MAH: Masonlar Siyonizm'in hizmetkârı
Asırlarca Yahudilerin sonsuz hürriyet istekleri ve sahte müsavat iddiaları, insanlığın ezeli sırrını arayan kafalar, Allah’ı anlamayan, anlatamayan ve onu araştırmaktan bıkan güruh için maddi bir ihtişam yaratmak, insana (hâşâ sümme hâşâ) ulûhiyet vermek daha kolay geliyordu. Büyük Fransız ihtilali, Masonlukla Yahudilik arasında tam ve hakiki irtibatın başlangıcı olmuştur.
Tarihin bir başka özelliği de sürekli tekerrür etmesi. Bunun temel nedeni, iyilerin saflık ve rehaveti.
Dünyanın hemen her yerinde Siyonist ve masonlarla ilgili yazılıp çizilmeyen kalmadığı ve bu yapıların iblisî halleri bilindiği halde yine de tuzaklarına düşülüyor.
Yahudi ve masonların dünyayı tek başlarına yönettiği yahut hiçbir güçleri olmadığı fikrinin her ikisi de yanlış. Ne abartı, ne de küçümseme hiçbir fayda sağlamaz. Ancak Kur’an-ı Kerim’in dikkat edilmesi konusunda çok kez ikaz ettiği bir ‘Yahudi meselesi’ var.
Bu asla Yahudi ırkına karşıtlık mânâsına gelmez. Sadece bitmek bilmez oyunlarına karşı, mağdur ve mazlum numaraları, farklı kimliklerle milletlerin ve devletlerin içine sızarak çevirdikleri numaraları asla unutma, tedbirli ol mânâsınadır.
- Siz hiçbir Türk’ün kriptosunu gördünüz mü? Göremezsiniz. Ama bir Yahudinin sabetayistini, pakradunisini, marranosunu, xuetalarını, neofitilerini, daggatunlarını, maiminlerini ve daha fazlasını görürsünüz. Bunların her biri ve daha fazlası, farklı coğrafyalarda yaşayan ve Yahudi olduğu halde yaşadığı yerin dinine girmiş ve o millettenmiş gibi kendini gizleyen grupların adlarıdır.
‘Türkiye'yi Yahudiler Yönetiyordu’
Sefarat Yahudisi, Türkiye ve İsrail pasaportu taşıyan, Odatv yazarı Rafael Sadi, 23 Haziran 2020’de yaptığı paylaşımda “İkinci Dünya Savaşı boyunca, Türkiye'nin siyasal, diplomatik, askerî, kültürel, akademik, ticarî, meslekî elitinin büyük çoğunluğunu, bakanlar kurulunun hemen hemen tamamı dâhil olmak üzere Sabetay-kökenliler oluşturuyordu. Bugün Auschwitz'te gördüğümüz kurbanlar listesi arasında, Batı tarihçilerinin hâlâ çözemediği Ahmet, Mehmet gibi Müslüman isimlerinin bulunmasının sırrı işte budur” diye yazdı.
Bu içeriden gelen bir itiraftı. Kont Cherep Spiridovich ise ‘Görünmeyen El’ isimli kitabında şunları kaydeder: “Her devrim bir ülkenin teslimiyeti ve Yahudi Dünya İmparatorluğu’na verilen boyunduruğu oldu. 10 yıl Paris’te yaşadım. Özgürlük denen bir şey yok, ama Rothschildlerin otokrasisi altında yaşayan Fransız ulusu var. Maximilien Robespierre, Yahudi ve masonların 1789’da gerçekleştirdiği ‘Fransız Devrimi’nin Fransızlar tarafından değil, yabancı ajanlar tarafından yapıldığını şu şekilde anlatır: “Yüzlerini vatanseverlik maskeleriyle örten ve bizden, kendimizden daha cumhuriyetçi ve çalışkan gözükmeye çalışan bütün bu yabancılara güvenmiyorum… Onlar, yabancı güçlerin ajanları çünkü. İyi bildiğim bir şey varsa, o da düşmanlarımızın ajanlarına: ‘Ajanlarımız en abartılı ve en içten biçimde vatanseverlik taklidi yapmalıdırlar’ dedikleridir. Bu ajanlar sanat haline getirdikleri hıyanetlerine ve taktıkları maskelerine rağmen yok edilmelidir.”
