Mahrem imamın ‘kumpas’ itirafları

Mahrem imamın ‘kumpas’ itirafları.
Mahrem imamın ‘kumpas’ itirafları.

Ben Ali Bal... Fetulahçı Terör Örgütü'nün Hava Kuvvetleri mahrem yapılanmasında 'müdür' olarak görev yaptım. Üzerimde bir 'Genel Müdür' ve onun üstünde de Adil Öksüz vardı. Meselelerin iç yüzünü yakinen gördüğüm ve bildiğimden dolayı etkin pişmanlıktan faydalanarak devletime bildiğim her şeyi anlattım.

KUMPAS BELGESELİNDE ALİ BAL ANLATIYOR

Yapımcı Halis Cahit Kurutlu.
Yapımcı Halis Cahit Kurutlu.

'Mahrem' ne demek? Arapça bir kelime. Mescid-i Haram'dan hatırlayın; yani 'girilmesi yasak olan bölge.' Hani bir eve ya da bir müzeye gidersiniz, 100 tane odası vardır, 90 tanesini size gezdirirler ama 10 tanesine girmeniz yasaktır ya, mahrem yapı bu örgütün girmenizi yasakladığı 10 oda gibidir.

Mahrem yapıdaki imamların pek çoğu öğretmen kökenlidir. Bunun birtakım nedenleri vardır: Öğretmenler karşısındaki insanları idare edebilirler; muhatap oldukları kesim askerî personel olduğundan ötürü onları idare etmeleri kolaydır. Çünkü bunlar hayatlarını emir komuta zinciri altında geçirmişlerdir.

Emir komuta zincirinde aksaklık olabilir. Bir askeri personel, komutanına karşı bazen "Neden böyle bir emir verdi?" sorusunu içinden geçirebilir. Bu noktada mahrem imamın dayandığı bir nokta vardır: Din... Yani emir komuta zinciri, artı, dinle maskelenmiş itaat. Bunlar bir araya geldiği zaman her türlü operasyonu yapmak mümkündür.

FETÖ önce 'rıza inşasına' çalıştı

Bu örgüt göz önündeki sivil toplum kuruluşlarını kullanarak halkı ikna etti. Topluma gösterilen sivil yapılanma, örgütün meşru bir kimlik kazanmasını sağladı. Din kisvesi altında uydurduğu safsataları size dayatır ve sizin iradenizi biçimlendirir. Sonunda sizi suça ortak eder. Burası artık bataklıktır, paçanı kaptırdın demektir.

Peki, örgüt bunu silah zoruyla mı yapar? Tabii ki hayır. Kişinin rızasını alır. Ama psikolojik baskıyla alınır o rıza. Örgüt zamanla hem çemberin içinin hem de dışının rızasını inşa etti. Bunun adını koymak lâzım; bu 'rızanın inşası'dır.

  • (1966 yılında Türkiye'de ilk müritlerini edinmeye başlayan Fetulah Gülen'in, dini istismar ederek etkilediği insan sayısı 2016 yılı itibariyle 160 ülkede milyonlara ulaşmıştı. -KUMPAS-)

Zenginler bırakıp gidebilir, fakat garibanlar kalır

Mahrem yapıya gerek askerî personel gerekse de sivil imam alınırken genellikle gariban ailelerin çocukları tercih edilir. Çünkü zenginler bırakıp gidebilirler. Fakat gariban bir ailenin gariban bir çocuğunun gideceği bir yer olmadığı için onun bırakıp gitme şansı yoktur.

Bu örgütün, vatandaşın görmesini istediği bazı yüzleri vardır: Topluma göstermek istedikleri yüzler; dershaneler, kolejler, yurtlar... Topluma açık yerlerdir ve legaldir. Mahrem dediğimiz yapılar buralar değillerdir ancak buralar mahrem yapının deposu konumundadır.

Benim bu örgütle tanışmam da dershaneler aracılığıyla oldu.

