Mazeret yok
Birçokları, İstanbul trafiğini sebep göstererek, arkadaşlarınızı dostlarınızı ziyaret edememekten hayıflanır. Fakire göre bu sadece bir tembel mazereti. Kararlı olursanız, bu tembelliğinizi yenersiniz.
- Arif Nihat Aysa merhum şöyle diyordu:
- Bize bir nazar oldu Cumamız Pazar oldu
- Ne olduysa hep, bize azar azar oldu
- Ne şöhretten hastayız, ne de candan hastayız
- Ne ruhça ne vücutça ne de kandan hastayız
Tutumlu, iktisatlı olmak tarihe karıştı. Varsa yoksa onu da şunu da bunu da alalım. Şunu da yiyelim, bunu da içelim...
Alışkanlıklarımız değişti mi, değiştirildi mi yoksa?
Maalesef Batılılar gibi bir hayat sürüyoruz. Onlara benzedik, benzetildik…
Her şeyimizle batılılar gibi olduk.
Bu devirde bunsuz olmaz denilerek gerçek ihtiyaç olsun olmasın her şey hayatımıza sokuluyor.
Buzdolapsız hayat mı olur diyenlerin çoğunun çocukluğunda buzdolabı, çamaşır makinesi mi vardı? Bulaşık makinesine hiç değinmiyorum bile
Bugün benim köyümde, buzdolapsız bir hayat sürülemiyor. Oysa bizim köyde anam, anamın anası ve evvelkiler elektrik yahut elektrik aletlerle mi hayat sürüyordu?
Elbette her devrin şartları ve ihtiyaçları farklı olabilir. Neden buzdolabı kullanılıyor da demiyoruz. Dediğimiz şey, eşyanın ve kapitalizmin kölesi olmayalımdır.
- Biz ailece 1964 yılında İstanbul'a göç edip, Fatih'e yerleştik. Şehirde elektrik olmasına rağmen çok pahalı olan buzdolabımız yoktu ve evde sadece tel dolabımız vardı. Peki ya şimdi?
Eşyalar ve özellikle de elektrikli ve elektronik eşyalar çoğaldıkça tembelleştik. Eskiden 'bir adımlık yer' diye tabir ettiğimiz yerlere bile ya özel arabamızla ya otobüsle ya da metroyla gider olduk.
Çocukluğumda, Fatih İtfaiyesinin arkasında Hüsanbey Mahallesi'nde otururduk. Babamın, Sultanhamam Yeşildirek semtinde, Hamarat Aykın Han 4. katta triko-konfeksiyon dükkânı vardı. Buraya yaya olarak, sefer tasıyla öğle yemekleri götürürdüm.
30 kuruşa 34 numaralı Fatih-Beşiktaş otobüsüne İtfaiye durağından binip, Vezneciler, Beyazıt, Sultanahmet yoluyla Sirkeci durağına gitme imkânı vardı. O 30 kuruşu vermemek veya veremediğimiz için 30-35 dakika yürürdüm. Bugün bunu kimse yapmıyor. Belki mesele sadece para da değildi. Yürümek aynı zamanda öğrenmek ve muhabbetti, selam vermekti. Kolaya değil zora âşina olmaktı.
Aradan geçen yarım asra rağmen, hâlâ aynı şekilde yürümeye, selam ve muhabbete devam ediyorum.
Farklı sebep yoksa Fatih, Eminönü, Beyazıt, Cağaloğlu, Sultanahamet, Sirkeci ve daha farklı noktalara şahsî aracım olmasına rağmen yürürüm.
Yaya olarak yürürken, gittiğim istikamette dostlarım hatırıma gelir, onları ziyaret ederim.
- Birçokları, İstanbul trafiğini sebep göstererek, arkadaşlarınızı dostlarınızı ziyaret edememekten hayıflanır. Fakire göre bu sadece bir tembel mazereti. Kararlı olursanız, bu tembelliğinizi yenersiniz. 2019 yılı Ramazan ayında, yaptığım ziyaretleri Facebook'ta. “Mazeret etme ziyaret et” başlığı ile paylaştım.
Gelin oradaki hissiyatımla bitirelim yazımızı:
“Sevgili dostlar... Ramazan, Yüce Rabbimizin rahmet ayı…
Her işin, her ibadetin Rabbimiz katında, bir değeri vardır. Ramazan ayında, bu değerler katlanmaktadır. Rahmet ayından mümkün olduğu kadar faydalanmanın yollarını arayalım.
Ben, mümkün olduğu kadar dostlarımı ve arkadaşlarımı ziyaret etmeyi, kendime vazife edinenlerdenim. Ve zaman zaman bu ziyaretleri yoğunlaştırırım. Dün yani Ramazan’ın 12’si cuma günü, sabah saat 10.05 gibi Başakşehir’deki evimden çıktım ve 98 Başakşehir-Bakırköy otobüsüyle, Şirinevler’e gittim.
Burada işimi hallettikten sonra, metro ile Aksaray, oradan tramvay ile Sirkeci'ye ulaşıp; Hobyar Camii’nde Hacı Arıcı hocamın vaazını dinledim ve Cuma namazının akabinde, Muhterem Hocam ile bir saate yakın sohbet ettikten sonra; 1967-70 arası yıllarını yad etmek ve bazı hemşerileri, dostları ziyaret etmek için Mercan’a yöneldim. Mercan Yokuşu üzerinde bulunan, Büyük Valide Han’ın kamyonların bile girebildiği büyük kapısından içeri girip, meydanın ortasında bulunan, İranlılar Camii’ne şöyle bir göz gezdirdim.
Bu han Osmanlı döneminde İranlı tüccarlara tahsis edilmiş. Oradan çıkıp, Kapalıçarşı’nın Mercan Kapısına doğru gittim ve oradan da Uzun Çarşı’ya yöneldim. Burada bulunan hemşerilerimize ait Mudu Giyim’de, hemşerilerimi ziyaret ettim. Oradan Mercan Han'a ve Rıza Paşa yokuşuna yöneldim. İki ayrı arkadaşımla hasb-i halin akabinde; Tahtakale bölgesinde, iki dostumla sohbet ettim.
Buradan Eminönü otobüs duraklarına gittim. 35 Numaralı Eminönü-Kocamustafapaşa otobüsüne bindim. Necati Tuncer Ağabeyimi, Cerrahpaşa'da Meram Eczanesi’nde ziyaret ettim. Daha sonra ikindi namazını Kasap Halil Camii’nde kıldım. Oradan yürüme 5 dakika mesafedeki, Hekimoğlu Ali Paşa Camii Külliyesi’nde bulunan Tomarzalılar Vakfı’na gittim. Burada Fatih Akıncılarının iftar yemeğine iştirak ettim.
Gördüğünüz gibi İstanbul’da, Ramazan'da hem de cuma gününde, 8 tane dostumu ziyaret etme imkânını buldum. Elhamdülillah.
Siz gayret ederseniz, Rabbim her hayırlı işinizde önünüzü açar.
Vaktinizi genişletir, Bereketlendirir.
Günün sonunda ise gönlümde bir ferahlık...”
- GERÇEK HAYAT’TAN:
- Mehmet Ali Tekin bu yazısını dergimize gönderdi. Hemen ardından sekte-i kalp geçirerek Rahmet-i Rahman’a kavuştu. Allah-ü Teâlâ hazretleri bu kadirşinas, çilekeş ve samimi kulunu bağışlasın. Cennet ve cemaliyle şereflendirsin. Âmin!