‘Hahamı Ve Hamamların En Diplomatı’
1908’de Sultan 2. Abdülhamid Han Hazretlerine yapılan Mason-Yahudi darbesinden 15 Temmuz’a uzanan süreçte bu topraklarda oynanan oyunların tamamı, Spiridovich’in bir asır önce yazdıklarının tümünü haklı çıkardı. Lozan’da Türk(!) heyetinin danışmanının da “diplomatların en hahamı ve hahamların en diplomatı” olarak şöhret bulan Hayim Nahum olduğu gerçeğini asla akıldan çıkartmamak gerek.
Onlar Türkçülük yapılması gerekirse yaparlar, Arapçılık yapılması gerekirse de... Kürtçülük, Ermenicilik, Kemalistlik yapılması gerektiğinde de yaparlar. Mesela ‘Şeriat kahrolsun, Halifelik kaldırılmalı sloganı atan, Kemalizm’e fikir babalığı yapan, Türkçülüğün kitabını yazan ve Kürt Ziya Gökalp’i Türkçü olarak yetiştirip piyasaya süren Munis Tekinalp takma adıyla tanınan Moiz Kohen bir Yahudi ve masondur.
‘Mason Tehlikesi’
MAH/MİT tarafından ‘MASON TEHLİKESİ’ başlığıyla 14 Temmuz 1960 tarihinde hazırlanan ve iç yüzlerini ifşa eden raporda, İsmet İnönü’nün masonları koruduğu yazılmıştı.
Rapor, Masonluk adlı resmi görünümlü yeraltı örgütlenmesi hakkında şunları yazar:
‘Kökleri Dışarıda, Zehirli Teşekkül’
“Hayali Masonluk, Hazreti Musa'ya ve Tevrat'a kadar götürülmektedir. Masonlar, tarihlerini Hz Süleyman (Salamon) mâbedinin inşasına isnat etmektedirler.
Masonluğun Türkiye’deki tarihçesinde ibretle görüyoruz ki; asırların, türlü entrikaların ve harplerin yıkamadığı muhteşem Osmanlı İmparatorluğu’nun ulu gövdesine yabancı uyruklu muhtelif mason hücre ve elemanlarınca veba mikrobu gibi saldırıyorlar.
Ellerindeki ölüm fermanındaki imza, Masonluğun esas düsturu: Hürriyet - Müsavat - ve Uhuvvettir. Allah telakkisi ve din anlayışı, müritlerinin takdirine bırakılmış, akait bahsinde fikir serdetmekten kaçınmış, kökleri dışarıda, zehirli tomurcukları içte açan bu teşekkülün ve faaliyetlerinin TÜRK'e faydalı olacağı tezinde kelam etmek, en hafif tabir ile TÜRK’e küfretmek olur.
‘Mason Avcılığının Hedefi’
Ermeni, Yahudi, Rum, İngiliz, Fransız, İtalyan, mason hücreleri anavatanda cirit atıyorlar ve yuvalarını ekalliyetlerin temerküz ettiği bölgelerde kuruyorlar, destekleniyorlar ve gelişiyorlar. Mason locaları denen bu tekkelere rağbet eden Türkler ilk zamanlarda, biraz Avrupa’da dolaşmış yüzü, gözü açılmış, Frenkçeyi hecelemiş züppeleşmiş kişilerdi.
Mason avcılığının hedefi: Tahsilli, kültürlü, nüfuzlu yani bir kelime ile cemiyetlerin kalburüstü şahsiyetleridir. Hele bunlar bir de dönme olurlarsa idealdir.
‘Ülkenin Kanını Emiyorlar’
Çünkü mefkûreleri olan muazzam fikirler ancak onlar tarafından rağbet görecek ve benimsenecektir. Mensubu olanlar da cemiyet içerisinde kendilerinden başka hiç kimsenin anlayamayacağı muazzam, üstün fikir ve dâvâların sahip ve yöneticisi olmanın gururunu duyacak ve gizli yumuşak ellerin sinsi okşamaları ile bu kabaran gururlar neler neler yapmayacaktır. Osmanlı İmparatorluğu parçalanacak, İslam âlemi paramparça olacak fakat onlar biran dahi duraklamadan dişlerini ve tırnaklarını geçirdikleri gövdenin kanını emmeye devam edeceklerdir.
‘Bu Sözlerle Aldatıyorlar’
“Masonluk; insanların salâhına, fikri ve içtimâi tekâmülüne çalışan terakkiperver bir müessesedir. Mensuplarına müsamaha, nefse ve gayre hürmet ve riayeti telkin eder. Hâl ve hareketler ile herkese hüsnü misal olmayı, sözleri, yazıları ile masonluğun esaslarını yaymayı tavsiye eder. Metafizik telakkileri âzâsının takdirine bırakır, âkait bahsinde katı bir fikir serdetmez. Masonluğun esas düsturu: Hürriyet, müsavat ve uhuvvettir.”