Örgüt, Fetulah Gülen'in şahs-ı manevîsinin her an üzerinde ve yanında olduğunu hissetmek ve mensuplarına da hissettirmek için kolejlerinde, dershanelerinde ya da yurtlarında bir odayı 'mânevî oda' olarak tanzim eder. Yapabiliyorsa binanın bir katını mânevî kat olarak tanzim eder. O oda, Fetulah Gülen'in odasıdır. Burada mesaj şudur: Fetulah Gülen her an bizimle... Şahs-ı mânevîsi bizimle...

Böyle bir kanaati yerleştirirler. Bu şekilde örgüt elemanları biraz daha motive olurlar.

  • (Dershaneler devlet tarafından kapatıldığında F. Gülen'in sahip olduğu dershane sayısı 920 adetti. -KUMPAS-)

İnsanlar iki türlüdür: Bıyıklılar, bıyıksızlar

Biz her sene dershaneye ücretsiz kayıt yaptırma hakkını verdiğimiz bir sınav yapardık. Ciddi bir talep vardı. 20-30 bin insan geliyordu. İnsanlar bu sınava niye girerlerdi? Anne, babalar 'çocuğum iyi bir gelecek kursun, hayatı kurtulsun' düşüncesiyle bunu yapıyordu.

Örgütün dershanesinde 4 seneye yakın öğretmenlik yaptım. Öğretmenliğimin birinci yılında öğrencilere ücretsiz sınav yapıyorduk. Bu sınavı yaptıktan sonra sonuçlar gelmeye başlar: "Kim birinci, kim ikinci, kimler ilk 100'e girmiş?" Çünkü bu çocuklar örgütün reklam yüzleri olacak. Listeleri değerlendirirken çok nadir gördüğümüz ama ne iş yaptıklarını bilmediğimiz 'bıyıksız' arkadaşlar gelirlerdi.

Bahçede görüşürdük. Onlar örgütün kurumlarına adım atmazlar. Ben de mahrem olduktan sonra örgütün hiçbir binasına girmedim. Giriyorsak da kameraları mutlaka kapattırırdık.

Örgütü tanımlarken onları pek çok kategoriye ayırabiliriz ama ben en temelde iki gruba ayırmayı tercih ederim. Bunlar 'bıyıklılar' ve 'bıyıksızlar'dır. Örgütün sivil yapılanması dediğimiz, yani insanlara gösterdikleri yüzü temsil edenler bıyıklıdır. Ancak örgütün mahrem yapısında, insanlara göstermedikleri kısımlarda görev yapanlar... İşte onların bıyık bırakması yasaktır.

Öğrenci listesi mahrem birimde incelenirdi

Bu işler gizlilik üzerine bina edilmişti ve bu kişiler sınavda başarıya ulaşıp dershane indirimi kazanmış olan öğrencilerin listesini bizden alırlardı. Buna hiç kimse karşı koyamıyordu. Örgütte kuraldır: Mahrem yapı ile sivil yapı karşı karşıya gelirse mahrem yapı ezer geçer. Mahrem yapının 'abisi' ile ilin abisi karşı karşıya gelirse mahrem yapının abisi ezer.

Niçin ilk 100 listesini alırlar?

Çünkü ilk 100'deki öğrenciler tam aradıkları çocuklar olabilir. Potansiyel mahrem yapı elemanlarıdır onlar. Bütün dershanelerde bir öğrenciye sadece bir öğrenci gözüyle bakılmaz. 'Dersi anlattım, çıktım' değil mevzu. O dershanedeki bütün çocukların yaşantılarından mesulsünüz, böyle bir algı vardır. Dolayısıyla bu çocukların örgüte ait bir fert olabilmeleri için bu yapılır. İleride mahrem olsun ya da olmasın önemli değildir; mahrem olmaz da 'esnaf' olur, yine örgüte hizmet eder. Mahrem yapıya gitmez ama ileride memur olur, yine hizmet eder.

