıyla insanlığın hürriyetinin yok edilmesi demekti. Patent için verdiğiniz her bilgi bu sayede onların ellerine geçecek ve yattıkları yerden dünyanın bilgisini toplayacaklardı. Üstelik bedelini de, fikrin ve buluşun sahibine ödeterek.
8 Haziran 1995’de, 21 bin sayfalık DTÖ dokümanı hiç oku(n)madan DYP-CHP (SHP) koalisyonunda apar topar TBMM Genel Kurulu’ndan geçirdiler. Nasıl ki, BM Güvenlik Konseyi’nde 5 daimi üyenin veto hakkı var ve onların hepsinin ortak mutabık kalmadığı hiçbir hususta bir karar alınamıyor ise aynı durum DTÖ için de geçerli ve DTÖ’nün karar mercii ABD, AB ve Kanada…
Demokrasinin asıl gayesi
Dünyaya demokrasi edebiyatı ve pazarlaması yapanların sistemlerinin hiçbir yerinde “demokrasi” diye bir şey yok. Onların demokrasileri, halk veya haklılar için değil, güçlü elitler içindir. Onların demokrasilerinde kararları halk değil, güçlüler alır. Gerçi demokrasi denilen rejimin asıl gâyesi; halkın kendi kendini idare etmesi değil, milletlerin enerjilerini kavga ile heba ettirmektir.
Kaldı ki, batının Afganistan’a, Irak’a getirdiği demokrasi ortada. Kendi demokrasilerine Mısır’da, Pakistan’da, Venezuela’da ve diğer örneklerde gösterdikleri saygı da ortadadır. Öte yandan 1960’dan bu yana Türkiye’de sandığın neticesine gösterilen hürmeti de biliyoruz.
Amerika seçimlerine gelince, Amerika’da başkanın sandıkla belirlenmediğini görmek için daha kaç asır geçecek acaba?
Ne Amerika’da, ne de İngiltere’de iyi saatte olsunlara rağmen, koltuğa istemedikleri birinin gelmesi mümkün olabilir mi? Trump örneği de bu gerçeği değiştirmez. Zîra ABD’de ‘istenmeyen’ diye lanse edilen birinin koltuğa oturtulması da derin hesabın ürünüdür.
Bugüne kadar hiçbir ABD Başkanının cüret edemediği ancak Trump’a yaptırtılan, Kudüs ve diğer Filistin topraklarını İsrail’e peşkeş çekme girişimi, PKK/PYD’ye desteği sürdürme, BAE, Bahreyn, Suudi Arabistan ile İsrail arasında gayri resmî olarak süren diplomatik ilişkileri resmîleştirtmek az şey midir? Sudan’da yapılan darbe Trump’a rağmen olabilir miydi?
Trump bunları ne uğruna yapmıştır? Koltukta kalabilmek mi için mi? Bunun ne ehemmiyeti var? Mühim olan bunu yapmış olması değil mi?
ABD seçimlerinin ne menem bir sistem olduğunu bunca yıla rağmen Türk efkâr-ı umûmiyyesi daha yeni öğrenebildi. Onu da ne kadar öğrendi ise tabii.
Korona neden ABD’de daha fazla?
Adı ta 2017’de Dünya Bankası tarafından ‘covid-19’ olarak konulan, kitleri ise 2018’de ‘covid-19 test kiti’ adıyla Kanada’dan sevk edilmeye başlanan, kaynağı Çin olmasına rağmen ne hikmetse Çin’de birkaç ay içinde ortadan kaldırılan koronanın ABD’de daha fazla görülmesi ve bunun da Trump’ı zora sokması tesadüf mü?
Elbette bu sözde salgının sadece Trump’ı iktidardan etmek için yayıldığını iddia etmiyoruz. Sadece bu silahın Trump’a da yöneltildiğini söylüyoruz.
Ayrıca korona silahının, Amerika ile beraber AB’nin güçlü ülkeleri, Japonya ve Türkiye gibi etkili ülkeleri dize getirme, yeniden tasarlama, kontrol altına alma, frenleme, boyun eğdirme, formatlama, sindirme, iflasa sürükleme yani hangisini daha münasip görüyorsanız veya bunlardan her birinin farklı ülkelerde farklı şekillerde sahnelenmesi olarak okumak zorundayız. Aksi durumda yaşanan körlük, herkesi yaşanmakta olan felaketten daha tarifsiz bir cehenneme sürükler.
Maskeler kalıcı kılınacak
Yalancı çobanın hikâyesi gibi artık salgın hakkında bu yalanı söyleyenlerin itirafları bile kimseyi durduramaz. Çünkü ezici çoğunluk ruhunda, kişiliğinde, kalbinde, aklında, şuurunda taşıdığı maskeyi çok sevdi ve artık yüzünde taşıyor. Üstelik bu kadarı, oyunun sahiplerini de kesmeyecek. Maskeler kalıcı kılınacak ve insanlığın tek tipleştirilmesi ve kimliksizleştirilmesi tam gaz devam edecek.
- Zîra bu da Batı demokrasinin bir gereği. Yalana, en çok temayüllü olanlar inanırlar. Muhtemelen yeni düzenin adı böyle olmasa da, düzenin gayri resmi adı ‘korona düzeni’ olacak. Bu düzende hakkı söylemek de suç sayılacak. 11. asırda kurulan ve yaşayan Sion Örgütünün emirlerine uymayanlar ve istediklerini yapmayanlara bu düzende hayat hakkı tanınmayacak. Taptırdıkları aklın tümüyle oksijensiz ve enerjisiz bırakıldığı, virüs için çok görülen sürü uygulamasının akıl için uygulanması ise projenin anayasası olsa gerek.
Bu korona düzeninde iktidarda bile olsanız, size hizmet ettiğini sandığınız adamlarca bile sandıktan reyleriniz çalınabilir, ürettikleri sahte pusulalar kaybınız için aleyhinize kullanılabilir, hukuk da, akıl da geri dönmez bir şekilde yok edilebilir. İşte Amerika, akıl sahipleri için bunun en yakın ve canlı misalidir.
Hâsılı diyoruz ki, tüm ipliği pazara çıkarılmış Mehmet Ceyhan adlı bir kişinin, sürecin en belirleyici ve etkili kişisi olduğu bu yeni durumda gelecekten emin olmak çok zor. Bırakınız uluslararası seyahatlerinizde onların dayattığı aşı silahlarını vücudunuzda bulundurma zorunluluğunu ve hatta bırakınız sokaklarda bileklerinizde veya çipli kimliklerinizle benzer şeylere mâruz kalmanızı, yatak odanıza bile müdahale edileceği gerçeği artık hiç de uzak değil.
Bütün bunlar insanlığın faydası, tedavisi, geleceği ve demokrasi için yapılacak. Yerseniz tabii. Yemeyiz mi diyorsunuz? Hiç de emin olmayın! Zîra bu gidişle zorla yedirmeyeceklerinden asla emin değiliz.
Vesselam!