İşte Masonluğun kültürlü insanları aldatan parlak sözleri, fakat ne yazık ki bu ifadeler yalnız bir maskeden ibarettir.
- Bu uslu ve uysal maskenin altında ne korkunç bir çehre saklıdır. Kültür seviyesi ne kadar yüksek olursa olsun yalnız kültür hiçbir zaman bu çehreyi teşhise kâfi gelmez. Onun korktuğu ve bucak bucak saklandığı yegâne kuvvet; milliyetçilik ruhu, millî haysiyet, millî şeref ve millî gururdur.
Gayeleri: Sinsi Sinsi Kemirmek Bizi Yere Sermektir
İşte Masonların hakiki hedefi, yoksa ne hürriyet, ne müsavat ve ne de uhuvvettir.
Milleti millet yapan özü, o büyük cevheri için için sinsi sinsi kemirmek ve kof bir gövde gibi yere sermektir. “Gaye vasıtayı mubah kılar” düsturu esas prensipleridir.
Şimdi bu korkunç gayeyi ve gaye sahiplerini teşhise çalışalım.
‘Masonluk Melun Knaser’
Masonların tarihi kendi hüviyetleri kadar karanlıktır. İnsan cemiyetleri içinde kökleştikçe ve şehirlerini sosyal tabakalara yaydıkça değişen ve bâzen tarihin ilk çağına, bâzen ortaçağa ve nihayet 1789 Fransız İhtilaline kadar giden ileri geri kararsız ve gün geçtikçe yalan ve hurafelere bürünmüş bir tarihleri vardır. Bu tarih bahsinde yerine göre ne kadar hayal ve ne kadar yalan payı olursa olsun muhakkak olan tek şey, bu melun kanserin insanlık bünyesinin en mühim can noktalarına dişlerini geçirmiş, zehrini yaymış olmasıdır. Saf ve mâsumları kandırarak, zenginlere daha büyük ihtiraslar vadederek ve harislere menfaat ve himayeler sağlıya sağlıya bu günkü duruma gelmişlerdir.
Asırlarca Yahudilerin sonsuz hürriyet istekleri ve sahte müsavat iddiaları, insanlığın ezeli sırrını arayan kafalar, Allah’ı anlamayan, anlatamayan ve onu araştırmaktan bıkan güruh için maddi bir ihtişam yaratmak, insana (hâşâ sümme hâşâ) ulûhiyet vermek daha kolay geliyordu. Büyük Fransız ihtilali, Masonlukla Yahudilik arasında tam ve hakiki irtibatın başlangıcı olmuştur.
Fransız ihtilalinden sonradır ki, Masonlukla Yahudilik arasındaki rabıta gittikçe daha sağlamlaşmış ve 19. asır içinde bu iki cereyan dünyayı baştanbaşa fethetmek üzere taarruza geçmiştir. Yahudi ideolojisinde, Masonluk ideolojisini kendisine çeken bir yakınlık mevcuttur.
Her ikisinin de müştereken tabi oldukları bir prensip, “insaniyet prensibi” bu bağın esasını teşkil eder.
‘İsrail'e Hizmet Eder, Dine Karşı Kin Güderler’
Dine karşı kin ve milliyetçilik şuuruna düşmanlık, millî örf, âdet ve ananelere, cengâverlik, vatanseverlik ve kahramanlık gibi, kandan gelen haslet ve meziyetlere karşı cepheleri vardır. Bütün hareketlerinde sâik ve âmil gizli, devirici ve bozguncu kuvvettir. Bu müşterek çalışmalar, bu mefkûre ve el birliği her şeyden evvel İsrailoğullarına hizmet etmektedir…”
‘Türkiye'yi Sabetayistler Yönetti’
Bir özetini aldığımız Rafael Sadi’nin itirafları, İnönü’nün masonluğu güçlendirmesi, 15 Temmuz’a dek uzanan süreç birlikte okunduğunda yakın Türkiye fotoğrafı netleşmiş olur. Pek çok kim-kimdir suâli de cevap bulur. 27 Nisan e-Muhtırasının fâili olan ve geçtiğimiz kasım ayında ölen Genelkurmay Eski Başkanının adının Yaşar Büyükanıt olduğunu biliyorduk. Meğer bir de Mehmet’i varmış.