Karşıdaki birey hayatı boyunca ne iş yaparsa yapsın, bu örgüte hizmet edecek bir seviyeye getirilebilir. Hiçbir zaman bırakılmaz, yeter ki bir kere tanışılmış olsun. Mahrem yapıya öğrenci seçimi ise şöyle yapılırdı: Mahremde yer alan üniversite öğrencisi, örgütün dershanesine gelir ve işine yarayacak öğrencileri seçer. Onlara dersler için yardımcı olur, sorularını çözer, ilgilenir, oradan başka muhabbet kapıları açar ve sonunda 'daha iyi ders çalışmak' bahanesiyle çocukları kaldığı eve çağırır.

Gassalın elindeki meyyit gibi...

Çocuğun ailesiyle görüşür. Kendisinin de gariban bir ailede büyüdüğünü, zeki çocuklara yardımı Allah rızası için yaptığını söyler. Ailenin de güvenini kazanır. Çocuğu eve getirir.

Oranın sorumlusu 'ev abisi'dir. Onun üstü 'semt abisi'dir. Yani 4 tane evi birleştirirsiniz, her evin ayrı ayrı imamı vardır ama bu 4 evi yöneten 'semt imamı'dır. Sonra semt imamlarından 4'ünü birleştirirsiniz, bu 4 kişiyi ise 'bölge abisi/imamı' yönetir. Hiyerarşik yapı böyledir. Yapılanma bu şekilde yukarıya doğru gider; hiyerarşi uzun ve girifttir.

Evde öğrencilerden itirazsız itaat beklenir. "Gassalın elindeki meyyit gibi olacaksın" derler. Yani ölü yıkayıcının elindeki bir ölü gibi olacaksın... Ev abin seni ne tarafa yatırmak isterse o tarafa yatacaksın. Allah, insana cüzi irade bahşetmiş ancak bu örgüt, insandaki cüzi irade özelliğini çekip alır. Onlara göre 'iradesini kullanan insan tehlikeli insandır.' Çünkü bu tip insan, sorgulamaya başlayabilir. Ve bu yapı içerisinde sorgulamaya yer yoktur.

İşte FETÖ'nün en büyük sırrı

Yapımcı Halis Cahit Kurutlu.
Yapımcı Halis Cahit Kurutlu.

Abiler, öğretmenler kendilerini çocuklara sevdirmek için ellerinden gelen her şeyi yapar. Onların gizli ajandasını bilmezsiniz. 'Abiler' de bir üsttekinin gizli ajandasını bilmez. Yani bu iç içe geçmiş bir çember gibidir.

Evlerde Gülen'in kasetleri dinlenir. Bir kaset, ardından bir kaset daha... Empoze başlamıştır. Çocuklar kaseti dinlemek yahut Gülen'in kitabını okumak istemeyebilirler. Bu noktada abileri onları iknaya uğraşır: Onun ne kadar önemli bir zât olduğu, kendileri için hayatını feda ettiği, onlar için ızdıraplar çektiği şeklinde mesajlarla çocukların kafası çelinir. Çocuklar yine ikna olmazsa, o zaman o çocuğa biraz soğuk davranılır. Çocuğun yaklaşması beklenir.

Örgütte yazılı olmayan kuraldır: Önce kendini sevdir. Kendini sevdirirsen davanı sevdirirsin.

Bu insanların öğrencileri etkilemelerinin temel nedeni ONLARA DEĞER VERMELERİDİR. Yani bir ortaokul çocuğuna ailesinde kim fikrini sorar ki? Bu, sevgiden farklı bir durum. Örgütte çocuğa mutlaka fikri sorulur. Ona değer verilir. En çok onu seviyormuş hissi verilir ona. Böylelikle arada hiç kopmayacak bir bağ oluşur. Bu bağ öyle kopmaz bir bağdır ki, o çocuk 40 yaşına girse ve "Bu yapı ile bir daha görüşmeyeceğim" şeklinde bir karar alsa, örgüt bu kişiyi tekrar bünyesine katmak için o abiyi bulur ve onunla tekrar görüştürür. Kopmaz bir bağ varsa bu bağ mutlaka ilk abisi ile çocuk arasındaki bağdır.

Çocukta şöyle bir duygu oluşmuştur: Bu adam beni gerçekten seviyor.

Dershaneler, kolejler tek bir şey için var

Derken, örgüt evinde kalmaya başlayan çocuklar için eve doktor getirilir. Bu kişi kendisini tıp fakültesi öğrencisi olarak tanıtır. Tıp uygulamaları pratiği bahanesiyle çocuğu muayene eder. Burada amaç, çocuğun askerî okullara müsait olup olmadığını tespit etmektir. Örgütün askerleri, aynı zamanda mahrem yapının askeridir. Çocuk muayeneden geçmişse mahrem yapıya yerleştirilmesi için süreç de başlamış olur.

"Dershaneye boş yere para ödemenize gerek yok. Biz, sizi evde en iyi şekilde çalıştıracağız" denilip ikna edilen çocukların örgüt dershanesiyle ilişiği kesilir. Bazen bu duruma aileler karşı çıkıyordu. "Çocuğum mutlaka bu dershaneye devam edecek" diyorlardı. Örgüt bu soruna da bir çözüm buldu: Çocuk, dershaneye farklı bir isimle kaydedildi. Gerekirse aileye şunu teklif ederler: Siz çocuğunuzu 'hizmet' dershanesine göndermeyin, onu başka bir dershaneye kaydettirelim ve parasını da biz verelim. Çünkü örgütün hiçbir şekilde para problemi yoktur.

Mahrem yapı, insanın bunu kendi karısından ve çocuğundan bile sakladığı yerdir. Bu yapı her şeyin damıtımıdır. Yani dershaneler, kolejler, bunca şey varsa... Mahrem yapı için vardır.

Dershanede öğretmenken 'Paşa' adıyla bilinen bir sorumlu vardı. Zaman zaman öğretmenleri toplar konuşurdu. Bir gün bir toplantıda şöyle demişti: Kolejlerimizi kapatabilirler, yurtlarımızı kapatabilirler. Bunlara sesimiz çıkmaz. Ama dershaneleri kapatamazlar. Dershaneleri kapatmak isteyen herkesle savaşırız.

Bu sözlerin anlamını o vakit kavrayamamıştım. Dershaneler bu yapının insan kaynağı olduğu için oraya dokunmak savaşı başlatmak demekmiş.

Hocam, deneme sınavı yok mu?

"Biz yapmayız, biz soruları çalmayız" diyen varsa söylüyorum; ben şahidiyim. Dershane müdürüydüm; o dönem işlerin nasıl döndüğünü tam bilmiyordum. O dönem dershanedeki öğretmenlerden bazıları "Biz her sene polislik kursu açıyoruz" diyordu. Kurstaki 80 öğrenciden 70'ine sınavı kazandırdıklarını söylüyorlardı. Bu 'başarı' karşısında çok şaşırmıştım. Sonra anlayacaktım ki, bu işlere en uzak olan kişi o an benmişim.

Dershanede polislik kursu açtık. Öğrencilere kaynak kitap aldırdım, çalışmalarını tavsiye ettim. Sınava birkaç gün kala herkeste bir hareketlilik başladı. Öğrencilerden bazısı yanıma geldi, "Hocam deneme yapacak mıyız?" diye sordu. "Piyasadan bir süre deneme aldık, zaten deneme sınavı yapıyoruz ya" dedim. Bunun üzerine "İyi de başka deneme yok mu yani hocam?" dediler. Bekledikleri cevabı benden alamayınca moralleri bozuluyordu.