Şimdi Rafael’in yazısındaki “Auschwitz'te gördüğümüz kurbanlar listesi arasında, Batı tarihçilerinin hâlâ çözemediği Ahmet, Mehmet gibi Müslüman isimlerinin bulunmasının sırrı işte budur” cümlesini bir daha okuyunuz. Aslında Mehmet, Yahudi Sabetay Sevi’nin can korkusuyla Müslüman olmuş gibi yapıp, aldığı kripto ismidir. Mason terörist Gülen’in isminin başındaki resmi olmayan ‘M.’ harfinin mânâsı da mâlum mahalleye mesajdır. Tapıcılarına ise Mehdi/Mesih olarak pazarladığı bir iblislik.
- Demek ki, her Mehmet’in aslı Muhammed değilmiş, Sabetay olabilirmiş. ‘Bunun masonlarla ne ilişkisi var’ diyebilirsiniz. Bal gibi var. Zira son iki asırda devlette bulunmuş pek çok kişinin adına bakıp Türk veya Müslüman zannetmeyiniz. İsimler ve sözler yanıltır. Tıpkı masonların ‘biz Allah’a inanmayanları yeraltı teşkilatımıza almıyoruz’ demesi gibi.
Kinler Bitmedi
Biz Müslümanlar hiçbir zaman hiçbir kavme düşmanlık etmeyiz ve bundan Allah’a sığınırız. Lakin mazlum kılığına girmiş, neden sürüldüğünden hiç söz etmeyip; sürülmüş, ezilmiş maskesi takmış pek çok Yahudi’nin ne yazık ki, insanlık üzerindeki kini bitmiş değil. Bütün dünyada Yahudi ve Hıristiyan Siyonizm’i masonluğu da kullanarak milletlerin, devletlerin altını oyuyor. Üye yaptığı kişileri, kendi inanç ve değerlerine yabancılaştırıyor. Buralara giren kimselerin önemli bir kısmının da kripto olduğunu asla akıldan çıkarmamalı.
Bu hususta çarpıcı bir örnek verelim. Mahkeme heyetinin önüne çıkan Ahmet Emin Yalman’a hâkim şöyle sorar:
- -Bu Vatan gazetesinin gayesi nedir?
- -Teceddüdperber (yenilikçi) milliyetperverdir efendim.
- -Siz mason musunuz?
- -Evet, masonum.
- -Ben anlıyorum ki, bu beynelmilel bir şey…
- -Benim anladığıma göre lâik (dinsiz) bir teşkilat.
- -Müteaddid (çok sayıda) Yahudi, Rum ve saire var. Şuna göre beynelmilel bir şey…
- -Anladığıma göre masonluk, laiklik dininin hayata tatbikinin beynelmilel olması lazım gelmez.
- -Bu bir cemiyet midir?
- -Öyle olacak efendim.
- -Teşekkülünde hükümetin müsaadesi var mı?
- -Bilmiyorum
- -Siz kendiniz aşırı milliyetperversiniz demek?
- -Müfrit (aşırı) milliyetperver bir Türk’üm(!).
- -İçinde bir takım Hıristiyan’ın isimlerini görünce milliyetperverliğinizle bir münasebet göremedim, beynelmilel zannederim. (İstiklal Mahkemelerinde Gazetecilerin Davası, Fahrettin Gün)
- …
Hâkime bu cevapları veren Ahmet Emin Yalman, Türk değil Sabetayistlerin Yakubî kolundan.
Onun Yahudi olduğunu sadece Yalçın Küçük, İlber Ortaylı yahut Ilgaz Zorlu yazmıyor. Aksine adının geçtiği her kitapta “Vatan gazetesi sahibi Ahmet Emin (Yalman) Sabataycıdır” ibaresini görürsünüz ki, bu bizzat Ortaylı’ya aittir.
Adam Selanik’te doğmuş. Kolombiya Üniversitesini bitirmiş, mason ve Yahudi. Ama kendisini milliyetçi bir Türk olarak pazarlıyor. Bittabi akrabası General Aytaç Yalman da. Kişinin inancı, milliyeti kime ne diyorsanız, elbette haklısınız. Adam Türk olmadığı halde Türk, Müslüman olmadığı halde Müslümanım diyorsa, Kürt olmadığı halde Kürtçülük, Türk olmadığı halde Türkçülük yapıyorsa, masonsa ve daha nice yeraltı yapılanmasıyla ilişkiliyse, biz onun yedi ceddi ve yaptığı her şeyle ilgileniriz.