Sınava bir ya da iki gün kalmıştı. Örgütte 'Eğitim Danışmanı' dediğimiz ve o yerleşim birimindeki tüm evlerin bağlı olduğu şahıs, benim bulunduğum ilçeye geldi. Zarf içinde deneme sınavı soruları verdi. "Abi bunları çocuklara çözdürün" dedi. Bir şeyler imâ ediyor ama ben hâlâ konduramadığım için durumu fark edemiyorum. "Bunlar ne soruları?" diye açıkça sordum. "Hocam..." dedi, "Bunlar iki gün sonra çıkacak olan polislik sınavının soruları..."

Örgüt, Fetulah Gülen’in şahs-ı manevîsinin her an üzerinde ve yanında olduğunu hissetmek ve mensuplarına da hissettirmek için kolejlerinde, dershanelerinde ya da yurtlarında bir odayı ‘mânevî oda’ olarak tanzim eder. Yapabiliyorsa binanın bir katını mânevî kat olarak tanzim eder. O oda, Fetulah Gülen’in odasıdır. Burada mesaj şudur: Fetulah Gülen her an bizimle... Şahs-ı mânevîsi bizimle...
Örgüt, Fetulah Gülen’in şahs-ı manevîsinin her an üzerinde ve yanında olduğunu hissetmek ve mensuplarına da hissettirmek için kolejlerinde, dershanelerinde ya da yurtlarında bir odayı ‘mânevî oda’ olarak tanzim eder. Yapabiliyorsa binanın bir katını mânevî kat olarak tanzim eder. O oda, Fetulah Gülen’in odasıdır. Burada mesaj şudur: Fetulah Gülen her an bizimle... Şahs-ı mânevîsi bizimle...

Meğer işler yıllardır böyle yürümüş

Tamam, ben o dönem adanmış bir insanım. Gassalın elindeki meyyit olmakla övünen bir insanım. Ben bile o zaman bunu sorguladım, Allah şahittir. "Niye veriyorsunuz soruları?" deyip itiraz etsem, bütün herkesi karşıma almam anlamına gelir. Çünkü durum çok yaygın. Hem ben kimim ki o dönem... "Tamam, halledeyim, çaresine bakayım" dedim. Dershaneye döndüğümde, kurs işleriyle yıllardır uğraşan öğretmenleri odama çağırdım. Meseleyi sordum, "Hocam yıllardır bu iş böyle yürüyor, ne var bunda!" dediler.

Çok acıklı bir durumdu. Bunun hiçbir şekilde izahı yoktu. Soruları vermeye karşı çıktım ve o ilçeden 'şutlandım'.

Durumun vahameti açısından bir örnek daha vermem lazım. YDS... Yani, Yabancı Dil Sınavı. Soruları doğu illerine bir hafta önceden vermişler, "Alın inceleyin" diyerek. Böyleydi yani, elden ayağa düşmüştü. Yüksek lisans yaptım, bir tek doktoram kalmıştı. İngilizceden geçememiştim. Sorular önümdeydi ama girmedim sınava. Bu vebale ortak olmadım.

Allah hakkıdır bu, rahat ol!

Mahrem yapıdayken, öğrencimizle konuşurken parmağımızı havaya kaldırırız. Deriz ki,

BİR: Allah hakkı için... Yani sen, annenin-babanın yanına gitmiyorsan, anne ve babanın söyledikleri bizim yapımıza ters düşüyorsa ve sen bu nedenle anne-babanı dinlemiyorsan, Allah'ın hakkından dolayı dinlemiyorsun. Rahat ol. Bu Allah'ın hakkı çünkü. Emri bil mâruf yapıyorsun yani, Allah hakkı bu!

İKİ: Peygamber hakkı için... Çünkü sen O'nun ümmetisin.

ÜÇ: Hizmetin hakkı... Çünkü seni Allah ile tanıştırmış.

Benim annem ve babam da bu yapıya dahil olmamı istemezdi. Benimle aynı durumda olanlar şunu anlayacaktır: Anne ve babanızla karşı karşıya kaldığınızda örgütü seçer ve onlar ne isterse onu yaparsınız. Bu çok acı bir şeydir.

Mahrem yapıdaki bir asker gerekirse komutanını da dinlemez. Orada da aynı kural devreye girer: Allah'ın hakkı, Peygamber'in hakkı, 'hizmet'in hakkı... Komutan sıralamada yoktur.

Bir zamanlar "Bu yapının dışındaki insanların cennete gireceğini zannetmiyorum" derdim. Bunu inanarak söylemiş bir insanım...

Askeri okulda öğrencilere abdest alma yöntemlerini öğretirken... Tuvalete girdin. Yerde su olmayacak. Tuvaletin zemininde su olmayacak, zeminde su varsa abdest alamazsın orada. Akıllara şu gelebilir: Zeminde su olsa ne olur ki? Zeminde su olursa dışarıdan biri, senin tuvaletteki yansımanı su üzerinden görür ve abdest aldığını anlar!

Örgüt kendi mensubu olan askerî personele namaz kılmasını telkin eder fakat bu namazı Fetulah Gülen'in çizdiği çerçeve doğrultusunda kılmasını söylerdi. 'İmâ ile namaz kılma' dediğimiz mevzuya gelince... Şahıs oturur, kıbleye dönmesi ya da dönmemesi önemli değildir. Karşısında bir bilgisayar varsa namazına başlar, fakat elini kulağına götürmez, dıştan herhangi bir dua okumaz, dışarıdan birisi gördüğünde o kişinin namaz kıldığını kesinlikle anlamayacağı şekilde namaz kılar.

Namaza başlar, secdeye ya da rükûa gitme mecburiyeti yoktur. Eline kitabı alır. Bu askerî bir kitap da olabilir, bir dosya da olabilir. Kitaba bakarak sure okur. Ağız oynamayacak ama ağzın içindeki dil oynayacak. Öğrencilere bu detay bile tarif edilir. Namazda birinci rekâttan ikinci rekâta geçerken kitabın sayfasını çevirir. İkinci rekâttan üçüncü rekâta geçerken kitabın bir sayfasını daha çevirir. Namazı bitirdiğinde kitabın kapağını kapatır.

Örgütten hâlâ kopamamış, hakikatleri görmek istemeyen yahut göremeyenlere sesleniyorum: Buradaki deliller güneş gibi parlak ve ortada. Ancak gözünüzü kapatırsanız güneşi göremezsiniz. Gözünüzü açın ve bu örgütten artık kurtulun. Samimi olarak söylüyorum; siz bu örgütün umurunda bile değilsiniz.

ALİ BAL'IN ÇOK DAHA ÇARPICI İFADELERİ KUMPAS BELGESELİNDE

  • Bu örgütün ne olduğunu bilmek zorundayız
  • TRT'de 2022 yılında yayınlanan KUMPAS adlı belgesel yapım, bu toprakları teslim almak isteyen şeytanî zekanın kullandığı dehşet verici yöntemleri tanıkların ağzından çarpıcı biçimde ifşa etti. Tasarımı ve yapılanma modeliyle emperyalistlerin kurguladığı 'sanat eseri' niteliğinde bir ihanet şebekesi olan FETÖ, şimdiye dek imza atılmış en kapsamlı ve en çarpıcı yapımla bir 'tık' uzağımızda duruyor. Bu yazıda ifadelerine yer verilen, bir zamanların mahrem imamı Ali Bal'ın anlatımları, 8 bölümlük KUMPAS dizisinin çok küçük bir kısmını oluşturuyor. 15 Temmuz öncesi Adil Öksüz ve Kemal Batmaz tarafından yönetilmiş tüm sürecin ve aynı zamanda kumpas davalarının tanığı olan Ali Bal'ın tanıklığı, basılı bir yayın organında ilk kez yer buluyor. O halde, TRT İZLE uygulamasından yahut Youtube platformundan KUMPAS adlı yapımı açarak o ifadelerin tamamını izlemek vaktidir!